Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bu topraklar kırsal aşiretlerin sürülerini güttükleri sarp dağlarla ve yazları otlak olarak kullandıkları serin platolarla kaplıydı. Bölge pek çok kesimde zengin tarımsal kaynaklara sahipti ve Kitab-ı Mukaddes'te anlatılan önemli olayların ve hikâyelerin geçtiği eski Mezopotamya uygarlıklarının bir uzantısı olduğundan sembolik açıdan da bereketliydi. Bir gezginin deyişiyle, burası "in- sanlığın beşiği"ydi. Ama bölgenin sembolik ağırlığını Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halefleri kadar dikkate almayan Osmanlılar için bu topraklar, doğudaki imparatorlukların dominyonları ile kendi dominyonları arasında bir tampon bölge olarak, en çok stratejik nedenlerle önemliydi. Burası, Osmanlıların doğu komşularıyla yaptıkları pek çok savaşın cephe hattı durumuna gelmiş olan ve muharebelerin pek çoğunun geçtiği yerdi. Burası, II. Abdülhamid'in tahta çıkmasından kısa bir süre sonra patlak veren 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda oluk oluk kanın döküldüğü yerdi. Nihayet burası, derinleşen toprak kayıpları trendinin imparatorluğun doğu sınırını da etkilemesini önlemeye çalışan Osmanlıların gözünde giderek hayatileşen ve Ermeni milliyetçi faaliyetlerinin yavaş yavaş yükselmesine sebep olan bölgeydi. Burası aynı zamanda, Osmanlılar için kontrolü en zor bölgelerden biriydi. Kürdistan gibi uzak memleketlere özel bir dikkat vererek imparatorluğu tedricen merkezileştirmeyi amaçlayan idari reformları hayata geçirmek için 19. yüzyılda yoğun çabalar harcanmış olmasına rağmen, bölgenin idare edilmesi, vergi ve asker toplanması çetrefilli, yer yer de imkânsız bir iş olmaya devam ediyordu. Özellikle kırsal kesimlerde, yerli halk esas olarak Kürt aşiret reislerinden ve şeyhlerden oluşan kendi cemaat önderlerini Osmanlı yöneticilerinden daha fazla önemsiyordu. Çok sayıda gezginin ve başka yabancı gözlemcinin kaydettiği gibi, pek çok kesimde memleketin gerçek "efendileri" bu ileri gelenlerdi.
Sayfa 19 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.