Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

293 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
İş tutar adam kalmasın memlekette, bakalım neyinize yarayacak?
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine halk gözünden, Elazığ’dan bir bakış bu. Şemsettin Ünlü 1890-1915 arası dönemi, Dabak kahyası Yusuf’un yaşadıkları üzerinden hikaye ediyor. Kısa bölümlere bölerek anlatmayı tercih ettiği bu hikayesi, benim gibi tarih okumaya meraklı bir okur için içerdiği muazzam kıymetteki yöresel iç bakışın yanı sıra, şiirsel, bir o kadar da akıcı anlatımı ile büyük edebi keyif sunuyor. Sanırım bu bir devam romanı. Sanırım diyorum, zira internette yaptığım araştırmada gördüm ki Yusuf’un gençlik dönemini başka bir romanında, “
Yukarışehir
Yukarışehir
“de anlatmış yazar. O yüzden önce
Yukarışehir
Yukarışehir
'i okumak daha doğrudur muhtemelen. Benim, bulunduğum yer itibarıyla alma şansım olmadığımdan, bu sıralamayı takip edemedim. Okurken bunun eksikliğini hissettim mi derseniz; yazar ustalığını konuşturmuş, kahramanlarının geçmişlerine dair kısacık ara metinlerle hikayede öylesine güzel bir bütünlük sağlamış ki; hayır hissetmedim. Romanın ana kahramanı, 93 Rus harbi gazisi dabak -yani deri tabaklama- ustası, çavuş Yusuf. II. Abdülhamit’in dünyadan kopmuş ve çöküşün sınırına gelmiş dayanmış bir imparatorluğu kendi iktidarında ayakta tutma uğruna, gücü dış devletlere yetemediğinden, içeride kendi halkına baskı üstüne baskı uyguladığı dönem. Nitekim 93 gazisi Yusuf da başta Rus harbi, cepheden cepheye sürükleniyor. Ordu açlık, soğuk, hastalık, ölüm korkusu ve ölenlerin acısı ile çevrelenmişken, padişahın önce kahraman ilan ettiği, ama halkın takdirini kazandığını görünce de güçlenmesinden korktuğu ordu komutanını Trabzon’da yuhalatması ile, siyaset ile tanışıyor genç Yusuf. Bir gün vezir olanın ertesi gün rezil edilebildiği bu kaypak düzende değerleri ile var olabilmenin yolunu, geri planda kalıp sadece kendi işine odaklanmakta buluyor. İzleyen II. Meşrutiyet döneminde daha önlere atılmaya çalışılacak, zorla da olsa kabul edecek ama yine de değerlerinden ödün vermeyecek. Romandaki Umran Bey karakteri, her daim karşımıza çıkan, ama özellikle imparatorluğun son dönemine ve cumhuriyetin kimi yıllarına damgasını vuran kaypak, değersiz, uyanık, köşe dönücü örneği. Uzun yüzyıllar boyu emek gücü ile geçinmiş, emeğe saygı duymuş insanoğlunun sanayileşme ile çok hızlı tanışması bu değerleri değiştiriyor; tüm dünyada da değiştirdi zaten. Ancak siyasi düzenin bu değişime ayak uydurmadığı, yönetici sınıfın denetim altına alınamadığı dönemde bu hızlı gelişme bireysel tekelleşmelerin de yolunu açıyor. Nitekim romandaki Umran Bey, hiçbir iş bilir tarafı olmamasına karşın saraya yakınlığı ve utanmadan yalan söyleyebilme becerisi kadar, hatta belki daha da fazla, bu kaypak adamlara değer veren yönetim sayesinde palazlanıp esas emek verenleri eziyor. Daha nasıl anlatsın meramını Ünlü: “Yıkılsın... İş tutar adam kalmasın memlekette, bakalım neyinize yarayacak?“ Ünlü, dönemin Elazığ’ı üzerinden, özenle, imparatorluğun değişimini resmediyor. Sembolleri ustaca kullanıyor, o şiirsel, destansı dili ile okuyucuyu da peşinden sürüklüyor. Kayalıklar üstündeki ortaçağ kent merkezi, özgün, sınırlanmaya gelmez, uçarı, özgür, Yukarışehir’in, ovaya kurulan basık, havasız, renksiz yeni şehir merkezi Mezre’ye yenilmesinin hikayesi, vatanın her yerindeki benzer değişimlere ışık tutuyor. Pathetic Fallacy -sanırım edebiyatta kişiselleştirme ya da cansız şeylere duygu yüklenmesi diyoruz- ile doğa da dile geliyor; ortamın rengi, kokusu, havası, imparatorluğun gidişatına ışık tutuyor. II. Meşrutiyet ilan ediliyor edilmesine; ama altyapısı olmayan eğitimin, adaletin ve sanayileşmenin nasıl hemencecik gelivereceğine Yusuf’un aklı ermiyor. İş bilir, çalışkan, insan seven, aşkı bilen bu adam nezdinde, Ünlü de, belki de hepimiz için, izleri takip edip hayatın anlamını arıyor.
Yüz Uzun Yıl
Yüz Uzun YılŞemsettin Ünlü · Can Yayınları · 199313 okunma
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.