Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

315 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
taşları yeme, taşları yemek yasak!
Bazı kitaplar vardır sırf ismiyle bile çeker insanı kendisine. Okuyucu merak duygusuyla kaldırır kitabın kapağını. Ne var ki bu kitaplardan çok azı aynı merak duygusuyla çevirtir her bir sayfayı okuyucusuna.Hele bir de iyi bir şairin kaleminden çıkmışsa bu kitap, merak duygusuna hayranlık da eşlik eder son sayfasına kadar. Çünkü şair duygu adamıdır, söz üstadıdır. Dertlidir şair, bütün dünyanın yükü omuzlarındadır adeta. Bu yüzden sözleri yürekten gelir, yüreğe değer. Üstüne üstlük bu şair İsmet Özel gibi İki dünyalı ve tek yüzlü bir hayatın sahibiyse, kelimeler daha bir yanık çıkar yürekten ve daha bir yakar değdiği yürekleri. Bazen utandırır, nadiren güldürür ama çoğu zaman düşündürür, hayatını sorgulatır insana . "Taşları Yemek Yasak" kitabı da böyledir. İsmet Özel, tuttukları yolun sonunun nereye varacağını gösterir kitabında insanlara. Zira yol önemlidir ve beşerin gönlü tutturduğu istikametle şekil alır. Üzerinde yürümeye değer tek yol ise İslam'dır. İslam, doğru düşünmenin yoludur. İslam, yeni bir düşünme yoludur. Hz Adem'den beri mensuplarına hayat vererek onları arındıran, her dem taptaze olup hiç eskimeyen bir yoldur. İslam'ı yeni bir düşünme yolu kılan ise onun her daim apaçık muhkem Nass'ları ve ihmal edildiğinde bütün felaketlerin peş peşe üzerimize yığıldığı Sünnet-i Seniyyedir. Kur'an ve Sünnet aynı zamanda özgürlüğün de teminatıdır. Çünkü gerçek özgürlük, bu Nass'lara sıkı sıkıya bağlı kalarak Rasulullah'ın sünnetine sarılmakla mümkündür. Bu bağlamda İslam, gerçek özgürlüğü vaadeden tek sistemdir. Ne var ki İslam kelimesinin kayıtsız şartsız teslimiyet anlamına gelmesi sebebiyle, İslam ve özgürlük kelimelerinin yan yana gelişi, özgürlük kavramının içini boşaltanlar tarafından tuhaf karşılanmaktadır. Halbuki kulluk anlayışının özgürlükle zıtlaştığı yönündeki düşünceler yersizdir. Çünkü İslâmî bakış açısına göre özgürlük, dış dünya ile alakalı değil, tamamen iç dünyayla alakalı bir durumdur. Bu yüzden insanın özgürlük alanı, bir başka insanın özgürlük alanına temas etmez, onunla çatışmaz. İsmet Özel Batılı kafaların özgürlükten anladığı şeyi çağrıştırdığı gerekçesiyle "hürriyet" kelimesi yerine, tamamen Türkçe olan "Özgürlük" kelimesini kullanmayı tercih etmiştir. Özgürlük kelimesi bize 'Öz'ün 'GÜR' lüğünden söz etmektedir. Öz denilen şey, insanın kendisi, zâtıdır. Gür olmak ise bir şeyin bollukla ve güçlü olarak çıkıp fışkırması anlamındadır. Buna göre özgürlük, insan olarak aslımızda, bizim hâlis cevherimizde, fıtratımızda olan şeyin fışkırması, serpilip hayat bulmasıdır. Özü gür olmak, yaratılışımızdan bize verilmiş özün değerlerine sadık kalmak, insan olmanın bilincine varmak ve melek olma özentisi ile hayvan olma azabından kurtulmak demektir. Kafirlere göre ise özgürlük nefsin tatmininden başka bir şey değildir.Canının istediğini yapmayı özgürlük zannedenler, İslam'ın insana vaadettiği gerçek özgürlüğü anlayamamaktadır. Onlar eğer bir odada yaşamak zorunda iseler daha az, iki katlı müstakil evde iseler daha fazla hür olduklarına inanırlar. Uçakla seyahat etmek onlar için at arabasıyla seyahat etmekten daha hür olmak demektir. Ne kadar âlete hükümran iseler o kadar hürdürler. Köpek büyüklüğünde at yetiştirmek veya taneleri ceviz büyüklüğünde üzüm salkımı elde etmek, onların en çok hür olduklarının delilidir. Kısacası kafirlerin hürriyeti sınıra ilişkin bir hürriyettir ama hangi sınırda durmaları gerektiğini kendileri de bilmezler. Müslümanların özgürlük anlayışı ise merkeze, insan oluşumuzun eksenine ilişkin bir özgürlüktür ve müslümanlar, sınırları bir özgürlük meselesi olarak saymazlar. Haramlar ve helaller Müslümanların sınırlarıdır ve bu sınırlar sadece azgınlığımızı zapt etmek için değil yeryüzünde yaşadığımız hayatın anlamını kavrayalım, mevcudiyetimizin sebebine yaklaşalım diye vardır. Bu sınırlara riayet bizim özümüzü gür , zihnimizi selim, bedenimizi küfrün tasallutundan bağımsız kılacaktır. Var olan her şey özgür yaratılmıştır. Yani her şey kendi özünün gür bir şekilde ortaya çıkmasıyla var olabilir. Ne var ki insandan başka bütün varlıklar, özgürlüklerini tanımadan, sadece yaşarlar. Bir tek insan, özgürlük bilgisini doğuştan getirmez. Bu bilgi ona vahiy vasıtasıyla Allah (cc) tarafından verilmiştir. Kur'an ve sünnet özgürlük bilgisidir. Özgür insan akıllıdır, akletmeyi bilir ve akıllıca davranarak gerçek özgürlüğün yolunun Kur'an ve Sünnete ittibadan geçtiğini anlar. Hakiki bir müslüman hiçbir zaman akılcı davranmamalı, her zaman akıllı olmalıdır. Çünkü akıllılık gerçekten değerli olanın ne olduğunu bilmektir. Akılcılık ise maddi değerleri ön planda tutmaktır. Akıllı insan özün gürlüğünün, akılcı insan ise nefsin tatmininin peşinde koşar. Akılcılığın vardığı nokta Batı medeniyeti, akıllılığın vardığı yer ise İslam'dır. Akılıcı düşünce sürekli genellemeler yapar. Bu genellemelerin parlak olanları kolayca yaygınlaşır ve yaygınlaştıkça da özünü boşaltır, sözden bir eşya haline gelir. Hegel'in şu cümlesi bu genellemelerden biridir: " Gerçek olan aklîdir ve aklî olan gerçektir" Bu söz de diğer akılcı genellemeler gibi gayet tumturaklı ve beliğ bir ifadedir. Her duyulduğunda, burada önemli bir şey söyleniyor hissi uyandırdığı için de sanki çok doğru bir sözmüş gibi algılanır. Akılcı düşüncenin genellemeleri hep böyledir. Gücünü yaşadığımız dünyanın devamına destek oluşundan alır. Bir yenilik veya bir değişiklik vaadetmez. Yeni çabalara atılmamızı veya kollarımızı sıvayıp bazı işler başarmamızı gerektirmez. Sadece konuşmalarımızı süsler ama ne yazık ki herhangi bir uyanışa vesile olmaz. Bu sebeplerle insanlar akılcı genellemeleri çarçabuk kabul etmeye, akıllı nasihatleri ise kulak arkası etmeye meyyâldir. Hegel'in " Gerçek olan aklîdir ve aklî olan gerçektir" sözü ilk bakışta son derece tutarlı ve açıklayıcı bir formül gibi görünse de, birçok şeyi açıklamak yerine birçok şeyi kargaşaya sürüklemektedir. Sağ Hegel'ciler sözün birinci kısmına ağırlık vermektedir.Onlara göre "gerçek olan aklîdir", öyleyse aklî olanı gerçek olanın dışında aramak doğru değildir. Mesela, mademki Prusya devleti vardır, yürürlüktedir, gerçektir öyleyse aklî olan da, mevcut olan bu rejimdir. Buna göre sağ Hegel'ciler "gerçek olan aklîdir" sözünü, kurulu düzenin teorik dayanağı saymıştır. Öte yandan sol Hegel'ciler ise sözün ikinci kısmını ön plana çıkarmaktadır. Onlara göre ancak "aklî olan gerçektir". Yani Prusya devleti her ne kadar mevcut rejim olsa da despotik karakteri yüzünden aklî sayılamaz, öyleyse gerçek de olamaz. Bu bağlamda her kim dünya sisteminin yürürlükteki işleyişini makul, yerinde ve isabetli sayıyorsa o kişi hangi maskeyi takmış olursa olsun sağcıdır. Yine her kim dünya sisteminin mevcut halinin aklî olmadığını, dolayısıyla gerçek olmadığını ve sistemin yerini başka bir sisteme bırakması gerektiğini düşünüyorsa o solcudur. Sağcılar mevcut tabanda rahat edenler, solcular ise aynı tabanda rahatlarını arayanlardır. Görüldüğü gibi her şeyi açıklıyormuş gibi görünen akılcı genellemeler, üzerinde biraz düşününce, birbirine zıt niyetler için bile uygun birer mazeret sayılabilmekte ve insanların, aynı kelimelerle birbirlerine saldırdıkları bir kargaşanın başlangıcı olabilmektedir. Müslümanlar ne sağcı ne de solcudur, onlar Hegel'in perdesini yırtmıştır. Dış görünüşe bakılırsa bazen sağcıların davranış ve tutumlarına benzer durumlar sergilerken, bazen de solcuların yaklaşımlarına benzer tavırlar takınabilirler. Ama bu onları solcu veya sağcı yapmaz.Çünkü İslâm'a göre neyin meşru neyin gayr-ı meşru olduğu, muhkem ayetler ve Sünnet-i Seniyye ölçülerine göre anlaşılır. Bu nedenle müslümanlar, ne aklî olanı anlamak için gerçeğe bakar, ne de gerçek olan nedir diye akla danışır. Gerçek, şayet Kur'an ve Sünnetteki ilkelere uygunsa doğrudur ve aklîdir, değilse hüsrandan başka bir şey getirmez insanlığa. Esastaki bu farktan dolayı İslâm'ın hiçbir dünyevi sistemle uzlaşması mümkün değildir. O, kendi fikriyatı, kendi yaşama biçimi, kendi bilimi, kendi teknolojisiyle yerküre üzerinde bir kurtuluş çığırı açabilecek tek sistemdir. İslamiyetin, özgün yapısıyla yeryüzünde bir kez daha parlamasını sağlamak için artık "İslam kitaplarda ve Müslümanlar mezarlarda" yanılgısından vazgeçilmesi gerekmektedir. İslam ne ölü bir inanç, ne ferdî bir avuntu ne de modern hayatın biçtiği kalıba sığabilecek bir sistemdir. Mensuplarına hayat verecek değerler sistemini ve düşmanlarını silecek gücü içerisinde taşıyan yegâne imkândır İslam. Küfrün tek millet halinde İslamiyetin karşısında olmasının sebebi de budur. Batı medeniyeti, dünyaya hakim olma arzusu önündeki tek engel olarak gördüğü slâm'ı bertaraf edebilmek için, tarih boyunca her türlü silahı kullanmış, her türlü hileye baş vurmuştur ve ne yazık ki bugün teknolojik üstünlük ve ateşli silahların gücüyle yeryüzü hakimiyetini elinde tutmaktadır. Zorla, zorbalıkla dünyaya hakim olma hakkına sahip olduğuna ve kendisinin, insanlığın en ileri, en gelişmiş, en mükemmel safhasını temsil ettiğine inanmaktadır. Hakimiyeti altına aldığı toplumlarda da insanların beslenme, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçlarını istismar ederek, onları moda, gastronomi, mimarî ve konformizm gibi tuzaklarla uyuşturmaya devam etmektedir. Bu sistemli sömürge politikası sonucunda, hayatını ekmek kavgası olarak gören nesillerin çocukları, artık hayatın bir ziyafet sofrası olması gerektiğine inanmaya başlamış ve belki birgün ben de efendi olurum hülyasıyla, modernizmin dönen çarkına teker olmaya razı olmuştur. Ne yazık ki modern köleler artık gönüllü olarak ve tebessümle katılmaktadır piramitlerin inşasına. Ayaklarındaki görünmez prangaların ve ellerindeki görünmez kelepçelerin farkında bile olamadan. İslam dünyası ne muhteşem bir hazinenin üzerinde oturduğunu hatırlayamadığı ve gerçek özgürlüğün tadına varamadığı sürece bu devran böyle sürüp gitmeye mahkumdur. Çünkü uşaklıkta ne kadar kıdemli olursanız olun ancak o kadar iyi bir uşak olursunuz. Çok iyi uşaklık edenin, sonunda efendi olma ihtimali yoktur. Bu yüzden müslümanlar büyük balığın önünden kaçmaya, küçük balığı yutmaya çabalamaktan ibaret olan bu canavarlar hiyerarşisine dahil olmayı tümden veto ettiğini ilan etmeli ve surat asma hakkını kullanmalıdır. Müslümanların surat asması, Dimyat'ta pirinç bulamadıkları veya evdeki bulgurdan oldukları için değil; onları bu yolculuğa sevketmek isteyenlerin gâsıp olduğunu bildikleri ve bu yolculuğu tümden reddettikleri için olmalıdır. Kafirlerin konforu ve tatmin yolları Müslümanların da hakkıdır yollu bir aldatmacaya son verebilmek için her bir Müslüman surat asma hakkını sonuna kadar kullanmalıdır. İsmet Özel'in 1985 yılında yazdığı ve birçok konuyu İslâmî bakış açısıyla ele aldığı kısa denemelerden oluşan kitabı, kafaları karıştıran ve aynı zamanda kitaba isim olan o muhteşem nasihatle son bulmaktadır: "İnsanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsun. Öyleyse şunu düşün: İnsanın ihtiyacı olandan fazlasını elinde tutması kendisi için taş gibidir. Bu yalnız mallar, servet, güç gibi nesnelerde geçerli değil. Merhamet, şefkat, tevazu gibi şeyler için de böyle. Bilgi için de böyle. Eğer herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa ancak istifade edildiği kadar o “şey” olur. O şeyden istifade edilmezse artık o taştır ve gerçekten onu istifadeye konu etmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar. Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın. Sana yaramadığı halde sende olan hem senin hem başkasının aleyhinedir. Taşları yeme, taşları yemek yasak!!
Taşları Yemek Yasak
Taşları Yemek Yasakİsmet Özel · Tiyo Yayınevi · 20213,207 okunma
··1 alıntı·
2 artı 1'leme
·
466 görüntüleme
Hülya okurunun profil resmi
"Beşerin gönlü tutturduğu istikametle şekil alır, itikadımca.Yani ki, bunun tersi vuku bulmaz. Önce kendinize bir istikamet belleyip oradan kendinize bir gönül temin edemezsiniz."
İsmet Özel
İsmet Özel
Hülya okurunun profil resmi
Çünkü Müslümanlık, hayatını modern medeniyetin yürümesine elverişli araçların gölgesinde devam ettiren bir anlayış, bir eyleyiş yolu değil. Yine Müslümanlık modern medeniyetin etkisiz bırakmak suretiyle yolu üzerinden kaldırdığı ölü dinlerden biri değil. Canlı ama hayatını bugünün şartlarına borçlu olmaksızın canlı, eğer etkisi azalmışsa bu İslâm düşmanlarının başarısı yüzünden değil, Müslümanların kendi yetersizlikleri yüzünden. Netice şu ki, İslâm modern medeniyet karşısında bir tehdit olma özelliğinden bir şey kaybetmiş değil. Lakin özelliğini kaybedenler modern medeniyetle İslam arasındaki bağıntıyı anlama gücünü gösterememiş Müslümanlardır.
Taşları Yemek Yasak
Taşları Yemek Yasak
Hülya okurunun profil resmi
"susmak elbette zehirlidir."
İsmet Özel
İsmet Özel
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.