Mevlâna’nın Mesnevî’si İslam medeniyeti dairesindeki ilmî ve irfanî
birikimimizi, insan inşa etmek için kullanan en hacimli metinlerden biridir. Mesnevî zahirde ve batında ne söylerse söylesin temelde hırs ve arzularına galebe çalan bir insanı inşa etmenin derdindedir. Mevlâna bu insanın ihtiyaçlarını ekmek ve su olarak değil, ilim ve irfan olarak görür. Ona göre merhamet edilmesi gereken asıl insan, mide açlığı çeken değil mana açlığı çekendir. Mana söz konusu olduğunda kul ile tanrı ilişkisi devreye girer. Bu ilişkinin ise bin bir türlü ilim ve marifet derecesiyle kavranan bir süreci vardır. Mevlâna, Mesnevî’de bu incelikleri irfanî dilin doğası gereği sembol ve mecazlarla anlatmak zorunda kaldığı için Mesnevî, görünüşte bir hikâyeler silsilesi gibi görünse de derununda kendisine bahşedilen sırlar, hikmetler ve marifetler gizleyen bir eserdir.