Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Eğer kadınların sesleri bastırılacaksa, eğer kadınlar insanoğlunun doğal haklarından mahrum bırakılacaksa, haksızlık ve tutarsızlık suçlamasını boşa çıkarmak için, öncelikle kadınların aklı olmadığını kanıtlamanız gerekmektedir – aksi takdirde YENİ ANAYASA’nızdaki bu büyük kusur, erkeğin şu ya da bu şekilde, bir tiran gibi davranması gerektiğini gösterecektir ve tiranlık, o utanmaz yüzünü toplumun hangi kesiminde gösterirse göstersin, ahlakın altını oyacaktır. _Biz kadınlara böyle kendimizi yumuşak evcil hayvanlar kılmamızı öğütleyenler, ne büyük bir hakarette bulunuyorlar! _Kadınlar izleyecekleri yaşam çizgisini yalnızca bir uydunun yanıp sönen ışığına bakarak belirlemeye zorlanmamalıdırlar. Onların yüzlerini ışık kaynağına dönmelerine izin verilmelidir. _Kadınlara kraliçeler gibi davranılması, onların öylesine başını döndürüyor ki, bu çağın davranış biçimi değişmedikçe ve daha akılcı temellere oturtulmadıkça, onları kendilerini küçük düşürerek elde ettikleri bu haksız gücün bir lanet olduğuna ve yalın ama gerçek duyguların sağladığı tatmin duygusunu yaşamak istiyorlarsa, doğaya ve eşitliğe dönmeleri gerektiğine inandırmak mümkün olmayacaktır. _Kadınları göz kamaştırıcı sıfatlarla süslemek ve sürekli bir çocukluk durumuna hapsolmuş, kendi başına ayakta duramayan yaratıklar olarak görmek yerine, rasyonel yaratıklar olarak ele alırsam, kendi cinsimin üyelerinin beni hoş göreceğini umuyorum. _Gerçekten yapmak istediğim, hakiki saygınlık ile mutluluğun nelerden oluştuğunu göstermektir. -Kadınları hem zihinsel, hem de bedensel açıdan güç kazanmaya özendirmek; onları güzel sözlerin, yürek hoşluğunun, duygu inceliğinin ve zarif beğenilerin zayıflıkla neredeyse eşanlamlı olduğuna ikna etmek; yalnızca acıma ve sevgi – ki acımanın kız kardeşidir - nesnesi olan kadınların kısa süre içinde hor görülen nesnelere dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermek istiyorum. _Avrupa’da yaşayan halklar, süslü bir kölelik uğruna özgürlüklerini satmışlardır. Bu halkların medeniyeti son derece taraflıdır ve kaybettikleri masumiyet karşılığında, cehalet temelinde yükselen kötülüklerin ürettiği sefalete denk bir erdem kazanıp kazanmadıkları tartışmalıdır. Zenginlerin gösteriş merakı, insana en güzel rüya olarak bunun sunulması, dalkavuklara hükümranlık etmekten haz alma ve kendinden başkasını sevmeyi bilmeyenlerin diğer tüm küçük hesapları, insanlığın gözlerini boyamayı ve özgürlüğü sahte yurtseverlik gösterilerinde kullanmaya uygun bir oyuncağa dönüştürmeyi başardı. Bir toplumda en önemli şeyler unvanlar ve ayrıcalıklar olunca, Deha “o ışıltılı başını gözlerden saklamak zorundadır”; böyle bir ulusta yetenekli ama unvansız ve ayrıcalıksız bir insanın dikkat çekmesi ne denli büyük talihsizliktir. - Heyhat! Prenslerle birlikte anılmayı kafasına koymuş, papalık tahtına göz dikmiş, entrikalardan çekinmeyen parlak bir macerapereste kardinalin şapkasını giydirmeye çalışan binlerce insanın çekmek zorunda kaldıkları acıları bir düşünün! *_(Krallık Eleştirisi)_ _Rousseau, krallık gücünün birkaç kuşak içinde soylu kana aptallık bulaştırdığını ve binlerce insanı aylak ve kötücül yaptığını anlayamadı. Büyük haksızlıkların kaynağını keyfi iktidara, bir insanı doğal olarak diğerlerinden üst konuma taşıyan zihinsel üstünlüğün tam tersi olan kalıtsal ayrıcalıklara kadar izlemeyi hiç düşünmedi. _Dehşet verici entrikalar, sapıkça suçlar, insanlığı ayaklar altına alan, bizleri düşüren her türlü kötülük, saygın ve önemli mevkilere giden yol olagelmiştir; gene de milyonlarca insan, bu gözü dönmüş hırsızların utanmaz döllerinin kana bulanmış tahtlarda oturmasına göz yummuşlardır. Hiçbir şey krallığın özünü, insanların saygın konumlara yükselmesini sağlayan çeşitli suçlar kadar iyi gösteremez. *_Kimsenin denetleyemeyeceği bir güçle donatılmışsa, en uygun koşullar altında dahi, birinin bir kralın görevlerini yerine getirecek bilgiyi ve zihinsel gücü edinmesi imkansızdır; yüksek konumu, bilgeliğin ve erdemin önündeki aşılmaz engelse, tüm duyguları dalkavuklukla, tüm düşünce gücü hazla körelmişse, bunu nasıl gerçekleştirebilir? _Binlerce insanın kaderini, kullarının en kabasından daha aşağı bir seviyede bulunan zayıf bir yaratığın kaprislerine bağlamak, kuşkusuz deliliktir! Ama çözüm bir gücün yerine bir başkasını getirmek olmamalıdır – çünkü her türlü güç, zayıf insanın başını döndürür; gücün şimdiye kadarki kötüye kullanımları, insanlar arasında ne denli eşitlik olursa, toplumda o kadar mutluluk ve erdemin hüküm süreceğini kanıtlar. Ama yalın akıldan türetilen bu ve herhangi bir benzer kural - kilise, devlet elden gidiyor – haykırışlarını beraberinde getirir; bunu söyleyenle eskilerin bilgeliğine olan inancın eksik olması halinde başlarına felaketler geleceği korkusu içindedirler ve insanlığın içine düştüğü sefalet karşısında sessiz kalamayanları, salt insanlara özgü yetkeyi sorguladılar diye Tanrı’ya küfür etmekle, insanların düşmanı olmakla suçlarlar. Bunun gibi iftiralar, külleriyle bizleri hâlâ huzuru ve barışı kurmaya çağıran ve onun için bu denli önemli konuları tartışırken adını anmadan geçemeyeceğimiz çok iyi bir insana da atılmıştı. _İnsan haklarına, Fransa’da bir çocuğun, herkesin nefret ettiği Dubois’in oyuncağı yapılması kadar büyük bir hakaret edilmiş inidir? _Kralların kutsal hükümdarlıklarına saldırdıktan sonra, temelini rütbelere katı itaatin oluşturduğu her mesleğin ahlakı büyük ölçüde zedelediğine dair inancımı da belirttiğimde pek fazla insanı şaşırtmayacağımı umuyorum. _Başındaki kişi, suç işlemekten, yenilerini icat etmekten ya da sonu gelmeyen çocukça törenlere katılmaktan başka bir şey bilmeyen toplumların üzerine nasıl bir karanlığın çökeceğini akıl etmek çok mu zor? İnsanlar hiç akıllanmayacaklar mı? - Burçaktan mısır çıkarabileceklerini, devedikenlerinden incir toplayabileceklerini ummaya devam mı edecekler? _Babadan oğula geçen unvanlar, servet ve krallıktan kötülükler doğdu; kendisine bahşedilecek bir parça toprak uğruna, aldı yerine duyarlığıyla hareket eden nice insan neredeyse kafire döndü. İnsan, kendisini yaratan güçten bağımsız görüldü; gezegenimiz ilahi akıl ateşini çalmak üzere yörüngesinden sapan, yasa tanımaz bir gezegen olarak resmedildi; göklerin de insanın bu cüretkârlığının intikamım Pandora’nın kutusunu açarak, ateşin içine gizlediği kötülüğü dünyaya salarak aldığına inanıldı. ___ _Papaz Perigord’a_ _Size insanlığın güçlü sesiyle sesleniyorum, çünkü saygıdeğer bayım, savlarım çıkar gözetmeyen bir zihnin ürünüdür - kendi cinsimin haklarını savunuyorum - kendi çıkarlarımın peşinde koşuyor değilim. _Bağımsızlığı her zaman yaşamın en güzel armağanlarından biri olarak, her erdemin temeli olarak gördüm - çorak topraklarda yaşamak zorunda olsaydım dahi, en temel haklarım güvence altına alarak bağımsız yaşamak isterdim. _Kalemimi bu kağıtlar üzerinde, erdemin kaynağı olduğuna inandığım şeyi desteklemek için hızla koşturmam, bütün bir insan ırkına duyduğum sevgidendir; kadınları gerilemek yerine, ilerleyecek bir konumda görme isteğimin ardında da aynı neden yatıyor. _Ahlakın özünü oluşturan o yüce ilkeleri ilerletip yaymadıkça erdemden söz etmemiz mümkün değildir. Kadınların hakları ve görevlerine ilişkin görüşlerim işte bu yalın ilkelerden en doğal şekilde, neredeyse kendiliğinden çıkıyor; bu nedenle de insanda hayranlık uyandıran anayasanızı hazırlayan büyük adamlardan bazılarının benimle aynı görüşte olabilecekleri ihtimalini çok da düşük bulmuyorum. _Fransız siyasal ve sivil toplumunun genel bir eğilim olarak sergilediği ikiyüzlülük sistemiyle birlikte, duygusal alanda şehvet ön plana çıkmış durumda; bu da Fransızlara kötücül bir zekâ, sözcüğün gerçek anlamıyla bir incelik veriyor; davranışlarda bunun doğal sonucu olarak gözlemlenen cilalı zarafet, toplumun içtenliğini öldürerek özü yaralıyor. -Erdemin en güzel kıyafeti olan alçakgönüllülük Fransa’da, İngiltere’de olduğundan da fazla ayaklar altına alınıyor; Fransız kadınları erdem ve edepli davramştan yapmacık bir alçakgönüllülüğü anlıyorlar; bunu en kaba insanlar dahi gözlemleyebilir. _Erdemli davranışlar ile ahlak o denli yakın ilişki içindedir ki, çoğunlukla birbirine karıştırılırlar; incelikli davranışlar, ahlakın doğal yansıması olmalıdır; çeşitli nedenlerle çok erken yaşlarda sahte ve yoz davramşlar benimsenirse, ahlak içi boş bir sözcük olmaktan ileriye geçemez. Fransız kadınlarının hor gördüğü ciddiyet ile ev yaşamında temizliğe ve zara - fete özen, alçakgönüllülüğün üzerinde yükseldiği temellerdir; onları hor görmek bir yana, eğer yurtseverliğin saf ateşi Fransız kadınlarının yüreklerini sardıysa, erkeklerini kadınlarda alçakgönüllülüğe değer vermeleri yolunda eğitmeleri ve erkeklere saygınlık kazanmanın tek yolunun bu değerlerin benimsemesinden geçtiğini öğreterek, tüm yurttaşların ahlaki değerlerini yükseltmeleri gerekir. _Kadın, eğitim yoluyla erkeğin kafa arkadaşı olabilecek şekilde yetiştirilmezse, bilgi ve erdemin yayılması önünde engel oluşturacaktır; çünkü hakikat herkes için ulaşılabilir olmalıdır, yoksa genel uygulamada etkisiz olacaktır. Kadınların haklarını kazanması yolunda verdiğim mücadelede temel savım işte bu yalın ilkedir. Neden erdemli olması gerektiğini bilmedikçe, özgürlük onun aklını, görevlerini kavrayacak ölçüde güçlendirmedikçe, üstüne düşen görevlerin neden kendi yararına olduğunu anlamadıkça, kadından bu konuda işbirliği yapması nasıl beklenebilir? Eğer çocuklar yurtseverlik ilkesi - ni anlayacak şekilde eğitilecekse, annelerinin de yurtsever olması gerekir; pek çok erdemin kaynaklığını yapan insanlık sevgisi, ancak insanlığın ahlaki ve sivil çıkarları üzerine düşünülerek üretilebilir; ama mevcut durumda kadınların eğitimi ve sosyal konumu onu bu tür düşünce ve incelemelerin çok uzağında tutar. _Bu yapıtta, belli bir cinse ilişkin mevcut görüşün ahlaktan sapmaya neden olduğu yolunda pek çok sav ileri sürüyorum. _İnsan bedeni ve zihnini mükemmelleştirmek için saflığın evrensel hâkimiyetine ihtiyaç olduğunu söylüyorum; kendisini zihinsel güzellik ya da sevecenliğin çekici yalınlığıyla donatacak er - dem ya da anlayıştan yoksun kadınların yüceltilmesine son verilmedikçe, saflığın erkekler dünyasında da asla hâkim olamayacağını söylüyorum. _Zayıf krallardan zayıf aile reislerine kadar her türlü tiran da bu mazeretin ardına sığınmaz mı? Bunların en büyük arzusu aklı ezip geçmektir; gene de tahtlarını her zaman başkalarının yararına kullandıklarını iddia ederler. Kadınlardan sivil ve siyasal haklarını esirgeyerek onları aile hapishanesinin zifiri karanlığında kalmaya zorlarken siz de benzer bir şey yapmış olmuyor musunuz? Saygıdeğer bayım, eminim, aklı temel almayan bir görevin bağlayıcı olduğunu savunmazsınız. Kadınların kılavuzu akıl olursa, bundan sonuçlar çıkarabilirler; şunu hiç çekinmeden ileri sürebiliriz: Anlayışları ne kadar artarsa, kadınlar görevlerine o denli bağlı ola - çaktır - çünkü bunu anlayarak yapacaklardır – görevlerini anlamadıkça, kadınların ahlakı da erkeklerinki gibi o değişmez ilke temeline oturtulmadıkça, hiçbir otorite onların görevlerini erdemli bir şekilde yerine getirmelerini sağlayamaz. Bu yolla kadınlar el altında köleler olabilirler, ama kölelik kaçınılmaz sonucunu beraberinde getirecek, hem efendiyi hem de bağımlı kulu nitelikçe düşürecektir. _Kadınların zorla yalnızca ev içindeki işlerle ilgilenmeye mahkûm edilmesinin mümkün olmadığını defalarca tekrarladım; Kadınlar ne denli cahil olurlarsa olsunla^ özel görevlerini ihmal ederek, kurnazlıklarla, küçük hilelerle, daha ciddi konulara, kendi anlayışlarının ötesinde bulunan akıl işlerine burunlarını sokacaklardın _Sadakat bilmeyen erkekler sadakat bilmeyen kadınlar yaratır. Kendilerine kamusal yararın öğretilmediği, sivil hakların tanınmadığı cahil yaratıklar olarak kadınlaş misilleme yaparak kendilerince adaleti sağlamaya çalıştıklarınca suçlanamazlar da. _Toplum içindeki kötülük kutusu açılınca, kamusal özgürlüğün ve evrensel mutluluğun tek güvencesi olan özel erdem nasıl korunur? Öyleyse kurulu toplumda baskı olmasına izin vermemeliyiz. _Yasal hakları kendilerine tanınmazsa, kadınlar da yasal olmayan ayrıcalıklar elde edebilmek için hem erkekleş hem de kendileri için ahlaksızlık getireceklerdir. ___ _Giriş_ _Tarihi düşündüğümde ve içinde yaşadığımız dünyaya baktığımda, endişe duymadan edemiyorum; içimi büyük bir üzüntü ve öfke kaplıyor; iç geçiriyorum ve şunu kabul etmek zorunda kalıyorum: Ya doğa insanla insan arasında büyük bir fark gözetmiş ya da dünyaya şimdiye dek egemen olan medeniyet son derece taraflı davranmış. _Bana acı veren sefaletin kaynağında kız kardeşlerimin sefil eğitiminden başka bir şey yatmadığına dair sarsılmaz bir inanç: Kadınlar acelece varılmış tek bir sonuçtan kaynaklanan, iç içe geçen çok çeşitli nedenlerle zayıflığa ve perişanlığa mahkûm edilmiş. Kadınların davranışları ve yaptıkları, zihinlerinin hiç de sağlıklı bir durumda olmadığını kanıtlıyor aslında; çünkü fazla zengin bir toprağa ekilmiş çiçeklerin durumunda olduğu gibi, güç ve yararlılık, güzellik uğruna feda ediliyor; gösterişli yapraklar zor beğenen bir çift göze zevk verdikten sonra, olgunluğa ermesi gereken mevsimden çok önce gövdenin üzerinde unutuluyor, öylece solup gidiyor. - Bu zamansız ve verimsiz çiçeklenmenin kaynağında yanlış eğitim sistemini buluyorum; bu konuda yazan erkekler dişi cinsi insan olarak değil de kadın olarak gördüklerinden, onları şefkatli eşler ve akılcı annelerden ziyade, alımlı metresler olarak şekillendirmeye yatkınlar; kadın cinsi deyince anlaşılan şey, bu yüzeysel saygı görüntüsüyle öylesine cilalanıp parlatılmış ki, yüzyılımızın uygar kadını, pek az istisnayı bir yana bırakacak olursak, yetenekleri ve erdemleriyle, karşısındakinde, çok daha soylu bir duygu olan saygı yerine, yalnızca sevgi uyandırmaya çalışıyor. _Yüksek zekâlı erkek yazarların elinden çıkmış kitaplar dahi sığ ürünlerle aynı eğilimi sergiliyor; insanı vahşi hayvanların üstüne çıkaran ve zayıf bir ele doğal bir kraliyet asası veren şeyin, geliştirilebilir akıl olduğu genel kabul görürken, kadınlara Muhammediliğin özüne uygun olarak, insan türünün bir parçası olarak değil, doğuştan erkeğe tabi olan varlıklar olarak bakılıyor: _Cinsiyetlerin eşitliği ya da birbirine oranla üstünlüğü konusunda sürüp giden tartışmanın üstüne körükle gittiğimi düşünmesini istemiyorum. Bu konu tam da benim yolumun üstüne çıkıyor, bu konuyu ele almazsam muhakememi zedelemiş olurum. _Erkeklerin fiziksel üstünlüğü yadsınamaz - bu elbette erkekler açısından soylu bir ayrıcalıktır! Ama doğanın kendilerine bahşettiği bu üstünlükle yetinmeyen erkek cinsi bizleri daha da aşağı bir konuma çekmeye çalışıyor. Tek beklentileri bizlerden kısa bir süre için alımlı nesneler olarak yararlanmak. Kadınlar da duyusal hazlar peşinde erkeklerin kendilerine gösterdikleri hayranlık duygularıyla başları döndüğünden, erkeklerin kalplerinde kalıcı bir dostluk duygusu uyandırmayı ya da tatmini toplum içinde bulan erkeklerin arkadaşları olmayı amaçlamıyorlar. _Dört bir yanda erkeksi kadınlar karşısında korku ve tiksintiyle haykınldığım duyuyorum; peki, hangi kadınlara erkeksi kadın diyoruz? Eğer erkeklerin bu hoşnutsuzluğu avlanma, silah kullanma ve kumar oynama hevesine yönelikse, bu haykırışlara ben de yürekten katılırım; ama aynı hoşnutsuzluk erkeklere özgü erdemlerin taklit edilmesine ya da doğru bir deyişle, insan karakterini güçlendiren, dişi cinsi hayvanlar seviyesinin üstüne çıkararak kapsayıcı bir şekilde insanoğlu diye adlandırılan sınıfa dahil edecek beceri ve erdemlerin edinilmesine yönelikse; - kadınları felsefi bir açıdan gözlemleyen herkesin, benimle birlikte kadınların her geçen gün biraz daha erkeksileşmesini dilemesini beklerim. _İnsan ırkının geneline özgü ihtiyaçların ve duyguların, olgunlaşmamış, doğal olmayan bir şekilde üzerinde yetiştirilen zayıf ve yapay bu insanlar erdemin temelinin altım oyar ve tüm topluma yozluk yayar! İnsanoğlunun bu sınıfı acınmayı en fazla hak eden sınıfıdır; zenginlerin eğitimi onları yüzeysel ve aciz kılar; zihinleri insan karakterini saygınlaştıran görevlerin yerine getirilmesi ile güçlenmez. - Bu insanlar yalnızca kendilerini eğlendirmek için yaşarlar; doğada işleyen kaçınılmaz nedensellik yasası uyarınca da bir süre sonra eğlenmekten başka bir şey başaramazlar. _Erkeklerin, kölece bağlılığımızı bir nebze olsun gözlerden saklama işlevi görse de, aslında bizleri aşağılar bir şekilde kullandıkları o pohpohlayıcı, süslü sözleri bir yana bırakarak, zayıf cinsin özellikleri sayılan zihinsel inceliği, yoğun duygusallığı ve yumuşak başlılığı hakir görerek şunları göstermek istiyorum: İncelik erdem kadar yüksek bir değer değildir ve en övülesi hedef, cinsiyet ayrımını göz önüne almadan, bir insan olarak iyi bir karakter geliştirmektir. Konuyla ilgili her türlü ikincil düşünce, bu yalın ilkeden hareket etmelidir. _İşte size planladıklarımın kaba bir taslağı; bu konuyu düşündüğümde bana hâkim olan güçlü duyguların, yaşantı ve düşüncelerin dayattığı doğruların okurlarımın bazılarınca da hissedileceğine inanıyorum. Bu önemli hedefle harekete geçtiğimden, cümlelerimi özenle süslemekten ve biçemimi parlatıp cilalamaktan kaçınacağım; -Amacım yararlı olmaktı. Samimiyet beni yapmacıklıktan uzak tutacak; insanları dilimin inceliğiyle değil, savlarımın gücüyle ikna etmek istediğimden, cümleleri boyamakla ya da okurlarımı salt zihnin ürünü olduklarından yüreklere hiçbir zaman erişmeyen yapay duygular yağmuruna tutmakla vakit kaybetmeyeceğim. -Şeylerle ilgileneceğim, sözcüklerle değil! _Cinsimi toplumda daha saygın üyeler haline getirme kaygısında olduğumdan, denemelerden romanlara, romanlardan da resmiyet gerektirmeyen mektuplara ve konuşmalara geçen gösterişli dilden kaçınmaya çalışacağım. _Bugün pek revaçta olan ve dilin üzerinden akıp giden bu abartılı sözler beğeniyi yozlaştırıyor; insanı süslenmemiş, yalın gerçekten uzaklaştıran hastalıklı bir zevk yaratıyor. Sahte duygularla şişirilmiş bu söylem, yüreğin doğal duygularını bastırarak soylu davranışlarda bulunma peşinde koşan, rasyonel ve ölümsüz bir varlığın şekillenmesine yardımcı olan ciddi görevlerin daha büyük bir zevkle yapılmasını sağlayacak ev içi zevkleri soluk ve renksizmiş gibi gösteriyor. _Kadınların, yaşamlarının ilk yıllarının büyük kısmında birtakim içi boş beceriler öğrendikleri genel kabul gören bir olgudur; bedensel ve zihinsel güçleri, ahlaksız bir güzellik nosyonuna feda edilir, çünkü amaçları evlilik yoluyla - bu dünyada kadınların yükselmelerini sağlayacak tek yolla – kendilerine bir gelecek hazırlamaktır. Bu amaç onların yalnızca hayvanlar düzeyinde kalmasına neden olur; evlendiklerinde de çocuklar gibi davranırlar: Giyinip süslenirler, boyanırlar ve Tanrı’nın yarattığı varlıklara takma isimler takarlar. - Bu zayıf yaratıklar ancak haremlere yaraşır! Bu yaratıkların bir aileyi akılcı bir yolla idare etmesi ya da dünyaya getirdikleri zavallı bebeklere gerektiği gibi bakması beklenebilir mi? _Bugüne dek kadınların aldığı eğitim, onları önemsiz arzu nesneleri - aptallık üreten ve yayan kişiler! - haline getirmiştir; anlayışlarını geliştirmeden salt güzellik ve evlilik peşinde koştuklarında kadınların görevlerinden uzaklaştığı, kısa ömürlü güzellikleri geçince de gülünç ve yararsız yaratıklara dönüştükleri kanıtlanmalıdır. (Adını anımsamadığım, neşeli bir yazar, kırkına varmış kadınların bu dünyada ne işi olduğunu sorar.) _Kadınların yapay zayıflığı, onlarda bir tiranlık etme eğilimi, yaratış gücün doğal karşıtı olan kurnazlığın ortaya çıkmasına neden olur; böylelikle kadınlar, saygı duygusunun altını oysa da karşı cinste arzu uyandıran çocuksu tavırlar takınırlar. Öyleyse erkekler daha ahlaklı ve alçakgönüllü davransınlar; bu durumda kadınlar da onların ölçüsünde akıllı ve saygın davranır duruma gelmezlerse, o zaman kadınların anlayışlarının erkeklerinkine oranla daha kıt olduğu açıkça ortaya konmuş olacaktır. Bunları söylerken, cinslerden genel olarak bahsettiğimi belirtmeme gerek yok sanırım. Pek çok kadın, erkek yakınlarından daha fazla akıl ve anlayış sahibidir; eşitlik için sürekli bir mücadele olan yerde, yerçekimi hiçbir şeye çok acımasız davranmayacağından, bazı kadınlar kendilerini düşürmeden, kocalarını pekala yönetebilmektedir, çünkü yöneten her zaman akıldır. _Kadınlar dişi cinsin mükemmel olduğu yolundaki büyük yanılgıya kendilerini o kadar kaptırmışlardır ki, bu durumun sonuçları ifade edildiğinde, dilimiz nesnel durumun kendisinden kaynaklanan çelişkilerle dolar. ___ _İnsanoğlunun Haklan ve Görevleri Üstüne_ _Toplumun mevcut durumunda, en yalın hakikatlere ulaşmak için ilk ilkelere dönmek ve her hâkim önyargıyla kılı kırk yararak tartışmak gerekiyor. _Önümdeki yolu temizlemek için, bazı basit sorular sormama izin verin; bunların yanıtları büyük olasılıkla, bilimsel muhakemelerin temelini oluşturan aksiyomlar kadar tartışılmaz olacak. _İnsanın hayvandan üstün olmasının nedeni nedir? Bu sorunun yanıtı, yarımın bütünden az olduğu önermesi denli açıktır. İnsanın hayvandan üstün olmasının nedeni Akıl’dır. Bir varlığı bir başka varlıktan üstün kılan hangi edinilmiş özelliktir? Hep bir ağızdan yanıt verebiliriz: Erdem. _Doğamızın mükemmeliyetinin ve mutluluğumuzun ölçütü, bireyi farklılaştıran, toplumu bir arada tutan yasaları yöneten akıl, erdem ve bilgi olmalıdır: İnsanoğluna genel olarak baktığımızda, aklın kullanılmasından doğal olarak bilgi ile erdemin doğduğu da yadsınamaz bir gerçektir. _Derinlere kök salmış önyargılar insanların yargı güçlerini o denli bulandırmış, nice sahtelikler erdem adını almış ki, aklın çeşitli nedenlerle çarpılma ve hataya düşme sürecini incelemek, sapmalarla yalın aksiyomu karşılaştırmak gerekli oluyor. _İnsanlar genel olarak akıllarını, önyargılarını söküp atmak için değil, onları meşrulaştırmak için kullanıyorlar. Kendi ilkelerini kararlı bir biçimde oluşturmak için akıl, güçlü olmalıdır; oysa insanların bunu yapmaktan tümden kaçınmasına ya da yarım yamalak yapmasına neden olan bir zihinsel korkaklık söz konusu. Gene de bu korkaklıkla çıkarılan son derece kusurlu sonuçların kendini kabul ettirmesi çok kolay oluyor, çünkü bunlar da, kısmi de olsa deneyimlere, dar da olsa oturmuş görüşlere dayanıyor. _Sığ muhakemeler yürütmeye meraklı kimseler, temel ilkelerin fazla şeyi kanıtlama iddiasında olduğunu söylüyorlar ve insanlığın özünde bir parça çürümüşlük bulmanın yararlı olabileceğinden dem vuruyorlar. Böylece hakikat sonunda bulanık sözcükler arasında yitip gidiyor; erdem ve bilgi, bu değerler üzerinde hak iddia eden önyargılar nedeniyle içi boş sözcüklere indirgeniyorlar. _İnsan doğasını temel alarak oluşturulan önermeler için kanıtlar aranmalıdır, aksi halde, düşünülmeden kabul gören kurallar hiçbir zaman aklın süzgecinden geçirilmiş olmayacaktır; erkekleri (ya da kadınları) böylesi kurallara dayanarak doğal haklarından mahkûm etmeye çalışmak, aklı hiçe saymak, sağduyuya hakaret etmek demektir. _(Rousseau eleştirisi)_ _Topluma egemen olan sefalet ve düzensizliği anlamlandırmaya çalışan bu görüşten etkilenen, aptal ve sahte insanlarla birlikte yaşamak zorunda kalmaktan yorulan Rousseau, kurtuluşu kendisini toplumdan yalıtmakta buldu; aynı zamanda bir iyimser de olduğundan, bir yandan da o az rastlanır incelikteki diliyle, insanların doğa durumunda, yalnız bir hayvan iken kötü olmadıklarını kanıtlamaya çalışıyordu. Tanrı’nın iyiliği - akıl sahibi kim O’nun iyiliğini sorgular? - konusunda yanılgılı bir fikre sahip olduğundan; O’nun yaşamı yalnızca mutluluğu yaymak için yaratmış olduğuna inandığından, kötülüğü insan elinden çıkmış bir şey olarak görüyordu. Bunu yaparken, ilahi mükemmeliyet açısından eşit değerde zorunlu olan iki özellikten birini, diğeri pahasına yücelttiğini görmüyordu. _Doğa durumu lehine, yanlış bir varsayım üzerine inşa edilen savları, kabul görebilecek cinsten olmakla birlikte temelsiz. Temelsiz diyorum, çünkü doğa durumunun, tüm olası mükemmelliklerine rağmen, uygarlığa tercih edilebilir olduğunu savunmak, yüce aklı suçlamaktır; Tanrı’nın her şeyi mükemmel yarattığını kabul edip çelişkili bir şekilde kötü ve yanlışın onun yaratıkları tarafından üretildiğini savunmak da dine aykırı olduğu kadar, felsefi düşünceye de aykırıdır: _O’nun yoktan var ettiği çaresiz ve güçsüz yaratık, O’nun korumasından kendi iradesiyle kaçabilir, O’nun izni olmadan kötülüğü uygulayarak iyiliği öğrenebilir mi? Hayır. - O hararetli ölümsüzlük tutkunu nasıl oluyor da bu kadar tutarsız savlar ileri sürebiliyor? _Bu dünyada Tanrı’nın tasarlamadığı hiçbir kötülüğün bulunamayacağına ikna olduğumdan, inancımı Tanrı’nın mükemmelliği üzerine inşa ediyorum. _Kendisinden bir saat yapmasını istediğiniz bir mekanikçi, salt kendi dehasını göstermek için, alete onun yalın mekanizmasının bozulmasına neden olan çarklar ekleseydi ve kendini mazur göstermek için – dokunulmaması gereken o yaya dokunmasaydınız, fazladan bir çark olduğunu bile fark etmeyecektiniz - dese ve size hiç zarar vermeden bir deney yaparak kendi kendini eğlendirdiğini söyleseydi, ona çok da haldi olarak, en başta o gereksiz çark ve yayları koymasa, böyle bir sorunun hiç yaşanmayacağını söylemez miydiniz? _Rousseau, tarihin başında her şeyin olması gerektiği gibi, hakça olduğunu kanıtlamaya soyunur; pek çok yazar şu anda her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu kanıtlama amacındadır: Benim amacımsa, gelecekte her şeyin olması gerektiği gibi olacağını kanıtlamaktır. *_Rousseau, kendi sistemini güçlendirme hevesi içinde, tüm deha ürünlerini kötücül olarak damgalıyor; vahşilere özgü erdemleri, insan olduklarını iddia etmede güçlüklerle karşılaşacağımız yarı tanrılar katına çıkarıyor. Vahşi Spartalıların yaptıkları buna bir örnek oluşturuyor; Spartalılar adaleti sağlamak ve müteşekkir olduklarını göstermek için serinkanlılıkla, kendilerini ezen efendilerini kurtararak kahramanlıklarını ortaya koymuş köleleri kurban etmişler. Rousseau, başlangıçta benimsediği görüşe sadık kalarak, doğa durumunun yanında, barbarlığı da yüceltiyor. _Yapay davranışlar ve erdemlerden nefret eden bu Cenevre yurttaşı, konuyu derinlemesine incelemek yerine, ateşli ruhunun tiksintiyle uzaklaştığı, yüz çevirdiği kötülüklerin, uygarlığın sonucu mu, barbarlığın kalıntıları mı olduğunu sorgulamadan, kuruyla birlikte yaşı da yaktı. Onun gördüğü, kötülüğün erdemi ayaklar altına aldığı, iyilik gibi görünen sahteliklerin gerçek değerlerin yerini aldığı, gerçek yeteneklerin haksız güçler önünde eğilmek zorunda kaldığıydı. _Ordu, özgürlükle bağdaşmayan bir kurumdur; çünkü tabiyet ve katılık askeri disiplinin özünü oluşturur; tek bir iradenin yönettiği kurumlara canlılık vermek için despotizm gereklidir. Onur gibi romantik nosyonlarla esinlenen ruhlar, çağın gerektirdiği türden bir ahlak anlayışı, yalnızca birkaç subayda gözlemlenebilir; ordunun ana gövdesi denizlerdeki dalgalar gibi, emirlerle harekete geçirilmelidir çünkü kendi yaptıklarını bile çoğunlukla anlamayan, anlasa da aldırmayan rütbesiz er kalabalığını ateşleyip ileri iten, yetkenin güçlü rüzgârıdır. _Bir kasabada yaşayanların ahlakını, tek uğraşı savaşmak olan aylak, yüzeysel genç adamların geçici konaklamaları denli bozan şey az bulunur; bu gençlerin salon eğitimleri deformasyonu süslü tavırlarla gizlediğinden, kötülüğü daha da tehlikeli kılar. Aslında bir kölelik göstergesi olan ve ruhun güçlü bir bireysellik kazanamadığını kanıtlayan süs merakı, basit kasabalıları, zarif tavırları ve kibarlığı özümseyemediklerinden, kötülüğü taklit etmeye iter. Her müfreze, akıllarını kullanmadan emir alan ve tiranlık yapan bir despotlar zinciridir; bunlar topluluğun işe yaramaz yükleri olurlar. _Binlerinin çıkarma davranacağı için yükseleceğinden kuşku duyulmayan, statü ve servet sahibi bir insanın tek yapması gereken, gösterişçi bir çatlağın peşine takılmaktır; oysa ihtiyaç içinde bir beyefendinin yetenekleri sayesinde yükseldiği söyleniyorsa, bunu ancak kölece bir parazit ya da ahlaksız bir pezevenk olarak gerçekleştirmiş demektir. _Din_ _Öğrenciler din okullarında kendilerine dayatılan inançlan hiç sorgulamadan kabul etmeyi öğrenirler; böylelikle mesleklerinde ehil olduklarında, yükselebilmek için üstlerine ya da koruyucularına kölece itaat edebilecek duruma gelirler. Belki de yoksul ve bağımlı bir din adamının korkak adımları ile, yükselmiş bir din adamının gösterişi arasındaki karşıtlıktan daha çarpıcı bir karşıtlık yoktur: Bu ikisinin uyandırdığı saygı ve horgörü, uygulama aşamasında her ikisinin de görev ve işlevlerini yararlı olmaktan çıkarır. _Her insanın karakterini belli bir ölçüde mesleğinin belirlediğini gözlemlemek önemlidir. Zihnini kullanarak çalışan bir beyefendinin kişiliği bir görüntüden ibaret olabilir; böyle birinin özüne ulaşmak üzere görüntüsünü kazımaya girişirseniz, sonuçta elinizde hiçbir şey kalmaz. Sıradan ve zayıf halkınsa, bedeninden gelenler dışında bir kişiliğe sahip olması beklenemez; en azmdan onun fikirleri genel geçer kabuller içinde öylesine boğulmuştur ki, halk kendi bağında yetişen üzümleri diğerlerinden ayırt edemez. _Yetenekli insanlaş ileride büyüyecek tohumlar atar; fikirlerin oluşumunda etkileri büyüktür. Kamuoyu bir kez aklın damgasıyla biçimlenirse, keyfi iktidarın alaşağı edilmesi de an meselesidir _İlk yönetim biçimi aristokrasi’ydi. Ama kısa süre sonra, çatışan çıkarlarla denge bozuldu; hırs dolu savaşımların getirdiği kargaşadan galip çıkan monarşi ve hiyerarşi oldu; bu ikisi feodal yasalarla koruma altına alındı. Monarşiye ve din adamlığına özgü gücün kökeni ve uygarlığın şafağı buymuş gibi görünüyor. Ama böylesine patlayıcı maddeler uzun süre olduğu gibi korunamaz. Savaşlar gibi, tarım, ticaret ve edebiyat da zihni geliştirir; despodar da başlangıçta açıkça zor kullanarak ele geçirdikleri gücü yitirmemek için gizlice toplumu yozlaştırma yolunu seçerler. Bu karanlık, zararlı kangren en çok hırsın temel kalıntıları olan lüks ve batıl inançla yayılır. Aylak saray kuklası önce lüks düşkünü bir canavara ya da hiçbir şeyden tat alamayan bir hazcıya dönüşür; sonra da bu hiç de doğal olmayan durumunu yaymaya, tiranlığı korumaya hizmet eder. _Akıllı insanları, uygarlığın ilerlemesini bir lanet olarak görmeye, aklın gelişmesinin daha çok mutluluk mu, yoksa acı mı getirdiğinden kuşkulanmaya iten, kraliyeti simgeleyen işte bu hastalıklı mor rengidir. Ama zehrin doğası panzehire de işaret eder; Rousseau sorgulamalarını bir adım daha ileri taşıyabilseydi, ya da solumaya bile tenezzül etmediği o sisli havanın içinde daha açık bir görüş edinmeyi başarabilseydi, koşarak duyusal cehaletin karanlığına kaçmak yerine, o parlak zihniyle, gerçek uygarlığın kurulması durumunda insanın nasıl mükemmelleşeceğini düşünebilirdi. ___ _Cinsellik Üzerine_ _Erkeğin zorbalığını açıklama ve bağışlatma yolunda şunları kanıtlamak için pek çok dahiyane sav ileri sürülmüştür: Kadınların erdemlilik adını gerçekten hak eden şeyi edinmeleri için yeterli zihinsel güce erişmelerine izin verilmez. Öyleyse kadınlar bir yığın havai yaratıklar öbeği değilse, neden yanıltıcı masumluk adı altında cehalet içinde tutulsunlar? _Bakın hele cehaletin doğal sonucuna! Yalnızca önyargılara yaslanmak zorunda olan zihin, hep dengesiz olacaktır; gücünü kıracak hiçbir engel olmadığı zaman da, sular yıkıcı bir öfkeyle akacaktır. _Kadınlara bebekliklerinden beri şunlar öğretilir: Çok yerinde olarak kurnazlık denen insan zaafı konusunda birazcık bilgi, yumuşaklık ya da iyi huyluluk, görünüşte itaatkarlık ve çocukça bir terbiyeli davranışa titizce bağlı kalmak kadınlara erkek korumasını getirecektir; üstelik eğer güzelseler; hayatlarının en az yirmi yılı boyunca başka hiçbir şeye gerek duymayacaklardır. _Milton bizi ruhlarımızdan yoksun bırakmak ve şunu ima etmek amacıyla söylüyor: Bizler yalnızca tadı, çekici bir zarafet ve uysal, kör itaatkârlık için tasarlanmış yaratıklarız ki, böylece düşüncenin kanatlarını kuşanıp artık yükseklere uçamadıkları zaman erkeklerin duyularını doyurabilelim. _Bacon, “erkek, bedeni açısından hayvanlara akrabadır; ruhu açısından Tanrı’ya akraba olmasa, alçak ve soysuz bir yaratıktır! _Erkekler bana her zaman, çocukluğa özgü bir durum içinde tutmaya çalışarak kadınların iyi davranmasını güvence altına almaya çalıştıklarında, hiç de düşünenlere yaraşır bir tarzda davranmıyormuş gibi görünüyor. _Kabul ediyorum, çocuklar masum olmalıdır, ama bu sıfat erkeklere ya da kadınlara uygulandığında, zaaf için kullanılan nazik bir terim olup çıkıyor. Çünkü kadınlara, yaradan tarafından insanlık erdemlerini ve öğrendikleri bilgileri de kullanarak gelecekteki umutlarımızı dayandıracağımız en sağlam zemin olan kişilik sağlamlığı edinme yazgısı çizilmiştir. _Her iki cinste de aklın ilerlemesini durdurmak istediğinde Rousseau daha tutarlıydı, çünkü eğer erkekler bilgi ağacının meyvesini yerlerse, kadınlar da bir ısırık almak için geleceklerdir; ama şimdi almakta oldukları bilgilerin eksik verilmesi nedeniyle kadınlar yalnızca kötülük bilgisine ulaşabiliyorlar. _Kimin için donatılmıştı Havva eksiksiz güzellikle. Beni Yaratan ve Yerleştiren, senin her dediğine Tartışmasız boyun eğerim ben; böyle buyuruyor Tanrı; Tanrı, yasandır senin, sen de benim; daha fazlasını bilmemek. En mutlu bilgisidir Kadın’ın ve övülesi yanı.” _Bireysel eğitim derken kastettiğim şeyi açıklamam gerekiyor. Sözünü ettiğim, çocuğa duyularını yavaş yavaş keskinleştirecek, mizacını oluşturacak, oluşum aşamasında tutkularını ılımlılaştıracak, beden henüz olgunluğa erişmeden anlağı işler duruma getirecek bir eğitim verilmesidir; böylelikle çocuk büyüyüp de bir yetişkin olduğunda o çok önemli düşünme ve akıl yürütme işine başlamak yerine devam edecektir. Özel eğitimin her derde deva olduğuna inanmadığımı belirtmem gerekiyor. Erkekler ile kadınların, büyük ölçüde, içinde yaşadıkları toplumdaki fikirler ve davranışlarca eğitilmeleri gerekir. Her çağda kendisinden önceki çağdan gelenleri de içeren ve yüzyıla kişiliğini kazandıran bir dizi kamusal düşünce vardır. Çevre koşulları insanın yetilerinin gelişmesinde ne denli etkili olursa olsun, her varlık kendi aklım kullanma yoluyla erdemli olabilir; herhangi birinin kötülük yapma eğilimiyle yaratıldığım kabul edecek olsak, tanrıtanımazlığın önüne ne geçebilir? Böylesi bir durumda tapındığımız Tanrı’nın bir şeytan olduğunu da kabul etmemiz gerekmez mi? Sonuç olarak, kanımca en mükemmel eğitim, bedeni ve yüreği güçlendiren, anlayış gücü geliştirmeyi amaçlayan eğitimdir. Ya da başka deyişle, bireye kendisini bağımsız kılacak erdemler kazandıracak bir eğitimdir. Temelde, erdemleri kendi aklının kullanımından kaynaklanmayan bir varlığa erdemli demek gülünç ve saçma olur. Bu, Rousseau’nun erkeklere ilişkin görüşüdür: Ben bu fikri kadınlar için de geçerli görüyor ve kadınların kendilerine özgü alanlardan çıkmalarının, erkeksi nitelikler kazanma hevesinden değil, sahte zarafetten kaynaklandığını öne sürüyorum. _Akılcı bir çağın gelmesi için beklememiz gerekiyor - akılla aydınlanan ve gerçek saygınlığı çocuksu bir duruma tercih eden krallar ve soylular atalarından kalma gösterişli süslerini bırakıncaya kadar beklememiz gerekiyor: O gün geldiğinde kadınlar da güzelliğin getirdiği keyfi güçten feragat etmezlerse - işte o zaman kadınların zihinlerinin erkeklerinkinden daha az işlediği kanıtlanmış olacaktır. …… ………… ___ _Sözleri_ _Para için evlenmek legal fahişeliktir. _Bilgi olmadan ahlak da olamaz! Cehalet, erdemi içine koyamayacağınız kadar dayanıksız bir kaptır! Ey basit insanlar daha ne kadar zaman basitliğe sığınıp, bilgiden nefret edeceksiniz? _Kendilerinin güdülmesine ses çıkarmayan insanlar ancak itaatkar köleler olabilir, kendi değerlerini bilseler zincirlerini kırarlardı. _Bazen kadınlar zaafları ile iftihar edip, erkeklerin zaafları ile oynayarak güç kazanırlar. Fakat geçici kazançlar için erdemin ve bir saatlik başarı için yaşamın saygınlığı feda edilir. _Çocukluktan itibaren, güzelliğin kadının hazinesi olduğu öğretilince zihin bedene göre biçimlenir ve altın işlemeli kafesinin içinde dolanarak yalnızca hapishanesini sever. _Hiç kimse kötüyü kötü olduğu için seçmez, iyiyi, mutluluğu ararken düşer bu yanlışa. _Bir kişiye karşı beslenen güzel duyguları canlı tutan tek şey, o kişinin anlayış gücüne duyulan saygıdır. ___ _Mary Wollstonecraft_ (1759 - 1797) _İngiliz yazar, filozof ve kadın hakları savunucusu. Wollstonecraft en çok kadınların erkeklerden yaradılış icabı daha değersiz olmadığını ancak eğitimsiz oldukları için daha değersiz göründüklerini savunur. anarşist hareketin fikir babalarından biri olan filozof William Godwin ile evlendi. İkinci kızı olan Mary Wollstonecraft Godwin, annesi gibi başarılı bir yazar oldu ve Frankenstein eseri ile Mary Shelley adıyla tanındı. Günümüzde Wollstonecraft feminist felsefenin kurucularından biri olarak görülmekte ve feministler onun yaşamının ve eserlerinin üzerlerinde büyük bir etkisi olduğunu belirtmektedirler _Aylak saray kuklası _Cehaletin doğal sonucu _Evcil hayvanlar gibi olmak _Ruhlarımızdan yoksun bırakmak _Kaba eğlenceler _Sinsi numaralar _Burnu büyüklük _Kılı kırk yarmak _Körükle gitmek _Soyut haklar _Koketlik sanatı _Nosyon _Cümlelerimi özenle süslemekten ve biçemimi parlatıp cilalamaktan kaçınacağım. ......
·
1.955 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.