Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sanat Felsefesi, Estetik, Schiller, Ressamlar
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar manevî hayatın kokuştuğu dönemlerdir. Bu kör ve sağır dönemlerde insanlar şekilci olurlar ve sadece teknik ilerlemelere önem verirler. Bedene faydası olan şeyler ön plana çıkar. Maneviyat aşağılanır hatta yok sayılır. Bu körlük döneminde bile görmeye devam edenler alay konusu olur ama onlar bu kaba saba iştahlar korosuna rağmen manevî hayatı, ilimi ve terakkiyi inleye inleye aramaya devam ederler. _Kandinsky müziği resmetmektedir. Evrensel ruhun nefesini çizmeye çalışmaktadır. _Ruh bir piyanodur. Renkler bu piyanonun tuşları, gözler ise tellerine vuran çekiçleridir. Sanatçı da, o veya bu tuşa basarak insan ruhunu titreten eldir. Güzellik, ruhsal ihtiyaçtan doğar. _Önsöz_ Gauguin, Cezannedan daha görkemli ve ateşlidir, resimleri trajik ya da tutkulu şiirlerdir. Kübizmin asıl atılımı, Cezannedan etkilenen Picasso tarafından gerçekleştirilmiştir. Kandinsky müziği resmetmektedir. Yani o müzikle resim arasındaki duvarları yıkmış ve sanatsal duygu da dediğimiz saf duyguyu ifade etmeye çalışmıştır. Picasso Cezanneın, Kandinsky ise Gauguinin sanatını benzer bir biçimde geliştirdiğinden, iki ressam arasında ilginç bir benzerlik vardır. Michael Sadler _İnsanlar, yalnızca görünür sonuçları değerlendirip, maddiyatı düşündüklerinden, bu ahmak dönemlere özel bir değer atfederler. Maddeden başka bir şeyi düşünmeyen teknik ilerlemeleri “büyük başarı” olarak adlandırırlar. Gerçek ruhsal kazanımlar ise yok sayılır. _Körlük döneminde bile görmeye devam edenler alay konusu olur ama onlar bu kaba saba iştahlar korosuna rağmen manevî hayatı, ilimi ve terakkiyi inleye inleye aramaya devam ederler. _Form ne kadar soyutsa, etkisi de o kadar açık ve dolaysızdır. Sanatçı bu soyut formları kullandıkça, soyut dünyanın derinliklerine doğru güvenle ilerler. Bu dünyanın diline git gide daha aşina olan izleyiciler de sanatçının peşinden gelecekler. _Schumann: “İnsanların karanlık kalplerine ışık götürmek. Sanatçının görevi budur,” der. _Beyaz, renksizlik olarak kabul ediliyor olsa da tüm renklerini yitirmiş bir dünyanın simgesidir. Beyaz, doğumdan önceki hiçliğin, buzul çağındaki dünyanın çekiciliğine sahiptir. Siyahın sessizliği ölüm sessizliğidir _Bir insanla sohbet ederken, onun esas düşünce ve duygularına ulaşmaya çalışırız. Kullandığı kelimelerle, telaffuzuyla, nasıl nefes aldığıyla, Bir sanat eseriyle karşı karşıya geldiğimizde de aynı duygu içinde olmalıyız. Bu tavır yaygınlaştıkça sanatçı da tamamıyla sanatsal bir dil konuşabilecek. _Dansın kaynağı muhtemelen yalnızca cinsellikti. Bu unsuru halk danslarında hâlâ açıkça görüyoruz. Dans dinsel merasim olarak geliştikçe de iki unsur bir araya gelip sanatsal bir form almış ve baleyi meydana getirmiştir _İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne… _Eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik! Güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk. Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. _Doğa ve biçimler, insan ruhunu yükseklere çıkaracak yolu tıkayan engellerdir. Bu yüzden biçimler tamamen ortadan kaldırılmalıdır. İnsan ruhu böylece hayal gücünü ses ve renklerle besleyen yaşam akışının mükemmel özgürlüğüne ulaşabilecektir. _Estetik Üzerine_ Geçmişin sanat ilkelerini canlandırma çabaları en fazla ölü bir sanat doğurur. Sanatçı, henüz adı bulunmamış daha ince duygularını uyandırmaya çalışacak. _Pek çok cesedin içini açtım, oysa henüz hiçbirinde ruha rastlamadım. Virchow _Sokrates: Kendini bil. _Üçgen_ Ruhun yaşamı bir üçgen şekliyle temsil edilebilir. Bölüm çizgisi ne kadar aşağıdaysa, bölümün genişliği, derinliği ve alanı o kadar büyüktür. Üstteki bölümün tepesinde çoğu kez biri durur, yalnızdır, neşeli görünümünün altında derin bir hüzün gizlidir. En yakınındakiler bile onu anlamazlar. Üçgenin en üstü bugün ortası yarındır. Yarını herkes göremez. Sanatçılara üçgenin her bölümünde rastlanır. Kendi bölümünün sınırlarının ötesini görebilenler, çevrelerinin gözünde kâhindirler ve dik kafalı topluluğun ilerlemesine yardımcı olurlar. _İçinde müzik olmayan, tatlı seslere kapılmayan kişi, ihanete, hileye, yozlaşmaya yatkındır. Ruhunun hareketleri gece kadar kasvetlidir, hisleri de Erebus kadar karanlık. Böyle bir adama güvenilmesin. Müziğe kulak verin. Gözle görülmeyip zihinde canlandırılan kırmızı, hem belirli hem de belirsiz bir izlenim bırakır ve ruhsal bir armoni meydana getirir. Trompet” denildi mi duyulan trompet sesi de benzer bir durumdur. Tek başına mı diğer çalgılarla birlikte mi, açık havada ya da bir odada mı, bir sürücü, avcı, asker ya da müzisyen tarafından mı çalınıyor fark etmez, ruh yalnızca sesi duyar. _Sanatçı, kabul gören ve kabul görmeyen form âdetleri arasındaki ayrımlara gözlerini kapamalı, çağının geçici öğretilerine ve isteklerine kulaklarını tıkamalı. Yalnızca içsel ihtiyacı izleyip ona kulak vermeli. O zaman, çağdaşlarının onayladığı ya da yasakladığı araçların tümünü rahatça kullanacaktır. İçsel ihtiyacın gerektirdiği tüm araçlar kutsal, içsel ihtiyacı gözden uzaklaştıran tüm araçlar ise şeytanidir. _Renklerin dili_ _Zihnimizde renge ilişkin iki büyük ayrım oluşur: sıcaklık ve soğukluk, açıklık ve koyuluk. O halde her rengin dört tür etkisi bulunur. Renk, sıcak ve açık, sıcak ve koyu, soğuk ve açık ya da soğuk ve koyudur. Rengin sıcaklık ya da soğukluğu genellikle sarıya ya da maviye yakınlığıyla ilişkilidir. İkinci antitez, siyahla beyaz arasındadır, yani bu renk çiftinden kaynaklanan aydınlık veya karanlığa yakınlıktır. Bu renkler de, izleyiciye doğru ve ondan öteye giden, kendilerine özgü ancak daha katı bir harekete sahiptirler. Sarı ve mavi, ilk antitezi etkileyen başka bir harekete daha sahiptir: merkezden dışarı ve merkeze doğru hareket. İki daire çizilir ve biri sarıya biri de maviye boyanırsa, dikkatle bakıldığı takdirde sarının, merkezden dışarıya doğru yayıldığı ve belirgin bir şekilde izleyiciye doğru uzandığı görülür. Öte yandan mavi, kabuğuna çekilen bir salyangoz gibi kendi içine çekilir ve izleyiciden uzaklaşır. Sarı soğutulursa yeşil ortaya çıkar ve hem yatay hareket durur, hem de merkezden dışarı doğru olan hareket. Renk, solgun ve gerçekdışı bir hale gelir. Karşıt hareketi nedeniyle mavi, sarı üzerinde fren görevi görür; ancak mavinin kendi hareketi de böylece engellenir. İki renk de hareketsizleşir ve ortaya yeşil çıkar. Benzer şekilde siyah ve beyazın karışması da hareketsiz olan ve ruhsal açıdan yeşile çok benzeyen griyle sonuçlanır. Sarı Maviyle karıştırıldığında solgun bir renk ortaya çıkar. İnsan ruhundaki karşılığı delilik olabilir. Mavi derinleşmeye öyle yatkındır ki koyulaştıkça içsel etkisi güçlenir. En huzur veren renk Yeşil, tonlarındaki resimler durağandırlar ve insanı usandırabilirler. Bu, sarının etkin sıcaklığına da mavinin etkin serinliğine de ters düşen bir etkidir. Yeşil, ağırbaşlılığını ve dinginliğini muhafaza eder; Müzikte yeşil, kemanın yumuşak ara sesleriyle karşılanır. Beyaz, renksizlik olarak kabul ediliyor olsa da tüm renklerini yitirmiş bir dünyanın simgesidir. Bu dünya bizden öyle yukarıdadır ki armonisi ruhlarımıza erişmez. Geçit vermez bir duvarı andıran muazzam bir sessizlik, içindekini aklımızdan gizler. Bu nedenle beyaz, melodiyi geçici olarak kesintiye uğratan esler gibi bizi olumsuz yönde etkileyen bir sessizlik armonisine sahiptir. Bu, ölü değil, olanaklara gebe bir sessizliktir. Beyaz, doğumdan önceki hiçliğin, buzul çağındaki dünyanın çekiciliğine sahiptir. Siyahın sessizliği ölüm sessizliğidir. Dışsal olarak siyah, en az armoniye sahip renktir, etkisiz bir zemin gibidir, üzerinde en cılız renkler bile parlar ve öne çıkar. Kırmızının parıltısı kendi içindedir. Geleneksel süslemelerde ve köy kıyafetlerinde sıkça kullanılır; çünkü açık havada, kırmızıyla yeşilin armonisi çok güzel olur. Kırmızı derin cazibesine ancak daha asil bir şeyle birleştirildiği zaman kavuşur. Müzikteki karşılığı, çellonun kederli ara sesleridir. Turuncunun sarıyla adam edilmiş bir kırmızı olması gibi mor da mavi sayesinde insanüstü bir hale kavuşan kırmızıdır. Mor serinletilmiş bir kırmızıdır. Kederli ve rahatsızdır. Yaşlı kadınlarca giyilir. _Bir sanat dalı, öncelikle diğer sanat dallarının yöntemlerini nasıl kullandığını öğrenmelidir. Farklı sanat dalları böylece kollarını birbirlerine uzatır. Bu kucaklaşmanın iyi şekilde değerlendirilmesi, gerçekten de muazzam bir sanat doğuracaktır. Sanatının ruhsal olanaklarında demlenen her insan, bir gün cennete ulaşacak olan ruhsal piramidin inşası için değerli bir yardımcıdır. _2 farklı sanat dalının tamamen benzer bir içsel etkiye yol açması mümkün değildir. Seranın sıcak havasının meyvenin olgunlaşması için gerekli olması gibi, aynı etkinin yinelenmesi de zarif duyguların olgunlaşması için gerekli ruhsal atmosferi güçlendirir. Bu durumun bir örneği de, tek başına ortaya çıktığında fark edilmeyen hareket, düşünce ve duyguların tekrarlandıklarında kişide güçlü bir izlenim bırakmalarıdır ruhsal karşıtlıkları nedeniyle çok güçlü bir etki ortaya çıkaran kırmızıyla mavinin birlikte kullanılması, modern armonide en sık rastlanan bir tercih. Bugün armoni, tarih boyunca en önemli sanat ilkelerinden biri olmuş olan karşıtlık ilkesine dayanıyor. Bunlar, sanatsal olanaklara müthiş ufuklar açar. _Bizi doğaya bağlayan bağları aceleyle koparmaya başlar ve saf rengin soyut formla birleşiminden başka şey görmez olursak, yalnızca süsleme niteliği taşıyan ve boyun bağlarına ya da halılara yaraşır eserler üretiriz. _Kırmızı bir at da başka türlü bir değişikliğe yol açar. “Kırmızı at” demek bile bizi başka bir havaya sokar. Kırmızı bir atın imkânsızlığı bizi gerçekdışı bir dünyaya sürükler. İster geleneksel uyuşmazlığa ister uyuma dayalı olsun, tutarlılık ihtiyacı armoninin esasıdır. Yeni armoni, dışsal form ve rengin varyasyon ve karşıtlıkları ne olursa olsun, resmin içsel değerinin bütünleşmiş olmasını gerektirir. _İzleyici, resmin içsel değerinin işlemesine izin vermek yerine, telaşla doğaya yakınlık, mizaç, işleme tarzı, tonalite, perspektif vs aramaya koyuluyor. İçsel anlama ulaşmak üzere dışsal ifadeyi didiklemiyor. _İnsan ruhunun geliştirilmesi ve arındırılması, yani ruhsal üçgenin yükselmesi için kullanılması gereken bir güce sahiptir. Sanat bu işten el çekerse, köprü düşer ve geriye bir yarık kalır. Sanatın yerini tutabilecek başka bir güç yoktur. İnsan ruhunun güçlendiği dönemlerde sanatın da gücü artar. İdealizasyon, armoniyi ortaya çıkartmak ve yüce duygu uyandırmak üzere organik formu güzelleştirmektir. Nesnenin karakterini vurgulamayı amaçlar___ (Sesin rengi. İçsel ihtiyaç… Bitmemiş bir peri masalı…) _Vasiliy Kandinskiy (1866, 1944), Rus ressam ve sanat kuramcısı. Soyut sanat. Bilim degerlerine inanmayıp katıksız ruhsallıkta bir sanat aracılıgıyla yenilenmis bi dunya arayısında. Ruhsal ihtiyacımı tatmin edebilecek tek unsur” dediği sanat hayatında baskın gelince sanat üzerinde yoğunlaşmaya başlar. Kendisini etkileyen üç önemli olay olmuştur: Birincisi, Kandisky’nin empresyonist Monet’in ünlü Saman Yığını tablosuyla karşı karşıya geldiğinde duyduğu etkilenmedir. Resimdeki objesizlik, onu büyüler ve ona şöyle bir yorum yaptırır: “Bu resim bütün fantezisiyle, bütün büyüleyiciliğiyle kendini bana sundu. İçimde ilk kez bir tabloda mutlaka bir nesne bulunması gerektiğine dair şüpheler doğurdu.” İkincisi Wagner’in “Logenhrin” dramının temsilini izlemesidir. Kandinsky, bestecinin yapıtından çok zevk alır; çünkü Wagner’in renk ve sesi sentezlediğini düşünür ve yapmak istediğinin de bu olduğuna karar verir. Üçüncü olay ise atomun parçalara ayrılmasıdı; bu keşif gerçek olanın kesin ve mutlak somutluğunu yıkmıştır. _ 1896 senesinde hukuk alanındaki kariyerini terk edip ressam olmaya karar verdi. Gezileri boyunca Van Gogh, Gauguin ve Monet gibi empresyonisterin sanat yaklaşımları konusunda incelemelerde bulundular. _Kandinsky için sanat, manevi değerlerin betimlenmesidir. Her sanat dalı dışsal yapısı itibarıyla birbirinden ayrılsa da buluştukları ortak nokta, insan ruhunu arıtıp, harekete geçirebilecek iç amaç için çaba vermeleridir. _Soyut sanat, doğada var olan gerçek nesneleri betimlemek yerine, biçimler ve renklerin, temsili olmayan veya öznel kullanımı ile yapılan sanata denir. ***************** Friedrich Schiller _Asıl yalnızken yalnız değilim. _Ya ölüm ya özgürlük! Yumruğumda bir ordu hissediyorum. _Sevginin ödülü sevgidir. _Büyük ruhlar sessizce katlanır. _İnsan, oynadığı müddetçe tam insandır. _Eğer bana neden bir dinim olmadığı sorulacak olursa onu yitirme nedenimin yine bir din olduğunu söylerim. _Modern insandaki bölünmüşlük ve yabancılaşmanın ilacı, sanattır. _İnsanı büyük ya da küçük yapan kendi iradesidir. _Hiçbir şeyden korkmuyorum, hiçbir şeyden! Senin sevginin sınırları hariç. _Çanta çalmak bir suç, taht çalmak ise yücelik göstergesidir. Suç büyüdükçe kabahat küçülür. _DoğruIuk her türIü şart aItında meyve verir. _AptaIIıkIa TanrıIar da çaresizce savaşırIar. _Ya çiIem doImamış ya da beni bekIeyen bir mucize var. _Bütün oImaya çaIış! OIamıyorsan ise yarar bir parça oI ve bütüne katıI. _HayaI kırıkIıkIarı insan için havadaki yıldırımlar gibidir. _KöIe karşısında titreyin zincirini kırdığında. Özgür insan karşısında titremeyin. _Menfaat, zamanın büyük putudur. _Çalışmayı sana arı öğretebilir. Beceriklilikte bir kurt sana öğretmen olabilir. Bilgiyi daha önceki insanlardan alabilirsin. _Ama sanatı, yalnız kendin ortaya koyabilirsin. _Tarihi harekete geçiren nedenler: aşk ve açlıktır. _Herkes tek başına hayli zeki ve akıllı, oysa başkalarıyla hemen kaz kafalı. _Dünyada her şeyi, bir gün, acı ile kaybetmek için kazanırız. _İnsanlar parlayanı karartmaktan, yükseleni yere serip toza bulamaktan hoşlanırlar. _Gençlik düşlerinizi koruyun. _İdeal güzellik, ideal insanlıktan gelmektedir _Bir sanat eserinde içerikten çok biçim önemlidir. Nasıl göründüğü nasıl olduğudur. _Oyun her canlı için hayata hazırlanma sürecinde en gerekli davranışlardan biridir. _Sanat oyundur. Her şey oyunla başlar. Oyun oynayan bir çocuk için başka bir amaç, başka bir dünya yoktur. Çocuk, oynamak için oynar. Sanatçı da sanatını yaratırken oyun oynar. Kaygıdan, endişeden uzaklaşıp özgürlesir. Tek amacı sanat yapmaktır. Her şeyden sıyrılıp hayalinde yarattığı bir dünya da eserini oluşturur. Yarar amacından öte sanatçı stresten ve gerçek dünyadan uzaklaşmaya çalisir. Böylece en gerçek en yalın ve en güzel eserini ortaya koyacağını düşünür. Ve hiçbir zaman sanatçıya yaptığı eser hakkında yargılanamaz ve ceza verilmez. Nasıl ki bir çocuga yaptığı kumdan kaleyi yıktığı için kızılamaz ise sanatçıda yaptığı eseri istediği doğrultuda yapabilir bitirebilir. Önemli olan bozarken de yaparken olduğu gibi huzurlu olmasıdır. Kumdan kalesine karışılan küçük çocuk ilerde iyi bir sanatçı olamaz. Bunu için sanatçının özgür bir ortamda yetişmesi gerekir. Oyunun özelliklerinden birisi de kurallara bağlı şematik olmaması yaratıcı bir yönü bulunmasıdır. Sanatta ve oyunda ortaya çıkan özgür tavır, yalnız sanatçıyı ve oyundaki insanı değil, onunla iletişim kurabilen bütün insanları da özgürlestirir. _Neşeye övgü Kardeş olun ey insanlar, Bunu ister tanrımız! Bu dünyada her şey geçer, Yalnız sana dost kalır. İnsanlığa, doğruluğa, göğsünü aç korkma sakın. Hür doğmuştur insanoğlu, hür yaşamak hakkıdır. (Beedhovenin 9. senfonisine esin olmuştur.) Beethoven'ın 9. Senfonisi, Kral Friedrich Wilhelm'e ithaf edilmiştir 9 Senfoni, insan sesinin kullanıldığı ilk senfonidir. Beethoven, 9. Senfoni’sini insanlığa armağan etmiş. _Friedrich Schiller (1759 –1805) Soyluluk unvanı almış bir şair, filozof, tarihçi ve en önemli Alman dram yazarıdır. Haydutlar en önemli drama eseridir, 5 perdede sunuldu. Goethe, Schiller’e Horen dergisine ortak olmasını önerdi ve bu olayın ardından aralarında arkadaşça bir mektup alışverişi başladı. Ama schiller gelenekçiydi ve Goethe nikahsız birliktelik yaşıyordu. Goethenin tek kusuru demiştir. Goethe de, seramonisiz birliktelik demiş. Schiller; sarayın sinik, soğuk dünyasını betimlemek için muazzam, coşkulu ve abartılı bir üslup kullanır. Kanttan etkilenmiş. ___________________ _Sanat nedir? Taklit, Yaratı, Oyun? Kant, Shiller ve Spencere göre sanat, oyundur. Baumgarten ve Platon’a göre taklit. Croce ve Aristo’ya göre yaratıdır. ________ _Alexander Baumgarten_ (Estetiğin babası) (1714 – 1762) _Sanat taklittir. _Evrende madde ve ruh öylesine âhenkli bir şekilde kaynaşmıştır ki, sanatın amacı tabiatı taklit olmalıdır. _Mantık, açık ve seçik olanın bilgisidir. Buna karşın estetik bilginin özelliği tersine bulanık olmadır. Estetik, bir çeşit bir mantıktır, onun deyimi ile «mantığın küçük kız kardeşidir. Her ikisi de yetkin bilgiyi, hakikati bulmak ister. Biri zihni bilginin yetkinliğine, öbürü duyulur bilginin yetkinliğine ulaşmak ister. _İlk kez Estetik’ten özel bir bilim dalı olarak söz etmektedir. Baumgarten’e göre iki tür bilgi vardır: duyusal bilgi, akılsal bilgi. Duyusal bilgiyi bulanık tasavvurlarla; akılsal bilgiyi açık ve seçik tasavvurlarla elde ederiz. Bu iki tür tasavvur arasında, açık olduğu halde seçik olmayan, yani karışık olan tasavvurlar vardır. Bu Estetiktir. _Kant saf aklın eleştirisinde Baumgarten’i eleştirir. Çünkü Baumgarten’ın yaptığı gibi güzellik yargısını akılsal ilkelere indirgemek olanaksızdır. _Kant ve Schiller: Estetiğin temel değerinin sadece güzellik olarak sınırlanmasına karşı çıkanlar olmuştur. Onlara göre yüce, trajik, komik, zarif, ilginç, çocuksu (naif) soylu, çekici ve hatta çirkinlik bile estetiğin inceleyeceği değerler içine girebilir. _Hegel: doğruluk temeli üzerine kurulmuş Mantık, iyilik temeli üzerine kurulmuş Ahlak ve güzellik temeli üzerine kurulmuş Estetik. Hegel de sanat güzelliğini tabiat güzelliğinden üstün tutar sanat, maddeyi kendine benzeten sanatçının ruhudur. _Resim ve heykelde antik Yunan, Roma ve hattâ Rönesans sanatçıları klasik taklit sınırları içinde görünüyorlar. Romantizm ve Realizm sanat akımlarına mensup olanların eserlerinde de tabiattaki varlıklar ve olaylar gerçeğine yakın bir şekilde taklit edilmeye çalışılıyordu. Ama biçimden ziyade renk peşinde koşan izlenimciler, insanın bilinçaltını dışa vurmaya çalışan ekspressiyonistler, gerçeklerden kaçıp “gerçek üstü”ne ulaşmaya çalışan sürrealistler, edebiyat alanında da temsilcilerini bulan sembolistler, Picasso’da zirveye çıkan geometrik kübizm v.s. sanatta taklitten ziyade yaratıcılığı ön plana çıkardı. _Güzel_ _Felsefede güzellik Platon ile başlamıştır. Ona göre güzel mutlak ve öz olarak idealar özlemindedir, Tanrı katındadır. Aristoteles’e göre güzellik âhenktir, uyumdur. Bir bütünü meydana getiren unsurlar birbiri ile uyumlu ise, o şey güzeldir. Kant, güzeli sanat güzelliği ile tabiat güzelliği farkını ortaya koymaktadır. Tabiat güzelliği tabiatın bir maddede amacına ulaşmasıdır; bunun belli kuralları vardır. Sanat güzelliğinde ise çoğu kez amaç, kural yoktur; hoşa gitme ve ruhtaki estetik duygu esastır. Martin Heidegger’e göre ise, güzellik “varlığın aydınlanmasıdır, doğruluktur. Natüralistlere göre bir doğa güzelliği vardır ve bu, sanat için bir model, bir örnek olmalıdır. J. Guyau’ya göre, iyi daima faydalıdır, faydalı daima güzeldir; bu itibarla iyi de güzeldir. İyilik akılla, güzellik genellikle sezgiyle anlaşılır. İyiliğin belli yasaları bağımlılıkları vardır; güzellik ise özgürlüktür. __________ _Benedetto Croce_ (1866 – 1952) _Sanat, yaratıdır. Taklit değildir. Kendinden bir şeyler eklemesiyle oluşan hayal gücünün ürünüdür. _Sanat mükemmel olanı arama etkinliğidir. Sanatçı bu etkinliğinde doğadan taklit yoluyla yararlanamaz. Çünkü doğa mükemmellikten yoksundur. Öyle ise sanatçı hayal gücünü ve yeteneklerini kullanarak sanat eserini ortaya çıkarmalıdır. Croce sanatı, insan etkinliklerinin en özgür olanı olarak görür. Sanatçının hammadde olarak almış olduğu izlenimleri birleştirerek, ayıklayarak bir senteze ulaştırması sanattır. _Tinin tek gerçek olduğunu savunmuş olan Croce'ye göre, ten kendisini diyalektik bir biçimde, düşünce ve eylem olarak iki basamakta gerçekleştirir. Bunlardan düşünce ve eylem basamakları da, kendi içlerinde ikiye ayrılır. Buna göre, birinci basamak sanat, ikincisi mantıktır. (Hegel diyalektiğinden etkilenmiş) _Croce: Sezgisel imgelem ne kadar tikel olursa, o sanat eseridir. Her şey oluşur, olmaz. Oluşum, insan ruhunun sonsuzluğunda meydana gelen çatışmalar, anlaşmazlıklar. Croca göre 2 tür bilgi: mantıksal ve sezgisel. Mantıksal bilgi evrensel..sezgisel bilgi sanattır. _Croce’nin felsefesi idealist bir çizgide gelişir. “dünya ruhu”nun gelişme ve ilerlemesinde dört aşama olduğunu ileri sürer: Estetik aşama, mantıksal aşama, ekonomik aşama ve ahlaki aşama.. _Sezgi ile bilmek, bir şeyi ifade haline getirmek, objek¬tifleştirmektir. _Croce sanat eserini, sanatçının kendi yaratıcı gücü, yeteneği ve coşkusunun oluşturduğu estetik obje olarak değerlendirir. _Croce’ye göre “yaratma” eylemi izlenimlerle başlar. Doğaya, hayata, topluma ait bu izlenimler zihin için birer hammaddedir. Daha sonra ruhsal ve estetik sentez dönemi başlar. Bu basamakta ruh ya da zihin izlenimler arasında bir ayıklama yapar ve bunun sonucunda “ifade” ortaya çıkar. Asıl yaratma ifadede yoğunlaşır. İfade ya da anlatım, sanatçının ruhunda veya zihninde meydana gelen bir estetik fenomendir. Daha sonra hedonist eşlik basamağına geçirilir. Burada ifadeye, haz duygusu eşlik eder. En son aşamada ise estetik olgunun fizik fenomenlere, yani dile aktarılması gerçekleşir. _Platon: İstersen bir ayna al eline, dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları. - Evet görünürde varlıklar yaratmış olurum ama hiç bir geçerliği olmaz bunların. Dış dünyaya tuttuğumuz ayna içinde, nesneleri ve nesne dünyasını meydana getirmiş oluruz; ama, bu, ayna içindeki dünya bir gerçek nesneler dünyası değildir, tersine nesnelerin sadece birer görüntüsüdür birer kopyasıdır (mimesis). Bütün sanat etkinliği, böyle bir benzetme ve kopya etkinliğini gösterir Sanat bize gerçekliği değil, bir görüntüyrü, bir kopyayı gösterir sanatın ortaya koyduğu şeyler, kopyaların kopyaları olacaktır. Sanı bir bilgi olarak değersiz olduğuna göre, bir sanı olan sanat da değersiz olacaktır. _________________ Sanat felsefesi _Sanat felsefesi, bir sanat yapıtının bize ne verdiğini anlama tarzı olarak tanımlanabilir _Sanat felsefesi; insanların bilgileri ile kendisini oluşturur ve geliştirdiği bilgileri tekrar insanlara aktarır. _Bilimsel bilgi geneldir, sanatsal bilgi ise özeldir, _Rönesans: Aristokrat sanatıdır. Sanat, yaşamın aynasıdır. Sanayileşmenin getirdiği materyalizm, sanatta, felsefede; empresyonism doğurmuştur ve sürrealizmi… _Sanatçı, değerleri yaşamıyorsa, yaptığı eser; fantezi olur. _Her üst tabaka bir alt tabakaya dayanır: _Sanat Kuramları_ 1-Yansıtma kuramı. 2-Anlatımcılık kuramı. 3-Biçimcilik kuramı. (Prof. Dr. Berna Moran) (Anlatımcılık; sanatçı, Duygusal etki: alıcı, Biçimcilik: sanat eseri) _1-Yansıtma kuramları Platon’dan Rönesansın sonuna kadar olan dönem de 3’e ayrılır 1. Platonla başlar. Sanat yansıtmadır. İdealar dünyasını yansıtır. (mimesis) 2. Aristo. Sanat özü yansıtır. Olanı değil, olabilir olanı yansıtır. Sanatçının, objesine bakıp taklit ettiği elma, gerçek değildir. aynen taklit edilmesi, mümkün değildir. 3. Sanat, ideali yansıtır. simgelenen yüce, manevi değerleri, moralleri yansıtır. Platon; duyumları tahrik edeceğinden sanatı aforoz eder. Aristoteles, ‘hayır’ der; “ruhu eğitir, insana haz verir. Sanatın olandan çok olabilir olanı yansıtması daha fazla haz verir’ der. _Yansıtma kuramının ikinci kısmı da 3’e ayrılır 1-Batı realizmi; “sanat gerçeği yansıtır”. Sanatçı hiçbir yorum yapmaz, duyularına geleni olduğu gibi yansıtır 2-Rus realizmi; duyular ön planda ancak psişik durumlarda ön plandadır. Yargı var; ‘bu doğrudur, şu yanlıştır’ gibi. Bireyden çok toplum ön planda. 3-Toplumsal realizm; 1930’lu yıllardan günümüze kadar olan. Babası; Lukacs. Sanat ancak, toplumsal olursa sanattır”. Açlığı değil, insanların neden aç olduğunu yansıtmak önemli. Lukacs’a göre, toplumsal realizmin en iyi uygulanacağı ülkeler, sosyalist ülkelerdir. _2-Anlatımcılık kuramı 1. Romantizm: Sanatçı önemlidir. Sanat sanat içindir. Sanatçı, sanatı nasıl anlıyorsa öyle ortaya koyar. 2. Sanat yaratmadır. Sanatçı, senin benim bilmediğim birşeyi yansıtır. 3. Aktarmacı anlatım: Sanatçının yanı sıra alıcıya da önem veren. Sanat eserini, alan yoksa o sanat eseri de yoktur. _Duygusal etki kuramı :Bu kuramda, anlatıcının duygusu yerine alıcının duygusuna yer verilmektedir. 1-Hedonist yaklaşımlar: Sanatı sanat yapan, zevk yaratmasıdır. 2-Estetik yaşantı kuramı: Sanat, keyif verdiği an fonksiyoneldir. 3. Richart kuramları a)Nesnelci değer kuramı; sanatsal nesneyi esas alır. Sanat eserinden alıcıya gider. b)Öznelci değer kuramı; alıcıdan sanat eserine gider Richart’a göre, Croce hatalıdır. Çünkü, güzelin analizi yapılamaz ve sezgisel akılla da savunulamaz. Güzellik, eserde varsa vardır güzellik nesneye yansıtılmış bir zevktir. Güzellik nesneden gelmez, öznenin atfettiği bir değerdir. Güzelliği ona veren de alan da alıcıdır. Güzellik tamamen psikolojiktir. Bir duygudur _3-Biçimcilik kuramı. Biçimcilerin en büyük özelliği; güzelliğin estetik objede olduğunu söylüyorlar. Felsefi idea önemli. Mengüşoğluna göre:Sanatta ölçüt aramak boşunadır. Yapmamız gereken; birçok sanat eseri var, bu sanat eserlerine bakıp sorular sormak. İnsan için sanatın anlamı nedir? İnsanlar, sanatla neyi gerçekleştirmek istiyorlar? _Resim Sanatında Maneviyat / Wassily Kandinsky _Sanatın nimeti belirli bir seviyedeki insanlar için zehir olur. Küçük dozda alındığında ruhu yavaş yavaş alçaltır. Yüksek dozda sert bir düşüşe sebep olur. Romanlarından birinde Sienkiewicz: manevî hayatı yüzmeye benzetir: Yüzmek için sürekli çaba göstermeyen batmaya mahkûmdur. Yetenek denen şey bir lanet, bir uğursuzluk olur sanatçı için. _Çağdaş felsefeler_ 1. Marxsiz felsefe: Sanat devlet politikasının bir aracıdır 2. Varoluşçu felsefe de ise sartre. Felsefeden sanatı değil, sanattan felsefeyi eserleriyle ortaya çıkarmıştır. _Modern ontolojiye göre 4 tür varlık var: Organik, inorganik, bilinç-ruh, ve tin-kültür Tinsel varlık 3e ayrılır. -Bireysel tin; kişinin genel kültürden alabilirliği. -Objektif tin; tinsel alanda objektifleştirilmiş tinin dışındaki bütün kültür. -Objektifleştirilmiş tin; bütün sanat eserleri objektifleştirilmiş tindir. _________ _Türk Ressamlar_ _Hoca Ali Rıza_ (1858 – 1930) Emprestonist. William Turnerin daha belirgin hali. Hayatı boyunca Üsküdar’da yaşayan ressam; Üsküdar ve Karacaahmet'in sessiz köşelerini, kıyı kahvelerini ve güneşli kayalıklarını resmetti. _Şeker Ahmet Paşa_ (1841–1907) Narlar ve Ayvalar, karpuz mandalina kavun dilimleri. Natürmort resimleri ile bilinir. Louvre Müzesi’ne hayatta iken resmi kabul edilen ilk Türk ressamıdır. Abdulazizin desteğiyle parise eğitimie getmiş Hamdi bey ile tanışmıştır. Fransadan dönüşünde açılan ilk resim sergisini açmıştır. Halka modern resmi anlatmak sevdirmek.. Batılı anlamda ilk yapıt kendi otoportresidir pos bıyığı fesiyle. _Osman Hamdi Bey_ (1842 – 1910) –Kaplumbağa Terbiyecisi. İst hanımefendisi, kahve ocağı, silah tüccarı, pembe başlıklı kız, mimozalı kız, leylak top kız, halı satıcısı. Osm. zamanı insan profilleri. Paris’te hukuk eğitimini sürdürürken resme olan tutkusu sebebiyle Paris Güzel Sanatlar Okulu’na devam etmiştir. Kaplumbağa 2 versiyonludur. 5 ve 6 kapl. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devrindeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Bu yoruma göre, Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, arkeoloji müzesi, Duyun-u Umumiye gibi birçok kurumu kurmak ve yönetmek görevini üstlenen Osman Hamdi Bey, tabloda kendini terbiyeci, kendi iş yapış biçimine uyum gösteremeyen astlarını ise yemeğe ulaşmaya çalışan kaplumbağalar olarak göstererek, onları hicvetmektedir antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan Asr-ı Atîka Nizamnâmesini çıkarttırark yürürlüğe soktu. Arkada kalan iki kaplumbağa ise yemeğe yanaşmaya çalışmaktadır. Osman Hamdi Bey’in mesai arkadaşlarına yönelik acımasız, ümitsiz bir hicvi olarak yorumlanabilir bir resim bu. Nemrutta kazılar yapmış. İskender lahdini bulmuş. _İbrahim Çallı_(1882–1960) Üsküdar, Adada Gezintiye Çıkan Kadınlar, Manolyalar, Zeybekler, Gül Koklayan Kadın Şeker Ahmet Paşa’nın önerisi üzerine Mimar Sinana dönemin Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi. İzlenimci. Batıcı. Hazırlıksız, eskiz ve taslaksız, deseni fırça ucuyla çizmekle yetinirdi. Ermeni ressamdan ders aldı. Resim yarışmasını kazanıp fransaya gönderildi. Varoş tarzının yerini Fransız şıklığı aldı. Çalışmalarında biçimler ve planlar, çizgilerle değil, sıcak ve soğuk renklerle ve renklerin ifade ettikleri ışık güneş oyunlarıyla tasvir edilir. 1920 beyaz rus akınıyla birlikte bir ressamdan o güne kadar uyguladığı yarı empresyonist tekniği bırakmış, Rus ressamın grafiğe yakın, şematik desenini, bu deseni örten az karışımlı renklerini benimsemişti. _Bedri Rahmi Eyüboğlu_ (1911 – 1973) Şair ve ressam _Feyhaman Duran_ (1886 – 1970) Türk resim sanatında portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisidir _Fikret Mualla_ (1903 – 1967) Caz Orkestrası. Kendi hayatı her ne kadar acı, hüzün, hastalık, alkol gibi zorluklarla dolu olsa da bütün yapıtlarında yaşama sevinci hakimdir Renkli kağıtlar üzerine guaj ile yaptığı resimler onun imzasıdır adeta _Nuri İyem_ (1915 – 2005) – Üç Güzeller. Nuri İyem, mahur, güzel, çekingen, melankolik, utangaç kadınlarla bizi sarmalar. Bu kadın yüzleri, hem çocukken kaybettiği ablasının hayali imgesi hem de zamanı aşan ikonik bir sembol olarak Nuri İyem sanatının önemli bir örneğidir Bu üç tanrıça, neşe, görkem, övünç adlarıyla güzellik, doğa, cazibe, yaratıcılık ve doğurganlığı temsil eder. _Abidin Dino_ (1913 – 1993) Picasso’nun deyimiyle en düzgün el ve parmak çizen iki kişiden biridir. Balık pazarı. Uzun yürüyüş(mao komunizm mücadelesi). Karışık eller, çiçekler. Sürrealist. Abidin Dino, sanatın her dalında gösterdiği çalışmalarla çağdaş kültürün gelişmesinde çok çaba harcamış bir sanatçıdır. Dino, aslında hayatı boyunca çizdiği, bir nevi kartvizit işlevi gören el ve parmak çizimleriyle bilinir. Ressam, yazar, çevirmen, karikatürist, film yönetmeni, editör, oyun yazarı, seramikçi, şair, sanat tarihçisi, folklor. Türkiye Komünist Partisi’ne katılır. Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi romanlarını resimler ve birçok kitabının kapağını da yapar. Abidin Dino, Nazım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera, Paris’te bir otel odasında kalmaktadır. Nazım Hikmet, gecenin bir yarısı eline kalemini almış eşi Vera’ya Saman Sarısı adlı şiirini yazmaktadır. Eşi Vera çoktan uyumuştur. Nazım ve Abidin, otel odalarının penceresinden Seine Irmağı’nı gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başında oturmuşlar, Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir. _Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ? İşin kolayına kaçmadan ama. Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil. Ne de ak örtüde elmaların Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı. O mutluluğu bir şiirle anlatmayı seçti Ve dolaşsaydık Türkiye’yi bir baştan bir başa. Yattığımız yerler müze olmuş, Sürgün şehirler cennet. İşte o zaman Nazım, Yapardım mutluluğun resmini Buna da ne tuval yeterdi; ne boya… Eller denildiğinde ilk akla gelen sanatçı Abidin Dino’dur. Eller ve tabii parmaklar… Birbirine dolanmış, sanatçının deyişiyle istiflenmiş parmaklar _Tam onu çiziyordu ki, Ata onun çizdiğini gördü. Ata, Dino’yu yanına çağırdı ve resme baktı, beğendi. “Yalnız önümde kadehle olmaz, o kadehi sil” dedi. Dino kadehi silmek için ondan resme imza atmasını istedi. Bu isteği gülümseyerek karşıladı Atatürk ve resme imzasını attı. Dino da resimdeki rakı kadehini sildi. Daha sonra Atatürk, Abidin Dino’ya bir içki ısmarladı. Aylar geçtiğinde Atatürk ile ikinci kez Park Otel’de karşılaştı Dino. Yanında Bedri Rahmi vardı. Atatürk, yanlarından geçerken, onu “Merhaba ressam” diye selamladı ve genç ressama içki yolladı. _Avni Abraş_ (1919 – 2003) Dostu Nazım Hikmet’in de gördüğünde “Avni’nin Atları” adlı şiirini yazdığı “Atlar” serisi bir panelde tartışılırken, “Bazen kendimi at gibi hissediyorum” demiş Avni Arbaş. Panel yöneticisi can havliyle araya girmiş “Aman efendim, estağfurullah” diye karşılık vermiş. “Halbuki”, diyor “at olmak güzel bir şeydir”. _Mihri Müşfik hanım_ (1886 – 1954) Mihri Müşfik, Sanayi Nefise Okulu’nda Fahrelnisa Zeid, Nazlı Ecevit ve Aliye Berger gibi öğrenciler yetiştirdi. Öğrencilerini ikna edip bulduğu gayrimüslim çıplak kadın modeller ile çalışma olanağını sağlayan Mihri Hanım erkek model sorununu da Arkeoloji Müzesi’nden getirdiği heykeller ile çözdü. Ancak heykel de olsa çıplak erkek modelle çalışmaları tepkiye ve akıl almaz dedikodulara neden oldu. Açık yakınmalar, tepkiler ve gizli ihbarlar ile atölyesi basılmaya başlandı. Mihri Hanım bu sorunu heykel erkek modellerin beline bağladığı örtüyle çözdü. ________ _Yabancı Ressamlar_ _Caravaggio_ (1571- 1610) İtalya _Resimlerin neredeyse tamamında kesik kafa olarak kendi portresini kullanmıştır. Caravaggio, kilise için bir tehlike olmaya başlamıştır. Meryem Ana'nın ölümünü resmederken, nehirde boğulan gerçek bir kadın cesedini mezarından çıkarıp, model olarak kullanmıştı. Bazı resimlerinde model olarak fahişeleri kullanmış ve onları Meryem Ana'ya çevirmişti. Aylarca tek göz zindanda hapis yattıktan sonra, suçu ev hapsine çevrildi. Evden çıkması yasaktı ama bu onu durdurmadı, yeniden hapse atıldı, Her kim ki Caravaggio'nun kellesini bir sepet içerisinde baş kiliseye getirirse ödülü alacaktı kaçtı. Caravaggio 1606 yılında bir arbade esnasında adam öldürdüğünde, kariyerinin zirvesinde genç bir adamdı. Meryem çiziminde bir fahişeyi model olarak kullandığı duyulduktan sonra Roma’daki dini otoritelerin hiçbir şekilde onayını alamadı. Silahlı şekilde uyumaya ve herhangi bir eleştiriden sonra resimlerini yırtıp atmaya iten ruh hali gibi gitgide karanlık ve gölgeli olmaya başladı. Kurşun zehirlenmesiyle öldüğü söylenir. Goyanın, van goghun delirmesi de kurşundan. Ona göre Rönesans'ın duygusuz sanatı ve sıradan taklitçiliği yaşamdan oldukça uzaktı. O dönemde sanat-zanaat diye bir ayrım yoktu. Galeri, sergi salonu ya da bir benzeri durum da söz konusu değildi. Sanatın neredeyse tek alıcısı kiliselerdi. Size resim siparişi verilir, konudan, figürlere, kullanılacak renklere kadar her şeyin direktifi doğrudan sanatçıya iletilirdi. O dönemlerde hiç kimse kiliseleri karşısına almaya cesaret edemezdi. Caravaggio buna cesaret eden ilk sanatçı olacaktı _Emmausta yemek (isa çarmıha gerilmiş, havariler yoldayken bir adam da onlara katılmış sonra yemekte fakir adamın isa olduğu anlaşılıyor ve şaşkınlık). Martha ve Mary Magdalene fal bakarken. Genç Hasta, Holofornes Judith, Aziz Jerome Yazarken, Goliath’ın Kafasıyla David, Emmaus'ta Yemek, medusa, narkisos, hz ibrahim'in oglunu kurban edisi esnasinda cebrail'le gelen kocu, Aziz Thomas'ın Şüpheciliği (hz.isa'nın çarmıha gerildikten sonra yeniden dirilişine inanmayan thomas'ın, elini hz.isa'nın mızrakla delinen göğsünden içeri sokmadığı takdirde ona söylenenlere inanmayacağını) Amor Vincit Omnia (Resimde siyah kartal kanatları takmış Eros, bir masanın üzerinde oturur gibidir veya masadan inmektedir. Yüzünde rahat, kaygısız bir tebessüm vardır. St. Catherine İskenderiye'de doğmuş ve küçüklüğünden itibaren kendini eğitime adamış güzel bir kızdır. Caravaggio'nun Saint Catherine of Alexandria adlı tablosudur elinde bıçak tekerleğe yaslanmış. _Rembrandt van Rijn_(1606 –1669) Hollanda _Işık-gölge tekniğini ilk ve en mükemmel kullanan ressam olduğu gibi, kırmızıya ve bu rengin tonlarına, sanat tarihinde gerçek değerini veren ilk ustadır. _Gece devriyesi, Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi, Banyosunda Betşeba, Lazarus'un Yükselişi… _Derslerde durmadan resim çizer, öğretmenin, öğrencilerin portrelerini yapardı.. Bu yüzden okulda sık sık ceza alırdı. Gravür sanatı, gerçek değerini ve resim dünyasındaki yerini Rembrandt’a borçludur. Sonu sefalet ve hüzünle bitecek şatafatlı, gösterişli bir hayat dönemi başladı. Sanatını anlamayan, ama müşteri olmak için sıraya giren yeni zenginlerin tablo siparişleri, kısa zamanda Rembrandt’a büyük servet sağladı. İtalya, Fransa, İspanya’daki ressamlar kral, kont, dük gibi bir koruyucuya bağlı olarak çalıştığı halde Rembrandt, modaya uymayı kibarlık gereği sanan tüccar ve toprak sahiplerinin cömert siparişleriyle zengin ve çok israflı bir hayat sürüyordu ölen eşi Saskia, bıraktığı vasiyetnamede Rembrandt’ın evlenmesine engel olacak maddeler koymuştu. Değeri hiç anlaşılmamış, sanatındaki büyüklüğün farkına bile varılmamıştı. Hatta ressam diye kabul edilmemiş _Gece devriyesi: Amsterdam Keskin Nişancılar Loncası»nın siparişi üzerine «Gece Devriyesi» adlı bir tablo yaptı. Ama bu, beğenilmedi. Eski geleneğe uymayan; 365 x 438 santim boyutlarındaki kocaman tablo, aslında Rembrandt’ın başeseri olduğu gibi Hollanda resim sanatının en değerli yapıtıydı. Yüzbaşı Frans Banning Cocq'un Teğmen Willem van Ruytenburch'u yönlendirişiyle ilerleyen 28 figürden oluşan askeri birliği göstermektedir. Kızın belindeki bağlı olan ölü tavuk… _Batşeba: Krallığı esnasında Davut, Batşeba isminde evli bir kadına aşık oldu. Eski Ahite göre Davut gölde Batşeba isimli çok güzel bir kadını yıkanırken gördü, güzelliği karşısında aklı başından gidince onunla ilişki kurdu. Batşeba kral Davut’un subayı Hititli Uriya’nın karısıydı. Kadın hamile kalınca Davut Uriya’yı biraz ayıbını örtme biraz da suçluluk duygusuyla savaşta ön cepheye yollayarak öldürülmesini sağladı. Karşılığında Tanrı bir peygamber olan Natan’ı suçuyla yüzleştirmek için Davut’a yolladı. Peygamber Natan, Yehova adına, krala ağır suçlamalar yöneltti. Doğan çocuk 7 günlükken öldü. _Salvador dali_(1904-89) İspanya- Anarşist- Sürrealist_ _Filler, belleğin azmi, Aziz Antonius'un Baştan Çıkarılışı, Son Akşam Yemeği Ayini(Efkaristiya), Büyük mastürbatör, Atomik Leda _Ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı: ‘Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için. Böylece Salvador Dali bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri. Okuldan tamamen atıldı. Bunu takip eden yıl Paris’te Picasso’yla tanıştı.10 yıl sonra Londra’da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’a tanıttı. Dali’nin fikrini değiştiren olay 1926’da Gala’yla tanışmasıyla gerçekleşti. Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard’ın eşiydi.. Birkaç ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı. Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve model danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olacaktır. Faşistler arkadaşı Garcia Lorca’yı öldürdü. Monarşisttir. Frankoyu desteklemiştir. Freud’un içten ve ve fanatik olarak tanımladığı, Dali’nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu. Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala’dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı. Tam bir "kötü çocuktu. Bazı resimlerinde Hitler bir biçimde yer aldı. Sekreterlerine para ile maaş ödemiyordu. Bunun yerine kendi yaptığı resimlerden veriyordu. Zaman içinde değerlenen resimler, sekreterlerini milyoner etmişti! Tablolarındaki yüksek fiyatların nedenini zengin müşterilerine açıklarken, içinde yılan zehri bulunan boyalar kullandığını belirtiyordu. Paranoyak-eleştirel yöntem adını verdiği bir tekniği vardı Dali, bu yöntemin icadında, Freud'dan etkilenmişti. Bilinç dışı sembol ve düşünceleri açığa çıkarmak, rüyalarını bir malzeme olarak kullanmak ve bunlara ulaşabilmek için çeşitli alıştırmalar yapmak bu yöntemin bir parçasıydı. Hatta bu durum Dali için basitçe bir yöntem olmanın ötesine geçmiş ve bir yaşam tarzına dönüşmüştü. Sigara içmediğim için, bıyık bırakmaya karar verdim. Sağlık için daha iyi. Yine de yanımda taş işlemeli bir tabaka taşırdım, içindeyse tütün yerine dikkatle yerleştirilmiş birkaç adet bıyık bulunuyordu. Bunları kibarca arkadaşlarıma sunuyordum, 'Bıyık? Bıyık? Bıyık?'. Kimse dokunmaya bile cesaret edemedi. Bu benim bıyıkların kutsal yanını test etme biçimimdi _Efkaristiya_ Kilise yaşamının temeli. _Efkaristiya, yaşam ekmeği (Yunanca, şükran) Hristiyanlıkta İsa'nın çarmıha gerilmeden önceki gece havarileri ile yediği Son Akşam Yemeği'nin anıldığı ayin. Missa Ayini veya Rabbin Sofrası olarak da bilinir. Ortodoks Kilisesi, bu gizemin icrası sırasında sunuların (ekmek ve şarap) kutsanmasının ardından Mesih'in fiziksel biçimde (bedeni ve kanıyla) hazır bulunduğuna inanmaktadır. Roma Katolikleri ve bazı Reform Kiliseleri de aynı görüşe sahiptir. akşam yemeği” bugün bile insan hayatındaki temel törensel ve sembolik olaylardan biri olarak varlığını sürdürmektedir Efkaristiya töreni Kilise'de Rabbin günü olan her Pazar gününe ilave olarak bayram günlerinde de kutlanır. Gökten inmiş olan diri ekmek ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir. (Yuhanna 6:51) _Efkaristiya imanımızın hem toplamı hem de özetidir: Ortodoks gelenekte Kutsal Efkaristiya'ya “gizemlerin gizemi” denmektedir. Ona “Kilise'nin gizemi” de denir. Efkaristiya, Kilise yaşamının merkezidir. Kilise'deki her şeyin vardığı nokta Efkaristiya'dır ve her şey ondan kaynaklanmaktadır. O, Kilise'nin gizemlerinin bütünlüğü, yani Kilise'nin tüm doktrin ve uygulamalarının kaynak ve hedefidir. Efkaristiya töreninin orta bölümünde ekmekle şarap vardır, bunlar Mesih’in sözleriyle ve Kutsal Ruh’un çağrılmasıyla Mesih’in Eti ve Kanı’na dönüşürler. Kilise İsa’ya sadık kalarak, Onun anısına, o tekrar gelinceye dek Onun yaptıklarını yapmaya devam etmektedir. Ekmekle şarap gizemli bir şekilde Mesih’in Eti ve Kanı olduğunda yaratılışın iyi bir şey olduğunu göstermeye devam ederler. Ekmeklerin çoğaltılması mucizesi kalabalığı doyurmak için İsa’nın ekmeği kutsayıp, bölüp havarileri aracılığıyla dağıtması Efkaristiya’sının bu biricik ekmeğinin bolluğunu önceden gösteriyor. Kana’da suyun şaraba dönüşmesi mucizesi. Baba’nın Krallığında inananların Mesih’in Kanına dönüşen yeni şaraptan içecekleri düğün şöleninin gerçekleşeceğini gösteriyor. _Büyük mastürbatör: Dali bir aseksüeldi. En büyük hazzı masturbasyondu. Hatta hayatının aşkı, karısıyla bile beraber olmamıştır. Sevişen çift küçültülürken, the great masturbator yüceltilmiştir. Zira masturbation, kisinin kendisiyle olan ilişkisidir ve yaradılan her insan, en çok kendini sever. _Belleğin azmi_Bir ağustos sıcağında eriyen peynirinden ilham alarak yağlı boya ile çalıştığı bir eser. _Atomik Leda_Atom parçalarının hiç bir şekilde birbirleri ile temas etmediklerini öğrendikten sonra, oldukça ilginç bir eser ortaya koymuştur; "Atomik Leda" Sparta tanrıçası olan Leda, Zeus'u, güzelliği ile etkilemeyi başarmıştır. Adeta 10 kaplan gücünde olan tanrılar tanrısı Zeus, kuğu kılığına bürünerek, ona sahip olmayı başarmıştır. Ancak bu mitoloji ya, şansa bakınız ki kendisini Zeus'a teslim eden Leda'nın, o gece aynı zamanda gerdek gecesidir. Ve henüz yeni evlenmiştir. Sevgili eşi ile tanrının kendilerine oynadığı bu oyundan, iki çocuk dünyaya getirmişlerdir. Çocuklarından biri Pollux, diğeri ise Truva savaşının başlamasına neden olan Helen'dir. _Kendi Namusu Tarafından Arkadan Tecavüze Uğrayan Genç Bakire _Picasso Portresi_Picasso, Franco'ya karşı sert bir tavır almıştır. Ama Dali İspanya'ya dilediği zaman girip çıkmak istiyordu ve Franco'ya övgüler diziyodu Picasso'nun tutkulu akılcılığı sert bir kaya gibi tepesinde durmaktadır. Kıvrak zekası beyninde bir sarmala dönüşüyor, o da sanatsal bir ifadeyle, kaşık olarak ağzından çıkıyordu. Memeleri ise Picasso'nun Dali için sanatsal yönden kendisini beslediğini simgelemektedir. Hemen kenarda duran karanfil Katolonya'yı, portrenin bir büst gibi duruşu Picasso'nun politik olarak sert tavrını yansıtmaktadır. _Yeni İnsanın Doğuşunu İzleyen Jeopolitik Çocuk_ ikinci dünya savaşı'nın sonlarına doğru, nazi ilerlemesinin durduğu 1943 yılında umutla yaptığı ünlü tablosu. Dünyayı sembolize eden kürenin içinde görülen yumurtasını kırmak üzere olan adam figürüyle, -muhtemelen- dali, dünyanın yeni lideri abd'nin bir süper-güç olarak doğuşunu müjdelemektedir _Diego Velazquez_(1599-1660) Kral IV. Felipe'nin baş ressamı. Yumurta Pişiren Yaşlı kadın. Prens baltazar. Saray portreleri…Rubens ile kuvvetli bir dostluk kuruldu. Rembrandt başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ünlü ressamı sefalet içinde yüzerken o debdebe ve saltanat içinde yaşamaktaydı. Bunun için de eserlerinde daima rahatlık, parlaklık, canlılık vardı. Büyücü denmekteydi çünkü resimlerine yakından bakıldığında sadece fırça lekeleri görülürkenuzaktan bakıldığında derinlik kazanı anlaşılmaktaydır. _Nedimeler_Pek çok kişi tarafından bütün zamanların en ilginç resmi kabul ediliyor. Farklı noktalarda farklı perspekti$lerin bulunması söz konusudurr. Beyazlar içinde ortada narin şekilde görülen Prenses margarita. Onun iki yanında tabloya isimlerini veren nedimeleri. En sağda ise saray cücesi aribola ve saray soytarısı Dicolas Pertusato. Aynada yansımaları bulunan iki kişi kral Philip ve eşi kraliçe mariana*dır. Kör olduğu söylenen mastif cinsi köpeği ile beraber görülür. Resimdeki oda Madrid’de Alkazar sarayında çok genç yaşta ölen Prens Carlos Baltasar’ın odasıdır. Baltasar Kral Pihilip’in ilk evliliğinden olan oğludur. Resimdeki küçük Prenses Margarita Teresa’nın annesi İspanyol Mariana, genç Prens Baltazar ile evlenmek için 14 yaşında saraya gelmiş ve düğünleri yapılmadan genç Baltazar ölmüş, Kral Pihilip’de oğlunun müstakbel karısını kendine ikinci eş olarak almış ve bu evlilikten Margarita Teresa doğmuştur. Daha sonra Velazquez’e çalışma odası olarak tahsis edilecek oda, Baltasar’ın hem gençlik düşlerini gördüğü hem de can verdiği odadır. _Aynadaki venüs, valezguezin tek nü tablosudur. Engizisyon yasaklarından pek nü yapılamamıştır. Aynayı tutan aşk tanrıçası venüsün çocuğu eros-cupittir oklarla insanları aşık eder. Tizianonun uzanan venüsünden esinlenilme _Nedime, soylu bir kadına eşlik ve arkadaşlık etmekle yükümlü yardımcı kadın _Michaelangelo’nun meşhur heykeli Musa’yı bitirdikten sonra karşısına geçip taklidin muhteşemliği karşısında huşu ile “Ey Musa konuşsana, neden konuşmuyorsun?” diye haykırdığı rivayet edilir. _Artemisia Gentileschi_ (1593 – 1656)Roma _Kadın olduğu için sanat okullarında eğitim alamayan Gentileschi, İlk eğitimini Caravaggio çizgisinde barok bir ressam olan babası Orazio tarafından aldı. O dönem Avrupa’sında Anatomi ve nü çizimler uygun görülmediği için kadın ressamlar genel de natürmort çalışmalar yapıyordu. Fakat Gentileschi bu durumun aksine işlediği mitolojik ve dinsel konularda figürlerini çıplak olarak resm ediyordu. Babası Artemisia’nın perspektif eğitimi alabilmesi için Floransalı manzara ressamı olan Agostino Tassi ile anlaştı. Fakat o zaman daha 19 yaşında olan Gentileschi, Tassi’nin tecavüzüne uğradı. Babası Tassi’yi mahkemeye verse de bir sonuç alamadı. Artemisia, Bunu sanatında adeta bir silaha çevirerek tepki verdi. İncil’deki Judith öyküsünü pek çok kez resmetti. Bu çalışmalarında Judith’i Holofernes’i kılıçtan geçirirken çizdi. Resimde güçlü hizmetkârları Holofernes’i tutarken, diğer kadın boğazını kesiyordu. Holofernes’in yüzünü Tassi’yi model alarak oluşturduğu söylenir. Artemisia için Caravaggio’nun Judith kahramanını çok pasif ve duygusuz bulduğu söylenir. Boğazını keserek bir erkeği öldüren kadının yüz ifadesini ve duruşunu gerçekçi bulmaz ve Caravaggio’nun, bir kadının ruh haline odaklanamadığını düşünür.17 yaşındayken yaptığı ilk ve yine en ünlü tablolarından biri olan “Susanna ve Yaşlılar” da ise, Rivayete göre; Artemisia, Susanna’yı taciz eden iki erkeğin yüzü için kendi hayatında da üzerinde birer baskı unsuru oluşturan iki kişiyi, babası Orazio ile kendisine tecavüz eden Tassi’yi model olarak kullanmıştır. Her ifadesinde güç ve kararlılık yayılan kadınları gösteren tablolar yapmıştır. _Susanna ve Yaşlılar adlı eserin öyküsü ise; Tevrat’tan. İsrailoğullarının Babil sürgünü sırasında geçiyor. Zengin bir tüccarın karısı olan Susanna, evinin bahçesinde banyo yaparken kendisini gözetleyen iki yaşlı adamın tacizine uğrar. Yaşlılar kadının istediklerini yapıp kendilerini memnun etmesini, yoksa onu genç bir erkekle zina yapmakla suçlayacaklarını söylerler. Susanna karşı koyunca da tehditlerini yerine getirirler. Mahkeme tarafından yargılanan Susanna, zamanın kanunlarına göre ölüme mahkûm olur. Araya giren Daniel Peygamberin yaşlıları ayrı ayrı sorgulayıp gerçeği ortaya çıkarmasıyla temize çıkar__Rubens ve Velazquez’in resimlerinde, durumdan rahatsız olmak şöyle dursun, neredeyse kendini teşhir etmekten hoşlanıyor gibidir. Artemisia’nın tablosunda ise, üzerine gelen iki erkek karşısında duyduğu tiksinti ve rahatsızlık açıkça hissedilir. _Judith ve Holofernes” İncil’de geçen bir temadır. Bethulia şehri Asur ordusu tarafından kuşatılır. Bu şehirde yaşayan güzel ve zengin bir dul olan Judith, yanına hizmetçisi Abra’yı da alarak düşman karargâhına girer ve kışkırtıcı kıyafet ve tavırlarıyla komutan Holofernes’in dikkatini çekmeyi başarır. Holofernes, o gece kadını baştan çıkarmak amacıyla bir ziyafet düzenler ve sonunda içkiden sızıp kalınca, judith adamın kılıcını alarak başını gövdesinden ayırır ve kesik başı alıp şehre geri döner. Ertesi sabah, Asur askerleri generallerinin öldüğünü görünce kuşatmayı kaldırıp çekilirler; böylece şehir kurtulmuş olur ve Judith de kahraman ilan edilir. Caravaggio’nun Judith’i, şık giyimli genç bir kadındır ve kılıcı alışık olmadığı bir ev işini yaparken hanımefendi edasıyla, yüzündeki tiksintiyle ve güç olan işleri kolaylıkla yapar vaziyette karşımıza çıkar. Zaten yaşlı olan hizmetçisi Abra olaylara karşı bir direnme sergilemez efendisinin yanında öylece durur
·
3.162 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_Edgar Degas_(Döga) (1834 - 1917) Fran. _İzlenimciliğin kurucularından. Ciddi aile, doğa, aristokrat resimler. Balerinleri çizmiş. _Giorgione_(1477 – 1510) venedik _Uyuyan Venüs_ Mark Twain, Urbino Venüsü hakkında "dünyanın sahip olduğu en çirkin, en aşağılık, en müstehcen resim" dedi. Ayrıca resmin "bir genelev için ısmarlandığını ama biraz fazla ağır olduğu için reddedildiğini" öne sürdü ve mizah yollu "resmin kamuya açık bir sanat galerisi haricindeki herhangi bir yer için ağır olduğunu" belirtti. _Urbino Venüsü Manet'nin Olympia tablosuna ve Tiziano Vecellio(Titian)ın Urbino Venüsüne ilham verdi _Çıplak insanla manzarayı birleştirmiştir. Önceki resam bellinin dini resimlerine karşı çıplaklığı öne çıkarmıştır. _Claude Monet_ (1840 –1926) Paris _Gün Doğumu (İzlenim) güneşin doğuşunda La Havre Limanı’nı göstermektedir. Monet’in anlatmak istediği şey bir tan vakti güneş ışınlarının belli bir an içinde gök ve deniz yüzeylerinde meydana gelen ışık dalgalanmalarıdır. _Şemsiyeli Kadın (kızı susana), kayalıklarda yürüyüş, ot yığınları… _Monet, henüz onbeş yaşındayken karikatürler çiziyor ve Le Havre’daki bir kitapçı bunları vitrininde sergiliyordu. Bu resimleri ilgi çekici bulan manzara ressamı Eugène Boudin, delikanlıyı yanına aldı ve ona açık havada resim yapma zevkini aşıladı. İsviçre Akademisi’nde Pissarro ile tanıştı Renoir, Bazille ve Sisley ile tüm yaşam boyu sürecek bir dostluk kurdu. Bir resme 20 kez geri gönüyor ve kat kat boyalar… _Francisco Goya_(1746 – 1828) çocuklarını yiyen satürn-kranos(evinin duvarlarına yağlı boya ile çizdiği ), IV. Carlos ve Ailesi, Çıplak Maya ve Giyinik Maya(maya, mayalardan gelen özgür düşünceli kibar kadınları sembolize eder- isp başbakanını eşidir) _Valezguezden etkilendi ve soylu bir üslup sahibi oldu. Zamanla ilgisini kişilerin iç dünyalarına yöneltti. Napolyon ispanyayı fethetmeye kalkınca Değerli sanatkar artık renk sarhoşu eski Goya değildi. Koyu renkleri, bilhassa siyahı, geniş ölçüde kullanmaya başladı. Engizisyon Mahkemesi’nin huzuruna çıkardılar. Bu hastalıklardan sonra, yeni bir duyu olarak geliştirdiği hayal gücü sınır tanımayacaktır. Dış dünyadan giderek kendini soyutlayarak, kendi iç dünyasına, hayallerine, ilüzyonlarına ve rüyalarına odaklanmıştır artık. Bu dünyada fantastik yaratıklar, canavarlar, cadılar vardır. _Sir Anthony van Dyck_(1600-1640) Flaman. Rubens etkisi Prenslerin ve kralların gözdesiydi, İngiliz portre okulu'nu kurdu ve bir renge adını verdi (Van Dyck kahverengisi). Gösterişli portre resimleri. Lütuflara ve paraya boğuldu. Önceleri Caravaggio ile Jordaens'in etkisi arasında kararsız kaldıktan sonra, yaygın fırça vuruşunu ve parlak renklerini benimsediği Hollandalı Ressam Rubens'in üslubuna kendini kaptırdı. Portreleri bir eli belinde diğeri sopa tutan figürler, sıcak renklerle işlenen gölgeler, yaldızlı veya gümüş rengi ışığın etkisini daha da arttırır. Çalıntı bir eseri istanbulda 14 milyona değer biçildi. _Pieter Bruegel_ (1525 - 1569) Flaman köy ressamı _İkarus, Giritli mimar, heykeltıraş ve pek çok mekanik araç üretimine hakim. Kral Minos’un emriyle Daidolos ve oğlu İkarus, Labyrinthos’a kapatılırlar. Baba oğul bir plan yaparlar, uçarak labirentten uzaklaşacaklardır. Daidolos, oğlu ve kendi için bir çift kanat yapar ve bu kanatları kuşlarınkine benzer bir biçimde omuzlarına balmumuyla yapıştırır. Baba, oğlu İkarus’a sürekli alçaktan uçması gerektiğini, güneşe doğru yükselmesi halinde balmumunun eriyeceğini belirtir. Her ikisi de havalandıktan sonra İkarus babasının tembihinin aksine yükselmeyi sürdürür ve güneşe doğru yaklaştıkça balmumu erimeye başlar. Sonunda İkarus denize düşer ve boğulur. _Bruegel’in yaşadığı dönemde Babil Kulesi iki inanışı temsil etmekteydi. İlki, kule insanoğlunun Tanrı karşısında haddini aşmasını temsil eder ve bu cezalandırılmalıdır. İkincisi ise bütün modern diller ve antik dilin kullanımının, Babil Kulesi’nin inşasında çalışan işçilerden miras kaldığına inanılmaktadır _Johannes Vermeer_(1632- 1675) Hollanda _İnci küpeli kız, süt boşaltan kadın, dantel ören kız, kırmızı şağkalı kız….Hollandalıların aksine İtalyan tarzı görülür. Resimlerini camera obsukurayla yaptığı düşünülmüş camera obscura çinli düsünür mo ti, deneysel gözlemleri sonucunda, karanlik bir ortama açilan küçük bir delikten giren isigin disarida bulunan isikli nesnenin tümüyle basasagi bir yansimasini meydana getirdigini yazmisti. _Jean Honore Fragonard_ (1732–1806) Fran _Salıncak_Kadının kocası ve ve aşığı var. salıncak kararsızlığı, sırtını kocasına dönmüş ve arkadaki melek heykelleri saflığı simgeliyor, solda eros heykeli, eros sus işreti yaparak gizliliği vurguluyor. _Jacopo Tintoretto 1518-94 _Delacroix’nın, “altıncı kattan düşen bir insanın, yere varıncaya kadar krokisini çizebilen adama ressam derim” yargısı, sanki Tintoretto için söylenmişti. Havarilerin Ayaklarını Yıkayan İsa Bir eve gidip toplu olarak yemek yemeden önce, hele herkesin alçak bir masada ve ayakları ortalık yerde oturduğu bir ortamda, ayakların yıkanması şarttı Öğrencileri kendi aralarında en büyüğün, en yücenin kim olacağını tartışırken İsa gerçek büyüklüğü gösterdi; en küçük, en alçak olanın yükseltileceğini söyledi. yuhannadan _Gentile bellini_1429 Fatihin portresini yapmış. _Lorenzo Bernini_ İtalyan heykeltraş ve mimarıdır (1598-1680). _Sanatçı için iddia ise; kendi büstünü yaparken, dehşet ifadesini yakalayabilmek için kolunu ateşe soktuğu ve o anda aynaya baktığıdır. _Davud, apollo ve dafni, persephonenin kaçırılması, azize teresanın vedası…. Konunun dramatik ve hareketli etkisini artırmak amacıyla giysileri kıvrım kıvrım işledi. Bu üslup giderek tüm Avrupa’da yayıldı _Apollon’un Daphne’yi yakalama anı, Persephone’nin Kaçırılışı, _Davut’un Golyat’a saldırmaya karar verdiği anı simgelemeyen sahnede ise yüzdeki kararlılık ve inanç hemen fark edilir. _Dört Irmak Çeşmesi. Dört Irmak Çeşmesi derin bir havuza yerleştirilmiş, kırık kaya parçalarının ortasına dikilmiş büyük bir Mısır obeliskinin etrafında geliştirilmiştir. Kayaların arasından dört Tanrı, dünyanın dört yanını sembolize eden dört nehrin; Tuna, Nil, Ganj, Rio della Plata’nın sularını temsil eder. _Laocoon ve oğulları_mö 1_Rodoslu 3 heykeltraş yapmış_1500 de romada bulunmuş Vatikan müzesinde. 2.5 metre. Helenistik dönem. İçi Yunan askerleriyle dolu devasa tahtı atın Troya’ya girmemesi için Laocoon ve oğulları çok çabalarlar. Troya vatandaşlarını örgütleyip ortak bir bilinç yaratırlar. Troya’yı yok etme tasarılarının engellendiğini gören tanrılar, denizden iki devasa yılan çıkarıp; Laocoon ve oğullarının üstüne gönderirler. Yılanlar rahibi de iki oğlunu da öldürürler. Gerilimin, acının ve erdemin ayrı ayrı göstergeleri olarak duran bu heykelin amacı insanları sarsma isteğidir. _Michelangelo_ (1475 –1564) _Raffaello_ (1483 - 1520) _Leonardo da Vinci _ (1452 - 1519 _Donatello (1386 – 1466) ……………………………………………………….
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.