Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir hastalık hikayesi ilgi görmez, erken gelen ölüm ise bir lütuftur. Sayın Anne on aydan fazla can çekişti, ilk kez 1962 yılının kasım ayında başladı ve sekiz eylülü dokuzuna bağlayan gece son buldu, başlangıç ürkünçtü, görünüşte daha az dramatik olan sonucun ise tanığı olamadık. Bir kasım sabahı, yatağın ayak ucunda kan dolu bir kova gördüm, Sayın Baba bana durumu anlatı, daha dün hasta görünmüyordu, gece yarısına doğru kovalarca kusmaya başlamıştı, can çekişen biri gibiydi - ya da can çekişmesine ramak kalmıştı. Doktorlar karga sürüleri gibi üşüştüler, hepsi güçsüz, hepsi alıngan, birbirlerini kıskanıyorlar, öncelik hakkı için dövüşüyorlar, “bana kalırsa"larını ölüm karşısında unutmuyorlar. Bu Baylar Molière döneminden bu yana pek değişmediler, ama artık insanı daha masraflı öldürüyorlar, Sayın Anne bu loncayı zenginleştirdi, ecza imalatçıları loncasını da, yüzlerce farklı enjeksiyon kullandı ve sayısız hap yuttu, bir sığır sürüsünü öldürecek kadar. Öldüğü sırada, ilaç kutuları bir piramit gibi yığılmıştı. Bu tablolardan dolayı beni mazur görün, yalnızca hakikati çiziyorum. Doktorlara öfkeleniyor değilim, onlar da hastaları gibi zavallı insanlar ve görevleri onları duyarsızlaştırıyor, ama kimi zaman onların mesleklerinin umutlu azizlere açık olmasını ve bizim ıstıraplarımızı göre göre bu ıstırapları artıracak denli kemikleşmemelerini dilediğim olur. En tuhafı ise, tam iyi niyetle ağlanırken gülmeye yol açmalarıdır: Onlar, can çekişenin başucunda yaşamı değil, yaşamın sahte nezaketinin kurbanı olmuş dünyanın hiçliğini temsil ediyorlar, iyileştiremedikleri kişiyi teselli etmeyi bile bilmiyorlardı.
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.