Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Bu dünya için yaratılmış biri değilim ben. Yabanıl ve ürkeğim. Ruhuma ve kafa yapıma en uygun olan şey, münzevi bir hayat yaşamak. Bu dünyaya neden geldiğimi sorup durmuşumdur kendi kendime. _Kötülüğün, erdem karşısında kazandığı zaferlerden duyduğu şeytansı mutluluk, gerçekten çok garip, anlatılabilir gibi değil. _Alçak adam! Kalleş! Kadınların erkekleri ellerinde tutmak için kullandığı yollardan yararlanıp uzaklaştı. _İnsanın tanımadığı, bilmediği bir şeyden hoşlanmaması kadar doğal bir şey olamaz. _İnsan bir kez bir hata işlemek talihsizliğine düşmeye görsün. Yazgısı hep başkalarının elinde oluyor, olayların akışına göre yön değiştiriyor. Kişiliği üzerinde dünyadaki herkesin bir hakkı oluyor, tutkularının esiri olacak kadar kendinden geçti mi bir kez, artık yeryüzünde soluk alıp veren herkesin esiri olup çıkıyor. _Erdemi yadsıyanlar, erdemi yok etmek, bu tatlı zevkleri yok etmek için savaşanlar, inan bana, bunu yalnızca kıskandıkları için, erdemli insanları da kendileri kadar suçlu ve mutsuz kılmanın barbarca zevkini tatmak için yapıyorlar. Kendi gözleri kör olmuş, herkesin gözünün kör olmasını istiyorlar; kendileri yanılgıya düşmüşler, herkesin yanılgıya düşmesini istiyorlar; ama ruhlarının derinlikleri bir okunabilse, yalnızca acılarla ve pişmanlıklarla karşılaşılırdı. Bu suç havarilerinin hepsi de kötü yürekli ve umutsuz insanlardır. İçlerinden açık yürekli tek bir kişi çıkıp da bu vebalı söylevlerinin, tehlikeli yazılarının yalnızca hazlarını temel aldığını, hazlarının rehberliğinde gerçekleştirildiğini itiraf edemez. _Temel amacının iyiliğin hiç durmaksızın, sürekli artması olan bir toplumda, kötülükten başka bir şey düşünmeyen bir insan mutlu olmayı nasıl bekleyebilir? _En gerçek hazlar seni heyecanlandıran o saçmalıkların çok üstünde tutuluyor. İnan bana, cicim, yaşın ve albenin elverdikçe zevklerini çeşitlendir, bu saçma direncini, acıklı ve yabanıl erdemini, o kendi kendini tat¬min eden ama başkalarını hiç etkilemeyen erdemini bir yana bırak. Suçun yarattığı olumsuzluklar bir kaderdi sanki, bir kez suça bulaştı mı insan, en nefret ettiği şeylere bile sıkı sıkıya bağlanıyor. _Ah Madam, sizin gibi saygıdeğer birinin ağzından bu sözleri mi duymalıydım. Saygıdeğer mi? Ah, cicim, dünyada insanlarda yaratmak isteyebileceğim en son duygudur bu, umurumda bile değil. Ben insanların içinde aşkı uyandırmak istiyorum. _Matmazel’in körpe dudakları, birer ilkbahar gülü sanki. Kolları, boynu, bacakları dökme kalıptan çıkmış gibi, uzun süre bozulmayacak bir güzelliğe sahip. Kendini inzivaya çekmiş gibi, insanlarla birlikte olmaktan fazla hoşlanmıyor ve çok dindar. Yeryüzünde bir melek gibi. ____ ____ _Önsöz_ _Marquis de Sade, ilk ve tek ahlaksızlık filozofudur. Ancak Sade'ın önemi bununla sınırlı değildir. Sade'ın eserleri bütün insan ilişkilerini öyle ya da böyle etkileyen cinsel içgüdülerle ilgili her şeyi dikkatle çözümler. Sade'ın eserlerinde felsefe önemli bir rol oynar. Eserlerinde sık sık şu türden ifadelerle karşılaşılır: "Felsefenin meşalesini her zaman tutkunun ateşi yakar."-Iwan Bloch- _Aşkın Suçları, Lamartine'in, Baudelaire'in, Swinburne'ün, Lautréamont'un, Nietzsche'nin, Puşkin'in, Dostoyevski'nin, Kafka'nın, Apollinaire'in başucu kitaplarından biriydi. Aşkın Suçları'ndaki hikâyelerde ince bir eğleni var. Ve bu eğleni tutumu, onun sayıklamalarını yıkmayacak şekilde gelişiyor. İlkelliği içinde büyüyen, tatlanan, yakamızı bırakmayan bir anlatımı var. Sade'ın bütün eserleri böyledir; "Ağırbaşlı usavurmalarda bulunurken birdenbire gereksiz konulara atladığı halde, çok kez aşırılıklar onda katkısız, ince birtakım gerçeklere dönüşür. Düşüncesi, çok defa baştan düzenlediği sonucu bozacak şekilde gelişir ve bizi kaygılandıran bir amaca doğru yönelir; bu arada biçim de şaşırtıcı durumlar gösterir."-Cemal Süreya- ____ ____ _Mösyö de Courval 55 yaşındaydı ama öylesine genç görünüyordu ki, 20 yaşında olduğunu rahatlıkla ileri sürebilirdi. İlk karısıyla yalnızca sıkıntı dolu günler geçirmişti. İlk evliliğindeki tatsızlıkları unutturabilecek bir genç kızla yaşamını birleştirmeye karar vermişti. Paris yakınlarında, küçük ve sevimli çiftliğinde namusuyla ve keyifle yaşıyordu. Evlilik planını dostlarına da açtı ve ertesi gün gelip düşündüğü gibi birini bulduğunu haber verildi. 16 yaşındayken sevişmiş biriyle, artık var olmayan bir erkek çocuk dünyaya getirmiş vs. bütün olumsuzluklar bunlar. Matmazel de Florville 36 yaşında ama ancak 28’inde gösteriyor. Yeryüzünde onunkinden daha hoş, daha çekici, daha ilginç bir yüze rastlamak pek güç. Körpe dudakları, birer ilkbahar gülü sanki. Kolları, boynu, bacakları dökme kalıptan çıkmış gibi, uzun süre bozulmayacak bir güzelliğe sahip. Kendini inzivaya çekmiş gibi, insanlarla birlikte olmaktan fazla hoşlanmıyor ve çok dindar. Yeryüzünde bir melek gibi. Mösyö de Courval için söz konusu kişiyi bir an önce görmekten daha ivedi bir iş olamazdı. Bu gönülçekici kızı daha görür görmez vurulmamak ne mümkün. Her zamankinden daha ölçülü davranıyordu, kibarlığı, hareketleri, duruşundaki soyluluk fiziksel albenisine, yumuşak huyuna, sağlam ve işlek zekâsına ekleniyor, genç kız bütün varlığıyla zavallı Courval’ın başını döndürüyordu. Size her şeyi tam anlatmadılar dedi gönülçekici kız. Sizin gösterdiğiniz saygı benim için öylesine değerli ki, asla onu kaybedecek bir duruma düşmek istemem. Mösyö de Courval onu bu denli beğendikten sonra artık böylesine kaygılanması için hiçbir neden bulunmadığını söyledi. Ama Mösyö, dedi zarif genç kız, “bütün bu hazırlıklar boşuna yapılıyor olabilir, öyleyse bunları şimdiden yapmanın ne gereği var? Ya sizi eşiniz olmaya layık olmadığıma inandırırsam?” “İşte bunu asla başaramayacaksınız Matmazel” diye yanıtladı namuslu adam. Eve geldiklerinin ertesi günü bu güzel ve ilginç kadın yaşamındaki bütün olayları aşağıdaki sözcüklerle bir bir anlatmaya başladı. _Matmazel de Florville’in öyküsü: _Beni, dünyaya geldiğimden birkaç gün sonra yeşil tahtalarla kaplı bir beşiğin içinde, Mösyö de Saint-Prât’nın kapısı önünde bulmuşlar. Kapılarının önüne bırakıldığım iyi insanlar beni yetiştirdiler. Benim koruyucum olan bu kadın için öylesine değerli bir varlıktım ki, son nefesini verirken kocasından bana dört bin liralık bir ödenek vermesini ve beni hiçbir zaman terk etmemesini istedi. Ben dul bir erkeğim ve hâlâ gencim’ dedi erdemli adam. Aynı çatı altında yaşamamız hiç hak etmediğimiz kuşkuların doğmasına neden olabilir. Ayrılmak zorundayız. Dul bir kız kardeşim var, sizi onun yanına göndereceğim. Madam de Verquin’in evinin havası Mösyö de Saint-Prât’nınkinden çok farklıydı. Birinde erdem, din ve gelenekler ne denli egemense öbüründe havailik, haz düşkünlüğü ve başına buyrukluk dikkati çekiyordu. Madam de Verquin daha ilk günlerde benim bu küçük namuslu kız havamın hiç hoşuna gitmediğini, bir insanın Paris’ten böylesine kapalı, böylesine sıradan bir biçimde gelmesinin akıl alır gibi olmadığını söyleyip uyardı beni. Bu başlangıç beni çok tedirgin etti. Bu dünya için yaratılmış biri değilim ben. Yabanıl ve ürkeğim. Ruhuma ve kafa yapıma en uygun olan şey, münzevi bir hayat yaşamak. Bu dünyaya neden geldiğimi sorup durmuşumdur kendi kendime. Körpe düşüncelerim, Madam de Verquin’in kötü, zararlı öğütlerine kanmama, onun beni kandırarak kötülüğe sürüklemesine engel olamadı. O sıralarda Normandiya alayı kentte karargâh kurmuş¬tu. Madam de Verquin’in evi buluşma yerleriydi. Kentteki bütün bu¬luşmalar, ayrılmalar, yeni randevu ayarlamaları hep ora¬da gerçekleştiriliyordu. Uzun zamandan beri beni kandırmaya çalışan ahlaksız Verquin, bir gün bana, Lorraine’e gerçekten böylesine tertemiz bir yürekle mi geldiğimi, Paris’te bıraktığım birkaç sevgiliyi hiç mi özlemediğimi sordu. Yazıklar olsun! Madam’ dedim. Kuşkulandığınız bu suçları işlemek aklımın ucundan bir an olsun geçmemiştir. Suçlar ha!’ diye sözümü kesti Madam de Verquin, ‘Yalnızca böyle tek bir suç işlemişseniz, sizin yaşınızda bu fazlasıyla el değmemiş birisiniz demektir; umarım düzelirsiniz. Ah Madam, sizin gibi saygıdeğer birinin ağzından bu sözleri mi duymalıydım. Saygıdeğer mi? Ah, cicim, dünyada insanlarda yaratmak isteyebileceğim en son duygudur bu, umurumda bile değil. Ben insanların içinde aşkı uyandırmak istiyo¬rum. Senneval’ı fark ettin mi?’ diye sordu kötü yürekli kadın, evine sık sık gelen 17 yaşındaki genç subayı kastederek. Senneval’a sahip olmalısın, benim işim bu, onu hazırlamak için çok çalıştım, seni seviyor, onu avucunun içine almalısın. Kimse umurumda bile değil. İnsanın tanımadığı, bilmediği bir şeyden hoşlanmaması kadar doğal bir şey olamaz. Bana aşkını itiraf edebilmesi için yeterince zaman tanındı ona. Duygularımdan bir itiraf anlamı çıkardı. Kötülüğün, erdem karşısında kazandığı zaferlerden duyduğu şeytansı mutluluk gerçekten çok garip, anlatılabilir gibi değil. Geceleri sevgilimi hiç çekinmeksizin bu eve alabileceğimi söyledi. Böyle bir ahlak düşkünlüğünün iğrenç olduğunu, incelikten uzak, duygudan yoksun bir şey olduğunu, kadınlığımızı küçük düşürdüğünü, en aşağılık bir hayvan seviyesine indirgediğini söylemeye yeltendiğimde, Madam de Verquin bir kahkaha attı. En gerçek hazlar seni heyecanlandıran o saçmalıkların çok üstünde tutuluyor. İnan bana, cicim, yaşın ve albenin elverdikçe zevklerini çeşitlendir, bu saçma direncini, acıklı ve yabanıl erdemini, o kendi kendini tatmin eden ama başkalarını hiç etkilemeyen erdemini bir yana bırak. Suçun yarattığı olumsuzluklar bir kaderdi sanki, bir kez suça bulaştı mı insan, en nefret ettiği şeylere bile sıkı sıkıya bağlanıyor. Gebeydim, umutsuzluk içinde kendimi öldürmeyi düşündüm; insan bir kez bir hata işlemek talihsizliğine düşmeye görsün. Yazgısı hep başkalarının elinde oluyor, olayların akışına göre yön değiştiriyor; kişiliği üzerinde dünyadaki herkesin bir hakkı oluyor, tutkularının esiri olacak kadar kendinden geçti mi bir kez, artık yeryüzünde soluk alıp veren herkesin esiri olup çıkıyor. Metz’e gittik ve bir erkek çocuk dünyaya getirdim. Evliliğe soğuktu. siz çok daha iyilerine layıksınız. Bana inanın Florville, yaptığımız hataları unutalım, Hayatımı uğruna bin kez feda edebileceğim birinin hem kurbanı olmuş hem de ap¬tal yerine konmuştum. Alçak adam! Kalleş! Bizim onları elimizde tutmak için kullandığımız yollardan yararlanıp uzaklaşıyorlar. Kendisini gözyaşlarımla ıslanmış göğsümden kopararak çe¬kip gitti, tek bir damla bile gözyaşı dökmeksizin... İşte inanma çılgınlığını gösterdiğimiz o aşk yeminlerinin sonucu! Mösyö de Saint-Prât bana acıdı, hatalarımı bir bir yüzüme vurdu ama sonunda hepsini bağışladı. Sevgili kızım! Erdemden ayrılmanın nelere mâl olduğunu görüyorsun işte Ah! Florville: Erdemi yadsıyanlar, erdemi yok etmek, bu tatlı zevkleri yok etmek için savaşanlar, inan bana, bunu yalnızca kıskandıkları için, erdemli insanları da kendileri kadar suçlu ve mutsuz kılmanın barbarca zevkini tatmak için yapıyorlar. Kendi gözleri kör olmuş, herkesin gözünün kör olmasını istiyorlar; kendileri yanılgıya düşmüşler, herkesin yanılgıya düşmesini istiyorlar; ama ruhlarının derinlikleri bir okunabilse, yalnızca acılarla ve pişmanlıklarla karşılaşılırdı. Bu suç havarilerinin hepsi de kötü yürekli ve umutsuz insanlardır. İçlerinden açık yürekli tek bir kişi çıkıp da bu vebalı söylevlerinin, tehlikeli yazılarının yalnızca hazlarını temel aldığını, hazlarının rehberliğinde gerçekleştirildiğini itiraf edemez. _Temel amacının iyiliğin hiç durmaksızın, sürekli artması olan bir toplumda, kötülükten başka bir şey düşünmeyen bir insan mutlu olmayı nasıl bekleyebilir? Erdemli olmaktan vazgeçerlerse, uşaklarının kendilerini soyup soğana çevirmelerini kim engelleyecek? Insan da ahlaksızlığa karşı koyan duyguları yok etmeye yeltendiğinde, hiç kuşkumuz olmasın, er ya da geç kendi korkunç yöntemlerinin kurbanı olacak, yok olup gidecektir. Biraz saygınlık ya da zenginlikler bu kötü insanlara göstermelik bir huzur sağlayabilir geçici olarak ama bu huzur öylesine kısa sürer ki! Maskeleri düştüğünde, kim oldukları ortaya çıktığında, halkın nefret ve aşağılama duygularının konusu olduklarında, kendilerini teselli etmek için eski şakşakçılarıyla taraftarlarını yanlarında bulacaklarını mı sanıyorsun? Erdem olmaksızın hiçbir insan mutlu ve güven içinde yaşayamıyorsa, o zaman, sevgili yavrum, hiçbir zaman erdemin yolundan sapmamanı istemekle hata mı etmişim? Mösyö de Saint-Prât hep aynı ilkeleri yüzünden bana evini açmadı; Madam de Verquin’in tam tersi, dindarlığıyla ünlü bir hanım akrabasının yanında yaşamamı önerdi. Bu yeni duruma çok sevindim._ (Kadercilik) __
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.