Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aranan Kalp
DERHAL BULUN!" demiş patronları, "Nasıl bulduğunuz da, ne kadar masrafa mal olduğu da önemli değil, bulun, kalp bulun bana!" Adamları da aramışlar. Güya doktor en sağlıklı kalbin atletik gençlerde olduğunu söylemiş ama onlar abartmışlar, yeni ergen olsun, erkek olsun, sportmen olsun, sağlıklı olsun, şöyle olsun, böyle olsun... Patron kesenin ağzım açınca kraldan fazla kralcı alçaklar, aranan kalbe kendilerinde olmayan başka özellikler de eklemişler. Dürüst olsun, akıllı olsun, güzel yüzlü olsun... Ve en cahilleri canlıdan canlıya kalp naklinin daha iyi olacağım yumurtlamış. Hırs kötülükle el ele, vahşet zulümle kol kola, haydi iş başına... Önce organ mafyasına, terör örgütlerine, yer altı dünyasına haberler salınmış. Yetinmeyip şehrin izbe sokaklarına, kimsesiz köprü altlarına, ücra kenar mahallelere zebellah adamlar gönderilmiş. Bir gün, iki gün... Patronun sabra tahammülü yok, cerrah acele ediyor. Avukatı durumu öğrenip işi üstüne almış ve suçlular listesinden tanıdığı ayyaş bir babaya yüzlük rakı ile yol uğratmış. Önce içirmiş, sonra usulünce henüz 11 yaşındaki oğlunun can pazarlığım yapmış. Kurt, çakal ve tilki anlaşınca kuzunun elinden ne gelsin, ertesi gün iş bitirilecek. Vicdandan yoksun kalpsizler bir kalp için hilelerini kurdularsa, masumların tedbiri artık çare etmez. Her şey tamam. Hekim operasyon için hazır. Kurbanı içeriye alıp gözlerindeki bağı çözmüşler. Çocuğun ay gibi yüzündeki masumiyetten ilk etkilenen patronun kendisi olmuş. Güzellik, endam, boy pos... Maşallah. Dünyayı bozan katran karası kalpler arasında bir güneş, kargalar arasında bir tûtî... Birkaçı işgüzarlıkla zavallıyı tutup sedyeye itelemeye çalışırken çocuk kollarını silkelemiş ve sevinir gibi gönüllü olarak sedyeye yürümüş. Yüzünde bir tebessüm ile göğe bakarak ve mırıldanarak. .. Herkes gibi patron da şaşmış bu hale ve sormuş: "Akıbet ortada; şu halde bu neşe, bu tebessüm neden çocuk?" Kurban herkesi tek tek süzdükten sonra zekâsının fevkalâde kavrayışma hazin bir umutsuzluk katarak mırıldanmış: "Bir çocuğun nazım çekmek için ancak anne babasının kalbi yanar. Birine sağlık lâzım olunca hekimin kalbi imdada yetişir. Haksızlığa uğrayan birisi adalet için hâkimin kalbine başvurur. Kimsesizi besleyip büyüterek iyi insan olmasını sağlamak da zenginlerin kalbinedir. Oysa şu halime bakın. Kalbi yanması gereken kalbimi yakmış, bana hayat vermesi gereken ölümüm için bıçak çekmiş, adaleti sağlaması gereken fermanımı yazmış, beni besleyip büyütmesi gereken ise benimle beslenip büyümek istiyor. Bu durumda Allah'a seslenmekten başka çarem var mı? Dedim ki, 'Ey yüceler yücesi, çaresizliğimi görüyorsun, çarem ol!' Kalbime o anda bir ferahlık doldu, gülümsedim." * Bu hikâye orada yaşadıklarından sonra tövbekâr olan bir gönül adamına ait. Anlatırken ilave ediyordu: "Çocuğun söyledikleri bizi darmadağın etmişti. Hepimiz patrona baktık. Kalbi burkulmuş gibi gözlerinden yaşlar damlamaya başladı. Diyordu ki 'Tövbeler olsun, yazık bize... Şu iyiliklerle dolu kalp çarpsın da gerekirse benimki dursun. Onun kalbi şu dünyaya benimkinden daha gerekli.' Çocuğu kucaklayıp yüzünü gözünü öptü ve onu evlât edindi. Ve hasta kalbini on iki yıl daha taşıdı, temiz yaratılışlı çocuğun üniversiteyi bitirip şirketlerin başına geçtiği güne kadar..
·
1 artı 1'leme
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.