Ne içindeyim zamanınNe içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim...
Madde dünyası insanın varlığını sınırlae ama insan yaradılış itibariyle sonsuzluğu arzular. Maddeyi aşmak insanı mutlu eder ve bu da somutlamayla yapılır. Soyutlamanın diğer bir adı da sanattır yani sanatla yapılabilir.
Tanpınar, sonsuzluğu sanat ve estetikle yapmanın peşindedir. Zaman dediğimiz şey izafidir.
Yekpare an derken zamanın öncesi ve sonrası olmayan bir bütünden oluştuğunu anlamamızı ister.
İnsan bir boyutta maddidir. Ne tam zamanın dışına çıkabilir, ne de o arzuladığı zamanın içinde kalınabilir.
Bergson 'Durre' dediğimiz bölünmez bir bütünlük olarak zamanı kastetmiştir.
Bergson'a göre zaman yerine durre kullanılır.
İlk dörtlükte iki ayrı dünya algısı vardır. Bizim somut olarak bizzat içinde bulunduğumuz fiziksel dünya bir de bunun ötesinde ruhsal olarak apayrı bir maddesizlik, saydamlık alemi vardır. (Madde ve mânâ âlemi)
Tanpınar, kendini ikinci alemin insanı olarak görür. Fakat hem o zamanın şartları içinde hem de bu zamana bağlı biyolojik bir varlık olarak yaşıyor.
Şiirde mekansızlık vardır.
İkinci dörtlükte ; varlıklara bakış ve onu algılama biçimi bize başka bir boyutu gösterir.
Fiziksel dünyaya özgü somutluklar yoktur.
Bilinçle değil rüya ardında görülen bir hâl vardır. (Maddeden arınma hâli)
Üçüncü dörtlükte; sükut öğütmek zamansızlığın bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün dörtlükte zamansızlığı ifade etmiştir.
Dördüncü dörtlükte; bir felsefe yapar.
Varlığın ve evrenin özünün insanın içinde olduğunu söyler bize.
Varlık insana göre tanımlanır.
Işık aleminde yüzmek, tamamıyla fiziksel alemden kurtulup durrenin yekpare akışı içinde kendini sonsuzluğun içinde algılamış olmasıdır.