Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İki Tarafı da Keskin Kılıç Çocukluğumdan, hayâl meyal, bir filmden bir sahne hatırlıyorum: Zalim adam ve adamları bir ülkede halkın kutsal bildiği bir hazinenin peşine düştü. Zalim adam hazinenin yerini buluncaya kadar birçoklarına kan ağlattı. Vaatlerle kandırabildiklerini kandırdı. Hazineye yaklaştıkça yaklaştı. Fakat elbette bir de kahraman vardı. Mücadeleleri hazinenin bulunduğu yere kadar sürdü gitti. Nihayet kahramanımız zalim adam hazinenin bulunduğu duvarın önünde son bir kavgaya tutuştular. Nihayet zalimin elinde uzun bir kılıç, bizimkinin ise uzun bir sopa. Zalim adam beş on hamlede bu sopayı pırasa doğrar gibi doğradı ve ayağının dibine yıktığı kahramanımıza son öldürücü darbeyi indirmek üzere kılıcını olanca hızıyla kaldırdı. İşte ne olduysa o onda oldu ve arka tarafı da keskin kılıç, tam arkadaki duvarda gömülü duran hazinenin ortaya çıkmasını sağlayan mekanizmanın metal bağını keserek harekete geçirdi. Duvardan bir anda altın fışkırdı. Kahramanımız kendini geriye atarken, bütün hırsıyla altına yönelen ve oradan ayrılmak istemeyen zalim adam altınların altında kalarak can verdi. Filmin adı neydi acaba? “Öldüren Altın” mı, “Vadiler Aslanı” mı, kim bilir, ama herhalde “Tahir ile Zühre” değildi. Bana bazı ülkelerle bazı ülkeler arasındaki ilişkiler nedense hep bu filmi hatırlatıyor. Ancak senaryoyu bir parça değiştirmek gerekiyor. Belki de değiştirmeye hiç gerek yok. Tıpatıp aynı senaryo. Zalimlerden biri, bir başkasının kutsal hazinesini gasbediyor, yüklenip götürüyor, kanla, hile ve hurdayla, ahde vefasızlıklarla, zorla, şantajla edindiği bu hazineyi başının üzerine asıyor, elinde de uzun bir kılıç, hakkını aramaya, iradesini kullanmaya, itiraz etmeye kalkan olursa, ona gereken dersi veriyor. Denmiştir ki küfrün sürüp gitmesi mümkündür de zulmün istikbâli yoktur. O muhakkak sükût eder, zalimler cezalarını bulur. Tarih bunun sayısız derecesiz örnekleriyle tıka basa dolu. Kölelerini, hak dini seçenleri aslanlara yem olarak atıp, arenaları dolduran vahşileşmiş halkıyla birlikte insanların aslan pençelerinde parçalanışını seyreden Neronlar bile, ellerinde görünüşte hiçbir imkân olmayan mazlumların önünde baş eğmiş, hak ettikleri cezaları görmüşler. Bugünün Neronları ise “süper güç” dediğimiz devletlerden başkası değil. Bunların ekonomik ve siyasî yatırımlarla, tâbi ülkelere nasıl kan kusturduklarını anlatmaktan dilde tüy bitiyor da faydası olmuyor. Ağzını açanın başına iniyor kılıç. Tabii bu kılıcı çok değişik biçimlerde anlayacaksınız: Ortadoğu Müslüman Arap ülkelerinin ortasına İsrail diye bir “Ali kıran baş kesen” oturtuluyor. Yahudi’ye uçsuz bucaksız Amerikan topraklarında veya dünyanın herhangi boş bir yerinde yurt verilmiyor da, Filistinliler milyonlarla sürülerek ve katledilerek bir toprak parçası tahsis ediliyor ve bunlar fanatik dinlerinin emrinde vaadedilmiş topraklar diye bir toprak parçasına yayılı hayâlî devletlerini gerçekleştirmek üzere adım adım geliyorlar. Bunun minik aşamalarından biri olan Lübnan işgali sırasında bizzat Amerikan 6. Filosu İsrail askerlerini Lübnan topraklarına taşıyor ve Birleşmiş Milletler de İsrail aleyhine çıkan her kararı hiç tereddüt etmeden veto ediyor. Kılıç kalkıp iniyor, zulüm devam ediyor. Bütün Hıristiyan âlemi siyaseten ayağa kalktığı halde Rusya’nın Polonya operasyonlarını ve Polonya’daki kukla hükümeti düşünün. Birleşmiş Milletlerde şurda burda, arada bir, kırık dökük bir sesle yükselen itirazlara rağmen Afganistan’da olup bitenleri düşünün. Ve hiç kimsenin itiraz etmeyi düşünmediği, hiç ses gelmeyen ama işkence görenlerin iniltilerini duymadan edemediğimiz Türkistanlıları düşünün. Zalimler kan emerek servet ve güç yığıyor. Ellerinde ise, iki tarafı keskin kılıçlar...
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.