Gönderi

Etrafında ölüler yatıyordu. Pek çoğu yüzüstü düşmüş, Dalinar’ın kuvvetlerinden gelen oklar ya da mızraklarla sırtlarından vurulmuşlardı. Parshendilerin bazılar hayattaydı ama ölüyorlardı. Garip, akıldan çıkmayan bir şarkıyı fısıldayarak ya da mırıldanarak kendi kendilerine söylüyorlardı. Ölmeyi beklerken söyledikleri şarkıydı. Fısıltılı şarkıları Ruh’un Yürüyüşü’ndeki hayaletlerin lanetleri gibi yükseliyordu. Dalinar’ın Parshendilerden duyduğu tüm şarkıların arasında en çok beğendiği ölüm şarkısıydı. Yakınlardaki savaşın bağırışları, tangırtıları ve çığlıklarının içinden geçerek duyuluyormuş gibiydi. Her zaman olduğu gibi, her Parshendinin şarkısı diğerlerinin söylediği şarkılarla mükemmel bir şekilde uyumlu gidiyordu. Sanki her birisi çok uzak bir yerlerden gelen aynı melodiyi duyabiliyormuş ve kanlı, köpüklü dudaklarının arasından hırıltılı nefesleriyle ona eşlik ediyormuş gibiydiler. Kurallar, diye düşündü Dalinar, savaşmakta olan adamlarına doğru dönerken. Asla kendin yapamayacağın bir fedakârlığı adamlarından isteme. Asla adamlarını savaşmayı reddedeceğin koşullarda savaşmaya zorlama. Asla kendin yaparak ellerini kirletmeyeceğin bir hareketi yapmasını adamlarından isteme. Kendisini berbat hissediyordu. Bu iyi değildi. Bu şanlı değildi. Bu güç, kuvvet ya da hayat değildi. Bu iğrenç, tiksindirici ve korkunçtu.
Sayfa 735 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.