Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
6/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Bin Parçalı Ben
Karman çorman bir kitap... Bazen "Herhalde zihnine ne gelirse yazmış..." diye düşündüm kitabı okurken. Bilge Karasu bence kurgu amacını kısmen gütmüş, bu amaçta istikrar göstermeyip kendi fikirlerine odaklanmaya ve kurgunun dışından bir gözle yazarlık kimliğiyle kitabı devam ettirmeyi uygun görmüş diye anladım genel olarak. Fakat bu karmaşıklık kafamda çok fazla soru işareti oluşturdu ve bu kitabın "Roman" türünde değerlendirilmemesi gerektiğini düşündüm. Belki hikâye veya mektup gibi bakılabilir ancak hiç roman okur gibi hissetmedim. Tamam, postmodern edebiyatta metnin akışının dışına çıkılır, yazar metne müdahale eder falan filan ama bu kadar çok koldan müdahale etmesi ve farklı farklı hikâyemsi ya da deneme tarzı yazı akışları oluşturması beni çok dağıttı, bir romanın düzeni böyle olmaz bence. Kitabın içeriğine gelecek olursak genelde 2 sayfalık bölümlere ayrılmış ve yazar önce gece işçilerinden bahsediyor (bu gece işçileri yazarın kurguladığı tuhaf bir kavram: Gece işçileri insanları öldüren bir grup ve sadece geceleri ortaya çıkıyor) ve bazen mektup yazarmışçasına "siz" hitabının kullanıldığı ve kendi fikirlerini gelişigüzel dile getirdiği (özellikle dipnot yazan bölümlerde) bölümlere yer vermiş. Gece işçilerinin neden anlatıldığına dair hiçbir fikrim yok, zaten bu anlattıkları da bir sonuca bağlanmıyor. Bununla birlikte kitapta bazı olaylar anlatılıyor fakat bu olayların nedeni nasılı hiç ama hiç önemli değil, yazarın düşünce dünyası bu ortamlardan neredeyse tamamen kopuk.Genel olarak yazar mektup, sohbet ya da deneme tarzına dönüp içinden nasıl gelirse öyle yazmış gibi. Zaten yer yer kendi yazma biçimini de sorgulamış, kendi yazdıklarının taslak gibi olduğuna dair düşüncelerini dile getirmiş. Bu yazılanlar çoğu zaman taslak gibi geldi bana da. Evet, yazarın metninin dışına çıkıp kendini ifade etmesi hoş; bazı fikirleri gayet güzel ama bağlam çok kopuk, bu fikirleri neden ifade ettiğine dair bir fikir de kuramadım kafamda. Birbiriyle alakasız bu kadar çok bölümün olmasını da hiç anlayamadım. Bazı bölümler birbirinin devamı gibi ama birbirinden kopuk bölümler de var. Bu nedenle kitabı çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Fakat çok sıkıcı bir kitap da değil elbette. Postmodernizmin edebiyata yenilikler getirmesine ve farklı şeyler okumamızı sağlamasına elbette karşı değilim fakat eskinin yerine bir şey gelecekse bunun kabul edilebilir bir yanı olmalı en azından. Yazarın kendisinin çok farkında olması ve bu bağlamda fikirlerini iyi bir şekilde aktarabiliyor olmasından ibaret olamaz roman yazmak. Veya alakasız bir sürü düşünceyi, düşü, yaşantıyı toplayıp önümüze rastgele atması da olamaz. Eğer bu kitabı beğenenler varsa neden beğendiklerini anlatmalarını çok isterim. Kitapta neyi anlamadığım üzerine çok düşündüm, belki de ben hiç anlamadım kitabı. Zaten anlamadığım bir yığın düşünce de oldu. Yazarın felsefeci kimliği dolayısıyla da olabilir. Birtakım özgün ya da ne amaçla kullandığını tam olarak anlayamadığım kelimeler de kullanıyor yazar: Hareket, yapıntı, düzelti, hiçolum gibi kelimeler... Felsefe terminolojisinden ve bazıları tamamen kendi kurduğu kelimeler sanırım. Bu nedenle kitabın çok kolay bir dili yok bence. Çoğunlukla "Tamam da ne alaka?" dedirten kronik bir kafa karışıklığıyla okudum cümleleri. Bazen de hiç anlamadım. Kitabın sonunu okuduktan sonra zihnimde daha bütün bir fikir oluştu. Yazarın derdini benliğinin parçaları üzerinden anlattığını anladım. Genel olarak kafası çok karışık (ya da benim kafamı çok karıştıran) bir yazar okudum ben. Bu nedenle kitaba ne iyi ne kötü diyebiliyorum. Fakat bence hâlâ bir roman değil :) Not: Kitabı anlayıp sevenlerin geribildirimine muhtacım, savunun savunabildiğiniz kadar :D
Gece
Gece
Bilge Karasu
Bilge Karasu
Gece
GeceBilge Karasu · Metis Yayınları · 20202,162 okunma
·
1 artı 1'leme
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.