Tam olarak 'Tavşan Deliğine Düşmek' hissini yaşatan bir deneyim.
Klasik bir gerilim hikayesi gibi başlıyor. Bir psikopatımız var tabiki. Ama sert biri değil. Naif daha çok. Hastalıklı, saplantılı bir hayranlık(bir kadına), planlar derken kaçırma gerçekleşiyor.
Tutsaklığı önce adamın gözünden izliyoruz gün be gün. Ayrıntılara girmeyeceğim.
Sonra aynı zamanı tutsağın(kadının) günlüğünden okumaya başlıyoruz.
İşte burada her şey değişiyor.
Tüyleri diken diken eden varoluşsal ve psikolojik hesaplaşmalar. Hiç de sırıtmayan, gayet entellektüel tavırla sergilenen bir kapitalizm/modernizm eleştirisi.
Ve sinirden sayfaları yırtmak isteyeceğiniz bir final.
'İşte böyle yazılır' Demiş Fowles. Ve bence bir kült yaratmış.
Bu kitabı sınırlandırmak imkansız. Ne ararsanız var. Hem de öyle edebi bir çorba gibi değil. Daha çok kendinden sonrakilere ders olacak nitelikte.