Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

50 syf.
8/10 puan verdi
—————————————————————————— Stefan Zweig bu kitabında üç tane kısa öyküye yer vermiş. Birincisi aynı zamanda kitabın ismi olan «Lyon’da Düğün», ikincisi «İki Yalnız İnsan» ve sonuncusu «Wondrak» adındaki öyküdür. Zweig, bu üç öyküde tema olarak bireysel veya kolektif kaderlerle kınanan haberler, tarihin zulmü, savaşın saçmalığı, insanların kırılganlığı, aynı zamanda umutsuzluğun dikte ettiği belirli jestlerin büyüklüğü gibi konuları işlemiş. Açıkçası hepsi beni aynı şekilde etkilemedi, ancak her biri kayda değer bir ilgi çekiyor: savaş, aşk, yalnızlık ve varoluşun kibri bu kısa öykülerde yinelenen temalardır. Lyon’da Düğün Zweig bu hikayesini 1927’de yazmıştır. Fransız devrimi sırasında Lyon’da geçen oldukça kısa, yoğun ve sade bir dile sahip ve umutsuz bir aşkı anlatmaktadır. Gerçekten üzücü ancak Zweig bunu öyle bir şekilde yazmış ki sonuçtan neredeyse memnunuz. «Lyon özgürlüğe karşı savaş açmıştır. Lyon artık yoktur.» S. 1. Lyon kenti, devrime karşı duruşuyla Fransız Ulusal Meclisi tarafından alınan bir kararla tamamen yok edilecektir. Bu kararı aşırı bulan Couthon elinde sembolik bir çekiçle binalara vurarak emri yerine getiriyormuş gibi yapar ve kenti korumaya çalışmaktadır. Ancak aniden görevinden alınır ve yerine Collot d’Herbois ile Fouché getirilir. Onların gelmesiyle maalesef şehirde korkunç idamlar başlar. Kanlı infazların devam ettiği sıralarda bir grup hükümlü bir mahzende tutulmaktadır. «Ancak olayların bu kadar hızla cereyan etmesi, bir sınavdan geçen bu insanların hissetme ya da net düşü­nebilme yetilerinin tümünü yok etmişti; çoğu bu karanlık mahzende mezarlarını hayal ediyormuş gibi hiç hareket etmeden, hiç konuşmadan, bir yere yaslanmış öylece du­ruyordu; artık hiçbir beklentileri kalmamıştı, hayata, yaşayanlara çoktan sırt dönmüş, hiç hareket etmiyorlardı.» S. 3. Lyon'dayız ve bir grup hücrelerde ölümü bekliyor. 1973 yılında: devrim şiddetleniyor ve Lyon, Barère tarafından "Ville Affranchie" (özgürleşmiş kent) ilan edilir. Ancak Fouché "Mitrailleur Lyon" (Lyon makineli tüfekçisi/Lyon kasabı) ve Collot d'Herbois infazları, atışları, tırpanları çoğaltır ve cesetleri doğrudan Rhone'a fırlatır! «Her gün yeniden çıkarılan yok edici kararnamelerle adalet bir tırpan gibi insan gruplarını biçiyor, tabuta koyma, mezar kazma gibi ağır ilerleyen işler bu hıza yetişemediğinden cesetler Rhône Nehri'ne bırakı­lıyordu; hızla akan nehir cesetleri alıp sürüklüyordu, artık hapishanelerde bu kadar çok zanlıyı koyacak yer kalma­mıştı.» S. 2. Yeni bir grup hükümlü daha mahzene indirildiğinde aralarından genç bir kız nişanlısının aylar önce tutuklanıp kurşuna dizildiğini zanneder ama şimdi bir güneş ışığında onun mahzende olduğunu fark eder. Ölüm ilan edildiğinde, yaşam için birleşmeye karar verir, ama özellikle onunla ölümde... Düğün, yani "hapishane nikahı" ölümü bekleyen yaşlı papaz bir adam tarafından gerçekleştirilir. Kısa haberler ama çok güçlü. Ölüme karşı zafer kazanan aşk. Bu da hikayenin daha sakin olmasını sağlıyor. Yüksek bir Belediye Görevlisinin oğlu olan Robert ve nişanlısı ölümlerini beklerken hapsedilmiştir, ancak inatçı bir rahip onları birleştirir ve diğer mahkumlar sayesinde. Mahkumlar öleceklerini bilselerde soğuk karanlık mahzende alevlenen bu hüzünlü aşka duydukları merhamet, içinde bulundukları şartlara bakışlarını değiştirir ve onların hayatlarının son gecesine büyük bir anlam yüklerler. Birinci ve son aşk gecelerini bu amaç için temizlenmiş bir odada geçirmelerini isterler! «Önlerinde uzun bir hayat olma­yanlar için dünyevi bir hediyenin ne önemi olabilir ki.» S. 10. «Kendi yazgıları karşısında çaresizce hiçbir şey yapamayan bu insanlar, başkalarına bir avuç mutluluk verebildikleri için çok mutluydular.» S. 11. Kendimizi Devrimin ortasında, Lyon'da bir grup karşı devrimcinin götürüleceği bir hapishanede buluyoruz, çatışmalar nedeniyle ayrılmış genç bir çiftin yeniden birleşmesine şahit oluyoruz. Yeniden birleşme, sonra nadir bir güzelliğin hapishanesinde evlilik ve kelimenin tam anlamıyla insanı sorgulatan nadir bir üzüntü. Bu iki gencin, o dönemde düşünülemez olanı yani evliliği tartışmalı bir yerde yapması, bütün bir grubun davranışını değiştirmeyi başarması oldukça etkileyicidir. Fransız Devrimi zamanında, bu düğün oldukça şaşırtıcı bir ortamda gerçekleşmiştir. Hassas akorları titreştiren çok orijinal bir hikaye. Bu yüzden Zweig'in güzel bir haber gibi anlattığı bu kısa acıklı öyküsünü oldukça beğendim. «Irmağın hızlı akıntısı kimsenin tanımadığı bu insanların yüzlerini ve yazgılarını bir anda yuttu.» S. 11. İki Yalnız İnsan İkinci öykü fiziksel kusurlar nedeniyle dışlanma ve yalnızlık teması üzerine yazılmıştır. «Sakatlığı, onu yalnız kalmaya alıştırmıştı ve bu yalnızlığı içinde de dünya nimetlerinden feragat eden birinin umursamazlığıyla, içine kapanık bir filozof yapmıştı.» S. 15. Öyküde yerin adı ve zamanı belli değildir. Bir kasabada, ayağı sakat bir fabrika işçisi ile aynı fabrikada çalışan «Çirkin» Jula’nın sokakta karşılaşması ve Jula çirkinliği ile ilgili kendi içsel sorgulamalarını kendisine yakınlık gösteren bu adamla paylaşmasını konu edinir. «Haya­tındaki tüm acıları vücudunun her hücresinde hissediyordu.» S. 18. «Şimdiye kadar hiç kimseye söyleyemediklerini, hatta kendilerine bile itiraf edemedikleri şeyleri birbirlerine anlatıyordu bu iki yalnız insan, oysa birbirlerini doğru dürüst tanımıyorlardı bile. Fakat birinin yüreğinden kopan çığlık diğerinde karşılık buluyordu, çünkü onların acıları akra­baydı.» S. 19. Jula çirkinliğinden yakınır ve adam da en azından hayatını istediği gibi yaşamasına engel olacak kendi gibi bir sakatlığının olmadığını söyler. Sahip oldukları fiziksel kusurlar nedeniyle toplumdan dışlanmalarını birbirlerine paylaşıp yakınlaşmalarını, yaşadıkları hisleri Zweig yine muhteşem betimlemeleriyle bize aktarıyor. İç karartıcı bir öykü olmasına rağmen karakterleri umut içinde bırakmayı başarmıştır. Wondrak Üçüncü hikaye yalnızlık ve dışlanma teması üzerine kurgulanmış bir öyküdür. Bohemya’nın güneyinde 1899 yılında Dobitzan’da geçmektedir. Tek başına şehre uzak bir ormanda bulunan kulübe de yaşayan çok çirkin «kurukafa» lakaplı bir kadın "Ruzena Sedlak" dünyaya kendi görüntüsüne nazaran sağlıklı ve güzel bir bebek doğurur. Bu haberi kimseye söylemek istemez. «İnsanlardaki çirkinliği fark etmeyen, yalnızca iyiyi hisseden hayvanlar dışında hiç kimsenin gözbebeğine baktığını, bir gözü yakından gördüğünü hatırlamıyordu Ruzena.» S. 23. «Dişlerini dudaklarına geçirdi; yalnız, çaresiz ve adeta işkence çekerek bir hayvan gibi çocuğunu çıplak zeminde doğurdu.» S. 27. Kentliler bebeğin doğduğunu tesadüfen bebek beş aylıkken öğrenirler, bebeğin babası belli değildir. Bu olay bütün kasabanın diline dolanmış, alay konusu olmuştur. Belediyenin katibi olan "Wondrak" isimli adam Sedlak’a vatandaşlık görevlerini hatırlatır. Bebeğin vaftiz ettirilmesi için ormana görevlendirilir. Wondrak bebeğin hikayesini Sedlak’tan öğrenir. Zavallı Sedlak ormanda akşam vakti üç serseri tarafından tecavüze uğraması sonucu kaderini kabul etmeye mahkum edilmiştir. Bebeğini öldürmeyi bile düşünmüş ama onun sağlıklı olduğunu görünce vazgeçmiş hatta onun sayesinde hayata tutunmaya devam etmiştir. Oğlu büyüyüp okumaya çağına geldiğinde belediye kayıt defterlerinin gazabına uğramış oğlunu kaybetme korkusu sarmıştır. Oğlu "Karel"in önce okula gitmesiyle ondan ayrılmak istememiş ama göndermeye mecbur kalmıştır. Sonrasında oğlu askere gitmesi gerektiğini söylediğinde başından kaynar sular dökülmüştür. «Bu kadar gerginlik insanı felç ederdi.» S. 43. «Daha fazla dayanacak gücü kalmamıştı, üzerinde zaman baskısı vardı. Zaman sonsuz gibiydi, geçmek bilmiyordu.» S. 43. Karel’i ormanda gizlemeyi göze almış, şehirdeki bütün halkı oğlunun askerde olduğu yalanıyla kandırmayı başarmıştır. Fakat bu yalan Jandarmanın ormanda ki evlerini basana kadar sürmüştür. «Her yer sessizdi, hiç kimse nefes almıyordu sanki öyle sessizdi.» S. 49. Başından ortasına kadar heyecanlı ilerleyen sona doğru biraz boşlukta biten bir öyküydü. Fakat her şeye rağmen şu alıntıyla bizlere iyi bir ders bırakıyor: «Doğa bizi yasalarındaki ahenge, uyuma öyle bir alıştırmıştır ki, onun görmeye alışık olduğumuz uyumundaki en ufak bir kayma bizi tiksindirir, korkutur; bu nedenle Yaradan'ın her hatası yanlış yaratılmış bu varlığa karşı -her ne kadar bir haksızlık ise de ne yazık ki çözümü yoktur- içimizde öfke uyandı­rır. Daha da kötüsü tiksintimizi onu özensiz yaratana değil, hiçbir suçu günahı olmayan eserine yöneltiriz: Sakat ve biçimsiz varlık yeterince sıkıntısı, derdi yokmuş gibi sağlıklı ve kusursuz varlıkların nahoş davranışlarına da katlanmak zorunda kalır. Bu nedenle şaşı bir göz, yamuk bir dudak, yarılmış bir ağız gibi doğanın bir kereliğine yaptığı bir hata, bir insanın gittikçe artan acısına, ruhunda onarılmayacak bir yaraya dönüşebilir; etrafımızı saran, dünya dediğimiz ve inanmakta güçlük çektiğimiz gezegendeki anlam ve ada­lete olan inancımızı şeytani bir felakete dönüştürür.» S. 22. Zweig'in her okumasında kelimelerin, duyguların doğruluğuna hayran kalıyorum. Kısa bir okuma, ama sözleri aklımda ve kalbimde kalacak.
Bilinmeyen Şiir
Bilinmeyen Şiir
Lyon'da Düğün
Lyon'da Düğün
Stefan Zweig
Stefan Zweig
Lyon'da Düğün
Lyon'da DüğünStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202130,8bin okunma
·
164 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.