Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Oynayalım albayım. Tekrarlara düşmekten korkmadan oynayalım. Asıl, tekrarlara düşelim ki, içimizi kemiren şeytanı her fırsatta rezil edelim. Hemen başlayalım. Yazalım albayım. İşte kalem, işte ıstırap albayım. Benden başlayalım albayım. Önce ben konuşurum. Sonra, gene ben konuşurum. Soldan girerim albayım. Akşam olmaktadır albayım. Bütün güzel oyunlarda, heyecanı artırmak için akşam olur albayım: Işıklar yavaş yavaş söner. Güneş demek istiyorum albayım. Parantez içine yazılır albayım ‘hava kararmaktadır’ diye. Aynı parantezin içinde Hikmet de soldan girer albayım. Parantezin içine italik yazılır albayım. Uzatma Hikmet, denir ona gerçek hayatta. Oyunda ise denmez. Oyunda, tiyatronun kurallarına uygun olan güzel sözler söylenir. Bütün tanımlar parantez içinde verilir. Kimse o sözleri söylemez sahnede. Hikmet’in soldan girdiği görülür sadece. Sahnede, hayattaki gibi öyle aptalca gülümsemek olmaz. İnsan evindeki gibi de olmaz orada, evindeki biçimde canı sıkılmaz. Bazen seyirciyle de konuşur oyuncu; ama, herkes bilir onun gerçekten konuşmadığını: Can sıkıcı karşılıklar vermezler ona. Oyun yazarının canı konuşmak istemiştir o sırada. Herkes bunu anlar, onu hoşgörür. Hayata dayanamayan her insan gibi yapılır oyunda: Mış gibi yapılır. Ayağını, pantalonunun ütüsünü bozmadan iskemlenin kenarına dayarsın; sekreter rolündeki kıza, ‘Patron içeride mi şekerim?’ dersin. Herkesi atlatan gazeteci rolüdür bu. Oyundaki bütün gazeteciler gibi sevimlidir bu oyuncu, kıravatını hafifçe gevşetmiştir. Herkesin iç yüzünü ortaya çıkarır. İnsan, seyrettiği yerden onu alkışlamak ister. Ama olmaz: Perdenin sonuna kadar beklemek gerekir. İnsan, oyunlardan hiç anlamayanların sözüm ona gerçekçi yorumlarını unutur da, ah şu çocuk bütün namussuz heriflerin hakkından gelse diye oturduğu koltukta tepinir. Ah ben de gazeteci olsam da dirseğimi masaya dayayıp şu güzel sekreterle konuşsam diye içini çeker. Ben de albayım, hem o aptal seyircilerden değilim, hem de öyleyim. Anlıyorsunuz değil mi albayım?” “Vazifemiz anlamak,” dedi albay. “Bu görevle bulunduruluyoruz burada.” “Fena mı ediyoruz albayım?” diye sevinir göründü Hikmet. “Sizinle çalışmadan önce, doğru dürüst bir role çıkamamıştım.” Albayın gözlerine baktı: “Gerçek adına itiraz etmeyeceksiniz bana, değil mi albayım?” “İpin ucunu kaçırdık bir kere,” diye homurdandı Hüsamettin Bey. “Bütün şahsi meselelerini ortaya dökmene göz yumduk.” “Başka hangi mesele var ki canım albayım?” dedi Hikmet heyecanla. “Merak etmeyin; biz gene gizlenmesini biliriz. Şunun şurasında kime zararım dokunuyor ki?” “Kendine,” dedi albay. “İlme de bir hizmetin dokunmuyor. Girişlerle oyalanıyorsun. Bir türlü esas mevzuya giremiyorsun.” Birden öfkelendi: “Yahu şu piyesi hiç yazamayacak mıyız oğlum? Bir başlasaydık hiç olmazsa. Ben oynatacak yer bulurdum. Fakat senin niyetin tarih değil maskaralık.”
Sayfa 262 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.