Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Prens Said Halim Paşa, Mısır eski valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve 1913-1916 arası Osmanlı Sadrazamı olarak hükümetin başıdır. İttihat Terakki üyesi, Meşrutiyetçi ve muhafazakar islamcılığın en öndeki temsilcilerindendir. Meseleleri İslamcılık açısından ele almıştır. Devletin kurtuluşu için batı kanunlarını değil, şeriatın gerekliliğini savunmuştur. “Batı kanunlarını örnek almak demek, batıya köle olmak demektir. İlerlemenin tek yolu islamdır.” Abdulhamid’in 30 yıl süren baskıcı ve hak hukuk tanımaz keyfi yönetimini, devleti çökerten en önemli etken olarak görür ve ittihatçıların tek isteğinin de kanunların uygulanması olduğunu belirtir. Mahmut şevket paşa, suikastla öldürülünce, Halim Paşa sadrazam olmuştur. Paşa, 1863’te Kahire’de doğdu ve 1919'da ingilizler tarafından Malta adasına sürgüne gönderildikten 2 yıl sonra 1921’de Roma’da suikastla öldürülmüştür. _Buhranlarımız, memleket meseleleri üzerine İslamcı görüşle yazılmış 7 kitaptan oluşur. Buhranlarımız kitabını, Matla adasındaki sürgünde ve sonrasında yazmıştır. Mehmet Akif tarafından Fransızca'dan tercüme edilmiştir. _Dünya harbi öncesi hükümet, kuvvetli bir Avrupa devleti ile ittifak yapma niyetindeydi. Bir kısım Almanya, diğer kısım İngiltere taraftarıydı. İttifak ihtiyacı, Rusların Türk toprakları üzerindeki emellerinden doğmaktaydı. Neticede, birinci cihan harbi başlamadan Almanya ile bir anlaşma gizlice imzalanmıştı. Harp başlayınca almanlar, bizim de harbe katılmamızı istediler. Halim paşa, tarafsız kalmak hususundaki gayreti fayda vermedi. Alman taraftarı Enver paşa, hemen harbe girmek taraftarı idi. Alman Goben ve Breslav filosunun İngilizden kaçarak rus limanlarını bombardıman etmelerine kadar uzayan ve içyüzü karanlık birtakım olaylar sonunda kendimizi harbin içinde bulduk. Böyle bir emrivaki ile harbe girmemiz sonucu said halim paşa istifa etti fakat tüm vekillerin, yeniköydeki yalısına giderek vazgeçmesi için ısrar etmeleri ve padişahın kendisini öperek kalmasını rica etmesi üzerine vazifesine devam etti. 1916da çekildi ve yerine Talat paşa sadrazam oldu. Savaşta mağlup olunca Talat paşa da çekildi. Yerine izzet paşa geçti ve mondros mütarekesi imzalandı. İngiliz, Fransız, İtalyan, yunan harp gemileri İstanbul limanına demirlediler. Harp mesulu olarak halim paşa ve Talat paşa mahkemede muhakeme olunmaları istendi. 67 mahpus, İngiliz emri ile malta adasına sürüldü ve 2 yıl kaldı. 1921de Romada bir ermeni kurşunu ile alnından vurularak öldürüldü. _Balkan savaşlarından sarsılarak çıkan Osmanlı, zayıftı. Maliye için fransızlar, donanma için İngilizler, kara ordusu için Almanlardan heyetler çağrılıyordu. _Batı Medeniyetinin tesirleri ile meydana gelen ve günümüzde "Osmanlı Rönesansı: Osmanlı Uyanışı" diye adlandınlan hareket, İslam'dan uzaklaşmaktan başka bir şey değildir. Osmanlı Devleti önceden bilmeyerek ve istemeyerek uzaklaşıyordu. Hatta bu uzaklaşma sırasında daha çok İslamlaştığı kanaatindeydi. Bugün ise bilerek ve isteyerek İslam'dan uzaklaşmaktadır. Önceden milletçe geri kalışımıza sebep olarak "İslamiyeti daha çok anlayıp, daha iyi tatbik edemeyişimizi" gösteriyorduk. Kusuru kendimizde buluyorduk. Bugün ise geriliğimizin sebebini kusur ve ihmallerimizde değil, "Dinimizin bizi bağladığı esasların noksan oluşunda" arıyoruz. _Bütün ilmi gerçekler gibi İslami gerçeklerin de vatanı yoktur. Nasıl bir İngiliz matematiği, bir Alman astronomisi, bir Fransız kimyası olamazsa; ayrı ayrı Türk, Arap, Acem yahut Hint Müslümanlığı da olamaz. _İslam, "birtakım zümrelerin, kendi heves ve çıkarları için uydurdukları ve içlerinden bazılarına insan-üstü kudretler yakıştırmak suretiyle, insanları sindirip, onların üzerinde siyası, sosyal ve ahlaki baskılar kurdukları yalancı hakimiyetinin saltanatına son verir. _Maddi ve Manevi Vatan_ _Üzerinde yaşanılan toprak "maddi vatan", milletin sahip olduğu kültürel ve dini değerler de "manevi vatandır. "Müslümanın vatanı Şeriatın hakim olduğu yerdir" sözü ile manevi vatanı kastetmektedir. (Paşa, bu ifadeyi kullnandığı zaman, Türklerin asırlarca üzerinde yaşadıkları maddi vatanları henüz işgal edilmemişti. Ancak manevi vatanları Batı kültürünün istilası altındaydı. Bu yüzden maddi vatanımızı nasıl koruyorsak, manevi vatanımızın da korunmasını istemiştir. Paşa, milliyet gerçeğine karşı değildir. Ancak bunun miletlerarası dayanışmayı engelleyip bir çatışmaya yol açmasına ve Müslüman milletleri arasında da İslam birliğine engel olmasına karşıdır. _Şeriat kanunlarının, bütün kainata hakim olan Tabiat kanunlarından farkı yoktur. Tabiat kanunlarında olduğu gibi, Şeriat kanunlarının önünde de bütün insanların eşit olduğunu, bu kanunlardan bütün insanların aynı hürriyet içinde faydalandığını ve bu hürriyetin yalnız "o kanunlara karşı göstermeye mecbur oldukları saygı ve riayetle" sınırlanırlar. _Milli irade, nasıl tabiat karşısında, kudret ve hüküm sahibi olamayarak, onun kanunlarına itaat zorunda ise, manevi ve sosyal alanda da aynı şekilde hakimiyet idiasında bulunamaz. Bu sahanın kanunlarına da uymak zorundadır. Üstelik uyulması gereken ahlaki ve sosyal kanunların tespit edilmeleri dahi tabiat kanunlarının tespiti kadar kolay değildir. Bu kanunlar, ötekiler gibi insanın müşahede ve akıl yürütmesi yoları ile tespit olunamazlar. Bu nedenle milli iradenin "Şeriatın kendisine gösterdiği sosyal ve ahlaki nizama saygı göstermek ve boyun eğmek zorunda. Milli iradenin gücünü sayı çokluğundan aldığını, dolasıyla "hakka ve hikmete en az değer veren bir çoğunluğa, kendi kesin iradesini, azınlığa zorla kabul ettirme hakkını tanımak demektir _Meşrutiyet_ _Sultan Abdulhamid, kendi hakları ve keyfi uygulamaları dışında her türlü hukuku inkar edip yok saydı. _Meşrutiyetle, padişah indirilmekle kalınmamış, memlekete yeni bir istikamet verilmiş. Mukadderatımız, yeni fikirlere dayanan meşrutiyete bağlamıştır. _Meşrutiyetle, hükümdarın istibdatını azaltıp, dengeyi sağlayacak bir kuvvet meydana getirmek istiyorlardı. Çünkü devletin mukadderatının şahsi ve keyfi bir idare elinde bulunması, memleketin ilerlemesine mani olan başlıca sebep sayılıyordu. O vakte kadar ihmal edilmiş unsur olan millet de işe karıştırıldı ve Osmanlı milletine birtakım haklar verilmesini kafi zannettiler ama bu nazırlar, kanuni esasi ile memleketin kendine yüklenen vazifeleri yerine getiremeyeceğini biliyorlardı. Dolayısıyla milletin, bilgisi ve haberi olmadan kendisine bahşolunan siyasi hakları, çekmekte olduğu istibdada karşı tesirli bir silah olarak kullanılamayacağının da farkında idiler. Peki bunu böyle olacağını bilmelerine rağmen hareket tarzının sebebi neydi? Herhalde milletin değil, kendilerinin istifade edeceklerine kanaat getirmiş bulunuyorlardı. Böylece hem devletin temsilcisi hem de hukukun ve milletin koruyucusu sıfatını ilave ediyorlardı. Hükümdara karşı milleti kandilerine alet ediyorlardı. Böylece padişahın keyfi idaresinden kurtulacaklar ve milletin cahil ve gafleti yüzünden yapılması imkansız olan ıslahatları tatbik edeceklerdi. İlk kanuni esasi çok kısa sürdü çünkü ne padişah ne de millet, kendilerine biçilen rolü oynamak istemedi ve çoğu ıslahatçı sürgünde öldü. Memleket idaresine yenilikçi bir devir getireceğine, sultan hamid idaresine sebep olmaktan başka bir işe yaramadı. _Kanuni esasi yok hükmünde idi. Ondan bahsetmek cüretini gösterenler, hapis ya da sürgün cezasından yakasını kurtaramıyordu. İhtilal tehlikeliydi çünkü batılı devletlerin müdahalesine imkan veriyordu. Bu sebeple inkilap, kanuni esasi adına yapıldı. İnkilapçıların, padişahtan istedikleri ve aldıkları, kanunun tamamen ve derhal tatbikinden başka bir şey değildi. Kanuni esasi yeniden canlandı. Kanuni esasiyi değiştirmeye kalkıştılar ama bilgileri noksandı ve garptan edindikleri kitaplardan, seyahatlerde gördüklerinden topladıkları iyi kötü hürriyet nazariyelerine dayanarak tecrübesiz elleriyle bu işe koyuldular. Tahtından indirilmiş padişahın kendilerine bıraktığı korkunun halen evam ettiği görüldü. _Kanuni esasi ile abdulhamid idaresi yıkılarak tüm yetki mebusan meclisine geçti ve saltanata oturacak yeni hakan, imtiyazlardan mahrum bırakılmış bir haldeydi. _Abdulhamid düşerse memleketin saadete kavuşacağı ümitleri ise hasıl olmadı. Memlekette isyanlara neden oldu. Her anlada bir anarşi doğdu. 2. mebusan meclisi de çare olmadı ve ani bir darbe ile dağıldı. _Hayatının 30 senesi, abdulahamidin istibdat rejimi altında, ahlakı tahrip eden bir idare altında geçirmiş olan bizler, mecliin açılmasıyla hür insanlar, faziletli vatandaşlar olarak gireceğimizi ümit etmiştik. İç çekişmeleri unutacaktık ve hepimiz Osmanlı ailesi halinde birleşip osmanlının şan ve azametini düşünecektik. Kanunun bize tanıdığı haklar, abdulhamidden kalan kötü alışkanlıklarımızı açığa çıkardı. Usuller ve sınıflar ortadan kalkarak gelişmiş milletler derecesinde haklar sahip olmak gibi çocukça arzu, iştahımızı arttırdığından tahamülsüz insanlar olduk. Dünkü casuslar başımıza hürriyetçi kesildiler. _Memleketi mesut etmek için avrupa kanunlarının kafi geleceğini zannettik. Yarım yüzyıldır islediğimiz politika yanlıştı. Adalet için fransayı örnek aldık ama Fransızlar bizden çok farklıyı. 50 sene önce olduğu gibi başarısızlığımızın sebebi ıslahatları layıkı ile tatbik edecek devlet adamlarımızın yokluğunda buluyoruz. _Mücahitlerimiz, insanların kanun ve nizamlar için değil, kanun ve nizamların insanlar için meydana getirilmiş olduğunu hiçbir zaman anlayamamışlardır. Yine aynı nenden dolayı inkilaptan sonra hükümeti şiddetle mahkum edip, onları memleketi mahvetmiş olmakla itham ediyoruz. Bu ithamların ciddi olması için evvela kanuni esasinin bizim durumumuza uygun olduğunu isbat etmek gereklidir. halbuki kanuni esasi büyük bir hatadır. Memleketin siyasi durumu, halet-i ruhiyesi, inanç ve gelenekleri ile asla uyuşmaz. Batı anayasasını taklitten öte bir şey yapmadık. Fenalıkların asıl sebebi budur. _Padişah, mahrem olarak davet etti. Gittim. İstifa hadisesinden üzülerek bahsetti. Beni ancak siz tanırsınız, sizi de ben. Sizin varlığınızla teselli buluyorum. Siz çekilirseniz kime anlatırım. Böyle vahim bir günde beni şunun bunun eline bırakmamanızı, istifanızı geri almanızı rica ederim dedi, yüzümü öptü. Padişahın bu sözlerinden ve halinden çok müteessir oldum. Bu iltifat ve itimada karşı nefsimi feda etmeye mecburum dedim ve istifadan vazgeçtim. _Özgürlük_ _Müslüman'ın en kutsal görevi özgürlüktür. İnsan hür olmadıkça, onun için gerçek mutluluk ve ilerlemenin mümkün değildir. _Herkesin özgür olması demek, herkesin eşit olması demektir. Birey, kendi hürriyetini başkalarının hürriyetine saygı duyarak koruyabilir. Karşılıklı saygı da fertler arasındaki eşitliği kurar ve devam ettirir. İslam alılakı, ferdler arasında eşitliği ister. _Kabiliyeti aşan daha doğrusu hak edilnemiş bir hürriyet, bir manada diktatörlüktür, istibdattır. _İslamcılık_ _İslamlaşmak demek, İslam'ın esaslarının tam olarak uygulanması demektir. Bu uygulama, o esasların zaman ve çevrenin gereksinimlerine en uygun bir şekilde yorumlanmasından sonra yapılmalıdır. Kişi, İslam'ın prensiplerine kendini tümüyle uydurmadıkça, yalnız Müslüman olduğunu söylemesi, ona bir şey kazandırmaz. _Dinsizlik, birtakım soya çekiş sebeplerinden veya kusurlu bir ahlak terbiyesinden ileri gelen, fikri ve ruhi bir çöküştür. _İslam'ın ilkeleri, İslami bir toplumsal çevrede geliştiği için, kin, rekabet ve düşmanlık gibi kötü duygulardan anmıştır. Bu nedenledir ki, sınıf kavgaları ve geçimsizlikler İslam toplumuna yabancıdır. _Osmanlı Türkleri, maddi ve manevi birçok üstünlüğe sahip bir millettir. Müslümanlığı kabul eden milletler arasında, İslam'ın esaslarını en iyi anlayan ve en güzel şekilde tatbik eden millet Türklerdir. Bu olay onlara, büyük bir devlet kurarak İslam'a, diğer Müslüman milletlerden dahafazla hizmet etmek imkanını verdi. Fakat Türkler hüküm sürdükleri memleketler içinde azınlıkta olduklarından zaman içinde onların tesirlerinde kaldılar. Yine bu uzun zaman içinde Osmanlı Devleti iki ayrı kültürü tatbik etiği için İslam'dan uzaklaşmaya başladı. Bunlardan birincisi ilk zamanda Arap ve İran kültürüdür. İkincisi ise Avrupa'yı taklide kalkışmalarıdır. Sonunda öteki İslam Devletleri gibi gerilediler. Ötekilerden farkları ise istiklallerini muhafaza etmeleridir. _İslam'da, ahlaki gerçeklerin ve sosyal adaletin tabii koruyucusu olan ilahi kudretin, yani ilmin, aklın ve hikmetin hayata hakim olmalıdır, ve bu ilahi kudret "Şeriat"tir. _Şeriat'ın sosyal nizamı, kısa zaman içinde, hiç yoktan, hayret edilecek bir medeniyet meydana getirerek, yüzyılarca insanlığı ilmin, hikmetin ve adaletin nurları ile aydınlatmış ve sosyal, ahlaki ve maddi bakımlardan benzeri görülmemiş bir saadet içinde yaşatmıştır _Osmanlı toplumundaki İslamcıların büyük bir çoğunluğu II. Meşrutiyet, Kanun-ı Esasi ve Meclis-i Mebusan'ın kurulması ve diğer kanunlaştırma hareketlerini desteklerken ve bunlara şer'i dayanaklar bulmaya çalışırken, Said Halim Paşa belirtilen kurum ve kavramların Osmanlı toplumuna yabancı olduğunu net bir şekilde ifade etmiş ve bu görüşünü yaptığı sosyolojik tahlillerle savunmuştur. _Millet ve İslam_ _Millet, öteki insan topluluklarından ayrılmalarına sebep olacak, ahlaki ve ruhi bir kültür meydana getirmiş bireyler topluluğudur. İslamiyeti, her çeşit miliyetçiliğe muhalif olarak görmek, çok büyük bir hatadır. Millet, birbiri ile kaynaşabilen birtakım içtimai ve siyasi unsurlarını birleşmesi ile teşekül eder. Bu unsurlar uzun müddet bir arada yaşamış, aynı lisanla konuşmuş, müşterek his ve fikirlere sahip olmuş, kendilerine mahsus bir sanat ve edebiyat meydana getirmişlerdir. İslam esasları, milliyeti inkar ediyor veya kuvvetten düşürüyor diye tefsir etmeye hiçbir şekilde imkan yoktur. Yine O, "İslamın hücum etiği, bugünkü ırkçılığın sapıklığı, hurafeleri, taassubu ve benciliğidir çünkü İslami gerçeklerin tek hedefi, insanlann hakikati görmelerine mani olan evham ve zan perdelerini ebediyen yırtmaktır. İnsanlık, İslam esasları sayesinde bir gün gelecek, en doğru ve faydalı miliyetçiliğin nasıl olacağını anlayacaktır. _Millet temeli üzerine kurulan bir toplumun ilerlemesinin bireyin ilerlemesine bağlı olduğu açık bir gerçektir. İslam öncelikle bireyin gelişmesini esas alır. _Eğitim_ _Eğitim ve öğretim, İslam'ın maksat ve gayelerine uygun olmalıdır. Klasik ve teknik eğitim ne kadar çağdaş olursa olsun, İslam'ın anlaşılmasını kolaylaştırmıyorsa ve İslamı değerlere ters düşüyorsa çok fazla bir değeri ve anlamı bulunmamaktadır. _Bir milletin terbiye metodunun diğer bir millete de uygun gelmesine ihtimal yoktur. İngiliz, Fransız yahut Alman terbiye metotları iyi iseler, maksatları, iyi İngiliz, iyi Fransız, iyi Alman yetiştirmek olduğu ve bunda muvaffak oldukları için iyidirler. _Said Halim Paşa, Batıyı en iyi tanıyan düşünür olarak İslam dünyasının "özgün bir medeniyet inşası için" toplumun bütünüyle İslamlaşmasının dışında başka bir kurtuluş yolunun olmadığını, İslamlaşmayı sağlayacak en önemli dinamiğin de eğitim olduğınu ve bu yüzden çocuklann ve gençlerin eğitimine büyük önem verilmesini istemiştir. _Her yol Mekke'ye gider. _Müslüman aydınlar, Batı için "Her yol Roma’ya giderse", İslam dünyası için de "Her yol Mekke'ye gider" gerçeğini bilmeleri gerekir, çünkü bu iki ayrı dünyanın her birinin "başka bir yol, başka bir istikamet, başka bir talih takip etmeye ve insanlığın umumi gelişmesinde farklı vazifeleri yerine getirmeye mecbur" olduklarını anlamaları gerekir. Müslüman aydınların, "sosyal ve siyasi bakımdan Müslüman milletlerin, Batılı milletlerden alacakları bir şey" yoktur, aksine onların İslamiyet'ten'istifade edecekleri pek çok yönün bulunduğunu anlamaları gerekir. _Osmanlının 200 yıldır gerilemesinin nedeni_ _Müslümanlar, yükseliş devirlerinde olduğu gibi, yine dinlerine bağlı bulunuyorlar fakat eskisi gibi yükselrnek şöyle dursun, gerileyip alçalıyorlar. Demek aynı sebepler aynı neticeyi vermiyor. Bunun sebebi, Müslümanların, İslam görevlerini eskisi gibi iyi anlayamamaları ve yerine getirememeleri yüzündendir. İslam dünyasındaki gerileme, maddi şartların bozulmasından kaynaklanmaktadır. Müslümanların büyük bir gayret ve azimle çalışarak "tabiatın sırlanı" keşfetmelerinin şart olduğunu, çünkü Müslümanların "Şeriat'ın kendilerine sağladığı sosyal ve ahlaki saadetin yanında, ona uygun ve yardımcı bir maddi mutluluk da elde etmeleri" gerektiğini kaydediyor. İslam dünyasının gerilikten kurtulması için: İslam Dünyasının; "kendisinde bulunmayan ve bulunmaması gerileme ve çökmesinin biricik sebebini teşkil eden ilim ve fenleri durmadan kazanmaya ve elde etmeye" çalışması şartır. Bu ilim ve fenlerin bugün Avrupa'daır ve bunları almamız gerekmektedir. _Demokrasi_ _İslam milletlerinin Batılılaşması, İslam toplumunu mahvedecektir. Aydınların "İslam dünyasının selameti için" bütün sosyal ve siyasi hayatın "İslamiyet'in değişmez ve ebedi hakikatleri üzerine" kurmaları hususunda gerekli çalışmayı yapmaları gerekmektedir. Bunun dışında takip edilecek bir yol, İslam dünyasını, "Batı'nın saldırılarına maruz bırakacak ve bunun sonucunda da sürekli bir esaret ve zillet içinde yaşamaya mahkum" edecektir _Toplumsal meselelerde, yabancılara karşı gösterdiğimiz hayranlığın, esas olarak kendimizi Batı usulünde demokratlaştırmak istememizden kaynaklanmaktadır. Oysa ortaya çıkışımızdan beri gerçek bir demokrasi içinde yaşamış, esasen "demokrat bir millet" olduğumuz gerçektir. Uygulamak istediğimiz Batı demokrasinin henüz dün denilebilecek bir zamanda ortaya çıktığını ve bu demokrasisinin aristokratik bir geçmişle, bugünkü Batı toplumunu bıktıran ve bazı önlemlere başvurmaya zorlayan eşitlikçi eğilimler arasında bir dönüşüm durumudur. Osmanlı Demokrasisi ise "köklü ve kesinleşmiş bir sosyal durumdur” ve bunun "bizim fiilen yaşadığımız hayat prensiplerimizin mantıki" sonucunda meydana gelmiştir. Bu, bizim tarihi bir eserimiz, buna asırlık bağlarla bağlı olduğumuz ve bu bağları kesmemizin bize felaket getireceğine inanıyorum. _Tabii şartlar altında olgunlaşamamış, memleketinin siyasi ve sosyal hayatına serbestçe katılmamış olan bir millet, hukuki ve siyasi vazifelerini yerine getirmek zamanı gelince, birçok hatalara düşmeye mahkumdur. _İslam toplumunda hükümetin "kudretli ve tesirli olabilmesi için, bu kudret ve nüfuzu temin eden bütün hak ve imtiyazlara sahip olması ve bütün bu salahiyetin yalnız bir şahısta toplanmış bulunması lazımdır". Başkanlık sistemini öneren Paşa, geniş yetkilerle donatılan hükümet başkanının halkın reyleriyle seçilmesinin gerekli olduğunu belirtir. "Çünkü başkanlık makamına, en fazla layık olan" kimseyi bulup geçirmek, "millet için kaçınılması mümkün olamayan" bir görevdir. Hükümetin "kudretli ve tesirli olabilmesi için, bu kudret ve nüfuzu temin eden bütün hak ve imtiyazlara sahip olması ve bütün bu salahiyetin yalnız bir şahısta toplanmış bulunması lazımdır". Şayet bu hak ve imtiyazlar bölünerek ayrı ayrı şahıslara, yahut değişik siyasi heyetlere verilecek olursa, bunlar birbirine karşı gelmekten geri durmazlar. _Bu siyasi sistemde, kendisine verdiği yüksek vazifeyi hakıyla yapamayan icra kuvvetinin başkanından şikayetçi olan millet olacaktır. Milletin şİkayeti üzerine Şeriat (İslam hukukçuları) kendisini dinler ve gerekirse hükümet başkanının, dolasıyla hükümetin düşürülmesine karar verir. _İslam'ın "sosyal prensiplerden" doğmuş bulunmasından dolayı "siyasette çeşitli parti ve sınıflar arasındaki rekabet ve muhalefetlere" izin verilmez. Siyası dengenin sağlanması için de "idare edenle edilenler arasındaki" ilişkilerin sınırlandırılmaktadır. _İslam toplumunda kanunlar "Şeriat'ın ruhuna vakıf' kişilerden oluşan bir heyet tarafından yapılacaktır __ _Önsöz_ _Celal Nuri Bey: _Said Halim Paşa, İslamın yüce fikirlerini ve Türklüğü, vicdanına sevgili yapacak yüksek bir dereceye çıkarmıştır. Alafranga denen şeyin ne kadar modadan düştüğünü halim paşa kadar anlayana az rastlanır. Halim paşa, önce Müslüman, saniyen Türk, salisen osmanlıdır. Hapis ve esaret hayatında, hepimizden iyi yaşamaya alışık olduğu halde, halinden şikayet etmedi. Sadaretinden evvel, her ne idiyse, esirler kampında da tıpkı o idi. İyimserlikte ısrar eder ve adeta inat ederdi. Ben ömrümde said paşa kadar iyimser hiçbir fert görmedim. Halim paşa soylu bir zattı. Her şeyi yüksekten görür ve hiçbir şeyin teferruatı ile uğraşmaya tenezzül etmezdi. Adabı muhaşeretinin inceliğinin, güzel şeyleri sevme tutkunluğunun belki de son temilcisi idi. Güzel eserlere meraklıydı. Avrupa kültürünü çok iyi anladığı halde şark kıyafetlerini sever, şam usulü minder üzerinde ud çalardı. Odasında ise Fransız sanatkarlarının değerli tabloları süslerdi. _Fikirleri islamidir ama Fransızca yazılmıştır. _Şayan-ı teessüf değil midir ki, birkaç muhalifin husumeti ve sonunda bir mel’unun kurşunu ile böyle asil ve nezih bir zat bir anda hayata veda ediyor. Said paşaya tazim ve hürmet, bütün katillerine nefret ve lanet. _Mahmut Kemal İnal, şahsen tanıdığı halim paşa hakkında: _Halim paşa, dini mübini ilama hürmetkar idi. Medeniyetin islamla tecelli edeceğine inanmıştı. Garp medeniyetini, onu taklide koyulanlardan, kıyas kabul etmeyecek derecede iyi bilen bir kimsenin kaleminden çıktığı için gerçeğe uygun ve dikkate değerdir. Muktedir bir mütefekkire yakışacak mertebede yüce fikirleri ihtiva eden risaleler, yazarın malumatına şahittir. _Paşa, terbiyeli, nazik ve güleryüzlü bir prensti. Vakarın muhafaszasına itina eder ve laubaliyane tavır ve sözleri hoş görmezdi. Latife, nükte ve zarif özlerden haz duyardı. _İsmail Müşnak_ _Halim paşa 2 devrede anlatılabilir. 1. Gaflet, 2 Aciz devri. Gerçi ilk devrede de mühimce işler yapılıyor ve töhmet hissesi çıkıyordu. İkinci aciz devirde, halim paşa gülünç bir kukla halinde bırakıldı. Talat paşanın nufuzü ile Enver paşanın kuvveti araında kendini ne feci bir vaziyete üştüğünü anladı fakat iş işten geçmişti. _Devletin harp siyaetini idare eden sadrazam, harp işlerini sormaya haiz değildi. Sorsaydı da söylemezlerdi. Buna itiraz edemez, istida da edemezdi. _Ali kemal_ _Zavallı said halim, biçare bir mahluk idi. Mehmet ali paşanın torunu olmaktan başka bir meziyete sahip değildi. Doğru yolu keşfetmek şöyle dursun, bütün hayatı boyunca dalalet içinde yuvarlandı durdu. Hizmeti adeta bostan korkuluğundan ibaret idi. O biçare mahluk, huysuzluk etmeye başlayınca adi bir hizmetkar gibi kapı dışarı ediliverdi. O zorbalar, harbi umumi sırasında kanla bıçakla idare ettiler. Diledikleri gibi astılar kestiler kastılar kavurdular. _Fransız soslolog, Gustav la bon, halim paşa ile görüştüğünde, onun orijinal fikirlerinin hayranı olduğunu söylerdi. Pariste paşaya şöyle demiş: ben Müslümanların şeyhülislamı olam, bütün ilam alemini uyanırır ve canlandırırım. Elinizdeki nimet büyüktür. Paşa, la bonun özünü akif beye hediye ettiği zaman, paşa maziye dalmış. _Tarihçi Bernard Lewis_ _İslamcılara göre osmanlının çöküş sebebi İslamcılığın terki idi. İslamlık ile gelenek İslamlığı değil, yeniden keşfettikleri gerçek İslamlığı kastediyorlardı. Rehberlik için batıya gitmeye gerek yoktu çünkü batı zaten kendilerinden almıştı. Bilim batıdan alınabilirdi. Bunda İslam için bir sorun yoktu. Halim paşanın görüşleri de bu düşünceye örnektir. _Vatan demek, paşaya göre, bir müslümanın vatanı, şeriatın sürdüğü yerdir. Ziya Gökalp için vatan demek, turan demekti. Namık kemal için vatan, Osmanlı demekti. Cevdet paşaya göre vatan, Türk askeri için köy meydanından başka bir şey değildi. _Halim paşa ve M. Akif Ersoy büyük bir muhabbeti vardı. Görüşmeleri pek neşeli geçerdi. Akif bey onun fikirlerini çok yüksek bulurdu. Büyük meseleleri büyük bir muvaffakiyetle tahlil eder, ortaya yepyeni fikirler koyardı. _Celal Bayar_ _3 büyükelçi babıalide toplandık. Sadrazam halim paşa bizi kabul etti. İngiliz büyükelçi, pasaportunu istemek için hükümetinden talimat aldığını söyleyince, sadrazam halim paşa ağlamaya başladı. _Notlar_ _Halim paşa abulhamid için istibdat rejimi emiştir. _Günümüzdeki fikir mücadelesinin meşrutiyetle başladığı malumdur. _Halim Paşa, vurularak öldürülmesi üzerine, Şair Talat bey beyitleri: Ruhunu şad eylesin rabbi meci. Dar’ı gurbette şehid oldu sa’id. _Halim paşanın sadrazamlığa gelişi, o buhran anlarında başka bir inan havaını getirdi. Alim, kibar, alicenap ve vataneverliği bir arada toplamış olan bu mıır prensi ünvanlı Osmanlı veziri ile babıaliye başka bir hsava geldi. _Malta adasında, amerikaya, ingiltereye ve franaya yazdığı mektuplarda osmanlının durumunu izah etmiştir _1913 Balkan savaşlarındaki hizmetlerinden ötürü, padişah tarafından murassa nişanı verilmiştir. _Bunalımlarımız adlı eserin, ilk sayfasındaki dipnot: Bu makale, prens said halim paşa tarafından romada bir ermeni tarafından katledilişinden birkaç hafta önce, fransızca olarak Paris dergisi için kaleme alınmıştır.1921 __
·
385 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.