Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Kızımı dar kıçından zımbaladıktan ve içinde patladıktan sonra yatakta yatan babamın yanına uzandım. Onun yaşlı bedenini okşamaya başladım. Kalan son nefesiyle bile babafingoma vurmaya çalışıyordu. Yavaşça arkasını çevirip içine, küçük yaşlı deliğinden içeri girdim. Onu skmeye başladığımda zevkten ne hale geldiğimi düşünebilirsin. İşte o sırada babam çoktan ölmüştü. Ölümün soğukluğuyla seksin sıcaklığı birleşmişti. _Baba, kızı ile sevişen adamı kırbaçlar, kızının zihni içindeki adamı yavaşça çıkartarak onun yerine kendisi geçer ve az önce kırbaçladığı adamı da kendi içine alır, sonunda baba kızının içine, adam ise babanın içine boşalır ****** _Suçlu kişi, suçunu başkaları üstüne atıp temize çıkmak için iğrenç tuzaklar kurar. Böylece hedefteki masum kimseler de suçluluk ağına yakalanıp kapana kısılacak ve gerçek suçlu ile dengeleneceklerdir ama hedefteki masum kişi, eğer tuzaklara düşmez ise, o zaman da tuzağı kuran suçlu, bu defa da iftiraya başvuracaktır. Yalancı şahitler ve sahte belgelerle suçsuz kimseyi karalayıp, kendi suçlarını gölgelemeye çalışacaktır. _Suçlu kimse, kendi suçunu cüretle mazur gösterirken, masumiyeti suçlamak için her türlü kötülüğe ve beceriye sahiptir. Fakat bu kuruntular suçları haklı göstermez. Planladığınız şey yanlış ama işlediğiniz suç fazlasıyla gerçek. _Biçare kimseler, kendilerine gerçeğin reddettiği bir zevki sağlamak için öylesine hırsla her yola başvurmaya alışmışlardır ki en becerikli şekilde her tür hayaller kurarlar. _Arzularını yerine getirmek için hiçbir engel tanımayacak olanların, sonsuza kadar peşinden giden tehlikeler olacaktır. _Kişisel çıkar, insanın tüm eylemlerinin lokomotifi, yaptığı her şeyin kaynağıdır. Onu her nerede meydana çıkarabilsem, gerçeklik meşalesi derhal ışık saçar. _Ne çılgınlık! Doğa, nasıl bir düşünceyle bunlar kadar yozlaşmış yürekler yaratır? Tüm ilkeler nasıl da tamamen küçümsenebiliyor? _Bu sahtekârlık, bende en ufak endişe uyandırmak için fazla acemice ve basit. _Dünyada gerçek olan hiçbir şey yoktur. Övgü ya da onay hak eden hiçbir şey, ödüllendirilmeye ya da cezalandırılmaya değer hiçbir şey, burada adaletsiz olup beş yüz fersah ötede tümüyle yasalara uygun hiçbir şey yoktur. Sözün kısası hiçbir suç gerçek değil, hiçbir iyilik sürekli değildir. _Mutluluk, idealdir. Hayal gücünün oyunudur. Yalnızca görme ve hissetme biçimimize dayanan bir duygulanma biçimidir. İhtiyaçların tatmin edilmesi dışında tüm insanları eşit şekilde mutlu eden hiçbir şey yoktur. Birinin fevkalede canını sıkan bir şeyin bir başka insanı mutlu ettiğini görmediğimiz bir gün geçmez. Bu nedenle kesin ya da değişmez bir mutluluk yoktur ve bizim için mümkün olan tek mutluluk organlarımız ve ilkelerimizin yardımıyla oluşturduğumuz mutluluktur. _Sessiz kalmak, sevdiğiniz birini umutsuzluğa düşürecek şeyler söylemekten daha iyi değil midir? _Yalnızca aptallar ve beceriksizler evlenir. Kocalar hain, hercai, zalim ya da zorbadırlar. Zevceler, zevceler güvenilmez, kıskanç, emreden, fettan ya da dindardırlar. İnsanlar yalnızca ne yaptıklarını bilmediklerinde ya da artık ne yapacaklarını bilmediklerinde evlenirler. _Onu o kadar akıllıca yozlaştırıyor, kendisini hem onun eğitimi hem de zevkleri için öylesine gerekli hale getiriyor, onun her isteğini öylesine istekle öngörüyordu ki Eugénie en parlak çevrelerde bile kimseyi babası kadar çekici bumuyordu. Gözleri Franval’den başkasını görmüyordu; ondan başka kimseyle ilgilenmiyordu ve kendisini ondan ayırabilecek herhangi bir fikre isyan ediyordu. Bu genç insanın yüreğine anneye karşı hissetmiş olması gereken saygıdeğer ve müşfik olan hislerden çok nefret ve kıskançlık ekmenin sırrını keşfetmişti. _Aşırı iffetçilik taslayan mutaassıp kişi. Hisleri, arzusundan güçlü olmayacak bir yabancı. _Yoldan çıkmış birine yol gösterebilmek için insanda bazı niteliklerin olması gerekir. _Bir insanı mutluluğa götürmek için gerekli olan birçok şey, nadiren bu insanda bir araya gelir. Doğa ona hediyelerini mi yağdırdı? O zaman kader ondan hediyelerini esirger. Talih ona lütuflarını mı sundu? O zaman doğa cimrilik gösterir. Tanrının eli bize en yüce işlerde olduğu gibi her kişide denge kurallarının evrenin temel kuralları, aynı zamanda meydana gelen, büyüyen, nefes alan her şeyi yöneten kurallar olduğunu göstermeyi istermiş gibi görünebilir. _Okuyucu, tasvir etmek zorunda olduğumuz korkunç suçun canavarca ayrıntıları için hoşgörülü görünsün, fakat biri bunları en ufak bir süsleme olmaksızın tüm çıplaklıklarıyla gözler önüne serme cesareti olmadıkça başkalarının bu tür sapkınlıklardan nefret etmelerini sağlamak mümkün müdür? _Bir insan ne kadar az yapabiliyorsa, o kadar çok yükümlülük üstlenir. Bir kişi ne kadar az harekete geçiyorsa, o kadar çok keşifte bulunur. Bir kişinin yaşamının her dönemine yeni fikirler öne çıkar ve doygunluk, bir kişinin şevkini kırmak şöyle dursun, daha da fazla zararlı davranışların zeminini hazırlar. _Doğan güneş ışınlarının, geceleyin toprağı gizleyen örtülerden arındırması gibi, gelenekleri de yok ederler. Mutluluğun her daim düşmanı olan bu önyargıları ayaklar altında çiğneyelim. Bunlar bazen akıl çeliyorlarsa bu daima en enfes zevkler pahasına olmaktadır. Bunları sonsuza kadar küçümseyelim! _Siz ilk başta kendi içinde önemsiz görülen bir hatanın, bizleri sınırları aşmaya alıştırarak suçun ve kötülüğün en ölçüsüz aşırılıklarına götürdüğünü söylemekte haklı değil miydim? Sizin gözünüzde tamamen zararsız olduğunu düşündüğünüz bir eylemle başladınız. Bunu haklı göstermek ya da gizlemek için hangi alçak çarelere başvurmak zorunda olduğunuzu görüyor musunuz? Tavsiyeme uyun Monsieur, bu affedilmez gaddarlıkları ateşe atın ve unutun. _Kendi körlüğümü cezalandırıp size bu kadar değer verme hatasını işlemiş olan suçlu sunağı mezar dehşetinin içine gömeceğim. _Güzel bir kızın babası olduğum için, onun beni baştan çıkaramayacağını mı söylemek istiyorsunuz? _Kalbinizi benden çalan hiçbir şeyi asla sevmeyeceğim. _Kalbimin kraliçesi olun ve dizlerimin üstünde size ibadet etmeme ve tapmama izin verin.” _Baştan çıkarıcınız olmak bir yana, tiranınız olmak istemem. Talep ettiğim hizmetlerin, hatta istediğim ödüllerin aşkla ve salt aşkla elde edilmesini isterim. Gözdem olacaksınız. Hayatımın meleği ve ışığı, kalbimin yuvası, varlığımın devindirici gücü olacaksınız. Kalbimin kraliçesi olun ve dizlerimin üstünde size ibadet etmeme ve tapmama izin verin. _Değer verebileceğiniz kişiyi size getirerek, kalbinizin kalesini fethedememiş olsam da en azından tatlı şefkatinizi hak etmiş olacağım. _Beni yakan ateşten sözünü ettiğiniz bu zevkleri öğrenmek için tıpkı sizin kadar arzulu olduğumu anlamıyor musunuz. _Din adamı: Dürüst, anlayışlı, hoşgörülü, sabırlı, yardımsever, açıksözlü, bilgelik timsali, kibar ve faydalı niteliklere sahip. Yoksulun destekçisi, zenginin dostu, biçarenin ve ezilenin tesellicisi ve bir insanı duyarlı kılan tüm erdemlere sahip kişi olmalıyken tam tersi özellikler görüyoruz. Yalancı, anlayışsız, dar kafalı, bilgisiz, hoşgörüsüz, vicdansız, dünya nimetlerine düşkün… _Dindarlık, yaşın ilerlediği ya da sağlığın kötüye gittiği dönemlerde doğal bir zayıflıktır. Tutkuların kargaşası içinde, genelde son derece uzak olduğunu varsaydığımız bir gelecekle ilgili küçük bir endişe duyarız fakat tutkuların dili daha az zorlayıcı hale geldiğinde, hayatın son safhalarında ilerlerken, tek kelimeyle her şey bizi terk ederken, kendimizi yeniden çocukken duyduğumuz Tanrının kollarına atarız. Ve felsefeye göre bu son yanılsamalar tamamen diğerleri kadar gerçekdışı olsalar da en azından o kadar tehlikeli değildirler. _Dürüst bir insanın gönüllü olarak tüm tevazu ve erdem sınırlarını aşabilmesi çok yüksek derecede olasılık dışıdır. Ben bu tür suçları bir kişiye atfetme kararını, ancak en ileri derecede tiksintiyle alırım. Kusurun varlığından şüphelenirken dikkatli olun. Şüphelerimiz sıklıkla gurur ve kibirimizin eseridirler ve neredeyse daima ruhumuzun derinliklerinde meydana gelen gizli bir karşılaştırmanın ürünüdürler, öyle ki bize kendimizi üstün hissetme hakkı verdiğinden kötülüğü atfetmekte acele ederiz. Konu üstünde ciddiyetle düşünürsek, bir günahı affedilmez acelemiz yüzünden hayali günahlar uydurmaktan ve böylelikle yok yere gururumuzun kendilerine atfettiklerinden başka hiçbir zaman herhangi bir suç işlememiş insanları gözümüzde lekelemektense sonsuza kadar gizli bırakmak daha iyi olmaz mı? Ve dünyamız bu ilkeye daima uyulsa daha iyi bir yer olmaz mı? Bir suçu cezalandırmak bunun yayılmasını önlemenin esas olmasından çok daha az gerekli değil midir? Bunu aradığı karanlığın içinde bırakarak, adeta ortadan kaldırmış olmaz mıyız? İlan edilen skandal kesin skandaldır ve bunun anlatılması aynı tür suça meyilli olanların tutkularını uyandırır. Suç kaçınılmaz olarak görünmez olduğundan, henüz ortaya çıkarılmamış suçun faili, kendisinin suçu ortaya çıkarılmış suçludan daha şanslı olacağını sanır. Bu kendisine verdiği bir ders değil, ancak bir tavsiyedir ve kendini adalet adına haksız yere yanıltılmış, fakat gerçekte eksik planlanmış bir sertlik ya da gizli bir kibirden başka bir şey olmayan aceleci açıklamalar olmaksızın girişmeye asla cesaret edemeyeceği aşırılıklara verir. _Derinlemesine araştırma ve düşünce yardımıyla aklını hiçbir şeyde kötülük görmediği, insanın tüm çabasına en yüce kayıtsızlıkla baktığı ve insanın muktedir olduğu her eylemi doğası ne olursa olsun bazen iyi bazen de kötü, ancak daima buyurucu olan bir gücün zorunlu sonucu olarak gördüğü noktaya getirmiş olan insan, bize sırasıyla insanların neyi onayladıklarını ve neyi kınadıklarını esinler, ancak onu neyin rahatsız ettiğini ya da neyin canını sıktığını değil -ben diyorum ki bu adam- ve katılacağınıza eminim, benim yaşadığım şekilde yaşayarak sizin mesleğinizde olduğunuz kadar mutlu olabilir. ___ _Ensest Hikaye_ _Franval, zengin ve yakışıklı biriydi fakat bu çekici dış görünüşün altında ne yazık ki hızla suça götüren birçok kusur gizliydi. İlk kusuru anlatılması zor olan bir hayalgücüydü. _Çocukların, babaları ve eğitmenlerinin en tehlikeli ve sinsi kitaplara ulaşabildiği, düşüncesizliğin felsefe, şüpheciliğin kuvvet kabul edildiği ve çapkınlığın hayal gücü ile karıştırıldığı bir çağda, Franval’in ince zekâsı, onaylayıcı kahkahalara neden oluyordu. Hemen arkasından tersleniyor olabilirdi ancak sonradan bunun için övülüyordu. Revaçta olan safsataların ateşli bir savunucusu olan Franval’in babası oğlunun bu konularda iyice düşünmesini teşvik eden tek kişiydi. Hatta oğluna onu daha da hızlı şekilde yozlaştırmak için en hassas işleri bizzat verecek kadar ileri gitti. _Amcasına, kendisine genç ve zengin bir kız bulması için yakardı. Amcasının bulduğu kız, sahiden çok gençti ve yalnızca 15 yaşındaydı. İri mavi gözlerinde hem şefkat hem de tevazu okunuyordu; narin, kıvrak ve zarif bir sureti, zambak beyazı bir teni ve üstünde güllerin tazeliği vardı. Pek çok yetenekle donatılmıştı, hayat dolu, ancak bir parça melankolik bir hayal gücüne sahipti. _Genç Franval’in kusurları, gençlik düşüncesizliklerinden ziyade olgunluk noksanlarıydılar: Kurnaz, entrikacı, zalim, aşağılık, bencil, hilekâr, hain ve hin... Tüm bunları nezaket ve yetenekle değil, aynı zamanda belagati, sıradışı ince zekası ve çok hoşa giden görünüşüyle saklıyordu. _Çocuk doğduğu anda onun üstünde en iğrenç planları yapmış olan Monsieur de Franval, çocuğu derhal annesinden ayırdı. Ona o yaştaki bir kız çocuğunun normalde aldığı türden en ufak din ya da ahlak kuralları bilgisi vermekten titizlikle kaçınıyorlardı. _Madame de Franval, kızının en temel dini ilkeler konusunda tamamen cahil olduğunun yalnızca pek doğru olduğunu anladığında bir kez daha umutsuzluğa kapıldı. Kocasına “Siz ne yapıyorsunuz Beyefendi?” dedi. “Onu yalnızca bu dünya için mi yetiştirdiğinizi mi söylemek istiyorsunuz? Franval, karısına, kızına vermeyi tasarladığı eğitime herhangi bir biçimde müdahale etmeye kalkışırsa, kendisini bir daha çıkamayacağı o şatolardan birine göndereceğini bildirdi. _Kayda değer bir zekâ, geniş bir bilgi yelpazesi, keskin bir akıl ve şimdiden uyanan tutkulara sahip olduğundan, bu görüşlerin Eugénie’nin ruhunda kaydettikleri ilerlemeyi değerlendirmek kolaydır. Franval’in niyeti yalnızca onun zihnini güçlendirmek değildi. Bu korkunç adam kızının hoşuna gitmenin yollarını bulmakta çok başarılı olmuştu. Onu o kadar akıllıca yozlaştırıyor, kendisini hem onun eğitimi hem de zevkleri için öylesine gerekli hale getiriyor, onun her isteğini öylesine istekle öngörüyordu ki Eugénie en parlak çevrelerde bile kimseyi babası kadar çekici bumuyordu. Gözleri Franval’den başkasını görmüyordu; ondan başka kimseyle ilgilenmiyordu ve kendisini ondan ayırabilecek herhangi bir fikre isyan ediyordu. Bu genç insanın yüreğine anneye karşı hissetmiş olması gereken saygıdeğer ve müşfik olan hislerden çok nefret ve kıskançlık ekmenin sırrını keşfetmişti. --Karım dediğiniz bu kadın, bana beni dünyaya getirdiğini söylediğiniz bu mahluk, sizin daima kendi yanında olmanızı istemekle hayatımı sizinle geçirme mutluluğundan beni mahrum ettiğine göre gerçekten de çok talepkâr. Kalbinizi benden çalan hiçbir şeyi asla sevmeyeceğim. --Franval “Yanılıyorsunuz sevgili dostum,” Siz her zaman benim gözdem olacaksınız Eugénie, hayatımın meleği ve ışığı, kalbimin yuvası, varlığımın devindirici gücü olacaksınız.” Franval kızı kollarının arasında sıkarak “Şefkatli okşamalarınız beni bunun doğru olduğuna inandırıyor,” diye yanıt veriyordu. Ve böylece, bir vicdan azabı izi olmaksızın, alçak herif bu zavallı kızın baştan çıkarılması planlarını tamamladı. _Eugénie’nin 14. yaşı Franval’in bu suçu yerine getirmek için belirlediği zamandı. O gün kızını Vesta bakirelerinin eski zamanlarda tanrıça Venüs’e kendilerini adamaları vesilesiyle giyindikleri biçimde giydiren Kont, gün ışığının müslin perdelerle yumuşatıldığı ve mobilyaların çiçeklerle süslenmiş olduğu lüks bir misafir odasına götürdü. Odanın ortasında güllerden bir taht duruyordu. Franval kızını tahtın üstüne götürdü. Tahtın üstüne oturmasına yardım ederek ona :“Eugénie, bugün kalbimin kraliçesi olun ve dizlerimin üstünde size ibadet etmeme ve tapmama izin verin.” --Ben her şeyi yaşamımın yaratıcısı, beni vücuda getiren size borçluyken kardeşim, siz bana tapıyorsunuz. Ah Aksine siz ayaklarınıza kapanmama izin verin; benim ait olduğum ve sizinle olmayı arzuladığım yegane yer orasıdır.” --Kont: Benim sevecen Eugénie’m. “bana bir şey borçlu olduğunuz gerçekten doğruysa, içtenliğiniz konusunda beni hangi yollarla ikna edebileceğinizi biliyor musunuz?” --Neymiş onlar kardeşim? --Kont: “Doğanın size bahşettiği tüm bu çok sayıda çekicilik, Eugénie, doğanın sizi süslediği tüm bu fiziksel cazibeler... Bunları hiç gecikmeden bana sunmalısınız.” Elbette, ancak baştan çıkarıcınız olmak bir yana, tiranınız olmak istemem. Talep ettiğim hizmetlerin, hatta istediğim ödüllerin aşkla ve salt aşkla elde edilmesini isterim. --Diğer erkekleri, görüşünüzün sürekli nesnesi kendim olabileyim diye gözlerinizden uzak tutma alışkanlığım bir oyun, bana yakışmayan bir hilekârlık parçası haline geldi. Dünyada bana tercih ettiğiniz bir varlık mevcutsa, derhal adını söyleyin, onu bulmaya ve doğrudan buraya kollarınızın arasına getirmeye dünyanın bir ucuna gideyim. Aradığım sizin mutluluğunuzdur meleğim, benimkinden çok daha sizin mutluluğunuz. Bana verebileceğiniz bu tatlı zevkler, sevginizin somut kanıtı olmadıkları takdirde bana hiçbir şey ifade etmeyeceklerdir. Bu nedenle Eugénie, kararınızı verin. Kurban edilme zamanınız geldi ve kurban edilmelisiniz, ancak kurban etme işlemini gerçekleştirecek rahibin adını bizzat kendiniz vermelisiniz; ben, eğer bunları bana sunan yüreğiniz ve ruhunuz değilse bu unvanın bana sağladığı zevklerden vazgeçiyorum. Ve en çok tercih ettiğiniz ben olmasam da yine de kalbinize layık olarak, yine de sevebileceğiniz ve değer verebileceğiniz kişiyi size getirerek, kalbinizin kalesini fethedememiş olsam da en azından tatlı şefkatinizi hak etmiş olacağım. Ve Eugénie’nin âşığı olmayı başaramayarak yine de onun dostu olacağım.” _Eugénie sevgi ve istekle yanarak “Her şey olacaksınız, kardeşim, her şey,” dedi. “Kendimi tek taptığım erkeğe değilse kime kurban etmemi istiyorsunuz! Tüm evrende hangi yaratık arzuladığınız ve yanan ellerinizin şimdiden büyük bir ateşlilikle üstünde gezindiği bu zayıf güzelliklere sizden daha layık olabilir! Beni yakan ateşten sözünü ettiğiniz bu zevkleri öğrenmek için tıpkı sizin kadar arzulu olduğumu anlamıyor musunuz? Ah! Yapın yapacağınızı yapın sevgili kardeşim, en iyi dostum, Eugénie’yi kurbanınız yapın, o sevgili elleriniz tarafından kurban edilerek, daima muzaffer olacaktır.” _Kızını ustalıkla baştan çıkarmak için kendini bunca nezaketle donatan ateşli Kont Franval, kısa süre sonra onun saflığını suistimal etti ve hem bu açık ve etkilenebilir yüreği beslediği ilkeler hem de bu son anda kızı tuzağa düşürdüğü kurnazlıkla tüm engellerin bertaraf edilmesi ya da üstesinden gelinmesi ile alçakça fethini tamamladı ve ceza almaksızın bizzat doğanın ve kan bağlarının kendisini güvenilir koruyucusu yaptığı bu bekaretin mütecavizi oldu. Karşılıklı sarhoşluk içinde Aşkın zevklerini deneyimlemek için yeterince büyük olan Eugénie, arzuları Franval’in ilkeleriyle uyandırılarak, kendini Franval’in coşkularına bıraktı. Eugénie onu aynı anda bin tapınakta misafir etmek isterdi. Kendi yaşından ve kendisini belki yeterince çekici olmaktan alıkoyan bir tür saflıktan yakınıyordu. Umutsuzca âşık olmuştu ve bu tehlikeli tutku kaçınılmaz olarak karısını en zalim şekilde terk etmesi ile sonuçlandı. Heyhat! Nasıl bir kurban. _31 yaşında olan Madame de Franval güzelliğinin doruk noktasındaydı. Kaçınılmaz şekilde kendisini yiyip bitiren üzüntülerin ardından gelen türde hüzünlü bir görüntü onu daha da çekici hale getirmişti. Kendi gözyaşlarıyla yıkanan, melankolinin sürekli kurbanı olan, güzel saçları umursamadan kaymaktaşı rengi bir gerdanın üstüne dağılmış, dudakları sevgiyle vefasız kızı ve despot kocasının portrelerine bastırılmış Madame de Franval Michelangelo’nun hüznün sancıları içinde betimlemeye alışkın olduğu o güzel bakirelerden birine benziyordu. _Şimdilik kederini taçlandırmaya yönelik olan şeyin henüz farkında değildi. Bu duyarlı ruhun tüm gerçeği öğrendiğinde uğrayacağı üzüntü ve acıyı düşünün! _Bu şefkatli anne, kızı Eugénie’ye, Monsieur de Colunce’ün kendisiyle evlenmek istediğini bildirdi. Çok şaşıran Eugénie konunun babasına sevk edilmesini önerdi; babasının isteği emri olacaktı --Kont: Yalnızca aptallar ve beceriksizler evlenir. Kocalar hain, hercai, zalim ya da zorbadırlar. Zevceler, zevceler güvenilmez, kıskanç, emreden, fettan ya da dindardırlar. İnsanlar yalnızca ne yaptıklarını bilmediklerinde ya da artık ne yapacaklarını bilmediklerinde evlenirler. --O zaman insan ırkının neslinin tükenmesine izin verilmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?” --Neden olmasın? Tek mahsulü zehir olan bir gezegenin kökü o kadar hızlı kazınamaz. _Eugénie kararlılıkla “Hayır,” dedi. “Ben sizden başka kimseyi sevmemeye karar verdim. Evlenmek zorunda kalırsam kendimi kadınların en sefili addederim. Beni hisleri en iyi ihtimalle arzusundan güçlü olmayacak bir yabancıyla evli düşünebiliyor musunuz? Aşırı iffetçilik taslayan mutaassıp bir kişi mi yoksa bir fahişe mi olurum? Yo, yo, ben sizin metresiniz olmayı tercih ederim, dostum. _Eugénie, babasına affedilmez bir utanmazlıkla ikisinden birinin annesinin gözetiminden kaçmak için tek yolun ona bir âşık vermek olabileceğini söyleme fırsatı buldu. Fikir Franval’i neşelendirdi fakat kızından çok daha kötü bir insan olup bu genç yüreği karısına karşı içine ekmek istediği tüm nefret hislerine hazırlamayı isteyen Franval, bu intikamı pek hafif bulduğu yanıtını verip bir kadını kocasının keyfini kaçırdığında perişan etmenin başka birçok yolu olduğunu ekledi. Bu sadece diğer tüm eylemler için malzeme sunacak olmayıp, eğer başarılı olursa, Madame de Franval’i, endişeleneceği kendi hataları olacağından, zorunlu olarak başkalarının hataları ile ilgilenmeyi bırakmaya mecbur edecekti. _Valmont’un işine yarayabileceği sonucuna vardı. --Karım hakkında ne düşünüyorsunuz? --Enfes bir yaratık. Ve eğer onun kocası olmasaydınız onu uzun zaman önce metresim yapmıştım. --Sizden onun âşığı olmanızı istiyorum. Kaprisliyim. Bendeki bu niteliklerin uzun zamandır farkındasınız. İffetin çöküşüne neden olmak istiyorum ve onu kapana kıstıracak olan kişinin siz olduğunuzu iddia ediyorum. --Aklınızı mı kaçırdınız? ---Valmont, arada sırada Eugénie’ye şöyle dikkatlice baktığın oldu mu? --Kızınıza mı? -Ya da, isterseniz, metresime. --Ah, sizi alçak! Şimdi anlıyorum.Hayatımda ilk defa mantıklı olduğunuzu düşünüyorum. Ne? Şerefiniz üzerine, kızınıza mı âşıksınız? --Evet dostum, aynen Lut gibi! --Güzel bir kızın babası olduğum için, onun beni baştan çıkaramayacağını mı söylemek istiyorsunuz? Beni ona daha derinlemesine bağlaması gereken şeyin ondan koparılma nedenimin ta kendisi olması gerektiğini mi söylemek istiyorsunuz? Bana benzediği, etimden parça olduğu, yani en ateşli sevginin dayandırılması gereken tüm gerekçelerin cisimleşmiş hali olduğundan ona soğuk bir gözle mi bakmalıyım? Ah, ne safsata! Saçmalığın daniskası! --Eugénie, bizi çözen ve bize boyun eğdiren yakıcı niteliğe sahip ki bu bir bakıma direnç göstermek isteyecek her şeyi boyun eğdireceğe benziyor. Biri boyun eğer görünürken diğeri emrediyor; birinin izin verdiği şeyi, diğeri sunuyor. Ben bu ikisinden ikincisini daha çok tercih ederim.” --Fakat size sunduğum Eugénie değil annesidir. --Karım çok kıskanç. Sırtımda bir yük. Sürekli beni gözetliyor. Kızım ve metresim olan ateşli Eugenie’nin evlenmesini istiyor. Kendi suçlarımı gizlemek için karıma günahlar yüklemek zorundayım. Bu nedenle karımı ayartıp ona sahip olup, bir süre onunla gönül eğlendirmelisiniz. Sonra da ona ihanet edersiniz. Sizi onun kollarının arasında yakalamama izin verin ve sonra onu cezalandırırım ya da bu keşfi bir silah olarak kullanarak bunu her iki taraf için de bir ateşkes karşılığında takas ederim fakat aşk olmaz Valmont. Damarlarınızdaki buzla onu yakalayın ve elde edin, fakat sizin üzerinizde üstünlük kazanmasına izin vermeyin. İşin içine duyguların girmesine izin verirseniz, planlarım hemen hemen sona ermiş demektir. _Plan kendisine açıklanmış olan Eugénie bunun korkunç şekilde eğlenceli olduğunu düşündü. Bu iffet timsalinin başkalarında çok sert şekilde kınadığı bir zevkin güzelliklerine su götürmez biçimde boyun eğdiğine mutlaka tanıklık etmeliydi. _Nihayet, kadınların en iffetlisi, en iyisi ve en sefil olanının birine indirilebilecek en acı verici darbeyi almakla kalmayıp, ancak aynı zamanda iğrenç kocasının kendisini -bizzat kendisi teslim ederek- kendisi tarafından namusuna leke sürülmesi konusunda anlaştığı adama bırakarak onu küçük düşürmeye niyet ettiği gün geldi. _Ne çılgınlık! Tüm ilkeler nasıl da tamamen küçümsenebiliyordu? Doğa nasıl bir düşünceyle bunlar kadar yozlaşmış yürekler yaratır? --Madame de Franval “Sorun nedir Monsieur,” “Size anlattıklarım sizi şaşırtmadı mı? Sessizliğiniz pek tuhaf. --Ah, Madame, sessiz kalmak sevdiğiniz birini umutsuzluğa düşürecek şeyler söylemekten daha iyi değil midir?” Valmont heyecanlı bir şekilde kadının bir elini yakalayarak “Gözlerinizdeki perdenin kaldırılmasının nedeni ben olacaksam tüylerimin ürpermesini nasıl beklemezsiniz,” dedi. Kocanızın Monsieur’ün isteğini reddetmesinin ardındaki korkunç neden şu ki Franval ona tapıyor. Bugün babası olmaktan çok âşığı olarak Eugénie’den vazgeçmektense kendi yaşamından vazgeçer. Madame de Franval bu ölümcül açıklamayı tepki göstermeden dinleyemedi ve bayılıp yere yığıldı. Acınızı onu sizle paylaşma ayrıcalığını istemeyecek kadar dolu dolu yüreğimde hissediyorum. Yarayı ben açtım. Bırakın ben sarayım. --Benim deneyimime göre bir kadın kocasının kusurlarını asla iffet yoluyla yok etmeyi başaramamıştır. Onu çok daha fazla acıtacak, harekete geçirecek olan şey onunkine benzeyen bir davranış olabilir ve bu şekilde onu daha hızlı kendinize geri döndürebilirsiniz. Kıskançlık bunun kaçınılmaz sonucu olur. Bu şaşmaz yöntemle ne kadar çok yürek yeniden sevmeye başlamıştır. Bu durumda alışmış olduğu ve küçümsemeye gelince çok cüretkâr olduğu bu iffetin organların umursamazlığının eseri olmaktan çok düşüncenin eseri olduğunu anlayan kocanız bundan kurtulabileceğinize inandığı anda sizde bunu takdir etmeyi öğrenecektir. Taptığınız tanrıçaya karşı en ufak hakaretten daha azı karşılığında onun tapınağına nasıl bir mürit geri getirmiş olacaksınız. Ah, Madame, yalnızca aklınıza başvuruyorum. --Kocamı daha fazla üzmek için gözlerimi kime çevirmem gerektiğini düşünüyorsunuz? --Madame de Franval’in kendisine kurduğu tuzaktan haberi olmayan Valmont “Ah, sevgili, tatlı dostum,” diye bağırdı, “Sizi dünyada en çok seven, sizi ilk kez gördüğünden beri size tapan ve ayaklarınıza kapanarak emrinizle ölmeye yemin eden erkeğe...” --Gidin Monsieur. Oyununuz ortaya çıktı. Kocamı sadece kendi aşağılık baştan çıkarma planlarınızı yürütmek için yalnızca masum olabileceği kötülüklerle suçluyorsunuz. O suçlu olsa bile bana önerdiğiniz yöntemler bunları bir an düşünmem için bile bana fazlasıyla tiksindirici geliyor. _Kendi hizmetkârlarımızdan daha büyük düşmanımızın olmadığı uzun zamandır söylenmektedir ve bunda haklılık payı vardır; daima kıskanç, daima haset olan bunlar bizde kusurlar ortaya çıkararak kendi boyunduruklarının yükünü hafifletmeye çalışır gibi görünürler ki bu kusurlar, bu durumda bizleri onlardan daha aşağı bir konuma getirerek onların bizim üstümüzde kaderin kendilerinden esirgediği bir üstünlük varsayarak en azından bir süreliğine kibirlerini tatmin etmelerine olanak verir. Madame de Franval, Eugénie’nin hizmetkârlarından birine rüşvet verdi. Hizmetçi mutsuzluğu ile ilgili tüm şüpheleri dağıtabilmesi için ertesi geceyi ayarlayacağına dair söz verdi. Vakit gelmişti. Eugénie babası ile birlikteydi .Kendisini dizginleyen kapıları ardına kadar açtı ve kendini odanın içine attı ve orada yüzü gözyaşlarıyla yıkandı. Bana hakaret etmiş ve zulmetmiş olmanıza rağmen, hâlâ size tapıyorum. Eugénie, sizi dünyaya getirmiş olan kadının kalbine bir kılıç mı saplamak istiyorsunuz? Sizi bekleyen kollarımın arasında sarmama izin verin. Önünüzde diz çökmüş, size onurunuza ve doğaya karşı hareket etmemeniz için yalvaran zavallı annenize bakın. Çılgına dönmüş kadın kalbine bir hançer götürerek. Fakat ikiniz reddederseniz, diye devam etti. Beni hapsetmeye çalıştığınız onursuzluktan kaçmak için kullanacağım yöntem budur. _Yozlaşmış kız, en gaddar vurdumduymazlık gösterisi ile birlikte, “Madame,” dedi, “Kocanızın odasına az önce çıkardığınız rezaletten sonra aklınıza tam mukayyet olduğunuza inanmayı güç bulduğumu itiraf etmeliyim. O, kendi davranışlarının efendisi değil midir? Ve o benim davranışlarımı onayladığına göre, sizin bunları ayıplamaya ne hakkınız var? Monsieur Valmont’la olan uygunsuz davranışlarınıza biz burnumuzu sokuyor ya da bunlara kafamızı yoruyor muyuz? Zevklerinizi tatmin ederken sizi rahatsız ediyor muyuz? _Zalim Franval, karısını saçından tutup onu öfkeyle kızından uzağa odanın dışına sürükledi. Kadını şiddetle evin merdivenlerinden aşağı attı. Onu odasına götürüp, içeri kilitlediler. _Valmont’la olan tüm maceranın, kendisini bir suçluluk ağına düşürmek ya da bunda başarısız olunduğu takdirde kendisine yüklemeye cüret ettikleri suçlardan bin kez daha ciddi suçları dengelemek ve dolayısıyla haklı göstermek üzere her durumda suçu ona atmak için kurulmuş iğrenç bir tuzaktan başka bir şey olmadığını da düşünmeye başladı._ Valmont’un başarısızlığından haberdar olan Franval, Valmont’u gerçeği hile ve boşboğazlıkla değiştirmeye ve onun Madame de Franval’in âşığı olduğunu etrafa yaymaya ikna etmişti. Madame de Franval’in aslında dahil olmayı reddettiği gayrimeşru ilişkinin varlığını belgeleyecek iğrenç mektuplar düzenlemeye karar verdiler. --Annenin çekilmiş bir hançerle kızının üstüne atıldığı gerçeği. Böylesine şiddet içeren ve uygunsuz bir davranış, özgürlüğünüze ciddi bir tehdit oluşturabilir. --Madame de Franval: “Bu tür karşı suçlamalar beklemiyordum Monsieur. Bu ilişkinin kanıtlarını gösterin. _Franval mektupluğun bir yanını boşaltarak “Öncelikle, Madame,” dedi, “işte geçen altı ay boyunca Valmont’la olan yazışmalarınızın tümü. --Sizin sahtekâr ve iftiracı olduğunuzun şimdiye kadar farkına varmadığımı itiraf ederim. Ah, Monsieur, bu sahtekârlık bende en ufak endişe uyandırmak için fazla acemice ve basit. Uzmanlar ve Bilirkişiler tayin edeceğiz. Belgeleri düzenlediğim kişiler şahsen ortaya çıksınlar ve kendileriyle ilişkim olduğuna dair yeminli ifade versinler. --Verecekler Madame, bundan emin olabilirsiniz. --Bu noktada zavallı Madame de Franval’in güzel gözleri, acı gözyaşlarıyla doldu. Kendini kocasının kılıcının üstüne atarak “Evet, şu metal çubuğu alın,” dedi “ve acımadan göğsümü delin. Ama en azından saygınıza layık olarak ölmeme izin verin. Keder hiçbir zaman daha acınası ve dokunaklı olmamış, hiçbir zaman daha dokunaklı, daha asil daha çekici bir biçimde görülmemişti. “Hayır, Madame,” dedi, “hayır, istediğim ölmeniz değil, cezalandırılmanız. --Suçu böylesine cüretle mazur gösterirken, masumiyeti suçlamak için her türlü beceriye, her türlü kötülüğe sahipsiniz Monsieur. Fakat kuruntular suçları haklı göstermez. Düşünmüş olduğunuz şey yanlış fakat ne yazık ki yapmış olduğunuz şey sadece fazlasıyla gerçek. _Kendi körlüğümü cezalandırıp size bu kadar değer verme hatasını işlemiş olan suçlu sunağı mezar dehşetinin içine gömeceğim. _Cansız bir kitleden biraz daha fazlası gibi görünüyordu, yine de zarafet, tevazu ve erdemin tüm simgelerinin bırakmayı reddettiği bir cansız kitle. _Canavar odadan ayrıldı ve suçlu kızıyla birlikte ahlaksızlık ya da daha çok alçaklığın masumiyet ve mutsuzluğa karşı kazanmaya cüret ettiği korkunç zaferin tadını orada çıkarmak üzere kendi dairesine çekildi. _Franval’in iğrenç kızı bu çarpışmanın ayrıntılarından son derece keyif alıyordu. _Büyükanne Farneille işte bu noktada Rahibin kişisel itibarının belki damadı üzerinde belli bir iyi etkide bulunabileceği sonucuna vardı. Şimdiye kadar inanmaya isteksiz olduğu gerçek hakkında onu ikna etti ve ona her şeyden önce böylesi bir alçak karşısında yalnızca kafadan çok kalbe hitap eden o ikna edici konuşma sanatını kullanmasını rica etti. _Saf Madame de Franval bu ruhani rehberin belagati konusunda çok büyük umutlar besliyordu. Biçare kimseler kendilerine gerçeğin reddettiği bir zevki sağlamak için öylesine hırsla her yola başvurmaya alışmışlardır ki en becerikli şekilde her tür hayaller kurarlar. _Rahip ve Kont_ --Rahip: Vicdanımız bizi asla yanlış yola sürüklemez ve işte doğanın içine tüm görevlerimizi yazdığı kitap. --Kont: Peki bu yapay vicdanı, istediğimizde yönlendirmiyor muyuz? Alışkanlık onu büker, bu bizim için parmaklarımızın istedikleri gibi şekillendirdikleri yumuşak balmumu gibidir. Eğer bu kitap, ileri sürdüğünüz kadar kesin olsaydı, insan değişmez bir vicdanla donatılmış olmaz mıydı? Dünyanın bir ucundan diğer ucuna insanın bütün eylemleri onun için aynı olmaz mıydı? Yine de durum gerçekten böyle midir? Fransızı korkutan şey karşısında Hotento titriyor mu? Ve Fransız Japonya’da cezalandırılabilecek şeyi her gün yapmıyor mu? Yo, Hayır Monsieur. _Dünyada gerçek olan hiçbir şey yoktur. Övgü ya da onay hak eden hiçbir şey, ödüllendirilmeye ya da cezalandırılmaya değer hiçbir şey. Burada adaletsiz olup beş yüz fersah ötede tümüyle yasalara uygun hiçbir şey yoktur. Sözün kısası hiçbir suç gerçek değil, hiçbir iyilik sürekli değildir. --Rahip: Buna inanmayın beyefendi. Erdem bir yanılsama değildir. Mesele, bir şeye kesin bir suç ya da erdem tanımını vermek ve kişinin bu şeyi seçmiş olması nedeniyle bunda mutluluğu bulmasını sağlamak için o şeyin burada iyi olup birkaç derece ötede kötü mü olduğunu belirlemek değildir. İnsanın tek mutluluğu ülkesinin kanunlarına tam itaate bağlıdır. Ya onlara uyacak ya da perişan olacaktır. İhlal edilmeleri ve talihsizlik arasında orta nokta yoktur. Bunu şu terimlerle ifade etmeyi tercih ederseniz, bu yasak eylemlere teslim olmak için kendimizi her serbest bıraktığımızda, bizi istila eden kötülüklere neden olan kendi içlerinde bu şeyler değil, daha çok, bu şeyler arasındaki çatışma -ki bunlar doğaları gereği iyi ya da kötü olabilirler- ve içinde yaşadığımız toplumun toplumsal kurallarıdır. _İnsan evrensel bir vicdana sahip değilse en azından doğadan aldığımız ve doğanın ellerinin içine tehlikesizce silemeyeceğimiz harflerle görevlerimizi yazmış olduğu varoluşla ilgili ulusal bir vicdanı vardır. Örneğin, Monsieur, aileniz sizi ensestle suçluyor. Bu suçu haklı göstermek ya da tiksintiyi azaltmak için hangi safsataları kullandığınız ya da buna hangi yanıltıcı argümanları uyguladığınız veya bu argümanları komşu ülkelerden alınmış örneklerle destekleyerek hangi mercilere başvurduğunuz fark yaratmaz. Bununla birlikte bazı ülkelerde yalnızca bir suç olan bu suç, kanunun yasakladığı her yerde hiç şüphesiz tehlikelidir. _Bu kızı en önemli görevlerini küçümsemeye zorluyorsunuz. Onun onu karnında taşımış olan kişinin ta kendisinden nefret etmesine neden oluyorsunuz. Bunun farkında olmadan bir gün size yöneltebileceği silahları hazırlıyorsunuz. Ona sunduğunuz her öğretide, ona aşıladığınız her ilkede mahkûmiyetiniz kazılı. Ve eğer bir gün kolu canınıza kasıtla size karşı kalkarsa hançeri bilemiş olan siz olacaksınız. --Kont: Kızımı tutkuyla seviyorum. O benim metresim, eşim, kızım, sırdaşım, dostum, yeryüzündeki tek Tanrımdır. Uzun lafın kısası, o her kalbin her zaman elde etmeyi ümit edebileceği tüm saygıya sahiptir ve yüreğimin gösterebileceği tüm saygı onun hakkıdır. Bu duygular ben yaşadıkça devam edecektir. Bunlardan vazgeçmekten aciz olarak şüphesiz bu nedenle onları haklı göstermek zorundayım. Bir babanın kızına karşı birinci görevi şüphesiz ona mümkün olan en büyük mutluluğu sağlamaktır. Bu görevde başarılı olamazsa, bu durumda ona karşı olan yükümlülüklerinde başarısız olmuştur; başarılı olduğu takdirde suçsuzdur. Ben Eugénie’yi ne baştan çıkardım ne de zorladım. Dünyayı ondan saklamadım. Ona evliliğin iyi ve kötü yanlarını, içindeki gül ve dikenleri açıkladım. Bundan sonrasında kendimi sundum ve onu seçiminde özgür bıraktım. Konu hakkında düşünmek için yeterli zamanı vardı. Tereddüt etmedi; mutluluğu yalnızca benimle bulabileceğini ileri sürdü. --Bir meyve, ne kadar güzel görünürse görünsün, etli kısmının içinde gizlenmiş olanın ölüm olduğunu bilseniz, bunu birisine ikram etmiş olmaktan pişmanlık duymaz mısınız? Yo, Monsieur, yoo! Tüm bu rezil ilişkide aklınızda tek bir konu vardı ve konu sizdiniz. Kızınızı hem suç ortağı hem de kurban yaptınız. Bu yöntemler affedilemez. Ve kalbini isteyerek kıvırıp kırdığınız o iffetli ve hassas eşe, gözlerinizde hangi suçları yüklüyorsunuz? _Franval’e kesin bir tavırla “İşin aslı Monsieur” dedi, “Siz ilk başta kendi içinde önemsiz görülen bir hatanın, bizleri sınırları aşmaya alıştırarak suçun ve kötülüğün en ölçüsüz aşırılıklarına götürdüğünü söylemekte haklı değil miydim? Sizin gözünüzde tamamen zararsız olduğunu düşündüğünüz bir eylemle başladınız. Bunu haklı göstermek ya da gizlemek için hangi alçak çarelere başvurmak zorunda olduğunuzu görüyor musunuz? Tavsiyeme uyun Monsieur, bu affedilmez gaddarlıkları ateşe atın ve unutun. _Kişisel çıkar, insanın tüm eylemlerinin lokomotifi, yaptığı her şeyin kaynağıdır. Onu her nerede meydana çıkarabilsem, gerçeklik meşalesi derhal ışık saçar. Bu kural beni hiçbir zaman yanıltmadı ve ben bunu kırk yıldır uygulamaktayım. _Beni affedin, ancak adaletsizlik, iftira, ahlaksızlık ruhumu o kadar isyan ettiriyor ki bu çirkinliklerin bende kışkırttığı çalkantıyı kontrol etmek bazen bana zor geliyor. --Karım namusuma leke sürüyor, beni rezil ediyor. Bunu size kanıtladım. Onunla ilgili körlüğünüz sizin beni suçlamayı ve onun ahlaksız ve sadakatsiz olduğunu farz etmekten çok iftiracı olanın ben olduğumu farz etmeyi tercih etmenize neden oluyor. _Düşünce kusurlarınızın gönül niteliklerinizi ne derece değiştirdiğini ve haksız intikam arzusuyla körleşmiş olarak yalnızca çılgınlıktan kaynaklanabilecek bir şeyi soğukkanlılıkla sürdürmeye muktedir hale geldiğinizi fark etmemişim. Bütün bunlar insanın en kutsal görevlerinin sınırlarını aştığı zaman kısa süre sonra kendine diğer tüm sınırları yok etme izni verdiği konusunda beni nasıl da fazlasıyla ikna etti. _Rahip, Eugénie’nin odasına gitti. Çok şık ve çok şuh bir sabahlık giymiş onu bekliyordu ve alay etmekle yetindi. Kendine özensizliğin ve suçun sonucu olan bu tür uygunsuzluk onun her davranış ve bakışında utanmazca hüküm sürüyordu ve vefasız kız, kendine rağmen onu güzelleştiren lütufları hor görerek hem kötülüğü alevlendirmeye elverişli özellikleri hem de erdemi isyan ettirmesi kesin olan özellikleri bir araya getiriyordu. Güzelliklerinin örtüsünü tutan bağları ustalıkla çözdü ve Clervil’in onun ne yaptığını anlamaya vakti olmadan kendini büyük bir perişanlığın içine soktu. Avazı çıktığı kadar “Alçak herif,” diye bağırdı, Çığlıklarını duyunca odasına koşturan hizmetçilere »şu canavarı benden uzaklaştırın! En önemlisi de babamın bu suçu öğrenmesine izin vermeyin. Yüce Tanrım! Ondan dini öğüt beklerken alçak adam namusuma saldırdı. Aşağıladıkları ve hakaret ettikleri bir tanrının şu hayırsever müritlerine bakın. Skandal, ahlaksızlık, baştan çıkarma; onların sahte erdemlerine kanmış bizler onlara tapmaya devam edecek kadar budalayken işte onların ahlaklarının üçlemesi. _Clervil, duygularını gizlemeyi başardı. …… __ _Heyhat : Ne yazık _Hoyrat : Çok kaba _Addedmek : Kabul etmek, _Hin (hinoğluhin): cin fikirli, kurnaz, açıkgöz _Şuh : Hür ve güzel, canlı, neşeli ve işveli _Muamma : Anlaşılmaz _Daniska (Saçmalığın daniskası.) : En iyi örnek. _Zaaf : İstenç zayıflığ _Pigmalion’un deliliği : Bir kadın yaratmak ve ona aşık olmak _Boy ölçüşmek: Yarışmak _Boyu devrilesi : Ölsün, yok olsun _Kederini taçlandırmak _Duyarlı ruh _Boşboğazlık _Biçare : Zavallı, düşkün, bitik _Kalpsiz Canavar _Dolambaçsız _Gaddar vurdumduymazlık gösterisi _En vahşi yaratıklardan daha fazla alçaltmamışçasına _Onaylayıcı kahkahalar _Revaçta olan safsatalar _Melankolik bir hayal gücü _Bir daha çıkamayacağı o şato _Gaddar vurdumduymazlık _Mukayyet olmak _Haksız intikam arzusuyla körleşmek. _Karışık_ Kızınızın beni, size göre onu evlilikten mahrum etmesi gereken bu kusurla ilgili kendisinin ikna etmesine güvenle izin verebileceğinizi düşünüyorum,” diye devam etti. __ _Donatien Alphonse François le Marquis de Sade_(1740-1814) _Fransız aristokrat ve felsefe yazarı. Erotik edebiyat’ın önemli yazarlarındandır. Genellikle sert pornografik yazılar yazardı. Yazılarında ahlakı, yasayı, dini öğeleri dikkate almadan aşırı özgürlüğü (hatta ahlaksızlığı) ve en iyinin zevk olduğunu savunuyordu. _Sade, kitaplarında kişilerarası ilişkilerde insanın insansal yanı bir kez yitirildiğinde, neler olabileceğinin bilgisini verir. Kişilerarası ilişkilerde insanın sahip olduğu onur bir yana bırakıldığında, ortaya çıkan yeni ilke kendi yararını koruma sonuna kadar götürülecek olursa; zorunlu olarak “sadizm”e varılır. Yani insandaki insansal olan tek şey doğaysa, doğrudan doğa nedenselliği insan türünün yapıp etmelerini belirliyorsa, insan olmak cani olmayı da beraberinde doğal olarak taşır. Eserlerinde ahlaksal eylemin belirleyicisi olarak etik değerler değil de, içgüdüler ya da “koşullu buyruklar” eylemin “ilkesi” yapılırsa neler olacağını anlatır. __
·
1.164 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.