Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardir. Bunlar, ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de, buldukları ilk fırsatta başlarını delikle rinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevleri'ni, Halkodalanı'nı öyle kolayca kapatıverdiler! Hele Köy Enstitüleri'ni... Rahmetli mail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular. Sana köyler için öğretmen yetiştiren Köy Enstitüleri'nin nasıl kapatıldığını anlatayım, dinle bak! Doğuda, Van ilinde, köyler sahibi Kinyas Kartal Ağa ile batida, Aydın ilinde, çiftlikler sahibi Adnan Menderes Ağa vardı. Bunlar seçimlerden önce gizlice anlaşıp birbirine söz verdi. Ağalar oyları Menderes'e küreyecek, Menderes bu yoldan iktidara gelecek. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Köy Enstitüleri'nin kapısına kara kilit asacak. Politikanın gücünü anlamak kimi zaman zordur. Türkiye geniş. Düşün, sizin Yunanistan'ın kaç katı? Ama en doğudaki ile en batıdaki il birleşiyor bak. Arada kaç il, kaç ağa var; listesini yapsan, aklın şaşar. Hepsi el ele verdi; temsilcilerini Büyük Millet Meclisi'ne oturttular. Adnan Menderes Ağa, Kinyas Kartal Ağa'nın dediğini yaptı. Kaldırın kolları; kaldırdılar. İndirin kolları; indirdiler. Tamam, kapattılar enstitüleri. Gerekçe olarak uyduruk birtakım nedenler her zaman bulunur. Kızlarla erkek çocuklar bir arada okuyor örneğin. Öğrenciler öğretmenleriyle bir sofraya oturuyor örneğin. Öğrenciler öğretmenlerini eleştirebiliyor örneğin. Köy Enstitüleri'nde da- yak yasak örneğin. Oğretmen öğrenciyi döverse, öğrenci öğret mene karşılık verebilir örneğin. Dayağın insan kişiliğini daha körpeceyken ezdiğini kavramayan eğitimciler bile, Köy Enstitü leri'nde dayağa karşı uygulanan bu ilkeyi Türk ahlak anlayışına çok çok aykırı buldu. Hiç dayak atan öğretmene karşılık verilir mil Dayak cennetten çıkmadır. Öğretmenin vurduğu yanakta gül biter. Uyduruk birtakım gerekçeler her zaman bulunur: Ögrenciler solcu şiirler yazıyor, sol kitaplar okuyormuş örneğin. Sol kitap, sağ kitap diye bir ölçü olur mu? Nitelikli kitap diye bir ölçü kullanılabilir belki. En iyisi, okurun düzeyini eğitimle yükseltip, yargıyı ona bırakmak, kitaplıkları yasaksız çalıştırmaktır. Ben de böyle düşünüyorum örneğin. İşin içine bir araç olarak dini de kattılar. Halkın karanlıkta kalmasını isteyenler, araç olarak dini her zaman, her işe kattilar. Öğrenciler Allah'a inanmıyor örneğin. Beş yıl okuyor, bir tek gün din dersi görmüyorlar dediler. Ama hiç demediler ki, Köy Enstitüleri'nden yetişen öğretmenler ağaların tekerine taş koyuyor. Adnan Menderes, enstitüleri kapattı; halkın sesi çıkmadı. Bizim halkımız çok yüzyıl öncelerinden beri uyur. Çok kötü biçimde afyonlanmış gibi uyur. Üfürükle tükürükle ser- sem tavuğa çevirmişlerdir onu. Bizim halkın durumunda olup da, uyanmak çok zordur örneğin! Ben böyle düşünüyorum. Bu politikaları işte yukardakiler ayarlıyor, aşağıdakiler uyguluyor, halk da bunlara uyuyor. Ben şimdi böyle söylüyorum; sen de şaşıyorsun. Ben ne olsa eski kuşaktan sayılırım, Dimitrios yiğenim. Sen bu konuları bir de Aziz'le, Murat'la konuş. Onlar benden daha iyi anlatır. Ama şu kadarını düşünmeni rica ederim. Politika, aydınlık düşmanlarını birleştirip Eşekli Kütüphane'ye tuzaklar hazırlarken, Eşekli Kütüphane'nin öznesi kendini ve işini korumak için hiçbir önlem almadı." Çünkü o içi dışı bir, arı duru bir insandı. Önlem almaya gerek görmedi. Onun büyük hatasının biri bu idi. Yalnız başarılarina, yalnız yaptığı hizmetin gücüne, bir de yönetimdeki aydın müdürlerin, valilerin, kaymakamların kendisini koruyacana inandı, güvendi. Az önce onun arı duru bir insan olduğunu söyledim; daha doğrusu safti. Onu ara sıra uyardılar: Köylülere, çocuklara her kitabı okutma. Ne olsa, onlar daha düşünsel olgunluğa ermedi. Orneğin, Kuran aldın bak; yanına Incili, Tevrat'ı koyma. Niçin koyuyor sun? Yanıt veriyordu: Yahu kardeşim, burası yasaksız kitaplık tr! Ben yasaklı kitaplık istemiyorum. Insanlar istediği kitabı alsin okusun! Adam Kuran'ı tek kitap, baş kitap biliyor. Onun ya nina inciti, Tevrat'ı koydun mu, Kuran'ı onların derecesine indirmiş oluyorsun. Öyle yorumluyor. Senin kafanda daha çağdaş düşünceler varmış, uygarlıkmış, özgürlükmüş, bunları bilmiyor, anlamıyor! "Ben anlar sanıyordum önceleri. Ama anlamadı. Kuran okunuyor; elbet okunacak. Evlerde, camilerde, kitaplıklarda elbet okunacak. Ama üç beş kişi çıkar, öbürlerini de okumak isterse, bırakın okusunlar. Kuran'ı aşağılamak için değil; bilgi edinmek içindir bu. İçinde ne var ne yok, bilmek içindir. Bilip düşünmek içindir. Bu nedenle benim Incili, Tevrat'ı da kitaplıkta bulun- durmam gerekir. Bütün dinlerin kitabını bir arada okuyup karşılaştırma yapmazsa, insan nasıl aydınlanır? O zaman alttan alta dedikodular başladı: Bak bak, kitaplığa İncil soktu, Tevrat soktu... Soruşturma açılınca, kime yaslanacağımı bilemedim. Bizde halk seyretmeyi sever; genellikle işe karışmaz. Bizde halk acayip yıldırılmıştır; amirlerden korkar. Amirler de birbirinden korkar. Nevşehir Valisi Mehmet Aldan, Müfettiş'in raporunu okuyunca bana acıyıp ağladı; ama korkusundan, 'Hayır, bunlar yalan, bunların asli faslı yok! Ben onun amiriyim. Memurumu savunuyorum. Bu adam karda kışta köylere kitap götürdü, halka hizmet etti; yapmayin etmeyin, ayıptır!" diyemedi! Dese, o zaman sen de onunla birliksin diyecekler. Bu kez onun da durumu sarsılacak. Bundan korktu. Bundan ötürü, ben diyorum ki, aydınlık dostlarının politikasi yoktur; ama düşmanlarının vardır. Bu yüzden, tıpkı sizin o ateşi çalan, neydi adı, Prometeus gibi, sürekli yenilirler. Yenildim ben de. Gayet açık. Zaman içinde kazansalar da, yenilirler.
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.