Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Najla Tammy Kepler İle Hakikat Yolculuğu Üzerine...
Söyleşi: Mahir Kılınç 1971’de, ABD’nin Teksas eyaletinde dindar Hristiyan bir ailenin ilk çocuğu olarak dünya ya geldi. Üniversitede okurken bir Türk öğrencinin ona Allah’ı ve İslâm’ı anlatması ve 40 Hadis kitabını hediye etmesinden sonra İslâmiyet’i araştırmaya başladı. Kitap onun hayatını değiştirdi ve Müslüman oldu. 1994 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra Türkçe öğrenmeye çaba gösteren yazar, 2005’te Türkiye’ye yerleşmeye karar verdi. “The Natural Path” ismiyle bir radyo programı yaptı. Teksas’ta yayımlanan Living İslâm 3: Life Story Of Prophet Muhammed isimli ders kitabına yazar olarak katkıda bulundu. Huzura Doğru Beş Büyük Adım isimli kitabın bir kısmını yazdı. 2005’ten beri İstanbul’da yaşayan yazar, Müslüman olduktan sonra büyük ilgi duyduğu Arapçayı öğrenmek için çalışmalarını sürdürüyor. 2016’da Kepler’in kendi hidayet öyküsünü anlatan Teksas’tan Hakikate Yolculuk adlı kitabı ve onun devamı olarak anılarını anlatan “Teksas’tan Hakikate Yolculuk 2 – YÜZLEŞME” adlı kitabı 2019’da yayımlandı. Müslüman olmadan önceki hayatınızdan kısaca bahseder misiniz? Müslüman olmadan önceki hayatım; eğitim, spor, iş ve sanatla geçiyordu. Babam benim en büyük destekçimdi ve beni hem kilisede hem de okuldaki spor faaliyetlerinde destekliyordu. Çok çalışkan, dürüst, disiplinli ve ahlaklı biriydi. Yaptığım işlerde kusursuz ve başarılı olmamı tavsiye ederdi. Herhangi bir konuda kararlı olmayı bana o öğretti. Ona Allah hidayet versin. Babam gençken toplumdan farklı bir kiliseyi seçmişti. Protestan ve Katolik bir kilise değil, sonradan kurulmuş bir kiliseydi. Bu kilise, kitaba göre yaşamak gerektiğine inanırdı. Tevrat, İncil, Zebur’da ne yazıyorsa onu uyguluyorlardı. Mesela biz domuz eti yemezdik çünkü Tevrat’ın içerisinde domuz etinin yenmemesi gerektiği yazıyordu. Noel ve bunun yanı sıra popüler birçok günü kutlamazdık. Böyle bir yaşayış ve inanışla biraz toplumun dışında kalmıştık. İç dünyanız ve buna bağlı olarak sosyal çevreniz nasıldı? İç dünyamda babamdan da gelen bir Rab inanışı vardı. Her zaman doğru olanı yapmanın gerektiğine inanıyorduk. İnanarak yaşayan biriydim ama içimde hep bir eksiklik, kafamda cevabını bulamadığım sorular oldu. Bu sorulara ne kilisede ne de eğitimde cevaplar bulabiliyordum. Bu da beni araştırma ve sorgulamaya yöneltti. Çevremizde komşuluk ilişkileri yoktu. Bir kez bile ailece bir komşuya gidip de yemek yediğimizi hatırlamıyorum. Komşularımızı ziyaret ederdik. Özel günlerde insanları davet ederdik ancak o zamanlarda toplu bir yemek yenirdi. Ama komşulara karşı herhangi bir sorumluluk söz konusu değildi. Amerikan kültürü Türk kültüründen farklı... Orada bireysellik daha baskındır. Arkadaşlarımla vakit geçirirdik ama çok sayıda arkadaşım yoktu. Biraz seçiciydim. Özel birkaç arkadaşım vardı ve iyi arkadaşlarındı bunlar. Allah hidayet versin onlara. Hâlâ iletişimdeyiz. Her gün Tevrat’tan ve İncil’den pasajlar okuyan, kiliseye devam eden bir babanın kızı olarak Hristiyanlıkla ilgili kafanızdaki soru işaretleri nelerdi? Evet, babam her sabah Tevrat ve İncil’den pasajlar okur ve dua ederdi. Haftada bir de akşam yemeği sonrası bize vaaz gibi sohbet ederdi. Hem kilise hem babam, kendi başımıza ders çalışmamızı bekliyordu. Kilise soru-cevap kitapçıkları çıkartıyordu. Babam o kitapçıkları alırdı, biz de oradan ders çalışırdık. Kiliseye ayda bir gittiğimizde cevaplar alırdık. Annemin gittiği kilise, babamın kinden farklıydı. Babamın kilisesi noel günü, doğum günü gibi kutlamalar yapmazdı. Annemin gittiği kilisede ise böyle bir yasak söz konusu değildi. Babamın gittiği kilisede teslis inancı yoktu ama anneminkinde vardı. Her ikisinin de içerisini gördüm. Bu kiliselerin arasındaki çatışmalar, çekişmeler beni şaşırttı. Ben daha çok babamın düşüncesine meyilliydim çünkü onlar kitaba göre hareket ediyorlardı. Baptist kilisesinde pazar günleri de gençlere ayrı bir sohbet oluyordu. Orada da Tevrat ve daha çok da İncil’den ders çalışıyorduk ve ibretler almaya, erdemleri öğrenmeye çabalıyorduk ama kitabın tamamını uygulama söz konusu değildi. Her ikisindeki bu çelişkileri görünce zihnimde soru işaretleri daha da artmaya başladı. Acaba hangisi doğruydu, hangisi hakikatti? Bu soruları sorarken de içimden dualar ediyordum. Rabbim doğruya nasıl ulaşacağım, hikmet nedir, hakikat nedir gibi sorular beni bir hayli sarstı, kötü rüyalar görüyordum. Çözüm bulamıyordum ve kendimi de nasıl koruyacağımı bilemiyordum. Konferanslarınızda ve sohbetlerinizde, “Üç yıl boyunca ‘Hikmet ver ya Rabbi’ diye dua ederken İmam Nevevi’nin 40 Hadis kitabıyla tanıştım, bu kitapta aradığım hikmeti buldum.” diyorsunuz. Kitap, hangi sorularınıza cevap oldu? Öncelikle “Rabbin adı ne?” sorusuna cevap buldum: Allah. Hristiyanlıkta da Rab olarak var ama kendine özel bir isim yok. Yahova olabilir ama yine de net bir şekilde yok. Asla bir esma’ül-hüsna yok. Ayrıca Hristiyanlıkta Rabbin kim olduğu yeterli bir şekilde anlatılmıyor. Musa’nın Aleyhisselâm aldığı 10 kanun belli ama benden ne istediği net değil. Tevrat, İncil, Zebur genel erdemlerden ancak peygamberlere yönelik aykırı şeylerden bahsediliyor. Bunların çelişkili şeyler olduğunu gördüm. Buralarda sanki bir eksik var ve bunun bir çözümü olmalı diye düşündüm. İnsanların nasıl yaşaması gerektiğine dair bir yol olmalı diye düşünüyordum. Çünkü Allah insanı başıboş bırakmazdı. İslâmiyet’e girdiğimde bu Kırk Hadis’te Rabbimin kim olduğunu, benden ne beklediğini, insanlara nasıl davranmam gerektiğini ve onların hakkını nasıl verebileceğimi öğrendim. Burada yer alan bilgiler azsa da bana öz olanı tattırdı. Toplumda geçerli, hayatımı iyileştirebileceğim, güzelleştirebileceğim hikmetleri kırk hadiste buldum. Teksas’tan Hakikate Yolculuk kitabınızda kendi iç dünyanızdan ve bireysel yolculuğunuzdan bahsediyorsunuz. Kitapta ayrıca tabiat tasvirleri dikkat çekiyor. Tabiatın eşsiz güzelliği, iç yolculuğunuzda sizi tefekkürle buluşturan bir itici güç gibi âdeta. Bu konuda neler söylemek istersiniz? İnsan, kendi etrafına bir bakınca Allah’ın var olduğuna dair hiç şüphesi olmaz. Çünkü tabiatta küçücük bir çiçekten dağlara kadar her şey, Allah’ın varlığını, kudretini anlatıyor. İnsanlar da bu tabiattan bitmez tükenmez dersler, ibretler çıkarabilir ve çıkarmalıdır. Doğal hayat bana Allah’ı daha çok hatırlattığı için şehir hayatı beni biraz zorluyor. Onlardan uzak kalıyoruz. Şehirdeki sesler, tabiattaki sesleri duymamıza engel oluyor. Tabiatın insanın iç dünyasına yönelik yolculuğunu şehir yaşamında bulmak çok güç maalesef. Hâlbuki insan dışarı çıkıp kimi zaman gökyüzüne kimi zaman da yeryüzüne bakıp tefekkür ederek huzur ve sükûna dalmalı. Yine bir konuşmanızda “Ne kadar öğrendiysem o kadar emin oldum.” diyorsunuz. Araştırarak ve öğrenerek yetişkin bir yaşta İslâmiyet’i seçtiniz. Kişisel tecrübenizden hareketle insanlarımıza inandığımız dini öğrenmenin ehemmiyetinden bahseder misiniz? Öğrenmek insana bilmeyi getiriyor. İnsan bildikçe korkularından uzaklaşır ve kendini emniyette hisseder. 1991’de Müslüman olduğumda Amerika’da pek İngilizce kaynak yoktu. Bulabildiğim kaynaklarla yavaş yavaş dinimizi öğrenmeye başladım. Öğrendiklerimi hayatıma yansıtmaya çalışıyordum. Yavaş yavaş öğrenmenin faydalı olduğunu düşünüyorum çünkü insan bilgilerle boğulmuyor ve öğrendiklerini anlayarak, idrak ederek hayatına yansıtıyor. Öğrenmek bir süreç… Bu süreçte önemli olan devamlılık... Bunun için sabır ve gayret gereklidir. Zihnindekile¬rin yani öğrendiklerinin kalbine inmesi gerekir kalbinde olunca da hayatına yansıyacaktır. Ayrıca öğrendiklerimizi de sürekli paylaşmamız gerekir. Samimiyetle öğrenerek bunu hayatımıza yansıt¬maya çalışmalıyız. Allah bizlere bunları nasip etsin inşallah. Müslüman olduğunuzda aileniz ve içinde bulunduğunuz çevre, bu durumu nasıl karşıladı? Müslüman olduğum zamanlarda ve çevremde İslâmofobi yoktu. Amerika’nın İran’daki Müslümanlara karşı bir tavrı vardı ama Müslüman’ı terörist olarak sunan yaygın bir düşünce yoktu. Ayrıca çoğu kimse İslâm’ı duymamıştı. Duymuşsa bile ne olduğuna dair hiçbir bilgisi yoktu. O yüzden Müslüman olan kimselerle karşılaştıkları vakit “Neden böyle giyiniyorsun?” diye sorarlardı. Müslüman olduktan sonra arkadaşlarım bana karşı biraz çekinerek davranmaya başladı. Annem zulüm yaşayacağım düşüncesinden ötürü biraz korktu ama kararlı olduğumu görünce de saygı duydular. O zamanlarda din özgürlüğü vardı. Şimdi İslâmofobiden ötürü Müslümanlara karşı aynı özgürlükten söz edemiyoruz. 11 Eylül’den bu yana özellikle televizyonlarda Müslümanlara yönelik saldırılar ve hakaretler yaygınlaştı. Babam beni çok destekledi. Annem tarafından baskı yaşadığımda bana “Kızım seni doğru yolu takip etmen için büyüttüm, yolunda devam et.” dedi. Şimdi ise ailem bana saygı duyuyor ancak benim dışımda Müslüman olan yok. Arkadaşlarım da saygı duyuyor ve onlardan da kötü bir söz duymadım. Amerika’da sadece bir kız, başörtümü çekmeye çalıştı. Onun dışında herhangi bir hakarete ya da saygısızlığa maruz kalmadım. Ancak çok enteresan ki Türkiye’de bir hakarete uğradım. 1992 yılında Türkiye’ye geldiğimde yolda yürürken bir adam başörtümden dolayı bana bağırdı. Bazı insanlar, ön yargılı ve ikinci sınıf bir insanmışım gibi davranmışlardı. Müslüman olmadan önceki Tammy Renee ile şimdi İslâm’ı yaşayan Najla Tammy arasında ne tür farklar var? İnanan ve inandığı dini yaşayan bir Müslüman olmak size neler kazandırdı? Müslüman olmadan önce Najla yoktu, sadece Tammy Renee vardı. Tammy arkadaşlık demek, Renee tekrar doğmak demek. Müslüman olduktan sonra Najla ismini seçtim çünkü Najla gözleri açık olan, iri olan ve mutlu olan demekti. Aslında Müslüman olunca ismimi değiştirmek zorunda değildim ama değiştirmelisin, dedikleri için ekledim. İsmimdeki değişiklikle beraber hayat tarzım çok değişti. Yediğim gıdalarda, giydiğim kıyafetlerde ve hijyen yönünde çok büyük değişiklikler oldu. Müslüman olduktan sonra eğitimi, okumayı daha da önemsedim. Ayrıca ailemi, komşumu, insanları daha da önemsedim. İslâmiyet’te bunların önemli olduğunu görünce çok etkilendim. Bunları hayatıma yansıtmaya çalıştım ve çalışıyorum. İnanan ve inandığını yaşayan bir Müslüman’a İslâmiyet faydalı olan her şeyi kazandırır. Kötülükten, zararlar görmekten, insan hakları yemekten korur. İnsanlara Rabbine yakın olmayı, insanlar arasında sağlıklı ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğretir. Dünya ve ahirette iyilik, mutluluk, huzur, zor zamanlarda dayanma gücü kazandırır. Dünyadaki tüm problemlere çözüm bulacak yollar kazandırır. Kötü ve zararlı ilişkilerden kurtulmak, toplumdaki haksızlıkları gidermek için bir yol kazandırır. İyi ki Müslüman’ız. Bazen insanlar bana soruyor “İslâmiyet zor değil mi?” ben de onlara diyorum ki İslâmiyetsiz hayat zor. İslâmiyet’in olmadığı bir hayat zor. Allah Celle Celâlühü, İslâmiyet’in olmadığı bir hayat yaşatmasın. Allah, bizlere bu nimetin kıymetini bilmeyi ve bu yolda her daim yürümeyi nasip eylesin.
·
230 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.