Gerçek bir sonbahar kitabı. Vedayı, yarım kalmayı, arkada bırakılmayı, dalından düşmeyi ama her şeye rağmen bir gün tekrar çiçeklenme umudunu içinde taşımayı çok güzel ve çok da özel yazmış Gökhan Hoca.
Beni daha önsözün şu ilk cümlesiyle kendine çekmişti: “Hayal kırıklıkları, yorgunluklar, fırtınalar diner ve bir sandalyeye oturup kendimize dünyanın en hüzünlü sorusunu sorarız: Peki şimdi ne olacak?”
Yer yer gülümseten, sıkça ağlatan ve sızlatan fakat çokça terapi yapan bir kitap. Yolumuza nasıl devam etmemiz gerektiğini söyleyen, adeta bizi kaldırmak için çaba gösteren bir kitap. Altını çizmediğim satır yok denecek kadar az. Benim için gerçek bir baş ucu kitabı oldu. ‘Ruhu iyileştirme yolları’ kitabından sonra okuduğum ikinci kitabıydı Gökhan hocanın, ancak benim ruhumu adeta bu kitap sarmaladı.
Sizi her zaman dinleyen bir dost gibi, ne zaman isteseniz yaslanabileceğinizi bildiğiniz bir kardeş gibi, sırtınızı sıvazlayıp “Merak etme geçecek” diyen bir anne gibi kitap :)Çok çok sevdim ve çok da öneririm. Okurken yanınızdan bir paket mendilinizi eksik etmeyiniz efendim :)
İnsan yara olarak büyüyebilendir.
Gitmek zehri insanın kanına bir kez karışınca artık iflah olamıyorsun.
dünyanın merkezine koyduğun o kalp, bir zaman sonra öfkeli gözlerle sana yöneltilmiş bir silaha dönüşebiliyor.
Dünya biraz da ilk zorlukta kopup gidenlerin ardından bakmalar ülkesi değil midir?
ne mutlu bize tanrım, ne mutlu ki ölmek var; ağrıların aşkların ve sevmelerin bir sonu var; yeniden ne mutlu bize tanrım, bize bir ölmek yarattın ve üstelik bunun sorumlusu biz değiliz.
insanı acıtan vurulmak değil, sevdiği tarafından vurulmak oluyor aslında ve bu vurgun, içinde en çok hayal kırıklığını, geçmişin ve gelecek güzel günlerin derin ve telafisi mümkün olmayacak hayal kırıklıklarını barındırıyor.
yaşayacağın mutlu günlerin hiçbirinde yanında ben olmayacağım. Bu ölmek değilse nedir söyle?
her şey yolundaymış gibi, gözleri durup dururken dolan ve içi kahrolan ben değilmişim gibi yaşamaya devam ediyorum.