Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

520 syf.
·
Puan vermedi
·
121 günde okudu
**Spoiler İçerir
Gerçekten sindirerek okuduğum ama okullar açılmadan işe girdiğim ve okullar açıldıktan sonra fırsat bulamadığımdan abartılı uzayan bir süreçte kitabımı bitirdiğim için bu açıklamayı yapmak zorunda gibi hissediyorum kendimi. Okuduğum ikinci Orhan Pamuk kitabıdır ve bayıldığım bir diğer eseridir diye tabir edersem de hiç de yanlış olmaz benim adıma. Detaylara inerek bu kitap hakkında uzun uzun konuşmak istiyorum. Kişiler, betimlemeler, her bir detay, yazarın aslında kitaba dahil olması, daha sonra aşk ve müze üzerine sonsözünde aslında Kemal de kendinden izler barındırması gibi ince detaylar beni kitaba meftun etti. Yazarın Yeni Hayat kitabında da sıkça fark ettiğimiz, kitaba ismini veren, Füsun’un eşyalarından oluşan Masumiyet Müzesini ve eşyaların insanı teselli edişini net bir şekilde anlattığını okumak beni bir miktar duygulandırdı. Yazara da yakın hissetmeme sebep oldu. Detayların güzelliğine inanan biri olarak kitapların özenle ve akılda soru işareti bırakmayacak düzeyde detaylı işlenmesi kitabı daha da lezzetli yapıyor. Füsun’la Kemal’in aşkına dair infolar almama rağmen kitabı ilk okuduğumda Kemal’in Sibel ile nişanlı olduğunu öğrenmek beni birazcık kitaba sürükledi. Dümdüz basit bir aşk kitabı okumayacaktım belli ki. Zaten Orhan Pamuk’tan avam bir aşk hikayesi beklemiyordum ama etik anlayışına bağlı olarak kişinin yorumlamasında çatışma ortamının oluşacağını erken anladım. Ve çok da uzun sürmedi ki zaten 30’lu yaşlarında yetişkin Kemal’in, kendi yaşıtlarında olgun, avrupai olan toplumca yeterli ve evlenilecek kadın olarak görülen Sibel’i, 18 yaşında tezgahtarlık yapan toy liseli Füsun’la aldattığını okuyoruz. Bu olay benim yazdığım kadar basit değil. Kitabın can alıcı noktası, olay akışını şekillendiren, ayrıca Kemal’in 9 yıl boyunca acı çekerek “aşk” diye isimlendirdiği; Füsun’un Feridun ile evlenmesinin, Sibel’in gururunu ayaklar altına alıp kendini aldatan hasta bir adamı iyileştirmeye çalışmasının sebebidir. Kendi etik değerlerimi göz önünde bulundurursak bu romanda en büyük kabahati olan kişi Kemal Basmacı’dır. Yaşadıkları toplumun her iki kadın içinde baskıcı tarafları olduğunu Kemal’in bilmesine rağmen, kendi aşkı uğruna büyük bencillikler yapıp iki kadının da hayatını ciddi zorlaştırıyor. Ben bu kitabın iki kadınını konuşmak istiyorum. Füsun’u kendime yakın gördüğüm kadar Sibel’i göremedim açıkçası ama onu da anladığım, objektif baktığım taraflar vardı. O yüzden Sibel’den başlamak istiyorum. Sibel avrupailiği ve sınıfsal yüksekliğinin getirmiş olduğu yoğun özgüvene sahip ancak bence yeterince kibar bir kız. Yine de Kemal’in hediye ettiği Jenny Colon marka çantanın orijinal olmadığını söylemesini birazcık yadırgadım ve patavatsızca buldum ama sebepsizce çok da kızamadım. Yine de bu benim Sibel karakterine yakınlaşmamı engelleyen bir durumdu. Ayrıca Sibel’in aldatıldığını öğrenmesine rağmen yüzüğü Kemal’in yüzüne atmak yerine onu “Bekaret” meselesini kafaya takarak iyileştirmeye çalışıp nişanlı kalmaya devam etmesi de beni uzaklaştıran bir sebeptir. Çünkü Sibel’in yerinde olsaydım gururumu, başkalarının dedikodusundan bir adım daha önde tutarak Kemal’e hak ettiği muameleyi yaptıktan sonra yurtdışına gidip dedikodulara kulağımı tıkardım. Karakterleri eleştirirken birbirlerinden bağımsız kendimi “yerinde olsam n’apardım?” sorusunu sorarak yorumluyorum. Ve bence Sibel kitabın en düşük falsolu karakteriydi. Gelelim Füsun’a. Aynı anda hem çok kızdığım hem de çok sevdiğim bir karakter. Bazı konularda karakter olarak da kendime yakın buluyorum. Asla anlam veremediğim ve en çok kızdığım nokta ihanet kısmıdır herkesin de olduğu gibi. Sonuçta Füsun çocuk değildi ve nişanlı bir adam kendine deli dehşet aşık bile olsa onunla cinsel münasebette bulunma fikri hem çok riskli hem de hiç etik değil. İkisi de nasıl bir hata yaptığının farkında olması benim Füsun için en çok üzüldüğüm kısımdı. İnsanlar bir anlık şehvetin büyüsüne kapılıp hata yapabilirler ki zaten 18 yaşında bir kız için anlaşılabilir bir duruma da gelebilir ama aynı şeyleri Kemal için söyleyemeyiz. Hatta bir yerde durum Füsun için de tıkanıyor çünkü aşık dahi olsa duygularını bastırıp merhamet apartmanına bir daha gitmemeliydi. Kitabın en can alıcı noktasında Füsun tertemiz demiyorum ama Kemal’in sadakatli olması gerektiği bir nişanlısı varken, tercihen hemcinsini düşünmek zorunda olmayan ve hataya çok müsait bir liseli kız var karşımızda. Yargılarken kimin üstüne daha çok gitmemiz gerektiğini anlayalım diye bardağın dolu tarafını da göstermek istedim. Çünkü bizim toplumumuz hala bir kadının üstüne bir erkeğe oranla daha fazla gitmeye müsait:) Kendimi Füsun’a en yakın hissettiğim yer ise Kemal’e olan kırgınlığını ona yansıtma şekliydi ve okurken Füsun’u ben sandım. Füsun ile Kemal’in aşkını bütün yanlışlarından ve pürüzlerinden arındırarak incelersek aşırı imrendiğim de bir aşktır. Füsun’a olan aşkı Kemal’i kitabın sonunda affetmemi ve saygı duymama sebep oldu. Çok da üzüldüm kitabın sonuna, kavuşamamalarına... Yanlışlar yapılmış bir aşkta olsa Kemal’in çektiği acıların mükafatı olarak mutlu olmasını isterdim. Hatta onu Milano’da gören Sibel’in ona üzülmesi dahi Sibel’in aslında ne kadar kibar bir kadın olduğunun göstergesidir. O kadar muazzam ve medeni bir kitaptı ki her bir sayfasını okurken her bir karakterine ayrı ayrı saygı duyduğum bir eser. Sonunda Kemal’i dahi affettiğim, gerek Füsun’un gerek Kemal’in ölümüne gözlerimden birkaç damla düşürdüğüm kendimden bir parça gibi hissettiğim eserdi. Bazı kitapların derinliği beni büyük boşluğa düşürebiliyor. Ancak benim bu düştüğüm boşluk aynı anda haz da verdiği için benim için oldukça olumlu bir durum söz konusu. Okuduğum bütün kitaplardan aynı boşluğu hissetmek dileğiyle.
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,2bin okunma
·
253 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.