Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Cihad üzerine mülahazalar... Kudüs ve Erbakan hocaya dair..
youtu.be/-LKNg8k78vQ?si=... Yukarıdaki videoyu izlediyseniz şayet bize rahmetli Erbakan hocam tarafından bir cihad tarifi yapıldığını görüyoruz. Biz bu tarifi biraz köküne, biraz dallarına, biraz meyvelerine olarak şümullendirerek cihad etmeye gayret edelim inşallah. Cihad kelimesi arapça’da cehd kökünden gelmektedir. Mana olarak ise çaba, gayret, mücadele anlamlarına gelmektedir. Biz bu cihad’a “Ameller niyetlere göredir” hadis-i şerif’i olarak niyet edince “Allah için çalışmak olarak alabilir miyiz?” Elbette alırız. O zaman tanımı daha da şümullü olarak “Allah rızası için çalışmanın adına cihad” deriz ve bundan da Allah’ın rızasını umarız. Alimlerimiz 4 hadis gösterir ve buyururlar ki: “Bu 4 hadisi şerif başka hiçbir hadis bize ulaşmamış olsa insanın hayatına yetişir buyuruyorlar.” Bunlardan en başta gelenidir ki o: “Ameller niyetlere göredir” hadisi’dir. Bu hadisin manası da en kestirmeden şöyle izah olunabilir: “Yaptığımız iş, attığımız adım, aldığımız nefes ne için yaptığımız sorusunun cevabına göre şekillenir.” Yani bu işi neden yaptığımız kısmında Allah gönlümüze bakar ki, Allah içinse şayet ihlas mertebesine göre sadece bu sebepten bile insanı Allah’ın rızasına muvafık kılabilir. Bu dışarıdan çok basit bir işlem gibi görünse dahi! Değil mi ki Allah içindir, o büyüktür deriz veya der Azze ve Celle Celaluhu hazretlerimiz. Alimlerimiz der ki: “Bir kişi yemek yiyecekken içerisinden “Rabbim bu yemeği yerken ibadet ve taatlerim de güç, kudret sahibi olmak için yiyorum” diye niyet etse yediği yemek kendisine sevap olarak döner. Evet efendim, biz tam olarak niyetlerimiz kadar iman ve ihlas sahibiyiz. Yoksa, yapıp ettiklerimize baktığımız zaman gerçekten ziyan ve hüsran içreyizdir. Öyle buyurmadı mı hem Allah Rasülü Efendimiz: “Mümin’in niyeti amelinden hayırlıdır.” Zaten çoğu zamanda maddi imkanlarımız buna yetişmez de yapamayız. Ama buna niyetimiz ihlaslı ise vallahi onun ecri yapmış gibi bizi bulacaktır. Buna yemin ederken yine Allah’ın Rasülü, gözüm nuru Efendimiz Aleyhisselam’a dayanarak söylüyorum: “Medine’de bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vâdiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mâzeretleri alıkoymuştur.” Bu hadisi açıklayan alimlerimiz şöyle diyorlar: “Bu ashab efendilerimiz şayet hastalıkları, maddi imkanları ilh. Gibi sebepleri olmasaydı elbette o sefere gideceklerdi. Çünkü bu bizzat hadisi şerif’te buyurulduğu üzere Efendimiz Aleyhisselam şahitli idi. Ama bir iki mazeret onları seferden alıkoydu lakin sevabını gidenlerle ortak etti. İşte bu tam olarak onların niyeti ve ihlası sebebiyledir. Buraya bir büyüteç daha tutup meseleyi bi tık öteye taşıyalım efendim: İhlaslı ashab efendilerimizi tenzih ederek o seferi veya başka herhangi bir seferi göz önüne alalım. Sahabe Uhud’un meydanında aslan gibi kükreyen bu iki insana bakıyorlardı ve hayranlıklarını Allah Resulü ile paylaşıyorlardı. Biri diyordu ki: “Ya Resulullah! Görüyor musun halanın oğlu Abdullah’ı! Ne de yiğitçe savaşıyor.” Efendimiz tebessüm ediyor; “İnşallah o cennetliktir” diye buyuruyorlardı. Başka biri; “Ya Resulullah! Görüyor musun Kuzman’ı! Dokuz müşriki nasılda bir bir yere serdi.” Bir anda Allah Resulü’nün mübarek kaşları çatılıyor ve duyanları dehşete düşüren bir söz Uhud’u yankılıyordu. Efendimiz (s.a.v.) diyordu ki: “O cehennemliktir.” Sahabe bu habere hayret ediyordu. Nasıl olur aynı ameli işleyen iki insandan birine cennet, diğerine cehennem müjde olarak verilirdi? Nasıl olduğunu sahabe sonraları anlayacaktı; işte onların o an için anlayamadıkları bir hakikati, özel haber alma kaynakları olan alemlerin sultanı onlara haber veriyordu. Efendimiz’in (s.a.v.) bu sözünden haberi olmayan sahabeden Asım b. Ömer b. Katâde, Uhud’un meydanında düşmanı adeta ikiye biçip ilerleyen, ama biraz sonra bir kılıç darbesi ile yaralanıp yere düşen Kuzman’ı görünce; “Müjdeler olsun sana Ey Kuzman! Yiğitçe savaştın ve şimdide şehidlik makamını elde etme yoluna girdin!” dedi. O ana kadar kimselerin bilmediği, sadece açık ve gizli her şeyi bilen Rabbimizin bilip, Resulü’ne bildirdiği bir gerçeği Kuzman açıkladı. Dedi ki: “Ben ne şahadeti elde etmek, ne Allah’ın dinini savunmak, ne de Muhammed’in şerefini kurtarmak için savaştım. Ben sadece kavmimin şan, şerefini ve Medine’nin hurmalıklarını savunmak için savaştım.” İbn Katâde bu söz karşısında şok olmuştu; asıl şoku ise biraz sonra yaşayacaktı. Kuzman aldığı yaraların kendisine verdiği acılara daha fazla dayanamamış, eline aldığı bir oku bedenine saplayarak intihar etmiş ve oracıkta ölmüştü. İbnKatâde koşa koşa Efendimiz’e gelmiş ve gördüğü bu dehşetli manzarayı anlatmıştı. Sahabe bu olayı duyunca, Allah Resulü’nün onun cehennemlik olduğu yönündeki haberini daha iyi anlamışlardı. (Alıntıdır.) Misalde gördüğümüz gibi niyet ve ihlas bazen insanı oturduğu yerden cihad etmeye bazen de savaşın ortasından cehennemin dibine gönderebiliyor. Yanisi güzel kardeşim her ama her meselenin özü gelip yine bizim kalbimize, niyetimize saplanıp kalıyor. Birazda güncele doğru gelelim inşallah. “Kardeşim, fırsatım olsa, İsrail’i haritadan ben silerim. Yol açsalar ilk ben giderim. Ah ben orada olaydım şöyle savaşır böyle Allah için cihad ederdim” gibi sözleri her dost ortamında duyarız. Hatta biz de söyleriz: “Peki yollar ya açık olsa, kaçımız buna dâhil olur? Kaçımız gerçekten Allah için niyet ederek yola revan olur? Ve kaçımız buna muvaffak olur?” İşte bunların sağlaması her daim bizim gönlümüzün üzerinde olan niyetimizde saklıdır. Yarın yol açılır da yapamazsak –mazeretlerimiz olsa- bile Allah’ın izniyle biz gönlümüzdeki ihlasla bunu yapmış gibi ecrine kavuşabiliriz de. Ya da orada olup gayemiz Allah’ın rızasından başka bir şey olur da bundan mahrum da kalabiliriz. (Filistin’deki kardeşlerimizi bundan beri tutmak isterim ama insanız dikkatli olmak icap eder.) Peki ya şimdi yollar kapalı iken ne yapacağız? Bu cihaddaki rolümüz ne olacak? Nerden bu cihada karşı sevabımız ve küfre karşı duruşumuz gerçekleşecek? Bunlardan da gönlüme düşenleri size şöyle ifade etmek isterim: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” buyurdu Efendimiz Aleyhisselam. Hadisi şerif’i tersten aldığımız vakit “kalbiyle” kısmı en zayıf derecesi oluyorsa “eliyle” kısmı da en üst derecesi oluyordur zannediyorum. O zaman eliyle düzeltmek yetki ve güce dayalı olduğu çıkar. Tıpkı kalbiyle olanın acizlik olması gibi. Bütün bunlar neticesinde bu hadis bize ne der, demek ister ya da ben buradan ne anlatabilirim kısmı şöyle izah edebilirim: Şu anda bu yazıyı okuyan kimse –muhtemelen- bir memleketi yönetecek koltukta değildir ki İsrail’le ilgili en direk işler yapabilip belini kırsın. Ama niyetinde “Ben olsaydım şunları yapardım Allah’ın izniyle” niyeti ne kadar ihlaslı ise o işi yapmış gibi olur. Burada tabi mertebe mertebe oluyordur işler her işte olduğu gibi. Mesela en üstte videoda Erbakan hocanın yönetime talip olmasıyla benim talip olmam aynı şey olmuyor elbette. Ama yine de Allahuâlem aynı sevaba gark olabilir. İkinci kısım ise âlimler, yazarlar ve şuurlu müminlerin yapabileceği işlerdir diyebiliriz. Bunlar kötülüğü ilan edip düzeltmenin yollarını insanlara öğretir, şuurlandırırlar. Hatta belki bu güruh yukarıyı ve aşağıyı besleyen güruh desek isabet etmiş olabilir miyiz? Bence ederiz. Hani “Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanlarından üstündür” buyrulur ya, ondan sebep diye isabet ettirdiğimi düşünüyorum. Öyle ya şehadet aşkını, şehidliği kim öğretecek bu ümmete? Kim şevklendirecek bir şair olmazsa Rabbin yoluna? Kim hatırlatacak şuuru yerinde olmayıp, kendini mes’ul hissetmeyenden gayrı? En son olarak “kalbiyle düzeltme” kısmı geliyor ki bu da “hiç olmazsa bari buğz etsin” gibisiden söyleniyor. Bari buğz etsin ki Müslüman olduğu kısmını unutmasın. Nasıl tarafsız kalsın Müslüman bir gönlü olan bunca kötülükten soruları gündeme geliyor. Artık herkes bunları niyetinde ve gönlünde tartsın. Peki şu anda erkek, kadın ve genç olarak neler yapabiliriz kısmıyla derdimize nihayet verelim. Erkek kardeşlerim olarak şu anda etkin olan boykot işini sırtlanmalı ve daha geniş alanlara yaymalıyız. Eşimizi, çocuğumuzu, anne baba ve iş ya da okul çevremizi kısaca elimizin ulaştığı her yeri bundan haberdar etmeliyiz. Ve cihada, cihadın her türlüsüne niyet olarak hazır durumda olmalıyız. “Cennetin kılıçların gölgesinde olduğunu” unutmazken, “Hayat’ın iman ve cihaddan” ibaret olduğunu unutmamalıyız. Son olarak bu işin kıyamete kadar süreceğini de! Hanım kardeşlerim olarak ise bir nesil yetiştirmektir. Belki de en zoru olan bu iştir. Çünkü cihad meydanının ere, erlere, mücahidlere ihtiyacı vardır. Cihad ruhuyla, şehadet ruhuyla nurlanmış, donanmış ve mücehhez olunmuş bir nesilden hatta bir kişiden daha büyük ordu yoktur, olamaz da! İşte tam olarak sizin yapacağınız iş burasıdır. Bu iş Allah ve Rasülü’nün emrine, yasağına layık olmalı ki layık olabilecek bir nesli inşa edebilsin. Her evladının olmasının niyeti ve var olan her evladının bu şuurda olması için cihad etmelidir. Kurtuluşu buradadır. Ancak böylece hem kendisini hem de ümmeti Muhammed’i kurtarabilir. Bu ümmetin genci olarak ise Allah için bir evlilik hayali olmalı. Çünkü ancak böylece küfrün belini kıracak bir nesil, ümmetin izzetini kıyamete kadar daim edecek bir ümmet meydana gelecektir. Atacağı her adımı, kuracağı her hayali böyle kurmalıdır. Niyeti böyle olmalı ki ameli de böyle olabilsin diye gayret etmelidir. Okuduğu her kitapta, ağzına attığı her lokmada, aldığı nefeste, duyduğu sohbette bunu her daim taze tutmalıdır. Ancak zafer bunla kaim olabilir! Toparlayacak olursak, biz cihad yolunda olmakla emrolunduk. Ve bunun zafere ulaşmasında hepimizin elinden, dilinden ve gönlünden gelecek iş ve işler vardır. Biz bugün bu yükü omuzlanıp, yükten sırtımız ağrımazsa yarın nasıl Rabbimize karşı yüzümüz olur? Nasıl utanmayız bin yıldır bu yükü sırtında taşıyan ecdadımıza karşı? Biz zafer için uğraşıp didinecek, cepheyi terk etmeyeceğiz. Zaferi veren dilerse verir, dilemezse vermez. Âcizane anlattığımız gibi biz yine zaferi omuzladığımız ya da omuzlamaya niyetlendiğimiz için kazanacağız. Zaten gayemiz de Allah’ın rızasını kazanmak değil miydi? Yazımı başıyla irtibatlandırmak için değil bir minnet borcu olarak başta rahmetli Erbakan hocam olmak üzere yolumuzu aydınlatanlara ithaf etmekle şeref duyarım. Hamdolsun ki yolumuzun kandilleri, şehidleri çoktur. Ve biz de bu kandillerden biri olmak adına sıramızı bekliyoruz!
··1 alıntı·
580 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Allahın funny bi kulu okurunun profil resmi
Okumaya zahmet eden dostlar olursa, yorum beklerim. 🙂
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.