Bugüne kadar her şeyin söylendiğini ve her şeyin yapıldığını düşünen, ancak üretmekten
vazgeçemeyen bir yaratıcıyı düşün. Bir şairi, bir yazarı ya da herhangi bir sanatçıyı.
Davranışa dönüşmesine ramak kalmış iki karşıt düşünce: Üretmek ve üretmemek. Ve ikisi
için de yeterli geçerlilik nedeni bulabilen bir zihin. Sence böyle bir oyun nasıl biter? Eğer
birinci kural tanınmıyor ve ona uygun hareket edilmiyorsa sanatçı durur. Zihnindeki
çarpışmanın ışığı o kadar güçlü olur ki kamaşmış gözleri perdelenir. Ne üretmemenin
huzuru içinde günlerini geçirebilir ne de üretirken sahip olduğu yeteneği zorlayacak
özgürlüğü kullanabilir. Ne yaratmaktan vazgeçebilir ne de yaratırken tatmin olabilir.
Durur. İçindeki karşıt düşünceler bataklığında yeteneği gömülene kadar durur. Ve
yeteneğinin gömüldüğü mezarın başında ağlamaktan başka çaresi kalmaz. Oysa çarpışma
gerçekleşmeden yapılması gereken üçüncü düşünceyi doğurmaktır. Bu örnekte, her şeyin
daha önce söylenmiş olduğunu varsayan yaratıcının aynaya bakarak tekrarlaması gereken
cümleler şunlardır:
“Her şey söylenmiş olabilir, ama ben daha söylemedim. Ve eğer ben söylemediysem her
şey söylenmemiştir. Çünkü kimse benim gibi söyleyemez. Çünkü ben tekim. Çünkü daha
önce söylenmiş olanları benim gibi söyleyebilecek kimse yok. Özgürlükten herkes söz etti.
Ama ben değil. Komşum da etmedi. Onun komşusu da. Ancak herkesin özgürlükten söz
ettiği gün, özgürlük, söylenmiş ve kapanmış bir konu olur. Dolayısıyla yaşayan bütün
akılların süzgecinden geçene kadar bâkir kalacak olan özgürlük düşüncesine ilişkin
yaratımlar sürecektir.”
Zihin boşluğuna neden olabilecek karşıt düşünce çarpışmaları, ancak üçüncü düşüncenin
keşfiyle olasıdır. Ve daima üçüncü düşünce vardır.
Çelişki seni öldürür. Çelişki işkencedir. Çelişki buz tutmuş bir göldür. Çelişki buz tutmuş
gölün çatladığı andır. Çelişki, göldeki çatlağa saplanıp donmaya başlamandır. Çelişki,
yardım istemek için açtığın ağzına dolan sudur.