Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

172 syf.
·
Puan vermedi
Otomatik Portakal
farklı bir kitaptı. popüler kültür yüzünden ne yazık ki bu zamana kadar kaçmış olduğum ve görmezden geldiğim bir eserdi kendisi. çünkü kitaplarla, edebiyatla alakası olmayan insanların bile elinde yaygın olarak gördüğümüz bir eserdir: “otomatik portakal” popüler olandan uzak durmamız gerektiğini birçok şeyde deneyimlediğim için bu esere karşı önyargılarım vardı. sonuç : kitap beni utandırdı. daha önce okumadığıma pişman oldum mu diye soracak olursam eğer kendime, hayır daha önce okumadığım için pişman değilim,çünkü bugün bu kitabı anlamış ve beğenmiş olmamın bir sebebi de muhakkak ki önceki okumalarımdır. dün başlayıp, notlar tutarak bugün bitirdim kitabı. not tutarak okumam gerektiğini kitabın ilk beş sayfasında hissettim zaten ve yüzeysel bir okuma olmasın istedim. --- `spoiler` --- kitabı başından sonuna kadar analiz etmeye çalışacağım. 1. kitap o kadar sarsıcı bir girişle başlıyor ki, elinizdeki eserin farklı bir şey olduğunu, diğerlerine benzemediğini ilk anda anlayabiliyorsunuz. muazzam derecede kötülüklerle başlıyor kitap, insan bir an,” ne oluyor ya, burası dünya mı ? “ gibi hisse kapılıyor. bende çok tedirgin his uyandırdı ilk anda ve ürperdim. karekterlerimiz hızlıca sahneden sahneye kötülükler yapıp, zarar veriyor insanlara ve bunu fütursuzca yapıyorlar. amaçlarla değil de içgüdüsel hislerle yapıyorlar gibi sadece zarar verip kendi bu hislerini tatmin etmek için adeta. bu yüzden yapıyor olmaları insanı düşünmeye itiyor hemen, beynimizde kıvılcımlar çakıyor, “ insanın kötülük yapması,zarar vermesi de bir ihtiyacı olabilir mi acaba.” içgüdüsel hislerle yaptıklarını bariz bir şekilde göstermeye çalışıyor yazar bize. karekterler ilk sahnelerde neredeyse cep harçlığı bile sayılmayacak miktarda paralar için soygun yapıp etrafı yakıp yıkıyorlar veya elinde kitapları olan adamın kitaplarını paramparça edip elbiselerini parçalamaları bunu görmemizi sağlıyordu. tam bu kısımda karakterimizin; `:“koltuk altında kitaplar taşıdığını görüyorum kardeşim. bugünlerde hâlâ kitap okuyan birine rastlamak gerçekten nadide bir zevk kardeşim.”` sözlerinden sonra,adama yaşattıklarıyla anlayabiliyoruz az çok karekterlerin nasıl insanlar olduğunu. `:2.` hayatımızın içinde, çevremizde olan bir karekter vardır hepimiz tanırız onu:” aslında fiziksel olarak korkutucu derecede güçlü görünen ama zihinsel olarak çok daha saf, anlama da o kadar zeki olamayan ve bu fiziksel gücünü zekice bir hamleyle alt edebileceğimiz insan tipi” dim adlı karekterimiz bu insandır onun davranışlarından birçok analiz edebiliriz. şöyle ki; polislerden kaçmakta oldukları bir an da bu karekterimiz bir an dalıp aya ve yıldızlara bakmaya başlıyor ve şöyle diyor: `:“üzerlerinde ne var merak ediyorum. yukarıda, öyle şeylerin üstünde ne olur ki?”` hepimiz hayatımızın bir anında muhakkak yıldızlara bakarken farkında olmadan bu soruyu düşünmüşüzdür değil mi ? hepimiz bırakın bu dünyayı, tüm evreni bile kendi baktığımız ve yaşadığımız gibi görmekten ibaretiz. ana karekter alex'in verdiği cevap çok anlamlıdır: `:“herhalde buradaki gibi onlarda da hayat vardır, birileri bıçaklanıyor, birileri de bıçaklıyordur.”` `:3.` insan ruhuna en çok acı veren şeyler bir bakıma evrenseldir, hepimizi etkileme derecesi aşağı yukarı aynıdır diyebiliriz. örneğin; `:-`bir annenin gözleri önünde çocuğunun öldürülmesi çok büyük bir acıdır. `:-` bir kadının tecavüze uğraması çok büyük bir acıdır. `:-` bir erkeğin gözleri önünde eşine tecavüz edilmesi çok büyük bir acıdır. bu olayların yaşattığı acının yoğunluğunu yaşamasak da hissederiz. kitabın bu sahnesinde; adama ve eşine yaşatıkları şeyler o kadar acı hissettiriyor ki okuyucuya, kadına sırayla tecavüz ediliyorlar, adamın yazdığı kitapları paramparça ediyorlar. özellikle kötülüklerin çoğunun;kitaplara, yazılara karşı yapılması da dikkatimizi çeken bir durum. yazar burada bize çok derin şeyler anlatıyor. bir okuyucu olarak baktığımda, bir sanatçının yazdığı eserlerinin yok edilmesi bana dehşet bir acı veriyor, bunu (bkz: anthony burgess) gözümüze sokuyor adeta, canımızı acıtıyor. yazarın eseri parçalanırken, ana karekter(en kötü olan) alex'in bize o kargaşa ortamında okuduğu pasaj: `:“bir büyüme yaratığı olan ve tatlılık kapasitesine sahip insanoğluna son rauntta tanrı'nın sakallı dudaklarından sızan sıvıyı içmeyi dayatma girişimine, dediğim gibi ona mekanik bir varlığa göre kanunlar ve koşullar dayatma girişimine karşı kalemden kılıcımı kaldırıyorum..”` tam olarak bir yazarın, bir düşünürün yazma amacından başka bir şey değildir bu cümle. yazarımız, bize bu cümlesiyle,bu eseri yazma amacını açıklamak istiyor büyük ihtimalle. kalem kılıçtan daha keskin olmuştur çünkü çoğu zaman. `:4.` müzik. müziğin gücü, müziğin sanatsal değeri. ana karekterimiz, tam bir klasik müzik hayranıdır, onun o şarkıları dinlediği zaman aldığı hazzı o kadar iyi hissedebiliyorsunuz ki. karekterle beraber,dinlediği eserleri açıp dinleyerek okudum eseri. müziğin bazı bölümlerinde o kadar derin hissettim ki kalbim çok hızlı atıyordu. karekterin aldığı hazzı hissetmek için çok iyi bir yöntemdi benim için. (bkz: beethoven) 5.senfonisini çok seviyor karekterimiz. kendinden geçiyor dinlediği zaman. karekterin müziğe olan aşkını,kitaptaki şu cümleyle anlayabiliyoruz: `:“müzik hep bir şekilde kafamı açardı ey kardeşlerim ve kendimi bizim tanrı gibi hissettirirdi, tehditler savurmaya ve saldırmaya ve lavuklarla piliçleri ha ha gücümle cıyaklatmaya hazır hissettirirdi.”` saatlerce kötülükler yapan alex, gece eve geldiğinde, plakta klasik müziklerini dinleyip mest oluyor adeta. annesi ve babasının ise bu durumu kabullenmek zorunda olduğunu, alex'in onlara da zorbalık yaptığını görüyoruz ama en can alıcı kısmı ise; ebeveynleri geceleri sesten uyanmamak için uyku habı içip uyumak zorunda kalıyorlar. çok etkileyici bir detaydı bu. alex'in kötülüğünü anlamımıza yardımcı olan bir detay. tabii ilerleyen zamanlarla bu aşığı olduğu müzik onun için nasıl bir işkenceye dönüşüyor göreceğiz. `:5.` kitabın ilk otuz kırk sayfası, tüm bu kötülükleri görüp,”acaba bir distopyada mıyız veya suç kavramının olmadığı bir bölgede mi geçiyor olaylar diye düşünüyoruz.” sonra distopya'da olmadığımızı: `:“her zamanki gibi iyi bir dostun olarak uyarıyorum, bu çürümüş ve hasta toplumda seni kendinden kurtarmak isteyen tek insan olarak uyarıyorum.” alex'e yapılan bu ilk uyarıyla anlıyoruz. “ seni kendinden kurtarmak isteyen” evet,insanların kendinden kurtarılması gerektiği kadar kötü olabildiği bir dünya… `:6.` insanlar, maalesef dünyada artık o kadar birbirlerine benziyorlar ki : `:“sahip oldukları ve olmadıkları fikirler aynıydı”` `:7.` insanlar, otoritelerini kabul ettirmek için her şeyi yapabilecek duruma gelebiliyor bazı durumlarda. cahil, kötü insanlar otoritelerini “şiddet ve baskıyla” kabul ettirmekten başka bir yol bilmezler. `:8.`aslında, her şeyi biz kontrol ediyoruz sandığımız zamanlarda, en güçlü kendimizin olduğunu sandığımız zamanlarda,aptalların bile oyununa ve hilelerine yenilebiliyoruz.” güç zehirlenmesi” dediğimiz berbat durumun sonuçları. `:9.` aslında bazı insanların salt kötü olduğunu, yani ruhunun kötü olabileceğini öğreniriz hayatta. “kötülükten zevk almak” veya “iyi olamamak” evet bu hayatta iyi olamayanlarda vardır. ya da iyi olmak gerçekten iyi midir insan için ? “iyi bir insan olmak çok da hoş olmayabilir küçük 6655321. iyi bir insan olmak korkunç olabilir. bunu sana söylerken, kulağa ne kadar çelişkili geldiğini biliyorum. bu mesele yüzünden gecelerce gözüme uyku girmeyeceğini biliyorum. tanrı ne ister? tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini mi? kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi? bunlar derin ve zor sorular, küçük 6655321.” `:10.` insanın alıştığı şey veya yer, bir cehennem bile olsa oradan ayrılmak zorunda kaldığında üzülür bu duruma. `:11.` bir duruma verdiğimiz tepkiyi, o duruma mı veririz ya da o durumu yaratan insana mı ? `:“ aslında salakça bir laftı, ama bu herif çok iyi bir insan olduğundan salakça gelmedi. “` `:12.` “hesaplardan filan bahsetmesinden hoşlanmamıştım, sonuçta, insanın hastayken kendini iyi hissetmeye başlaması onu ilgilendirir ve hesapla kitapla ilgisi yoktur” `:13` “hasta hissettirmek için bana bir şeyler yapıyor olmalısınız.” `:14.` “bir rüya ya da kâbus aslında kafanızın içindeki bir film gibidir o kadar, tek farkı siz de içinde yer alabilirsiniz.” `:15.` “hapisteki şairin dediği gibi, her insan sevdiği şeyi öldürür. ceza öğesi budur belki de.” `:16.` `:ludovico tekniği` kitapta en önemli kısımlardan birisi bu. suçlu insanları ıslah etmek için kullanılan bir yöntem. ve bunun ilk deneği; “kötülükten başka bir şey bilmeyen karekterimiz.” alex, işlediği suçların cezasını çekmek üzere deneysel bir tedaviye tabi tutulur. bu tedavide denek sürekli olarak tecavüz, işkence, cinayet ve savaş sahnelerinden oluşan filmlere maruz bırakılır. ... bu tedavinin adı "ludovico tekniği"dir.[http://evrimagaci.org/soru/ludovico-t... evrimagaci.org/soru/ludovico-t...] nasıl bu kadar etkili bir yöntem olabildi de karekter bir hafta gibi kısa sürede aslında kendi yaparken zevk aldığı şeyleri izlerken bu kadar işkence çekmeye başladı ? üstelik ona bunlar izlettirilirken, hayattaki en sevdiği şey olan “klasik müzikleri” dinletmeleri sonucu, bu müziklerde işkence olmaya başlıyor. `:“ölçüsüz şiddete ve bütün o bok püsüre aldırmıyorum. onlara katlanabilirim. ama o müziği kullanmanız haksızlık. muhteşem ludwig van'ı ve g.f. handel'i ve diğerlerini dinleyince hastalanmam haksızlık. bütün bunlar, hepinizin kötü kalpli p.. kuruları olduğunuzu gösteriyor ve sizi asla bağışlamayacağım ibneler.”` `:17.` “sınırlamak her zaman güçtür. dünya bir bütündür, hayat bir bütündür. en hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir... örneğin, sevişme eylemi; örneğin, müzik.” `:18.` bildiklerimiz ile yaşadıklarımız yani bunları kendi hayatımıza uygulayabiliyor olabilirliğimiz arasındaki tezattık muazamdır. “bir akıl çağının kâfirliği. doğruyu görür ve onaylar, ama yanlışı yaparım.” `:19.` kitabın son kısımlarına doğru,ana karakterimize uygulanan bu ludovico tekniği sonucu,kötülük timsali olan, kötülükten başka bir şey bilmeyen insan değişmiştir, bambaşka bir insan olmuştur. her zaman kötülük yapmayı tercih eden(belki de zorunda olan) insan; `:*`”artık çok hızlı davranmam, o korkunç geberten hastalık gelip de kavga zevkimin içine etmeden önce boğazkesen usturamı hemen çıkarmam gerektiğini biliyordum. ama elim iç cebimdeki usturaya uzanırken kafamın içinde, avaz avaz merhamet dilenen ve ağzından kıpkırmızı kanlar boşanan bir herifin görüntüsü belirdi ve hemen ardından hastalık ve susuzluk ve sancılar geldi ve karşımdaki aşağılık lavuk hakkındaki fikrimi çok çabucak değiştirmem gerektiğini hissettim, bu yüzden iç ceplerimde sigara veya mangır arandım ve ikisini de bulamadım, ey kardeşlerim. uluyarak ve kekeleyerek filan dedim ki: “sana bir sigara ikram edeyim dediydim kardeşim, ama hiç kalmamış galiba.” böyle bir insana dönüşmüştü. `:20.` bu değişimse; `:*` “gördüğünüz gibi deneğimiz paradoksal bir şekilde kötülüğe zorlanırken iyiliğe zorlanıyor. şiddet uygulama niyetine, yoğun fiziksel rahatsızlık hisleri eşlik ediyor. denek bunları savuşturabilmek için tamamen zıt bir tavrı benimsemek zorunda kalıyor.” evet “zorunda kalıyor.” peki bu aslında ıslah olmuş olduğunu gösterir mi ? veya onun artık iyi olduğunu ? `:*` “ aslında seçme şansı yok, değil mi? kendisini öyle iğrenç bir şekilde küçük düşürmesine yol açan şey, kendi çıkarlarını düşünmesi, fiziksel acıdan korkması. hiç samimi olmadığı çok barizdi. evet, artık bir kabahat işlemiyor. ama ahlaki seçimler yapabilecek bir varlık olmaktan çıktı.” artık anlıyoruz ki; otomatik portakal gerçekleşti. insanı insan yapan özelliklerini kaybetti artık. o sırada bir denek olan, insan olarak hiçbir değeri olmayan alex'in yakarışı çok etkileyicidir: `:*` “ ben, ben, ben. peki ya ben ne olacağım? bana ne zaman geleceksiniz? yoksa sadece bir hayvan veya köpek filan mıyım?” bunun üzerine bağıra çağıra bana laf atmaya başladılar. o zaman sesimi iyice yükseltip cıyakladım: “sırf bir otomatik portakal gibi mi olayım yani?” bunu neden dedim bilmiyordum kardeşlerim, aklıma durup dururken filan gelivermişti.” `:21` artık özgürdür alex, ama hiç tutsak olmadığı kadar tutsak olduğunu biliyor. artık kendisi kurbandır “modern çağın bir kurbanı.” alex'in iyi bir insan olup hasta olmasına( onun iyi olması bir hastalıktır çünkü) üzülmeye başlıyoruz yavaş yavaş. o kadar enteresan duygularını hissettiriyor ki, bu kitap bize, bir insanın iyi olmasına bile üzülebiliyormuşuz bazen bunu görüyoruz. bu durumunu hissedebileceğimiz bir kesit; `:*` “anladığım kadarıyla günah işlemişsin, ama cezan çok ağır olmuş. seni insanlıktan çıkarmışlar. artık seçme şansın yok. toplumun onayladığı eylemlerin dışına çıkamıyorsun, sadece iyilik yapabilen küçük bir makinesin. ayrıca şu marjinal koşullanmalar meselesinin... içyüzünü açıkça görüyorum. müzik ve cinsellik, edebiyat ve sanat, artık bütün bunlar haz değil acı veriyordur herhalde.” sadece iyilik yapabilen küçük bir makineye dönüşmek. `:*` “ama asıl günah, temel hedefleri. seçim yapamayan biri insanlıktan çıkar.” `:22.` “ bazılarımız mücadele etmeli. büyük özgürlük geleneklerini savunmak gerek. ben partizan değilim. rezalet gördüm mü düzeltmeye çalışırım. parti isimlerinin hiçbir anlamı yok. sadece özgürlük geleneği önemli. sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. daha sakin bir hayat uğruna özgürlüğü satacaklar. bu yüzden dürtüklenmeleri, dürtüklenmeleri gerekiyor...” `:23.` teslim olmak, artık bir şeyi, sonucu ne olursa olsun ama bitsin dediğimiz anlarımız oluyor. artık o da böyle bir durumda: `:*` “ tamam, ne isterseniz. elinizdeyim. ama bir an önce başlayalım da bitsin bari kardeşlerim.” `:24` intiharlar, katili olan bir eylemdir bazen. `:*` “ elveda, elveda, beni bitirdiniz, tanrı sizi affetsin.” `:25.` insanın, koca dünyada, onun tarafında kimsenin olmadığı anları olur. `:26.` eserimizin sonlarında, tam olarak bilmediğimiz nedenlerle(siyasi güç , iktidarı kaybetmeme, yani yine insanların kendileri için ) karakteri otomatik portakala çevirenler, onu iyileştirmeye karar verirler. ne gariptir bu iyileşmek dediğimiz şey aslında özüne dönmektir, yani kötü olmaktır tekrar. `:*` “sanki iyileşmek için kötüleşmem gerekmişti.” `:27.` bazı hayatlarda 18 yaş bile çok yaşlıdır. `:*` “belki de yaşadığım hayat için fazla yaşlanmıştım kardeşlerim. artık on sekizindeydim, yeni bitirmiştim. on sekiz genç yaş değildi.” `:28.`ve bu muazzam eser yazarın tirat niteliğindeki konuşmalarıyla son buluyor.. `:*` “ evet evet evet, işte buydu. gençlik bitmeliydi, ah evet. ama gençlik, hayvanmış gibi olmaktır zaten sadece. hayır, sadece hayvanmış gibi olmak değil de hani şu sokaklarda satıldığını dikizlediğiniz minik oyuncaklardan biri olmak gibidir, teneke ve içi zemberekli ve üstünde kurma kolu olan ve gırr gırr gırr diye kurunca gitmeye başlayan, yürüyen filan minik heriflerden biri olmak gibidir, ey kardeşlerim. ama dosdoğru gider ve bir şeylere çarpar bam bam ve yaptıklarını, elinde olmadan yapar. genç olmak, bu minik makinelerden biri olmak gibidir. oğlum, oğlum. oğlum olunca, yeterince büyüyünce ona bütün bunları açıklayacaktım. ama sonra anlamayacağını veya hiç anlamak istemeyeceğini ve yapmış olduğum şeyleri yapacağını, evet hatta belki miyavlayan tekirlerle ve sarmanlarla çevrili zavallı bir moruk sazanı öldüreceğini ve ona cidden engel olamayacağımı anladım. o da kendi oğluna engel olamayacaktı kardeşlerim. dünyanın sonuna kadar filan da böyle gidecekti, durmadan durmadan durmadan, kocaman dev bir herif filan gibi, belki dev ellerinde leş kokulu pis bir portakalı döndürüp döndürüp duran bizim tanrı'nın kendisi gibi.” `:*` “bütün mesele, genç olmamdı. ama şimdi bu öyküyü bitirirken genç değilim kardeşlerim, değilim artık, yo hayır. alex büyüdü filan, ah evet. ama şimdi tek tabanca gittiğim yere gidemezsiniz, ey kardeşlerim. yarın mis kokulu çiçekler ve dönen leş kokulu dünya ve yıldızlar ve yukarıdaki bizim ay filan olacak ve eski kankanız tek tabanca alex, kendine eş filan arayacak. bok püsür işte. cidden korkunç, adi, şerefsiz bir dünya bu, ey kardeşlerim. işte küçük kankanız size veda ediyor. ayrıca bu öyküdeki diğer herkese derin dudak müziği sesleri, bırrrrrr. ayrıca kıçımı öpebilirler. ama sizler, ey kardeşlerim, eskidenki küçük alex'inizi arada sırada hatırlayın. âmin. ve bok püsür.” `:29.` paha biçilemez bir eserdir (bkz: otomatik portakal (kitap)). yazar, (bkz: anthony burgess) a ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı konuluyor ve bir yıldan az bir ömür biçiliyor. kendisi öldükten sonra karısının geçimini sağlamak amacıyla, öfkeyle masaya oturup 12 ay içinde beş buçuk roman yazıyor ve sonra tanının yanlış olduğunu öğreniyor. o yanlış tanı konulmasaydı, bu eser olmayacaktı büyük ihtimal. dünya garipliklerle dolu bir yer. --- `spoiler` ---
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200991,5bin okunma
·
207 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.