“Evde yalnız kaldığım bir akşam - çünkü siz arkadaşlarınıza yemeğe gitmiştiniz ve ben sizinle gelmek istememiştim -odun sobasından eve yayılan kül kokusu, yavaşça turuncuya dönen alevlerin ışığı, hatıralar hatıralar-, her tarafını güve yemiş, fotoğrafların nemi yüzünden kabarmış eski bir aile albümünde kadın kılığında bir resmini buldum, üzerinde seksi bir amigo kız kostümü, içinde sen. Doğduğum günden beri, ne zaman kadınsı bir şey yapan bir erkek görsen onu aşağıladığına şahit olmuş, bir erkeğin asla ama asla bir kadın gibi davranmaması gerektiğini söylediğini duymuştum. Otuz yaşında falansın fotoğrafta, ben doğmuş olmalıyım. Bütün gece bedenine ait o resimleri inceledim, altında etek, başında peruk, dudaklarında ruj, üzerinde tişört, altından koca koca memeler çıkmış, sütyen takıp içine pamuk doldurmuşsun herhalde. Benim için en şaşırtıcı olan, mutlu görünüyor olmandı. Gülümsüyordun. O fotoğraflardan birini çaldım ve sonradan, her hafta, birkaç defa, sakladığım çekmeceden çıkarıp onu deşifre etmeye çalıştım. Sana hiç bahsetmedim. Bir gün, bir deftere senin hakkında şöyle yazdım: Senin hayatının tarihini yazmak, benim yokluğumun tarihini yazmaktır.”
Sayfa 16 - Can Sanat Yayınları