Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Öğretilen İki Yanlış Değer: Budun (Millet) ve Aktöre (Ahlak)
MİLLET 1. Türk milletinin mütalaası; Türk milletinin teşekkülündeki amiller 2. Türk dili 3. Türk yurdu 4. Türklerin menşei, teşekkülleri tarzı, Türk tipi 5. Ahlâk hakkında mütalaa, millî his 6. Medenî his 7. Diğer milletlerin teşekkülleri tarzını mütalaa 8. Bu münasebetle Türk camiasının terkibini tetkik 9. Milletin umumî tarifi 10. Milletin harsa göre tarifi 11. Milliyetler prensibi, bu prensibe göre hürriyet hakları. TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR. Millet sözünden ne anlaşılır; ne anlaşılmak lâzımdır? Bunu anlatayım: Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk milletine bakacağım; çünkü, dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlar tarihinde görülmemiştir. Bugünkü Türk milletine bir resim tablosuna bakar gibi bakalım ve şimdiye kadar edindiğimiz bilgilerin yardımı ile düşünelim; bu tabloda neler görüyorsak, bu tablo bize neler hatırlatıyorsa, onları, birer birer söyleyelim: 1) Türk milleti, halk idaresi olan Cumhuriyetle idare olunur bir devlettir. 2) Türk Devleti lâiktir. Her reşit, dinini intihapta serbesttir. 3) Tük milletinin dili, Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de, Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü, Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlâkının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, elhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. TÜRK DİLİ, TÜRK MİLLETİNİN KALBİDİR; ZİHNİDİR. 4) TÜRK MİLLETİ; ASYANIN GARBİDA VE AVRUPANIN ŞARKINDA OLMAK ÜZERE KARA VE DENİZ SINIRLARIYLA AYIRT EDİLMİŞ, DÜNYACA TANINMIŞ BÜYÜK BİR YURTTA YAŞAR. ONUN ADINA (TÜRK ELİ) DERLER. TÜRK YURDU DAHA ÇOK BÜYÜKTÜ. YAKIN VE UZAK ZAMANLAR DÜŞÜNÜLÜRSE TÜRK’E YURTLUK ETMEMİŞ BİR KIT’A YOKTUR. BÜTÜN DÜNYADA, ASYA, AVRUPA, AFRİKA TÜRK ATALARINA YURT OLMUŞTUR. Bu hakikatler eski ve husus ile yeni tarih vesikaları ile malûmdur. Fakat bugünkü Türk milleti, varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü; derin ve şanlı geçmişin; büyük, kudretli atalarının mukaddes miraslarını bu yurtta da muhafaza edebileceğinden o mirasları, şimdiye kadar olduğundan çok fazla zenginleştirebileceğinden emindir. 5 Türk milletinin her kişisi, bir takım farklarla ve fakat umumî surette birbirine benzer. Bazı yapılış farklarını ise tabiî bulmak lâzımdır. Çünkü, Mezopotamya, Mısır çöllerinden başlıyan malûm tarihten evvel Sibirya boz kırlarından başlıyarak orta Asya, Rusya, Kafkasya, Anadolu, dünkü ve bugünkü Yunanistan, Girit, Romalılardan evvel Orta İtalya, velhasıl Akdeniz sahillerine kadar yayılmış ve yerleşmiş ve bu başka başka iklimlerin tesiri altında, başka başka cinslerle binlerce sene yaşamış, kaynaşmış bu kadar eski ve bu kadar büyük bir insan cemiyetinin bugünkü çocuklarının tamamı tamamına birbirlerine benzemeleri mümkün müdür? Her zaman, her yerde küçük bir aile çocuklarının bile tamamen birbirine benzemeleri vaki değildir. Türk kavmini yalnız bir noktada, iklimi ayni dar bir mıntıkada belirmiş zannetmek doğru değildir. Türk kavmi yukarda söylediğimiz gibi, çok büyük bir sahada vücut bulmuş ailelerin birleşerek Sop (Klan) ve Sop'ların birleşerek Boy (Kabile) ve Boy'ların birleşerek Öz (Aşiret) ve Özlerin de birleşerek siyasî bir cemiyet olan El (Medine) ve en nihayet El'lerin bir merkezde birleşmeleri ile büyük bir camia vücuda getirmiştir. Türklerin aşağı yukarı hep ahlâkları birbirine benzer. Bu yüksek ahlâk, hiç bir milletin ahlâkına benzemez. Ahlakın, millet teşkilinde yeri çok büyüktür, mühimdir. Bu ehemmiyeti iyice anlamak için, ahlâk hakkında bir kaç söz söylemek fazla olmaz. Ahlâk dediğim zaman, ahlâk kitaplarında yazılı olan nasihatları murat etmiyorum zira ahlâklılıktır diye yaptığımız işler, ve yapmaktan sakındığımız işler; kitaplarda yazılı olan ve ya bir takım ahlâk hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha evveldir ve o sözlerden, o nasihatlerden ayrı olarak, onlara asla kulak vermeyerek insanlar tarafından yapılmaktadır. İş; nazariyatın hâkimi, âmiridir. Ahlâk kaidelerinin nasıl yapılması lâzım geleceği, ahlaklılık olduğu anlaşılan işler görüldükten, tecrübe edildikten sonra anlaşılır. Bir iş, her neye ait olursa olsun insanın kuvvet kullanmasını, yorulmasını muciptir. İnsanlar,mecbur olmadıkça kendilerini yormak istemezler. Halbuki, bazı işler vardır ki; kendiliğinden, insana, onu yapmak için derunî bir arzu, bir temayül ilham eder, o iş şayanı arzu olur. İşte ahlâkî işler, ayni zamanda hem mecburî ve hem de şayanı arzu olan işlerdir. Bir işin ahlâkî bir kıymeti olması, ayrı ayrı insanlardan daha ulvî bir membadan sadir olmasıdır. O memba; cemiyettir, millettir. Filhakika, ahlâkiyet, hususî fertlerden ayrı ve bunlarm fevkinde, ancak içtimaî, milli olabilir. Milletin içtimaî nizam ve sükûnu, hal ve istikbalde refahı, saadeti, selâmeti ve masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi için insanlardan, her hususta alâka, gayret, nefsin feragatini ve icap ettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden millî ahlâktır. Mükemmel bir millette millî ahlâkıyet icapları, o millet efradı tarafından âdeta muhakeme edilmeksizin vicdanî, hissî bir saikle yapılır. En büyük millî his, millî heyecan; işte budur. Millet analarının, millet babalarının, millet hocalarının ve millet büyükerinin; evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yer de ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri millî terbiyenin gayesi işte bu yüksek millî hissi sağlamlaştırma olmalıdır. 6) Ahlâkın millî, içtimaî olduğunu söylemek ve ma'şerî vicdanın bir ifadesidir. Demek, ayni zamanda ahlâkın mukaddes sıfatını da tanımaktır. Ahlâk mukaddestir; Çünkü, ayni kıymette eşi yoktur ve başka hiç bir nevi kıymetle ölçülmez. Ahlâk mukaddestir; çünkü, en büyük ahlâkî şe’niyet sahibi bir faile racidir. O fail, yalnız ve ancak cemiyettir. Ondan başka bir fail yoktur. Ulûhiyette, timsali bir şekilde düşünülmüş cemiyet dahi mün demiçtir. Çünkü, vicdanlarımız üzerinde müessir olan ruhî hayat, cemiyetin efradı arasındaki amel ve aksülâmellerden teşekkül eder. Filhakika cemiyet; yoğun bir fikrî ve ahlâkî faaliyet mihrakıdır. 7) Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat, biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz. Türkler İslâm dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din; ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilâkis, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; miliî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü Muhammedin kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir ümmet siyaseti idi. 8) Türk milleti, milli hissi ; dini hisle değil, fakat insanî hisle yanyana düşünmekten zevkalır. Vicdanında millî hissin yanında insanî hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle müftehirdir. Çünkü Türk milleti bilir ki ; bugün medeniyetin şahrahında müstakil ve fakat kendiler ile muvazi yürüdüğü umum medenî milletler le mütekabil insanî ve medenî münasebet, elbette inkişafımıza devam için lazım mıdır ve yine malûmdur ki; Türk milleti, her medenî millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifler ile, ihtiralarile medeniyet âlemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet âleminin samimî bir ailesidir. Bütün bu söylediklerimizi kısa bir çerçeve içine sokmak istersek, şöyle diyebiliriz: Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiî ve tarihî vakıalar şunlardır : A) Siyasî varlıkta birlik. B) Dil birliği C) Yurt birliği. D) Irk ve menşe birliği. E) Tarihî karabet. F) Ahlâkî karabet. Türk milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartların hepsi birden diğer milletlerde yok gibidir. Daha umumî bir tarif yapabilmek için diyelim ki ; bir cemiyete millet diyebilmek için bu şartlar, ayni zamanda kâmilen veya kısmen, bir arada bulunmak lâzımdır. Bütün milletler tamamen ayni şartlar altında teşekkül etmemiş olduklarına göre Türk milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı olarak mütalaa edilmedikçe, milliyet fikrini umumi ve fennî olarak tarif etmek güçtür.Çünkü tesbit ettiğimiz şartlar, insanların millet halinde teşekkülüne umumiyetle yardım etmişlerdir. Fakat, bu tarzı teşekkülden başka, âdeta bu şartları tesirini kale aldırmıyan millet teşekkülleri de vardır. Meselâ: İngilizler ile şimalî Amerikalılar ayni lisanı konuştukları halde ayrı ayrı milletlerdir. Cenubî Amerika’da beyaz ırkla kırmızıderili insanlar dirsek dirseğe yaşayan Amerikalılardır. Bugün büyük asrî milletler olan Fransızların, İngilizlerin, muhtelif ırkların tesalübü neticesi olduğu malûmdur. Millet teşkilinde toprağın ehemmiyetini büsbütün reddedenler vardır. Bu fikirde bulunanlar, toprak sadece çalışma ve uğraşma sahasıdır diyorlar. Şimdi bu noktaya dikkat edelim: Fransızlarla İngilizler arasındaki muharebeler her iki millete milliyet rabıtalarını kuvvetlendirdi. Alman milliyeti, Napoleon’a karşı muharebelerden; İspanya milliyeti, Mağribilerle mücadelelerden doğdu. Eski küçük Yunan hükûmetleri İranlılar’a mukabele için birleştikten sonra Yunan milliyeti başlar. Türklerin her şeye rağmen bütün devirlerde millet tesanüt ve rabıtalarının mahfuz kalması, hemen mütemadi muharebe halinde bulunmasındandır. Son inkılâp senelerinde birliğin husulünde kuvvetin ve muharebe halinde bulunmanın tesiri mühimdir. Bu malumata göre, muharebe kavimlerin birleşmesinde en kuvvetli bir âmildir. Millet neye derler? Sualine bugünkü, asrî telâkkilere mütabık fennî bir tarif yapabilmek için yürüttüğümüz münakaşayı kâfi görelim. Onun üzerinde bir lâhza durup düşünelim; bugün Türk Cumhuriyetini kurmuş olan Türk milletini mütalaa ederken bulduğumuz şartları, tekrar gözden geçirelim: A) Siyasî varlığımızın haricinde, başka ellerde, başka siyasî zümrelerle, isteyerek veya istemeyerek teşriki mukadderat etmiş, bizimle dil, ırk, menşe birliğine malik ve hatta yakın uzak tarih ve ahlâk yakınlığı görülen Türk cemaatleri vardır. Tarihin bir hâdisesinin neticesi olan bu hal, Türk milleti için elim bir hatıradır, fakat, Türk milletinin tarihen ve ilmen teşekkülündeki asaleti, tesanütü asla haleldar edemez. B) Bugünkü Türk milleti siyasî ve içtimaî camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hattâ Lâzlık fikriveya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat mazinin istipdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, -bir kaç düşman aleti, mürteci beyinsizden manada hiç bir millet ferdi üzerinde tekellümden başka bir tesir hâsıl etmemiştir. Çünkü, bu millet efradı da umum Türk camiası gibi ayni müşterek maziye, tarihe, ahlâka, hukuka sahip bulunuyorlar. Ayrı ve kesretli cemiyetlere malik olduklarını iddia etmiş ve bu yüzden Türklerle birleşip bir millet teşkil etmemiş olan Araplar hem de dinlerini kabul ettiğimiz halde- acaba bugünkü esaretlerinden memnun mudurlar? C) Bugün içimizde bulunan hiristiyan, Musevî vatandaşlar, mukadderat ve talilerini Türk milliyetine vicdanî arzular ile raptettikten sonra kendilerine yan gözle yabancı nazariyle bakılmak, medenî Türk milletinin asil ahlâkından beklenebilir mi? Bundan sonra, müşterek millî fikrin, ahlâkın, hissin, heyecanın hatıra ve anʼanalarının millet efradında meydana gelmesini ve kökleşmesini temin eden müşterek mazinin, birlikte yapılmış tarihin, vicdanları ve zihinleri doğrudan doğruya birleştiren müşterek dilin milletlerin teşekkülünde en mühim amiller olduğunu bir defa daha kaydettikten sonra millet hakkında, ikinci derece unsurları kale almayarak, mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek bir tarifi biz de alalım: A) Zengin bir hatırat mirasına sahip bulunan; B) Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakata samimî olan, D) Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir. Bu tarif tetkik olunursa bir milleti teşkil eden insanların rabıtalarındaki kıymet, kuvvet ve vicdan hürriyet ile insanî hisse gösterilen riayet, kendiliğinden anlaşılır. Filhakika, maziden müşterek zafer ve yeis mirası; İstikbalde tahakkuk ettirilecek ayni program; Beraber sevişmiş olmak, beraber ayni ümitleri beslemiş olmak; Bunlar, elbette bugünün medenî zihniyetinde diğer her türlü şartların fevkinde mâna ve şümul alır. Bir millet teşekkül ettikten sonra, efradının devlet hayatında, iktisadî ve fikrî hayatta müştereken çalışmak sayesinde vücuda gelen millî harsta şüphesiz milletin her ferdinin çalışma hissesi, iştiraki, hakkı vardır. Buna nazaran (Bir Harstan Olan İnsanlardan Mürekkep Cemiyete Millet Denir.) dersek, milletin en kısa tarifini yapmış oluruz. Bundan evvel tespit ettiğimiz tariften mülhem olarak diyebiliriz ki; milliyet meselesi ferdî ve müşterek hürriyet meselesidir. O halde meseleyi prensip halinde ifade edelim: (Bir milletin, diğer milletlere nispetle tabiî veya müktesep, hususî karakterler sahibi olması; diğer milletlerden farklı bir vaziyet teşkil etmesi; ekseriya onlardan ayrı olarak onlara muvazi gelişimde bulunması keyfiyetine milliyet prensibi) denir. Bu prensibe göre, her fert ve her millet kendi hakkında hüsnü niyet, topraklarına bizzat kayıtsız tesahup talep etmek hakkına ve hürriyetine maliktir. Bu düstur, bize hangi milletlerin hür, hangilerinin hürriyetinden şu veya bu şekilde mahrum olduklarını, yani millet namını taşımağa lâyık olmadıklarını sühuletle gösterir. Kaynak: Afet İNAN, Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, Kitap 1, s.18, 1930 (Başbuğ ATATÜRK'ün denetimi ve katkısıyla yazdırdığı Orta Öğretim Ders Betiği, ABD ile 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan FULBRİGHT ANLAŞMASI devamında kaldırılmıştır.) #TürkTarih Savı - #GüneşDil Kuramı
·
176 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.