Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir deve, senede ekseriyetle bir ve nådiren iki sefer yapabilir; demek ki bir devesinin arkasında yayan yürüyerek o müdhiş çöllerin ümit kırıcı mihnetlerine katlanmak, seyyahın eşyasını indirmek, su tulumlarını doldurmak, ateş yakmak için odun toplamak vesaire gibi hizmetleri mukabilinde günde 4,5 kuruş kaza- nabiliyor ve bu da senede bir kere ve ancak bir ay müddet için mümkün oluyor!! Seyahat 5-6 gün devam ettikten sonra arazinin manzara ve şekli değişmeğe başlar. Bir kaç gün daha tek tük ağaçlık ve kaba otlar görüldükten sonra, "Serir" denilen dehşetli çöller başlar. 60-70 dereceyi bulan sıcaklık, seyyahı bezdirmeye başlar; yorgun gözlerini büyük bir acz ve fütur ile ufka çevirir; görme duygusunu okşayacak, ruhuna sabır ve metânet verecek bir manzara, bir şey arar. Hic! Her tarafta kasvet saçan, kirli sarı bir renk; hayattan hiç bir eser yok... Seyyahın kalbini tahammül edilmez bir tazyik hırpalamağa başlar; mânâsız bir yeis idrakini kaplar, ateş içinde yanan boğazını, ılık suya dönen gargarındaki (desti) su ile söndürmeğe çalışır. Hayvanların en gayretlisi olan ve son demine kadar insanların hizmetinden gemeyen devenin adımları seyrekleşmege başlar, bicare have beliren zorlanma, zorlanmayla karışık teslimiyet insan kalbini iyice inceltecek haldedir. Seyyah takatsız ve yeis içinde, deve mağlûp ve kudretsiz... İşte o sırada bir sada, kulak tırmalayıcı bir ses işitilir, çölün mezar gibi sükûtunu ihlal eder. Bu ses, değneği elinde, abası zavallı sırtında, devenin arkasında yürüyen de- vecinin sesidir. Bu nedir? Maval mı, gazel mi, neşîde mi? Hayır, hayır! Bu, bildiğimiz makamların hiçbirisine sokulamaz bir inleyiştir. Güya ki deveci, bir lokma ekmek için çekmek zorunda kaldığı mihnet ve meşakkatları kendisine bakmakta olduğuna imanı bulunan Rabb-i Rahimine arz eder, bu inleyiş, bir şikâyettir... Güya deveci bir an için zahmet ve meşakkatla- ra mağlüp olarak vicdanının tepkilerini açığa vurur... Bu bestenin, bu inleyişin güftesi pek şäiråne, pek mâsumånedir. Deve, sahibinin sözlerini tamamen anlar! Mübarek hayvan bu azap yerinde ve elem vadisinde yalnız olmadığını, sahi- binin de aynı meşakkata mâruz olduğunu pek güzel anlar! Mână maddeye, ruh cesede üstünlük kurar; üç beş adım daha atmağa takatı kalmayan hayvanda yeni bir faaliyet, hayrete şâyân bir gayret görülür... Ümit ye'se, hayat ölüme üstün gelir, adımlar sıklaşır, hayvancağız bu mihnet ummânından selâmet limanına varabilmek için çalışmaktan başka çâre kalmadığını anlar. Deveci okur: Develeri dövmeyiniz! Onlar kendileri giderler! İşte zaten yaklaştık! Yiyecek, içecek bulacağız... Deveci, ekseriyetle tabiatın aksi olan şiirin her kıtası akabinde "hayya, ha" gibi teşvik edici kelimeler sarf eder. Saatlarca daha giderler, deveci de teselliye muhtaç bir hale girer, bu defa da kendi måneviyatını güçlendirmek için bir Arapça kaside okur. Bitirdiği gibi elini başına götürüp "Yå Seyyid Abdüsselâm!" diye yardım talebinde bulunur, ve Şanlı Peygamber'e selâm hediye ederek yürür gider. Bu kaside Arusiye tarikatı pirlerinden Abdüsselâm Esmer el-Fevteri hazret- lerinindir. Halkın ağzında dolaşan Arapça kasidenin mânâsı şudur: "Müride nasihat ederim; läkin sözümü anlamalıdır; şiddetli azîm sahibi olmalıdır, ta ki kazanıp meramına nail olsun, İnsanlann hayretten şaştığı gün (yani haşı meyda- nında) beni bayrağımı dikmiş bulurları Kuru kemikleri hayata döndüren Rabbim doğ ru söylediğime şâhiddir ki, Kıyamet gününde bile müridimi bırakmami Sana hasetçi gelemez, ya Abdüsselâm diye beni çağır, Resûlullah'ın çevresine ulaşacağımız zaman fakirlere kulak veririm." Bu ve buna benzer kasideler mihnet çekenlerin elem ve kederlerini hafifletir, kalblerinde ümit ve tesellinin sönmemesine sebep olur. Bir taraftan siyasi musibetler, diğer taraftan tabii zahmetler yüzünden pek bedbaht olan halkın pek çoğu, darda kaldıkça ana kucağına sığınan bir masum gibi zâviyeye gider; teselli bularak ve metin olarak döner.
Sayfa 540Kitabı okudu
·
233 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.