Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hifa Hatun ve Süheyb'in Hikâyesi
Hifa Hatun... Güzelliği ve zenginliği dillere destan olmuş bir ay parçası... Peşine düşmeyen krallar, vezirler ve sultanlar kalmamış... Kimi ayaklarına halılar sermiş, kimi cevherler ve paralar dökmüş, kimi köyler ve kasabalar bağışlamış, kimisi de sarayının anahtarını yollamış... Hifa Hatun'un gönlü ise ebedî sevdayla, ilahî aşkla yanmış... Bir gün Efendimizin (s.a.v) huzuruna çıkıp: - Ey Allah'ın Resulü, bana beni cennete götürecek bir şeyler öğret. Hifa Hatun, Peygamber Efendimizin (s.a.v) “gündüzleri oruç tut” ya da “geceleri namaz kıl” gibi bir tavsiyede bulunacağını sanmış. Efendimiz (s.a.v) ise: - Ya Hifa, senin önce evlenmen lazım diye buyurmuş. Zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın. Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu bükmüş: - Siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım, demiş. Efendimiz (s.a.v): - Yarın sabah mescide ilk gelenle evlen, buyurmuş. Hifa Hatun ise, bu teklifi tereddütsüz kabul etmiş. Bu haberi Süheyb adında fakir ve gariban bir sahabi de duymuş ama asla dikkate almamış. Çünkü evi, yurdu olmayan; karnını zor doyuran; kâh ağaç altında, kâh mescitte sabahlayan bir garibanın, zenginliği ve güzelliğiyle ünlü birisini gönlünden geçirmesi ne mümkünmüş. Ama bakın şu Allah'ın işine ki, o sabah bütün sahabiler çeşitli sebeplerden dolayı geç kaldıkları halde, Efendimiz (s.a.v) ilk gelenin Süheyb olduğunu görmüş. Peygamberimiz (s.a.v) namazdan sonra Hifa Hatun'u çağırtıp neticeyi bildirmiş. Tam bir teslimiyet içinde olan Hifa Hatun asla sesini çıkarmamış. Efendimiz (s.a.v) güzel bir hutbe okumuş ve nikâhlarını kıymış, sonra da dünyada hiçbir maddi varlığı olmayan Süheyb ile kralların uğruna yarıştığı Hifa Hatun'u eve yollamış. O gece: - Ya Hifa, demiş Süheyb. Biliyorum, sen benim için bulunmaz bir nimetsin. Ben ise senin için sadece bir yüküm. Bunun için benim şükretmem, senin de sabretmen lazım. İster misin şu geceyi ibadetle geçirelim. Zira Efendimiz (s.a.v) “Cenette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar” buyurmuştur. Öyle de yapmışlar, seccadelerini gözyaşları ile ıslatarak, kalplerini zikir ile aydınlatmışlar. Cebrail aleyhisselam, olup biteni Resulullah Efendimize (s.a.v) anlatmış, onları yüce Allah'ın cennetle müjdelediğini söylemiş. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz (s.a.v) Süheyb'i yanına oturtarak: - Ey Süheyb, demiş. Geceki halini sen mi anlatırsın, yoksa ben mi anlatayım? Süheyb başını yere eğerek: - Allah'ın Resulü (s.a.v) en iyisini bilir, cevabını vermiş. Efendimiz (s.a.v) ise: - Ne mutlu size, demiş. İkiniz de cennetliksiniz. Süheyb derhal secdeye kapanarak: - Ya Rabbi, diye yalvarmış... Sen ki beni affettin, o zaman günahlara bulaşmadan canımı al! Ruhundaki iman öylesine coşmuş ki, Yüce Mevla bu dileğini kabul ederek, daha secdedeyken ruhunu teslim almış. Mescitte bulunan sahabiler büyük bir şaşkınlık içinde gözyaşı dökmüşler. Efendimiz (s.a.v): - Size daha şaşılacak bir şey söyleyeyim mi, demiş, bu olayın şoku içinde secdeye kapanan müslümanlara. Şuan da Hifa Hatun da ruhunu Hakk'a teslim etti. Bu iki Allah âşığının mezarlarını yan yana yapmışlar. Birinin mezar taşına; “Şükredenlerden Süheyb”, öbürüne de “Sabredenlerden Hifa” yazmışlar. Bu fâni dünyanın fâni aşkına bedel, onlar ebedî dünyanın daimî sevdasını bir daha ayrılmamak üzere hak etmişler.
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.