Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

96 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Kör baykuş beni "doğunun kafkası" olarak bilinen Sadık Hidayet ile tanıştıran eser oldu. Kitaba geçmeden önce Sadık Hidayet kimdir onu biraz tanıyalım. Tahran'da Doğan Sadık Hidayet eğitiminin ilk yıllarını Tahran'da geçirir. 1917 yılında Fransız okulu'na gidiyor ve burada bir papaz tarafından yetiştiriliyor. Eğitimini sürdürmek için Paris'e giden Hidayet ilk başta mühendisliğe başlar fakat sonradan Fransız dil ve edebiyatı bölümüne geçer. İlk hikayelerini burada yazar ve hatta ilk intihar girişimine burada bulunur. 1930 yılında tekrar yurduna dönüyor kısa bir süre sonra hindistan'a gidiyor ve oradaki eserleri farsçaya tercüme ediyor. Ülkesi İran dışında birçok yerde yaşamış olan Hidayet kendini hiçbir yere ait hissedilmemenin verdiği Duygu ile doğu ve batı arasında kendini bir yere yerleştirmemenin boşluğu ile oradan oraya savrulmuştur. 1950'li yıllarda tekrar Paris'e döner. Yaşadığı bunalımlar sonucu kaldığı dairede ki havagazı ile yaşamına son verir."Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.’’ İşte bu cümle ile başlıyorsunuz kitaba. Ve öyle bir cümle ki her okuyuşta sizi sarıp sarmalıyor ve kendine bağlıyor. İnce bir kitap hemen okurum biter denilecek bir kitap değil. Evet ince ama derin anlamlar yüklü. Bazen bir cümleyi okumak için birkaç kez okuduğum oldu. Kitaba neresinden başladığımız çok önemlidir. Kitabın başında sadık hidayeti tanıtan genel bir bilgilendirme yapılmış ama kitabın sonunda yazarın biyografyasını okumak eseri anlamlandırma konusunda yardımcı olacaktır. Her ne kadar o kısımdan okumaya başlasam da kitabı tam anlamıyla anladığımı düşünmüyorum. Öyle bir eser ki her okunuşta farklı bir anlam çıkacak ama yine tam oturmayan kısımlar olacak.Başkarakter kendini gölgesine tanıtma ihtiyacıyla anlatmaya başlar. Karakter kendisini toplumdan soyutlamış bir adamdır. Birgün evine kendini amcası olarak tanıtan kambur bir ihtiyar gelir.Bu ihtiyar tasvirini kitap boyunca farklı karakterler olarak görmeye devam edeceğiz. Yeri geldiğinde bir arabacı yeri geldiğinde farklı kişiler... Karakter evine gelen misafir için raftan eski bir şarap almaya gider. Şarabı aldığı sırada bir servi görür.Servi yerde oturan kambur bir ihtiyara mavi bir gündüzsefası uzatmaktadır. Bu onun ruhunda büyük bir değişikliğe neden olur. Kendine geldiğinde amcası olan ihtiyar gitmiştir. Şişeyi yerine koymak için karakterimiz yine rafa geldiğinde bu sefer pencereyi kaybolmuş olarak görür. Sanki hiç var olmamış gibi. Onu tekrar görmek için evinin etrafında sürekli dolanıp durdu bu dolanmayı cinayet yerine dönen katillere benzetmiştir.Bir gün akşam eve geldiğinde siyah elbiseli o kızı yatağına uzanmış olarak bulur. Gidip kızın nefes alıp almadığına bakar. Kız ölmüştür. Karakter kızın güzelliğini resmetmek ister ve çizmeye başlar. Ne kadar çizse de kızın gözleri kapalı olduğu için onu çizemez. İşte tam o sırada kızın gözleri açılır. Kızı mezarına koymak için onu parçalara ayırır ve bir bavula koyar.Dışarı çıktığında ihtiyar kambur bir adam ona yardım edebileceğini söyler. Onu ıssız mavi gündüzsefalarıyla dolu bir yere getirip bir mezar kazar. Kızı gömer ve evine döner. Kitabın devamında karakterin karısından ve ölüm korkusundan bahsediliyor. Aslında ölmekten değil kendini tanımadan ölmekten korkuyor. Aslında kitapta anlatılacak net bir konu ve karakter yok. Karakterin bir ismi bile yok. Ama öyle bir kitap ki her cümlede derin bir anlam yüklenmiş. Kitabın sonundaki şu cümle beni çok etkiledi."hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim, ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olamadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı... Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de." İşte bu söz hidayetin kendisini bir yere ait hissedememesinin kanıtı oldu bana göre. Yine kitabın sonunda 25 yıllık arkadaşı Bozorg Alevi şu sözü ekliyor. "Ölümünden az önce bir hikaye taslağı kaleme almıştı; "Annesi, 'Salgı salamaz ol!' diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider." - Hidayet'in hayat hikayesi miydi bu?"Bu alıntıdan yola çıkarak anne örümceğin Hidayet’in anavatanı olan İran’daki toplum, yavru örümceğin ise yazarın kendisi olduğunu düşünebiliriz ve dolayısıyla Hidayet’in kendi topraklarında büyüyüp yetişmiş insanlara karşı haklı bir sitemi olduğunu söyleyebiliriz. İlk kez bu kadar uzun bir inceleme yazıyorum. Her okuyuşumda farklı farklı anlam çıkarabileceğim bir kitap oldu. "Lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan."
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,1bin okunma
·
3 artı 1'leme
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.