Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dini inançlar ve aile davranış kuralları arasındaki yakın ilişkinin bir başka örneği Hz. Muhammed'in MÖ 632'deki ölümünü takip eden üç yüzyıl boyunca süren İslami evlilik kurallarıdır. Bu kuralları kanunlaştıran İslam hukukçuları, Kur'an daha eşitlikçi olsa bile, yaşadıkları ataerkil toplumlardan etkilenmiş; bu yüzden, derledikleri metinlerde babaların ve kocaların gücünü vurgulamışlardır. Muhammed'in vahiylerinin kaydı olan Kur'an, kadınları erkeklerin dini eşdeğerleri olarak gören birçok pasajı içerir. Örneğin, Kur'an'daki bir pasaj, erkek ve kadın inananlara eşit bir çağrıda bulunur: "Tanrı, namuslarını koruyan erkek ve kadınlara ve Tanrı'ya şükreden erkek ve kadınlara bağışlayıcıdır ve onlara büyük bir ödül sunar." Muhammed'in ilk karısı Hatice, onun en önemli ilk müritlerinden olan ve kendinden büyük bir duldur. Daha sonraki eşlerinden birkaçı, özellikle de Ayşe, erken İslam'da önemli roller oynamıştır. Müslüman davranış biçimleri ve hukukuna kaynak sağlayan ve Muhammed'in hayatı ve öğretilerinin sözlü anlatımlarının kayıtları olan hadislere katkısı bulunmaktadır. Bu örnekler, erken İslam'da, erkekler ve kadınlar arasında daha sonraki yıllarda ortaya çıkacak olandan daha büyük bir eşitlikçiliğe işaret etmektedir. Eşlerinin tüm otoritesine rağmen Muhammed'in aile hayatı, inananlarına daha çok, kadınlar üzerindeki erkek otoritesini getirmiştir. Kur'an, bir erkeğin, eğer isterse ve onlara bakabilip adil davranabilirse, dört karısı ve buna ilaveten cariyeleri olmasına izin verir. Muhammed'in, neredeyse tamamı dul olmasına rağmen dörtten fazla eşi vardır. Peygamber evliyken, iddiaya göre daha dokuz ya da on yaşlarında genç bir kız olan üçüncü eşi Ayşe ile babasının girişimiyle evlenmiştir. Bu örnek durum tartışmaya neden olmuştur. Bazı inananlar, Peygamber'in evliliklerinin, hayatının belirli koşullarının sonucu olduğunu ve bir örnek olarak alınmaması gerektiğini iddia etseler de, İslami hukuk gelenekleri, bu örnekleri, sıradan erkeklerin de birden fazla ve bazen çok genç eşler almasını haklı çıkarmak için kullanmıştır. Buna benzer diğer bir konu da toplumdan uzak yaşama konusudur. Muhammed'in, yaşamının sonlarında, o zamanlar diğer Müslümanlar tarafından uygulanmayan, eşleri için genellikle toplumdan uzak bir yaşamı tercih etmesi de, daha sonra evli kadınların örtünmesi ve toplumdan uzak yaşamasının yaygınlaşmasında bir gerekçe olarak kullanılmıştır. İslam, Peygamber'in, Arap Yarımadası'ndaki anavatanından çıkıp yayıldıkça, Pers İmparatorluğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerdeki kadınların yoğun üstünlüğü ve birçok kabilenin anaerkil ilkeleri izlemesi özelliklerinden uzaklaşmış (eşler kendi aileleriyle kalmış ve çocukları da anne kabilesinde kalmıştır) ve buralarda, daha çok babasoylu gelenekler ve kadın düşmanı tutumlar hâkim olmuştur. Yahudi ve Greko-Romen'den miras kalan ataerkil uygulamalar ve bu bölgedeki Pers kültürel mirasları, erken Hristiyanlığa damgasını vurdukları kadar İslamın gelişimini de etkilemiştir. Irak-İran'ın baskın seçkin sınıflarının Zerdüştlük ve ailesel davranışlarının, İslam'ın bu bölgelerde yayılmasından önce belli bir rol oynamış olduğu görülmektedir. Zerdüşt evliliği, bir kadının kocasının soyu için erkek vârisler dünyaya getirmesini her şeyden önce ödüllendirmiş ve kocasına olan bağlılığının gerekliliğini vurgulamıştır. Kocası ona başka bir erkek akraba için cariye olarak hizmet etmesini talep etse bile ona itaat etmesini istemiştir. Çocukları kocasına aittir. Oraya özgü bu uygulamalar, dinin yayıldığı bazı bölgelerde, İslam hukukunu düzenleyen hukukçuları ve âlimleri etkilemiştir. Muhammed'in hayatı ve kutsal metinlerin kanunlaştırılmasının 10. ve 11. yüzyılda tamamlandığı zaman arasında İslami evlilikte çarpıcı değişiklikler meydana gelmiştir. Örneğin, Muhammed'in zamanında, dul kadınlar sık sık yeniden evlenmiş ve kendi yeniden evlilik şartlarını belirlemiştir. Peygamber'in ilk karısının yanı sıra, dört kez evlenen ve ilk eşinden kendisine miras kalan Atika bint Zeyd gibi örnekler vardır ki, üçüncü kocası ile yaptığı evlilikte "onu dövmemesi veya camide namaza gitmesini engellememesi" şartını koymuştur. Buna karşılık, 8. veya 9. yüzyılın İslami Ortadoğu'sunda bir erkeğin bakire olmayan bir kadınla evlenmesi utanç verici olarak kabul edilmektedir. Üstelik, yaklaşık 8. yüzyıldan sonra, artık, seçkin kadınların kendi evlilikleri için şartlar belirlediğine dair hiçbir kanıt yoktur.
Sayfa 33 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
271 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.