Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

«Hanımlar, efendiler, bu son yılların devrimci yaşa­yışında, ağır fedakârlıklarla dolu mücadele yaşayışında, ulusu ölümden kurtararak kurtuluşa ve bağımsızlığa götü­ren kararlılık ve çalışma yaşayışında, ulusun her bireyinin çalışması, çabası, yardımı geçmiştir. Bu arada en çok sük- lanla anmak ve yinelemek gereken bir yardım vardır ki o da Anadolu kadınının yüce, çok yüksek, çok değerli feda­kârlığıdır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda, Ana­ dolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylenemez. Dünyada hiçbir ulusun kadını «Ben, Anadolu kadınından daha çok çalıştım, ulusumu 'kurtuluşa ve zafere götürmek­te Anadolu kadınından daha çok çabaladım» diyemez. ; «Hanımlar, efendiler, kadınlarımız aslında toplum ya­şayışında erkeklerimizle her zaman yanyana yaşadılar. Bugün değil, eskiden beri, uzun zamanlardan beri kadınları­mız, erkeklerle başbaşa, savaş yaşayışında, tarım yaşayı­şında geçim yaşayışında erkeklerimizden yarım adım geri kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz, ülkeyi istila eden düşmana karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüsle­rini germekle düşman karşısında direndiler. Ancak, erkek­lerimizin kurdukları ordunun dirim 'kaynaklarını kadınları­mız işletmiştir. Ülkenin varlık nedenlerini hazırlayan kadın­larımız olmuş ve kadınlarımız olmaktadır. Kimse yansıyamaz ki bu savaşta ve ondan önceki savaşlarda ulusun durum yeteneğini tutan hep kadınlarımızdı. Çift süren, tar­layı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünü pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüt­türen, bütün bunlarla birlikte, sırtıyla, kağnısıyla, kucağın­daki yavrusuyla, yağmur demeyip, sıcak demeyip cephenin cephanesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o tanrısal Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı, hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şük­ran ve minnetle sonuna dek kutlayalım. «Ancak, hanımlar ve beyler, :hepinizce bilinir ki, ka­ dınlarımızın bunca hizmetlerine, erkeklerden hiçbir yer­de geri kalmayan bunca becerikliklerine karşılık, düşman­larımız ve Türk kadınının ruhunu bilmeyen yufka bakışlaı, kadınlarımıza birtakım isnatlarda bulunmaktadırlar. Kadın­larımızın yaşamda durgun yaşadıklarını, bilimle, kültürle il­gileri bulunmadığını, uygar ve toplum yaşayışı ile ilgili ol­ madıklarını, kadınlarımızın her şeyden yoksun kaldıklarını onların Türk erkeklerince yaşamaktan, dünyadan, İnsanlık­tan, alışverişten uzak tutulduklarını söyleyenler vardır. An­cak gerçek durum böyle midir? Kuşkusuz ki Türk kadı­ nını böyle görmek, Türk kadınını görmemektir. Yabancı­ların ve bizi düşman gözüyle görenlerin belirleyip anlat­tıkları kadınlar, bu yurdun öz kadını, Anadolu'nun öz Türk kadını değildir, öyle kadınlar, bizim temel yaşayışımızda ve öz ülkemizde yoktur. Türk kadınını yanlış görüp yanlış anla­tanlar, özellikle büyük kentlerimizde, İleri ve uygar sanılan yerlerde birtakım Türk hanımlarının dış görünüşlerine ba­karak aldanıyorlar. O kadınların dış görünüşlerini bize kar­şı kötü yorumlara uygun bir temel olarak alıyorlar. Ulu­sun genel yaşayışına göre pek az sayıda olan o kadınları, onların dış görünüşlerinden çıkardıkları anlamı bütün Türk kadınlığına mal ediyorlar. işte, ilk düzeltilecek yanılgı ve İlk bildirilecek doğru burdadır. Dış görünüşleriyle düşman­larımıza ve özellikle İçimizdeki kötü isteklilere bilerek ve daha çok bilmeyerek haklı bîr dedikodu sermayesi veren görünüşlere hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en çok ülkemizin en büyük kenti olan, yüzyıllarca devletin merkezi ve halifelik yeri olan İstanbul’da rastlanıyor. Düş­manlarımızın bu görünüşteki kadınlardan aldıkları sonuç­larla acı yargılar veriyorlar ve diyorlar ki: «Türkiye, uygar­ laşmış bir ülke olamaz, şundan ki halkı İki bölümden oluş­muştur, kadın ve erkek diye iki bölüme ayrılmıştır. Oysa, bir toplum, aynı ülküye bütün kadınları ve erkekleri birlik­te yürümezse ilerleyip uygarlaşmasına teknik ve bilimce olanak ve olasalık yoktur. «Sayın hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu dış görü­nüş, özellikle kadınlarımızın biçiminden, giyinişin biçimle­rinden ve örtünüş biçimlerinden çıkıyor, onların aldanma­larına yolaçan bir başka nokta da yabancılarla ilişki kurabi­lecek durumda bulunan kadınlarımızın tutum ve davranışları ulusal tutum ve davranışlarımızın örneği olmayıp, belki Avrupa tutum ve davranışlarının öykünmesi olarak görünmesidir. Gerçekten ülkemizin kimi yerlerinde, en çok kentlerimizde giyiniş biçimsiz, kılığımız bizim olmaktan çık­ mıştır. Kentlerdeki kadınlarımızın giyinişlerinde iki biçim or­ taya çıkıyor. Ya çok kapalı yada çok açık. Bunun her ikisi de şeriatın salığı, dinin buyruğu dışındadır. Bizim dînimiz, kadını her iki aşırılığın da dışında tutmuştur. «Dinimizin salıkladığı örtünme, hem yaşayışa hem de erdeme uygundur. Kadınlarımız, şeriatın salığı, dinin buy­ruğu gereğince örtünselerdi ne o kerte açılacaklardı, ne de o kerte örtüneceklerdi. Şeriata uygun örtünme, kadınlar için güçlük vermeyecek, kadınların toplum yaşayışında, ik­tisat yaşayışında, gündelik yaşayışta erkeklerle işbirliği etmesine engel olmayacak basit bîr biçimde bulunacaktır. Bu basit biçim toplum yaşayışımızın ahlâk ve yöntemlerine de aykırı değildir. Giyiniş biçimimizi aşırılığa vardıranlar, kılıklarında tıp­kı Avrupa kadınını öykünenler düşünmelidir ki her ulusun kendine göre gelenekleri, kendine göre ulusal özellikleri vardır. (Hiçbir ulus, tıpkı başka bir ulusun öykünücüsü olma­malıdır. Şundan ki, öyle bir ulus, ne öykündüğü ulusun tıp­kısı olabilir, ne de kendi milliyeti İçinde kalabilir. Bunun sonucu, kuşkusuz, başarısızlıktır. «Bizim, örtünme sorununda göz önüne alacağımız şey,bir yandan ulusun ruhunu öbür yandan yaşayışın gerçek* ferini düşünmektir, örtünmekteki aşırılıktan kurtulmakla bu İki gereksinimi de sağlamış olacağız. Giyiniş biçimimizde ulusun ruh gereksinimini sağlamak için, İslam ve Türk yaşa­yışını başlangıçtan bugüne dek gereği gibi incelemeli ve İyice açıklamalıyız. Bunu yaparsak görürüz ki şimdiki giyi­ niş biçimimiz ve kılığımız onlardan başkadır, şu var ki on­ lardan daha İyidir, diyemeyiz. Bizim kadın yaşayışımızda, kadının giyiniş biçiminde yenilik yapmak sorunu söz konusu değildir. Ulusumuza bu alanda yeni şeyleri getirmek zo­ runluluğu karşısında değiliz. Belki ancak, dinimizde, milli­ yetimizde, tarihimizde zaten var olan seçkin görenekleri ye­ niden canlandırmak sözkonusu olabilir. Biz, başlıbaşımıza, birey olarak, hertüriü biçimleri uygulayabilir, kendi beğeni­ mize, kendi isteğimize, kendi eğitim ve düzeyimize göre istediğimiz kılığı seçebiliriz. Ancak, bütün ulusun uygun görebileceği biçimleri bütün ulusun .yaşamında uygulama yeteneği olan kılıkları herhalde halkın yine beğenisinde aramalıdır. Kimi ulusların beğeni dünyalarını ülkemizde uygulamağa kalkışmak yanlıştır. Bu yo!, toplum yaşayışımızı gelişmeye ve yücelemeye götüremez. Daha güvenle, daha doğru olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını çalışmalarımıza ortak kılmak, dirimimizi onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını bilim, ah­ lâk toplum ve ekonomi yaşayışında erkeğin ortağı, arka­ daşı, desteği yapmak yoludur. Eğer kadınlarımız, şeriatın Ba­ lıkladığı dinin buyurduğu bir kılıkla, erdemin gerektirdiği bir davranışla içimizde bulunur, ulusun bilim, sanat ve top­ lum devrimlerine katılırlarsa, bu hali, inanınız, ulusun en bağnazı bile takdir etmekten kendini alamaz. Tersine, o ha­ le söylenecek sözlere karşı belki onun öncülerinden daha çok savunucusu olur. «Benimle konuşan kimi yabancı muhabirler, özellikle- bir Ingiliz kadın muhabiri, kadını usuma getiremedim bîr sıra makaleler yazmış. Bu makalelerin birinde rastla­ mıştım. Diyor ki: Mustafa Kemal paşa ve arkadaşları ül­ kede çok yeniliklerde bulunabilirler, birçok yenilikler ya­ pabilirler, pek çok şeyleri değiştirebilirler, ancak, bir şey yapamazlar, o da kadınların giyiniş biçimlerini değiştir­ mektir. «Bu İngiliz muhabiri bundan sözettiğinde hep İstan­ bul'da gördüğü kimi hanımların çok açık saçık kılıklarını düşünüyordu. Nitekim, makalesinin alt bölümlerinde bunu açıklıyor ve diyor ki: Şundan ki o hanımlar Öyle şık, öyle İncedirler ki bütün Avrupa kadınları, onları kendilerine Ör­ nek alsalar yeridir. «İşte, bir yabancı muhabirin tanıklığından anlaşılıyor ki bizim kadınlarımız kimi yerlerde Avrupa kadınlarını bile imrendirecek gibi ilerlemişlerdir. Eğer kadınlarımız yalnız bu yönü düşünür ve yalnız şıklıkta, zariflikte Avrupa ka­ dınlarını bile geçmeyi erek olarak alırlarsa, kadınlık yaşa­ yışında, dolayısiyle bütün ulusun yaşayışında varmak İs­ tediğimiz mutlu devrime ulaşmakta kolaylık göremeyiz, örtünme biçimi sorununda kolaylıkla, güvenle yürüyebil­ mek, dinin, eski uiusal geleneklerin, usun ve mantığın, ah­ lakın buyurduğu doğal ve basit biçimi benimsemektir. Seç­ kin dinimizin belirlediği biçimden yararlanma ve onu yaşa­ yışımıza uygulama, amaca ulaşmak için yeter. «Kadınlarımızın, her ulusta olduğu gibi, bizim ulusu­ muz için de ne yüksek önemi olduğunu söylemek gerek­ mez. Bizim ulusumuzda kadın, eskiden bu önemi gerçek­ ten en yüce bir kertede eide etmiştir. Büyük atalarımız ve oniarın anaları, tarihin, olayların tanıklığı ispatlamakta­ dır ki gerçekten yüksek erdemler göstermişlerdir. Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o erdemlerin en büyü­ ğü ve en önemlisi, değerli çocuklar yetiştirmeleriydi. «Gerçekten Türk ulusunun bütün dünyada göstermiş, yalnız Asya’da değil, Avrupa’da dahi büyük yücelikler gös­termiş olması, gösterişli davranışlarda bulunmuş olması, hep öyle anaların erdemli çocuklar yetiştirmesi ve daha be­ şikten çocukların ruhuna mertlik ve erdem aşılanmasıyle ol­ muştur. «Şunu söylemek istiyorum ki kadınlarımızın genel iş­ lerde üzerlerine düşen paylardan başka kendileri için en önemli en hayırlı, en erdemli bir görevleri de iyi anne ol­ maktır. Zaman ilerledikçe, bilim ilerledikçe uygarlık dev adımiariyle yürüdükçe, yüzyılımızın gereklerine göre ço­ cuk yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların bugünkü çocuklarına verecekleri eğitim, eski dönemlerdeki gibi kolay değildir. Bugünün anaları İçin gerekli nitelikleri çocuk yetiş­ tirmek, çocuklarını bugünkü yaşayış için çalışkan bir üye durumuna koymak, pek çok yüksek niteliklerin sahibi olmak­ la olabilir. «Bundan dolayı, kadınlarımız, hatta erkeklerimizden, daha çok aydın, daha çok kültürlü, daha çok bilgili olmak zorundadırlar. Eğer gerçekten ulusun anası olmak isti­ yorlarsa böyle olmalıdırlar. «Çok büyük şükranla görüyoruz ve görmekteyiz ki her yerde hanımlarımız, erkeklerle düşünce ve ışık yolun­ da yarış edercesine yürüyorlar. Yine şükranla söylemek gerekir ki hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerden aşağı de­ ğildir. Hemen her yerde kadın ve erkek düzeyi arasında, bir denklik görmekteyim. 8u durum övünülecek bir şeydir. Kadınlarımızın daha uygunsuz koşullar altında erkeklerden geri kalmayışları ve belki aynı koşullar altında erkeklerden ileri gidişleri övünülecek bir şeydir. Ancak, kadınlarımız,, bununla gururlanmalı değil, özellikle aydın hanımlarımız, yabancıların düşmanların ve içimizdeki kötü düşüncelilerin,. kendilerine yakıştıracakları eksiklerin gerçekten yersiz ve haksız olduğunu göstermelidirler. Bunu davranışları ile, girişimleriyle, her şeyleriyle göstermeli ve ispatlamalıdırlar. «Şunu ekleyelim kî, kadınlık sorununda biçim ve görüniiş, ikinci derecededir. Temel mücadele alanı, kadın­ larımız için biçim ve kılıktan çok asıl başarı kazanılması gereken alan, ışıkla, doğru erdemlerle süslenmek ve gereç- lenmek olmalıdır. Bu saygıdeğer hanımlarımızın Avrupa kadınlarının altında kalmayarak, tersine, pek çok yönlerde onların üstüne çıkacak ışık ve bilgi ile gereçleneceklerin­ den kesinlikle kuşkulanmayan ve buna kesinlikle inanan­ lardanım. «Sözlerime son vermeden önce, konuşmalarını dik­ katle dinlediğim kardeşimiz hanımefendinin, benim ve eşim Latife’nin hakkında kardeşçe açıklamış bulundukları kut­ lamalardan dolayı kendilerine ayrıca teşekkür eder, Konya hanımlarına öncülük eden sîzlerin huzurunda bize mutlu dakikalar geçirttiğinizden dolayı hepinize teşekkürler ede­ rim.»
Sayfa 367Kitabı okudu
·
273 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.