Gerçek ile yaşanmış arasında bir süreklilik varsaydığı ölçüde fenomenoloji beni rahatsız ediyordu. Gerçeğin yaşanmışı kuşattığını ve onu açıkladığını kabul etmekle birlikte, bağlandığım bu üç bilgi bana bu ikisi arasında bir süreklilik olmadığını, gerçeğe ulaşmak için ilkin yaşanmışı -sonradan onu her türlü duygusallıktan arınmış bir sentez içine yerleştirmek gerekse de- reddetmek gerektiğini öğretmişti.