22. Allah, gökleri ve yeri hak (ve hikmet gayesi) ile yarattı. Öyleyse herkes (dünyada) kazandığının karşılığını görecek ve kimseye haksızlık edilmeyecektir.
23. Arzu ve heveslerini ilâh edinmiş, bilgisine rağmen (Allah’ı bırakıp da o hevâsına kul olmasından dolayı)* Allah’ın da kendisini sapıklıkta bıraktığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiş olduğu kimseyi gördün mü? Şimdi (bana söyle) artık Allah’tan başka, onu doğru yola kim getirebilir? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
DİPNOT
* Allah’a kul olma özelliğini kaybedip nefsine tapan insanlar bütün iş ve hareketlerinin doğruluk ve meşruluk onayını Allah’ın buyruklarından değil, nefislerinden, ona hoş gelip gelmemesinden almaktadırlar. Böylece onlar, nefislerini, hatta nefsânî akıllarını ilâhlaştırmışlardır.
Mehmed Âkif bunu şöyle ifade ediyor:
“Beşerin taptığı kendisinin heykelidir
Dinlemem, etse de Allah’ı bütün gün takdîs
Ben bu mel’ûn putun uğrunda geberdim
Hâlâ kabaran kokmuş içimden: Yaşasın nefs-i nefîs!”
Nefsin/hevâ ve hevesin hâkim olduğu yerde dalâlet (sapıklık) vardır. İnsan ondan kendisine pay ayırdığı ölçüde sapıklık içindedir.
24. Dediler ki: “(Hayat) dünya hayatından başkası değildir. Ölürüz de yaşarız da. Bizi zamandan başkası helak etmiyor.” Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece (böyle) zannediyorlar.
DİPNOT
“Bizi ancak zaman öldürür.” sözü, İslâm öncesinde, Allah’ı tanımayanların cahiliye mantığıyla söylenmiş sözüdür. Çeşitli zamanlarda duyulan ve tekrar edilen bu söz, yine Dehriyye görüşüne sahip, yani maddeci ateist kafaların bir ürünüdür. Gayeleri Allah’ı tanımayıp sorumsuz ve başıboş yaşamaktır. Böylece arzularını ilâhlaştırmaları, onları bir fikir boşluğuna ve Allah’a karşı küstahça bir ifadeye itmiştir.