1808'de II. Mahmud, seleflerinin çoğu gibi, makamının dini ve ailevi yönlerini sembolize eden, hem Peygamber'in hem de Osman Gazi'nin kılıcını kuşandı. 1839'da Abdülmecid, sadece Hz. Ömer'in kılıcını kuşandı ve çağdaş Osmanlı tarihçisi bunun "eski bir Osmanlı pratiği" olduğuna dair önemli ama bariz bir şekilde yanlış bir yorumda bulundu. 1861'de Abdülaziz'in kılıç alayında, Hz. Ömer'in kılıcı tekrar kullanıldı ve bu nokta tarihçi Ahmet Cevdet Paşa tarafından şöyle açıklandı:
"Bu kılıç, Ömerü'l-faruk radiyallahü anh hazretlerinin seyf-i mübarekidir ki [Moğol] Hülagu Bağdat'ı istila ettikte abbasilerden canib-i Mısr'a firar eden zatin yanında bulunmuş. Mısır'daki hulefa-yı Abbasi'ye bununla teberrük ederlermiş. Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethi ile halife-i Abbasi'yi Dersaadet'e getirdikte halife-i Abbasi işte bu kılıcı Yavuz Sultan Selim'e taklid ile hilafet-i İslamiyye'yi Al-i Osman'a terk eylemiştir." Hz. Ömer'in kılıcı Abdülhamid'in kılıç alayında yine kullanıldı ve Osmanlı'nın "Hilafet-i Kübrayı İslamiyye" iddiası, 1876 Anayasası'nın 3.maddesinde resmen ortaya kondu.