Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Rusya'dan gelen Tatar sürgünler ve göçmenler bu fikirleri Türkiye'ye getirdi. Osmanlı Türkleri arasında bu fikirler başta so­ğuk karşılandı. Yönettikleri çok uluslu bir imparatorluğu karışık­lığa itecek bu doktrini benimsemek için bir sebep göremediler. Büyük Türk şairi Mehmet Akif bu etnik milliyetçiliğe hiddetli bir şekilde karşıydı ve bunu özünde hamiyetsiz ve dinsiz olarak değerlendiriyordu. Ama devir değişiyordu. Osmanlı Avrupasında toprak üstüne toprak kaybı yaşanması ve bunların bağımsız ulus devletlere dönüşmesi Osmanlıcılığın kapsamım ve esasen amacını zayıflattı. Türk olmayan halkların ayrılması, geride kalan impara­torluğun çekirdeği haline gelmiş Anadolu Türklüğünün nispi ve mutlak önemini artırdı. Yeni bir temelde kimlik arama fikri önem kazanmaya başladı. Dağılmakta olan çok dilli Osmanlıların impa­ratorluğu değil, Ege kıyılarından başlayıp Asya'yı geçerek Çin de­nizine kadar uzanan bir bölgedeki görkemli ve kalabalık Türklere dayanan yeni bir birlik. Fakat bu fikirler Abdülhamid yönetimi altında bastırıldı. 1908'deki ihtilalden sonra ortaya çıktılar ve Jön Türklerden dikkate değer bir destek almaya başlamıştı. Mısırlılar gibi, Türkler de geç­mişlerinde bir dayanak aradılar fakat onları ilgilendiren Türklerin geçmişiydi, Türkiye'nin geçmişi değil. Tarihsel araştırmanın sınırla­rı, Türklerin İslam'a geçişinden öteye, Orta ve Doğu Asya'daki Türki halkın antik tarihine taşındı. Türkiye'nin Türk öncesi tarihine -Bi­zans, Troya ya da Anadolu'nun antik devletleri gibi-hala ilgi duyul­muyordu, Bu, bir nesil sonra ortaya çıktı. Türkçülük bu nedenle, vatanseverlik değil bir milliyetçilik biçi­midir. Bağlılığın odak noktası amorf Osmanlı İmparatorluğu ya da yorgun Osmanlı Devleti değil, dinç ve etkili Türk halkları ailesidir.
Sayfa 110 - Kronik Kitap 1. BaskıKitabı okudu
·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.