Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

LÜTFEN BENDEN ÖTE DURMAYINIZ
Yağmur yağacağınaverdi, Yine İstanbul'un geceye küs bir gününde. Kim kimin kalbini kırdı bilmem ama, Bu kasvetli hava bedenime kısa. Hani o barış elçileri vardı, Onlarında kanadı kırık artık. Ben yine güleceğime verdim her şeyimi, İstanbul'da yine o meşhur kaoslar başladığında, Aşka da geç kaldım. Nasibi yanlışlıkla çöpe attım, Deliye verdim kendimi, Ancak öyle yaşayabilirdim. Kitapta ne varsa aradım, Ne varsa kendimde bulamadığım, Niye bulamadım? Şehir başka şehir olmuştu, Ben başka bir ben, Bunun adını koymalı. Ağzımdan o kadar söz çıktı ki zamanında, Ah ah ucunu başını bir tutamadım. Unuttum diye çekmeceye kaldırdım, Sonra bir sersemliğe her şey darmadağın. Hayırlısını bekliyorum artık, Tek sefer yada çift dönüşlü. Sabah diye yola çıktığım otuzlu yaşlarım, Akşama dönerken bir otuz yıl daha eklendi. Dünya diye yaşadığım az daha ucundan kurtulduğum, Yeşiller içinde görünse de, Bir kanlı rüyaymış. Öyle bir şey çalındı kulaklarıma düz giderken... Ne bileyim işte sürekli yazmak gelir içimden, Bir daha hiç göremeyeceğim insanların içinde. Yarına da kaldım öylece, Sonra şehirin karmaşasına kapılınca, Kendimi görmediğimi hatırladım. Uzak yerde oturuyorum ve yağmur azıttı... Yağmur yağacağınaverdi, Vallaha ben ağlamadım. Geçenlerde nenemin gözlerinde gülücükten gözyaşları, İçim yıpranmıştı. Kaçtım yine bir dilenci gibi, Allah'ın kucağına. Yağmur yağacağınaverdi, Ne bileyim ki yine kim yırtındı durdu... Az biraz neşelenecektim, Baktım bu şehirde olmadı. Üzerime bir otuz sene daha bindi, Ve İstanbul bir kere daha hatırlattı kendini. Ben karşıma alıp kendimi, Kelimelerle konuşurken, Zamanda hiç hesapsız akıp gitti. Yetişebilir miydim bilmem, Artık nereye yetişeceksem? Her gittiğimde hep geç kalmışlık... Bilmiyorum arada böyle dertlenmelerim, Sebepsiz yere başıma vuruyor ağrılarla. Konuşamayan dilim, Kalbimi kim duyacak? Daha da gideceğim herhalde hüzün hüzüne, Daha gideceğim herhalde birden sevince. Sevince bende kendi kendimi, Kalabalıklarda kimse görmedi beni. Yağmur siyah yağıyordu, Aklım karışıyordu, Ve oldu ki kendi kendimi unutmuştum, Ve suçlu bendim yine yaşamaktan. Sürekli gelip geçen durak anonsları, Çok benziyordu Azrail'in sesine. Duvar yazıları kendi içinde bir ecel, Onlara bakmayacaktım. Onlara bakmayacaktım çünkü içime işlerdi, Kaç defa beden değiştirdim bunun üzerine. Ve kaç defa böyle geldi geçti, Kendi kendime tövbeler ettim. Niye hâlâ gelemedim evime? Ağlayacaktım sanki bana sıra geldi. Ayıp olacaktı unuttuğum hecelere, Günahlar benden uzaklaşırken asıl günah benim. Şu yazılı döşeli duvar yazıları, Bir Mecidiyeköy'den başladı ta Beylikdüzü'ne. Varıp gelemedi çok şükür kasabamın güzüne, Yetişemedim ve hep o yağmurlarda ıslandım. Öyle dururken tepkisizce, Bakalım yarın ne olacaktım? Yine akşam ettim ölüme biraz daha az kala, Yine onlarca insan geçti içimden. Hepsini hep görüp unuttum her gece, Şimdi az evvel yanımda oturan kadın, Yine bir sigara dumanı gibi tüttü ve gitti, Aklını okudum kendimce ve yaşımı bilmiyor. Kalbim bağırıyor "hadi yol bit" diye, İçime işlemiş sanki o kadar insanın yorgunluğu. Saat akşam yedi olursa, Varıp ulaşamam evime. Hep kumar gibisinden, Hep şehirliymişim gibisinden. Hüzünlü şiirler yazmayacaktım, Ama aklım karıştı. Otuzlarıma gelince, Güleceğimi sanmıştım. Kumar oynamışım sadece, Hep gençliğimden günah değildir diye. Bir zamanda güzel sandığım, Binlerce yanılgı geldi geçti. Onlar olmasaydı, Belki şair olamazdım. Sarılı bir kâğıt parçasında, Besbelli sigara olacaktım. Kadın sandı ki arkasından ben, Sanki tanışacakmışım gibisinden, Yanımda ruhlar yürüdüğünde "beni bekle" diyecekmişim. Ben kimi bekledim? Beklemediğim gibi zamanda bana küstü, Kimse beğenip almadı ömrümü. Yağmur hepte yağacağınaverdi, Yok daha ölmedim ki. Şu okunan ezana bari yetişebilseydim, Mezarlık güller olacaktı. Canını yediğim benliğim, Ağzımın içine gökyüzü doldu. Yağmur yağacağınaverdi hep ve hep, Bizim oralara bambaşka yağardı sanki. Mahallem bir kurtuluştu, Sonrası vahim sorma. Daha bir insan nasıl geçebilir ki kendi ömründen? İstemeyenler oldu kadınlardan daha fazla. Kaç saattir gelip gittiğim yol, Yirmi dört yıl mı eder? Üzerine otuz yıl ile çarpsam, Üzerine bir otuz yıl daha eklesem. Herkes bir taraflarına düşman, Ayna oldukça kırıldım. Erken gidemiyorum hiç bir yere, Ama hiç bir yere erken gidemiyorum. Azrail'de bıktı beklemekten, Sonra kanlı canlı yağmur yağacağınaverdi. Öyle maviydi ki hiç kimse anlatamaz, Öyleydi ki ben dinleyemem. Az biraz onur satsaydılar, Alabilecek gücüm kalmadı. Esneyip durdum ölümüne, Hep niye bahsediyorum böyle? Hep gördüğüm farklı insanlar, Tekrarlanan sözlerden pay olacaktı. Onu yakıştır bunu takıştır, İstanbullu olmak böyledir herhalde. Gelmenin bir yarısına az kaldı şunun şurasında, Son bir noktada dâhi yine bekleyecektim. Bir şurada yüzüme somurtup geçen, Bir şurada da nikâhlanmışım gibi gülen güzeller. Şimdi bu kadar yazmayacaktım, Kendimi çok iyi tanıyormuşum onu anladım. Hâlâ tanışamadığım tanışmışlık, Otobüs boşaldı ve ben varamadım. Berrak kalmış beliğe, Ben hep gelip geçerken yağmurda hep yağacağınavardı. Şimdi onlarca kadınlar, Yatıp uyudular. Yanımda ki bir başka adamda gitti, Bir ben kaldım son durağa kadar. Hadi o zaman bana eyvallah, Bir ses duyarsan korkma. AYKUT BARIŞ ÇELİK
·
98 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.