Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Korku ve Titreme
Korku ve Titreme
Soren Kierkegaard
Soren Kierkegaard
Kierkegaard'ın Korku ve Titreme eseri, İbrahim'in Tanrı'nın emirlerine uymayı kabul etmesi ve oğlunu kurban etmeye razı olmasıyla ilgili bir kaygıyı anlamak için yazılmıştır. İbrahim'in bu görevi yerine getirme ya da reddetme seçeneği olduğu halde, oğlunu kaybetme pahasına bu görevi yerine getirmeyi seçer. Kierkegaard, İbrahim'in bu kararıyla ilgili olarak, İbrahim'in hiç kimseye bu konuyu açıklamamasından, duygularını paylaşmamasından ve sessiz kalmasından bahseder. İbrahim, kendini evrenden izole etmek ve duygularını gizlemek için sessizliği tercih eder. Kierkegaard, İbrahim gibi umutla yaşayan insanları ve Genç Adam ve Constantin Constantius gibi anılarla yaşayan insanları tasvir eder. Kierkegaard, daha önce Symparanekromenoi ve En Mutsuz Adam adlı derslerinde bu konuyu tartışmıştır. Bir kişi mutluluğu dışarıdan bir şeyde arar ve umutla yaşarken, diğer kişi mutluluğu kendi içinde bulur. Kierkegaard, aynı tarihlerde yayınlanan diğer eserinde bu fikri açıkça ortaya koyar. Kierkegaard, İbrahim'in imanına atıfta bulunarak, inancın son aşamasının sonsuz teslimiyet olduğunu söylüyor. Bu aşama, kişinin kendi ebedi geçerliliğinin bilincine varmasıyla gerçekleşir ve varoluşu kavramasını sağlar. İman sayesinde, kişi tüm dünyevi yaşamdan vazgeçmeye ve kendi içinde şekillenmeye istekli olmalıdır. Kierkegaard, daha önceki bir kitabında da bu tür bir bilinçten bahsettiğini belirtiyor. Bu bilinç anında, kişinin dolaysız ruhu olgunlaşır ve daha yüksek bir biçime ihtiyaç duyar. Kişi, kendi ebedi geçerliliğinin bilincine vararak depresyona başlamadan önce kendini ruh olarak ele geçirmek ister. İbrahim'in sonsuz geçerliliğinin bilincine varmasıyla, iman kapısına gelir ve imanına göre hareket eder. Bu eylemde, kişi bir inanç şövalyesi haline gelir. Başka bir deyişle, kişi tüm dünyevi mallarından vazgeçmeli ve Tanrı'dan daha çok sevdiği her şeyden vazgeçmeye istekli olmalıdır. Kierkegaard, Hegel'in etik sistemini ve Agnes ile deniz adamının, Aulis'teki Iphigenia ve diğerlerinin estetik hikayelerini kullanarak, okuyucuya ruhun iç dünyası ile etik ve estetiğin dış dünyası arasındaki farkı anlamasına yardımcı olur. Eserin otobiyografik olduğu düşünülen birçok kişi, Kierkegaard'ın nişanlısı Regine Olsen'i kaybetme deneyimini işlediğini belirtiyor. Bu yorumda, İbrahim Kierkegaard'ı temsil ederken, Isaac ise Regine'i temsil eder. Kitapta 3 temel soru sorulmuştur Soru 1: Etik olanın teleolojik olarak askıya alınması söz konusu mudur? Soru 2: Tanrı'ya karşı mutlak bir görev var mıdır? Soru 3: İbrahim'in girişimini Sara'dan, Eliezer'den ve İshak'tan gizlemesi etik olarak savunulabilir miydi? Soru 1: Etik, insanın doğru ile yanlış arasındaki ahlaki değerlendirmeleri yapma yeteneğidir. Kierkegaard, Hegel'in "İyilik ve Vicdan" başlıklı bölümünde öznel iradenin, yetkili olarak tanıdığı bir şeyi iyi olarak kabul etme hakkına sahip olduğunu belirtir. Bu, kişinin kendi kanaatine göre doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, yasal ya da yasa dışı olarak bir eylemi değerlendirebilme hakkıdır. Bu içgörü hakkı, eylemin nesnel değeriyle ilgili bilgiye dayanır. Nesnellik hakkı ise, bir eylemin gerçek dünyada değişiklik yaratması ve genel geçerliliği olan bir şey olması gerektiğini ifade eder. Devletin hukuki sorumluluğu da, bireyin öznel içgörüsüne ya da kendi kanaatine bağlı olmadan, yasal olanın ne olduğunu bilmek ve uymaktır. Kanunlar ve genel gelenekler aracılığıyla devlet, eylemin biçimsel yanını görme hakkını ortadan kaldırır. İbrahim ise Kierkegaard'ın teorisini takip etmemiştir. Kierkegaard, İbrahim'in evrenseli takip etmediği ve etiği askıya aldığı için hatalı olduğunu söyler. Kierkegaard'ın doğru ile yanlış arasındaki farka ilişkin farklı bir teorisi vardır ve bunu Ya/Ya da'nın sonundaki küçük konuşmada ifade eder. İbrahim'in Tanrı'ya karşı mutlak görevi ile çevresinin etik gereklilikleri arasında seçim yapması gerektiğini belirtir. Hegel ise özgürlük fikri ve onu gerçekleştirmenin araçları olan yaşam hareketi ve etkinliğiyle birlikte bilgi ve iradenin öznel yanının ahlaki bütün ve özgürlüğün gerçekliği olduğunu ifade eder. Kierkegaard, Hegel'in felsefesinin dışarının iç, içerinin de dış olduğu teziyle sonuçlandığını söyler. İbrahim'in seçim yapması gereken şeyler arasında çelişki olduğunu ifade eder. Hegel ise özgürlüğün bilincinde olduğunda eylemde bulunmanın ve belirli karakterler elde etmeye çalışmanın gerektiğini belirtir. Soru 2: Johannes de Silentio(Kierkegaard'ın takma adı) Descartes'ın sistematik bir yöntem kullanmasının ve Hegel'in kurmak istediği sistem arasındaki farkı vurgular. Onun kitabının bir sistem olmadığını ve sistemin en ufak bir ilgisi olmadığını belirtir. Bu kitapta, sistem ve Danimarkalı hissedarlar için iyi olan her şeyi çağırdığını ifade eder. Bu kitabın bir kuleye dönüşmeyeceğini ve herkese başarılar ve hayırlar dilediğini belirtir. Kierkegaard, Korku ve Titreme'de kendi kurtuluşunu gerçekleştirmenin korku ve titreme içinde olduğunu seçer. Başka bir takma adı olan Johannes Climacus(Diğer takma adı) Kierkegaard'ın başka bir sistem yaratmakla ilgilenmediğini yazmıştır. Ona göre, Kierkegaard hiçbir şekilde bir filozof değildir. O, yazdıklarını satın alan ve okuyan kişi sayısı ne kadar azsa, o kadar hoş ve belirgin bir lüks olarak yazmaktadır. Çoğu sistem ve bakış açısı da dünden kalmadır ve sonuca, aşık olmanın bir romanda başarıldığı kadar kolay varılır. Felsefenin Descartes'tan Hegel'e kadar uzanan bu tarihsel kuyruğun ilginç koşullar sayesinde olduğunu belirtir. Ancak bu kuyruk, insanın sahip olduğu kuyruğa daha yakın olan ve dünyanın yaratılışından itibaren kullanılanla karşılaştırıldığında yetersiz olan bir kuyruktur. Kierkegaard, Korku ve Titreme'de paradoks ve sıçrama fikrini ortaya koyar. İstifa eyleminin inanç gerektirmediğini, çünkü kazanılanın ebedi bilinç olduğunu belirtir. Teslimiyet eyleminin ise inanç gerektirmediğini, ancak ebedi bilinçten daha fazlasını elde etmek için inanca ihtiyaç olduğunu ifade eder. Korku ve Titreme'de ise tüm Hıristiyanlığın paradoksa dayandığını ve kabul edilmesi veya reddedilmesi gerektiğini belirtir. soru 3: Kierkegaard'a göre, etik dünyası ifşayı talep eder ve gizliliği cezalandırır. Bu durum, insanların dürüstlük ve şeffaflık içinde davranmasını teşvik ederken, aynı zamanda gizlilik içinde kalmayı ödüllendirir. Ancak estetik dünya, gizliliği ödüllendirir ve ifşayı cezalandırır. Estetik dünya, insanların iç dünyalarını korumasına ve açıklamalarını sınırlamasına izin verirken, ifşayı cezalandırır. Kierkegaard, Yunan tragedyasından örnekler vererek bu durumu açıklar. Bir oğulun kehanete babasını öldürdüğünü ancak daha sonra babası olduğunu öğrendiğini söyler(Odepius destanı) Bir kız kardeşin erkek kardeşini feda etmek istediğini ancak bunu önemli bir anda fark ettiğini ifade eder. İbrahim, yaşadığı her şeyi sakladı. Kendi içindeki sıkıntıyı kimseyle paylaşmadı. Ancak İbrahim'in içindeki sessizlik onu dehşete düşürdü. İbrahim, inancının tam içeriğini anlayabilir ancak bu, nasıl inandığını veya inancının nasıl geliştiğini anlamak anlamına gelmez. İbrahim'in yaşadığı "yansıtıcı keder" olarak adlandırılan duygu, hem keder hem de sevinçten oluşur. İbrahim, içsel düşüncelerini sessiz tutar ve bu duyguların bir karışımını hisseder. Yansıtıcı kederin sanatsal olarak tasvir edilmesini engelleyen şey, sürekli hareket halinde olması ve kendisiyle uyumlu olmamasıdır. Yansıtıcı keder, nesnesini ve ifadesini bulmaya çalışırken savrulur. Ancak keder huzur bulduğunda, iç düşünceler yavaş yavaş dışa çıkar ve sanatsal temsile tabi olur. Bu duygu içine çekildiğinde, monoton bir hareket başlar ve her zaman tekrarlanır. Yansıtıcı kederin dışa dönük bir değişimi yoktur; içe doğru ilerler ve dikkatli bir gözlemci tarafından fark edilir. İçine çekildiğinde, keder küçük bir girinti bulur ve monoton bir şekilde ileri geri hareket eder. Bu hareket zamanla zihinde bir etki yaratır ve kişiye uyuşukluk hissi verir. Sonunda denge sağlanır ve dışsal bir ifadeye ihtiyaç duyma ihtiyacı sona erer. Dışarıdan her şey sessiz ve sakin görünse de, içeride keder bir mahkum gibi yaşar. Hıristiyanlık dünyaya girdiğinde, herkes için bir paradoks olmuştur. Ancak zaman ilerledikçe, Hıristiyanlık paradoks olmaktan çıkar. Kierkegaard, bu paradoksu açıklamanın görev olduğunu söyler. Ancak bu paradoksun açıklanamaz olduğunu da ekler. İnanç, insanın sonsuz ve sonlu arasındaki çelişkide yaşadığı acılara dayanır ve dile getirilemez hale gelir. İnanç, içsel bir nefes çekimi haline gelir ve açıklanamazdır. Kierkegaard, Agamemnon ve İbrahim örneklerini kullanarak, bir eylemin anlamının herkes tarafından açık olduğunu ve bu nedenle açıklama yapmanın gereksiz olduğunu ifade eder. İbrahim'in görevi, onun ne yapacağını bilmeyi gerektirir. İbrahim, keder ve sevinç arasında bir karışım yaşar ve bu duygu içsel bir yansıma olarak sessizlikle sonuçlanır. İbrahim'in amacı, Tanrı'ya olan bağlılığına sadık kalmaktır. Bu durumda niyet sonuçtan daha önemlidir ve inancıyla Tanrı'yı memnun etmek için daha fazlasını yapması gerekmez. İnanç, bir insanın en yüksek tutkusudur. Her nesilde imana gelmeyen birçok kişi olabilir, ancak kimse daha ileri gitmez. İnanmamak da hayatta görevlerle doludur ve bu görevler insanın hayatını boşa geçmez. Ancak inanan kişi, inandığı konuda durmaz. İnanan kişi, inancını sürekli olarak geliştirmek ve ilerletmek ister. İnanç, hayatın merkezinde yer alır ve inanmak isteyen kişi sonsuz bir yapı inşa eder. İman etmek, insanın sonsuz bir ilişki arayışının ifadesidir. Tanrı'nın İbrahim'e verdiği görev o kadar korkunçtu ki, kimse onu anlayamazdı ve bunu kimseye anlatamazdı. Etik ve estetik dünyaları, İbrahim'in görevini ifşa etmesini ve anlatmasını yasaklar. İbrahim, görevi yerine getirmeye istekli olduğu için bir iman şövalyesi olur. İbrahim'in çektiği acılar hiç kimseyi rahatsız etmez. İbrahim, etik söz konusu olduğunda yanılıyordu ancak mutlak söz konusu olduğunda haklıydı. İbrahim'in amacı, Tanrı'nın çağrısını takip etmek ve onu memnun etmektir. İnanç, insanın en yüksek tutkusu olduğu için, inanan kişi kendini tamamen ona adamıştır. İman etmeyen kişi ise hayatta başka görevleri bulur ve bu görevleri severek yerine getirirse, hayatı boşa gitmez. Ancak inanan kişi, her zaman daha ileri gitmek ister ve inançta durmaz. İnanmak, insanın iç dünyasında büyük bir değişim yaratır ve bu değişim sadece dindarlar tarafından anlaşılabilir. Kitap, iman kavramının günümüzde nasıl ucuzlatıldığını ve gerçek imanın ne olduğunu anlamak için İbrahim gibi kutsal figürlerin deneyimlerine bakılması gerektiğini savunur.
Korku ve Titreme
Korku ve TitremeSoren Kierkegaard · Araf Yayınları · 20131,705 okunma
·
141 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.