Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Anadolu, bugünkü adına bir nazire olarak en eski çağlardan beri Ana Tanrıça tapımının ve anaerkilliğin merkezi olmuştur. Anadolu'da anaerkil bir düzen yaşanırken, gelen ataerkil akınlarla devlet biçimleri doğmuş, krallar, yöneticiler, askeri kumandanlar ortaya çıkmıştır. İşte bu egemen devlet biçimleri erkeğin rolünü daha da abartmış ve sonuç olarak da erkek egemen yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda anaerkillik yerini ataerkilliğe bırakırken, devlet biçimlerinin egemen olduğu "şehirlerde" paganizm çökmüş, Doğa'ya ve Ana Tanrıça'ya yönelik ritüeller yerlerini devlet seremonilerine bırakmıştır. Hal böyle olunca, mitler, efsaneler ve ritüeller de amaç olarak devletin devamını ve gücünün daim olmasını belirlemiş ve bu ideali sağlamak için şekil değiştirmeye başlamışlardır. Kadına ait bolluk ve bereket kavramları da devletin var oluşuna bağlanmış ve devlet güçlü oldukça bolluğun ve bereketin devamının sağlanacağı topluma zorla öğretilmeye çalışılmıştır. Bu tür baskıcı dayatmaların sonucu olarak da Doğa ile ilgili ritüeller kadının elinden alınmış ve devlet ritüeli olarak kralın eline geçmiştir. . . . Devlet yapılanmalarının doğal sonucu olarak sınıfsız toplumlardan sınıflı toplumlara geçilmiş ve yönetici sınıfın yanı sıra bir de erken "aristokrat" sınıflar türemiştir. Aşağıda hiyerarşiler ve sınıflar belirlenirken, yukarıda da tanrılar aşağıdaki yapılanmanın bir benzeri olarak örgütlenmişlerdir. Dionysos bu dönüşüme karşı gerçek paganizmi ve Doğa'nın üstünlüğünün savunan bir tanrı olarak aykırı kalmış, egemen aristokratların nefretini kazanmıştır. Oysa Anadolu anakara Helen şehirlerinin aksine hâlâ kadını gözeten, Ana Tanrıça'ya değer veren ve anaerkillikle paganizmin kurumlarını muhafaza eden bir yapıdaydı ve Doğa tapımı çok daha yaygındı. Dionysos bu ritüelleri öğrendikten sonra kendine bağlı olanlarla kurduğu Dionysos Alayı ile Hindistan'a kadar, bilinen Doğu'yu dolaşır. Dionysos alayı arasında Bakkhalar diye bilinen kadın takipçiler, erkekler ve Satyros'lar vardır ve bu alaydakilerin genelde büyük bir fallus taşıdıkları görülür. . . . Kadim zamanların bolluk ve bereket simgesi olan fallusu da taşıyan Dionysos Alayı kalabalık olarak ilerlerken davullar, ziller, flütler ve gürültülü çalgılar da çalmaktadır. Aslında bir Dionysos ritüelini temsil eden bu alay, Apollon mitoslarının tersine, düzgün (notalı, kurallı, matematiksel) melodiler eşliğinde değil de bütün çalgılarla tam bir kakafoni yaratır. O dönemin tutucu insanlarının bu hallerden hiç de hoşlanmadıklarını söylemek, abartılı olmayacaktır. Gitmedikleri, görmedikleri ritüelleri bile abartmaları kaçınılmazdır artık. MÖ 1. yüzyılda yaşamış olan Catullus, şiirlerinde Dionysos Alayı'nı hiç olumlu anlatmaz: . . . Dionysos ritüellerinin en büyük özelliği kadınların da katılabiliyor olmasıdır. Dionysos ritüellerine kadınların katılması, Helen toplumu açısından büyük bir altüst oluştur. Helen tarihinin klasik dönemine ait olan bir söz aslında o dönemin kadına olan bakışını çok güzel açıklar. Kadınları eve hapseden Atinalılar "Bir kadın sokağa yalnız çıkıyorsa ya çok yaşlıdır ya da çok çirkindir" diyerek cinsel baskıcılığın altını tam anlamıyla çizerler. . . . Kadın tam da eve hapsedilmişken, Dionysos aslında Helen toplumunda bir devrim yaratmıştır. Bu devrimin en önemli yanı kadınları evden çıkartıp Dionysos ayinlerine götürmek olduğu kadar, ayinlerin çoğunda kadınların ellerine fallus simgeleri de vererek toplum içinde bastırılmış olan cinselliğin de açığa çıkmasını sağlamış olmasıdır. . . . Dionysos ritüellerine çoğunlukla kadınların ilgi göstermesi önemlidir. Yapılan ritüeller, kadının baskıcı topluma başkaldırısıdır tabii ki. Tarih içinde anaerkillikle savaşıp ona karşı zafer kazanan ataerkillik kadından her zaman korkmuştur. Kadını eve kapatan ataerkil yapı aynı zamanda kadın cinselliğine de düşman olmuş, kadını daha da hor görmüştür. Eski pagan toplumlarında erkek erginlenmesinden sonra bir de kadınla birleşme âdeti vardı. Bu birleşme sırasında toplumun herhangi bir kesiminden bir kadın kendi bedeninin içine Tanrıça'nın "enkarne" olmasına izin vererek birleşmeyi tamamlıyordu. Bu birleşme sayesinde yeni erginlenmiş delikanlı bir yandan cinselliği öğrenirken öte yandan bir kadını mutlu etmesi gerektiğini de anlıyordu. Böyle bir âdetin olduğu kültürün uzantısı olan Helen toplumunda kadın cinselliğinin yok sayılması kadının da doğasına aykırı yaşamasına neden oldu. Bastırılan kadınlığa karşı koyuş Dionysos ayinleriyle başlamıştır ve erkek egemen toplumda büyük bir devrim olmuştur. Erkek egemen toplum bu ritüelleri "histerik" bir etkinlik olarak yorumlasa da kadının Doğa'ya ve kendi doğasına dönmesi bakımından söz konusu ritüeller büyük önem taşımaktadır. Eskiden Doğa ile iç içe yaşayan kadınlar Helen polis yani şehir hayatında tamamen Doğa'dan kopmuşlardı, Dionysos ritüellerinin Doğa içinde yapılması da kadının eski yaşantısına dönüşü sağlamıştı. Bir başka deyişle ataerki ve anaerki karşıtlığı, polis-Doğa karşıtlığında kendini göstermiş, kadının ruhsal ve bedensel olarak kendini bulmasını getirmişti. Ataerkil toplum bütün bunları "çılgınlık" ya da "delilik" diye yorumlasa da, bu tepki aslında kendi korkularının dışavurumu olmuştur. Dionysos, baskıcı ataerkil kafaya karşı Doğa'yı ve insan doğasını savunan, Ana Tanrıça'dan yana duran bir tanrıdır. Dionysos geldiği toprakların özgürlüğünü ve temel yapısını Helen anakarasına da taşıyan ve onları dönüştüren bir tanrıdır. . . . Kadınları ritüellere katan, kült içinde önemli bir yer veren Dionysos, bu bağlamda toplumsal düzeni kökten değiştirmeye hatta yıkmaya adaydır. . . . Dionysos kültünün getirdiği diğer önemli devrim de hazzı yadsımamaktır. Özellikle kadın cinselliği ve kadının aldığı haz, baskıcı toplum tarafından yadırganmıştır, hatta yetersiz kalan erkeği korkutmuştur. Anaerkilliğin özgür haz anlayışı, ataerkillikle birlikte "ayıp" karşılanmış, kadın da eve kapatılmıştır. Dionysos kadını evden çıkartarak, hazzı onlara geri vermiştir. . . . Nietzsche Dionysos'u anlatırken, insanın Dionysos ile kendisini bulmasına değinir: "Dionysos'un büyüsüyle yalnızca insanla insan arasındaki bağ yeniden kurulmuş olmaz; yabancılaşmış, düşman ya da boyunduruk altına alınmış doğa da, kaybolmuş oğluyla, insanla barışma şenliğini kutlar yeniden." . . . Ana Tanrıça kültünün farklı yoldan bir canlanışı olan Dionysos kültü, cinsel hazzı hatta genel olarak hazzı, kültün bir parçası yaptığında, kadın cinselliği ve kadının aldığı haz da toplum içinde konuşulabilir olmuştur ve ataerkil otoriteyi korkutmuştur. . . . Atina'nın baskıcı toplumu sokağa çıkan her kadını lekeli görmektedir. Kadının yeri evi olmalıdır ve bir etkinliğe katılmamalıdır. Dionysos kadınlık onurunu koruyarak kadına başka bir dünya vaat etmiştir.
Sayfa 47 - Destek YayınlarıKitabı okudu
·
80 görüntüleme
Megasonik Siklon okurunun profil resmi
Konuyu bölmek istemediğim ve ayrı ayrı paylaşmanın birçok şeyi ıskalamak olacağını düşündüğüm için, aralardaki bazı sapmaları ve olmasa da olurları eleyerek böyle toplu bir alıntı çıkardım. Bence çok iyi oldu.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.