Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

304 syf.
10/10 puan verdi
Bugün Kalan Hayatımın İlk Günü (Sıfır Kilometre)
———————————————————————— Meditasyon, kişisel gelişim ve psikolojiyle ilgilenen tüm insanlara yönelik bir roman. Özellikle kendini arayan, yaralı egosuna yenik düşmüş kişilere hitap edecektir. Bizi Nepal'e ve daha uzaklara yolculuğa çıkarıyor. Bu kitabı okuduktan sonra oluşan farkındalık ve düşüncelerle baş başa kalıyorsunuz. Bir arkadaşını kurtarmak için ne kadar ileri giderdin? 35 yaşındaki Maëlle, bir girişimin finans direktörüdür. Tutkuları: iş, lüks ve spor salonu. En iyi arkadaşı ondan onu iyileştirebilecek atalardan kalma bir yöntemi getirmesini isteyene kadar sadece iyi organize edilmiş hayat rutininin bir parçasıdır. Ardından, ezici bir felsefeye sahip Shanti adındaki bir bilge tarafından yönlendirilen Annapurnaların kalbine beklenmedik bir yolculuğa başlamak zorunda kalır. Maëlle, bir gün en yakın arkadaşı Romane’a meme kanseri ile ilgili testler için hastaneye kadar eşlik eder ve bu süreçte sadece işi için yaşamaktadır. Romane daha sonra ondan kendisi için hayati görünen bir yardım ister: Maëlle'e, tüm hastalıklara yönelik iyileştirici sırlar içeren bir el yazması için Nepal'e uzun bir yolculuk yapması için yalvarır. Maëlle bu yöntemin varlığına inanmasada yoğun programına ve isteksizliğine rağmen arkadaşının durumundan dolayı kabul eder. Bu yolculuk sırasında çeşitli insanlarla tanışır (otelde ona eşlik eden Maya, rehberi Shanti, yolculuk boyunca eşyaları taşıyan ve eşlik eden Thim ve Nishal, el yazmasını teslim alacağı kişi bilim insanı Jason, aşık olduğu italyan doktor Matteo, Jason’u tanıyan ve Matteo ile çalışan Ayati, kaldıkları yerlerde tanıştığı Miria, Yeshe, bilge Japon Chikaro ve daha niceleri) yaşam tarzını ve başkalarına dair vizyonunu sonsuza dek değiştirecek olan Shanti ile birlikte bilgeliği, nezaketi ve insan güzelliğini de öğrenir. «İyileşmenin sırrı yöntemi kabullenmekte değil, onu birebir yaşamakta.» S. 151. Sanırım Romane bu sebeple arkadaşını uydurma bir el yazması bahanesiyle içsel bir yolculuğa çıkarmak istiyor! Ve o muhteşem doğum günü hediyesi… «Doğum günün için sana hayatını farkındalıkla seçme özgürlüğünü hediye etmek istedim.» S. 283. Bilgelik kâsesi metaforunu çok sevdim, bence bu kadar basit bir metaforun hayat seçimlerimize bir fikir oluşturması takdire değer. «Bu kâsenin senin hayatın olduğunu farz et. Ve üç büyük taş senin için hayatındaki en önemli üç şey olsun: onlar olmadan asla mutlu olamayacağın üç şey. Çakıl taşları da önceliklerin arasında ikinci derecede önemli olanlar olsun, yani senin için vazgeçilmez olan şeylerden hemen sonra gelenler. (…) Kumun da geri kalan her şey olduğunu farz et: geçici mutluluklar; sana iyi gelen, 'vazgeçilmez' ve 'önemli' olanları tamamlayıcı nitelikteki şeyler. (…) Eğer kâseye önce kumu koymuş olsaydım büyük taş parçaları ve çakıl taşları için yer kalmazdı. Hayatın için de aynı şey geçerli: Eğer zamanını ve enerjini önemsiz şeyler için harcarsan asıl önemli olan şeye yer kalmaz ve hayatını ıskalarsın. Yüzeysel şeylerin peşinden koşar durur, sonra da kendine neden mutsuz olduğunu sorarsın.» S. 61. «İçinde bulunmaya karar verdiğimiz ruh hâlinden sadece biz sorumluyuz.» S. 47. «Daha önce mutsuz olduğun için bir daha âşık olmak istemiyorsan bu senin seçimin ama bu durumda aşkı önceliklerinden çıkarman gerekir. Her durum diğerinden farklı, her insan tek ve benzersiz değil midir?» S. 73. Yaşadığımız ilişkiler ve onlara yönelik düşüncelerimiz hakkında da bir vizyon katıyor. Kadın/erkek ya da herhangi bir ırk üzerine yapılan stereotip düşüncelerimiz ve geçmişin ağına takılı kalmış yaşantımız için bir aydınlanma sağlıyor. Yazar bu konuyu özellikle Maëlle’in Matteo’ya yaptığı ırkçı ve erkeklere yönelik geçmiş yargısı üzerinden ele almış. «Unutmamanız gereken tek şey, gerçeğin görüş açılarımıza göre farklılaşabileceği.» S. 125. İlişkilere Dair Akıllardaki Soru «"Çok büyük bir aşkla başlayan duygusal ilişkilerin neden çok kötü sonlarla bittiğini biliyor musun?" "Çünkü karşımızdaki kişinin eksikliklerimizi tamamlamasını bekliyoruz, değil mi? Tatmin olmamış ihtiyaçlarımız üzerinde çalışmadığımız sürece, sevdiğimiz kişinin beklentilerimizi karşılayacağını umarak onu kafamızda idealize ediyoruz. Sevdiğimiz kişi bizim aksaklıklarımıza cevap verme ve onları besleme rolünü üstleniyor. Böylece büyü ortadan kaybolduğunda çoğu zaman bir felaketle sonuçlanan, karşılıklı bağımlılık üzerine kurulu bir ilişki içine giriyoruz."» S. 216. İhanet «Öfkemin yeniden yüzeye çıkmaya çalıştığını fark ettim. Aklıma Matteo geldi ve acım daha da arttı. İçimdeki duygunun kendisini ifade etmesine izin verdim. Aldatılmış mıydım? Bana iyilik eden insanlara güvenmiştim. Onlar olmasa bu kadar kolay ulaşamayacağım bir evrenin kapılarını bana açmışlardı: kalbimin krallığının kapısını, mutluluğun kapısını! Öyleyse size soruyorum, benim sevgili öfkem ve tatlı gururum: Aldatıldım mı?» S. 281. «Aşk, öfke ve acı birbirine karıştığında önümüzü görmek çok zor ama unutma ki saflığı temsil eden beyaz, ana renklerin karışımdan oluşur.» S. 257. «Karşılaştığımız her sorunda ilk önce ego tepki verir oysa hata eder, ancak biz onu körü körüne takip ederiz. Acı o yüzden geçmiyor.» S. 268. «"Sence mutlu olmak için acı çekmek mi gerekiyor?" "Hayır. Düşünce olmadan acı var olamaz. Bir olay sadece bir durumdur, sadece gözlemleyip sonra da ondan sıyrılabiliriz."» S. 263. «Tekrar ediyorum: Düşünce yoksa acı da yoktur.» S. 264. Cevap niteliğinde… «Yanlış yerde yanlış sorulara cevap arıyoruz: Neden diğeri bize acı çektiriyor? Veya… ne kötülük etti? Oysa asıl konu, karşımdaki kişinin bende neye dokunduğunu anlamak. Onun davranışının veya sözlerinin bana acı vermesi için içimde çözülmemiş olan sorunum ne? Kendimizi kurban ve karşımızdakini de cellat yerine koymaktansa acımızın sorumluluğunu alalım ve karşımızdaki kişinin neden bizde bu acıyı canlandırdığını anlamaya çalışalım.» S. 270. Bana gölge yanlarımıza işaret eden Jung’un öğretilerini anımsattı. «Diğerini dünyanın en güzel hediyesiymiş gibi karşılamam gerekir zira bana aynadaki yansımamı sunar. O benim bilincimin sesidir. Diğerleriyle aramızda fark olarak gördüğümüz şeyler aslında benzerliklerimiz ve kendi karanlık bölgelerimizdir. Düşüncelerim ve davranışlarım, karşımdaki kişide doğrudan bir yankı bulur ve o da bana aynısını yansıtır. Artık kendime yalan söylemeden kendimi olduğum gibi görürüm.» S. 232. «Eğer rahatsız olduysan bunun nedeni, onun davranışının senin içinde bir şeylere dokunmuş olmasındandır.» S. 243. Enerji Emicilerden Korunma Rehberi «Karamsar, negatif, kendi görüşlerini dayatmaya çalışan, her şeyin tersini iddia eden veya sürekli kurban rolüne giren insanlar; enerji emicidirler. Korkuyla hareket ederler. Kendini bu gibi durumlardan koruyabilirsin. Bunun için biraz dikkatli olman yeter. Bu tür davranışları belirlemek çok kolaydır ve bedenin bunun için iyi bir göstergedir. Gergin, sinirli, bıkkın hissediyorsan enerjinin düştüğünü kolaylıkla anlayabilirsin.» S. 133. Nokta Atışı «İnanç sistemimizi aldığımız eğitime, kültürümüze ve deneyimlerimize bağlı olarak oluşturup güçlendiriyoruz. Bize söylenen sözleri gerçek kabul ediyoruz: 'Hayat çok zor ve çok adaletsiz', 'Hayatta daima savaşacaksın'… Otomatik bir biçimde hareket ediyoruz. Hiç durmadan geçmiş döngüleri tekrar ediyor ve sürekli gelecek için endişeleniyoruz. Zihnimiz bizi sürekli şimdiki zamanın dışında tutuyor.» S. 173. Ve ufak ama ilginç bilgiler… Dr. Masaru Emoto «1943-2014 yılları arasında yaşamış Japon yazar. Alternatif tıp alanında Yokohama Üniversitesi'nde doktora yapmıştır. İnsan bilincinin suyun moleküler yapısı üzerinde etkisi olduğunu savunan hipoteziyle tanınır.» S. 165. «Su; nefrete, şiddete ve hatta ahenksiz müziğe maruz kaldığında ortaya karmaşık ve düzensiz şekiller çıkıyor, kristaller şekilsiz ve tamamlanmamış kalıyor. Şaşırtıcı, değil mi?» S. 167. Maëlle, sevgilisi Matteo, Shanti’nin rüyalarında ki usta bilge Chikaro’dan öğrendiklerimi de bahsetmeden olmaz. «Sen gelmeden önce Chikaro beni duygusal ilişkiler konusunda aydınlattı. Bana aşkı egonun kendi ihtiyaçlarına cevap vermek için diğerini kullanması ile karıştırdığımızı açıkladı. Ego duyguları bir ödül veya bir ceza gibi kullanıyor. Eksikliğini hissettiği şeyi, sevdiğimiz kişide idealize ediyor. Aşkı yaşamak için eksikliklerimizin farkında olmamız ve korkularımızı bertaraf etmemiz gerekiyor.» S. 233. «Bana acıdan kurtulmak için üç anlayış anahtarı verdi. İlki, asla gördüğümüz dünyanın kurbanı olmadığımız. Korkularımızı belirlediğimizde bunların bizim algımızın gerçeğini bozduğunu fark ediyoruz zira korkularımız illüzyondan başka bir şey değil. Kısacası, algımızın kurbanıyız. İkinci anahtar, hiçbir şey hakkında varsayımda bulunmamak. Elle tutulur bir açıklama elde edinceye kadar her türlü yorumdan kaçınmak gerekiyor. Üçüncü anahtar ise hiçbir şeyi yargılamamak. Eleştiriden kurtulduğumuzda ve karşımızdaki kişiyi olduğu gibi kabul ettiğimizde varlıklar arasındaki bağlantı yıkılmaz oluyor, değil mi?» S. 233. Maëlle isteksizce hasta arkadaşını iyileştirmek ve gizli yöntemin içinde yer aldığı el yazmasını almak için Nepal'e gider. Ama planladığı gibi hiçbir şey gitmez! Fakat şaşırtıcı deneyimler ve anlamlı karşılaşmalar yoluyla, adım adım hayata bakış açısını ve tutumunu değiştirecek, beklentilerinin dışına çıkıp evrenin her şeyi yapmasına izin vermeyi seçecek ve benzersiz bir fenomene açılacak: şimdiki anın harikası. Bundan daha güzel ne olabilir ki? «Gelecek diye bir şey yok, Maëlle; tek gerçek şimdiki zaman! Hayallerini gerçekleştirip mutlu olmak istiyorsan 'sonrayı' bekleme, düşünce biçimini şimdi değiştir. Önüne çıkan fırsatlara ve insanlara kucak aç. Hayat şimdiki anların toplamıdır. Boşa harcadığın her saniye, ziyan olmuş bir andır ve asla sana geri gelmeyecektir.» S. 75. Ana karakterimiz finans direktörü Maëlle, çok aktif ve işiyle her zaman çok meşgul, hayatı da yeterince stresli. Başlangıçta aşırı olumsuz bakmış olsa da, sonunda beklemediği bu dünyaya gitmeyi kabul ediyor. Kendisini tanıyacağı, nefes alacağı, bırakacağı ve belki de mutluluğa giden yolu bulacağı olağanüstü bir yolculuğa eşlik edecek olan rehberi Shanti’nin bilge ve samimi dostluğuyla karşılanacaktır… «Ben üstün bir zekâ gerektirdiğinden emin bir biçimde bütün gün birtakım kâğıtlarla uğraşırken, otuz beş yıldır tek başına işleyen bedenim her nefes alışımda bir mucizeye imza atıyordu.» S. 93. Kitabın ufak bir pürüzlü noktası var. Okurken bazı noktalar klişe gibi gelebilir. Pozitif düşünme, mutlu olmak, anda kalmak, enerjiler ve çekim yasası… Aslında yeterince ilgimizi çekecek araçlar da sunuyor fakat hikaye bazen gerçekçi görünmeyebiliyor ve karikatürize hale geliyor. Ancak bu okuma, ilerleme sürecindeyken, kendini keşfetme ve yeni yerlerin keşfi için göz alıcı olmaya devam ediyor. O yüzden okurken biraz sabırlı olup içerikten kendinize yönelik alabileceğiniz bilgileri çıkarırsanız oldukça fayda sağlayabilirsiniz. Zira ben öyle yaptım :) Geçmişe Dair, Akılda Tutulması Gereken «İlk yapmamız gereken şey, kendimizi asla yargılamamak. Bugüne kadar yapmış olduğum her şey, anlamam için gerekliydi. Değişimi ve evrilmeyi kabul etmek, aynı zamanda geçmişimizi anlayışla kabullenmektir. Eski savaşlarımız bizim için çok önemli birer antrenmandı. Bu beni bugün olduğum kişiye dönüştürdü; bugün artık gücünün ve zayıflıklarının farkında, yepyeni amaçları olan biriyim. Kendimi kurban ilan etmemin veya geçmişten pişman olmamın hiçbir faydası yok. Geçmişte o zamanki amaçlarımıza uygun olarak yaşadık, hepsi bu.» S. 178. Muhteşem Bir Uyanış «O an çok tuhaf bir şey oldu: Bedenimle suyun arasındaki sınırı hissetmiyordum! Dağın özsuyuna karışmış, onunla bir olmuştum! Varlığımın dört bir yana doğru yayıldığını hissettim. Varlığım altımdaki ve üstümdeki her şeyi aşıp dünyanın merkezine giriyor ve oradan çıkıp kâinata karışıyordu. Etrafımı saran her şeyle birlik içinde olduğumu hissettim. Bugüne kadar kendimde hiç böyle bir güç hissetmediğim gibi, böylesine bir gücün var olabileceğini hayal bile edemezdim. Bu sonsuzluktan geri dönemiyordum. Her şey silindi. Kalbimin atışı, artık başka hiçbir şey yokmuş gibi sonsuzluğa yayılıyordu.» S. 93. «Bu beynimizle ve kelimelerle anlatabileceğimiz bir şey değil, sadece kalbimizle yaşayabileceğimiz bir şey.» S. 94. «Mutlu olmak istiyordum; sonucu düşünmeden, yaşadığım bu anlardan faydalanmak istiyordum. Başkalarının onayına muhtaç olmadan, başarısız olmaktan korkmadan her ânın tadını çıkarmak; kim olduğumu keşfetmek istiyordum.» S. 199. «Shanti'ye göre mutsuzluğumuzun nedeni, sahip olamama korkumuzdu. Başkasının bakışına bağımlı olduğumuzda onun dışarı verdiği zehirli havayı ciğerlerimize çektiğimizi fark etmeden, kendimizi onun oksijenine bağlıyorduk.» S. 116. Kendimi yer yer Maëlle karakterinde tanıdım diyebilirim. Ayrıca hepimizin "Maëlle" olduğumuzu, yalnızca "ego"muz, öfkemiz ve başaramama korkumuzla yaşadığımızı düşünüyorum. Bu kitap, hayati bir gerçeğe açılış, monoton rutinlerimiz içinde kaybolurken gözümüze inen perdenin açılışı da diyebilirim ve geleceği tahmin etmemenin, tatlı ve samimi anlarla günümüzden keyif almanın anahtarı. Sonunda dinginliğe giden yolu bulmak için egomuzla diyalog kurmayı nasıl öğrenebiliriz? «Ego her şeyden ayrı bir varlık olduğu illüzyonunu devam ettirdiği sürece hayatta kalabilir.» S. 149. «Aslında iki temel duygu var: 'sevgi' ve 'korku'. İki duyguyu aynı anda yaşaman mümkün değil. Sevgi sadece bilinç hâlindeyken yaşanır. Sevgideysen kontrolü elinde tutan ve bütün hareketlerini yöneten kalbindir, ego devreye giremez. Buna karşın, zihninin gücü ele geçirmesine izin verdiğinde bu seni ya geçmişe ya da geleceğe götürür. Korkunun topraklarına girersin, yani egonun krallığına. Ego değişimden korktuğu için seni harekete geçmekten alıkoyacak stratejiler üretir. Çünkü kontrol edemediği her şey onu çok korkutur.» S. 106. «Her hoşnutsuzluk, üzerinde çalışmamız gereken şey hakkında bir öğretidir.» S. 230. Ve o başımızı döndüren korku, her şeyi kabusa çevirir. Onun yerine sevgiye ve benzerliklerimize yaklaşmamız öğütleniyor. «Korku geçmiş deneyimlerimizden kaynaklanan sübjektif bir şeydir.» S. 83. «Korku kapını çaldığında kapıyı açma cesaretini gösterirsen arkasında kimsenin olmadığını görürsün.» S. 86. «Ne bir uçurum ne de korkacak başka bir şey var, söz konusu olan kendini bulmana engel teşkil eden şeylerden kurtulmak.» S. 113. «Kısacası, günlük hayatta içinde bulunduğumuz iki hâl söz konusu: 'korku' ve 'sevgi'. 'Korku' bir körlük ve otomatizm hâlidir; 'sevgi' ise bir bilinç, sonsuzluk ve birlik hâlidir. 'Sevgi' sadece şimdide ortaya çıkar ve sunacağı çok şey vardır. 'Korku' ise ya geçmişin etkisindedir ya da gelecekte yaşanabilecek bir yoksunluğun kaygısındadır. 'Korku' hiçbir şey değildir, sadece zihnin bir uydurmasıdır.» S. 142. El yazmasını Maëlle’e teslim edecek olan Jason’ın bazı kavramları var. «Dünyayı ilk defa gören bir çocuk gibi, hayata yepyeni bir gözle bakmak. Korkudan kaynaklanan otomatik inançlara göre davranmak yerine, kalbimizin gerçek arzularına kulak vermek. Jason bunu "refleks inançlar" olarak adlandırıyordu ve bunun karşıtı da açıklanamaz, ancak hayatın her ânında deneyimlenebilecek evrensel ilkelere dayanan "güven hâli" idi.» S. 144. «Geçmişimiz tarafından şartlandırılmış alışkanlıklarımıza hapsolmuş bir biçimde, daimi bir korkuyla yaşıyoruz. Değişim sürecinin dört ön aşamasından biri de bu körlüğün bilincine varmaktır. Bu da refleks inançlarımız ve güven håli arasında bir seçim yapabileceğimizi anlamaktan geçiyor.» S. 144. Refleks İnançlarla Güven Halinin Farkı «Refleks inançlar; elimizdekini kaybetmek, asla tatmin olmamak, diğerlerinin sahip olduklarına gıpta etmek gibi daha başka korkuları besliyordu. Güven hâlinde olduğumuzda ise tam tersine, hayatımız, verdiğimiz ölçüde zenginleşiyordu. Paylaşmanın zevki başka hiçbir şeyde yoktu. Sevgi bizi fakirleştirmez, aksine verdikçe çoğalır, asla tükenmezdi. Zamanımızı, gülümsememizi, paramızı paylaştığımızda evrenin sonsuz kaynağına ulaşırdık. Kısacası güven hâli, berekete dayalıydı ve kaynağını bizden alıyordu; buna karşın refleks inanç, yoksunluk korkusuna dayalıydı ve dışarıdaki kalıntılardan besleniyordu.» S. 145. Orijinal adıyla "Sıfır Kilometre", Maud Ankaoua'nın ilk romanıdır. Bu türde okuduğum her şeyin ötesine geçen bir kitap oldu. Üzerimde derin bir izlenim bırakan ve bana yeni bir vizyonun, belki de başka bir yaşam biçiminin görüntüsünü veren ufuk açıcı bir kitap! «Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek o son kilometrede değil, her bir an yeniden başlayan sıfırıncı kilometrededir.» S. 198. Maud Ankaoua'nın "Sıfır Kilometresi" pozitiflik, iyimserlik, tatlılıkla dolu, başka bir deyişle kendini iyi hissettiren bir roman! Okurken kendimi çok sakin hissettim ve gerçekten hoştu. İlginç, enerji verici ve beni belirli bir yansımaya götürdüğü için kendi duygu dünyamda harika bir iş çıkardı. «Kendine verebileceğin en güzel hediye, diğerlerine olduğun kişiyi hediye etmek ve sana bahşedilen sevgiyi dinlemektir.» S. 275. «Shanti haklıydı, dünya değişmemişti, değişen benim dünyaya bakış biçimimdi.» S. 280. Öyleyse… «Eğer bu kitap içinizde yankı buluyorsa sevginizin bir kanıtı olarak sevdiğiniz kişilere hediye edin.» S. 289.
Bilinmeyen Şiir
Bilinmeyen Şiir
Bugün Kalan Hayatımın İlk Günü
Bugün Kalan Hayatımın İlk Günü
Maud Ankaoua
Maud Ankaoua
Bugün Kalan Hayatımın İlk Günü
Bugün Kalan Hayatımın İlk GünüMaud Ankaoua · Yan Pasaj Yayınları · 20192,712 okunma
·
844 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.