Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
·
Puan vermedi
-Bana, “Sen kral mısın, yoksa yasacı mısın ki, politika üstüne yazı yazıyorsun?” diye soracaklara vereceğim karşılık şudur: Ben ne kralım, ne de yasacı; onun için politika üstüne yazıyorum ya! Hükümdar ya da yasacı olsaydım, ne demek gerektiğini söyleyip vaktimi boşuna harcamaz, ya yapacağımı yapar ya da susardım. *Bana, “Sen eleştirmen misin, yoksa artist misin ki, bu kitap üstüne yazıyorsun?” diye soracaklara vereceğim karşılık şudur: Ben ne eleştirmenim ne de artist; onun için bu kitap üzerine yazıyorum ya! Ben sadece çokbilmişin tekiyim . -İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama, böyle sanması, onlardan daha da köle olmasına engel değildir. Bu değişme nasıl olmuş? Bilmiyorum. Bunu yasallaştıran nedir? İşte bu soruya karşılık verebilirim sanıyorum. *Nerede okumuştum tam olarak hatırlamıyorum ama aklıma şu düşünce yeniden geldi: Her ne kadar birisinin efendisi de olsak, bir miktar ona bağımlıyız. Yani efendi köle ilişkisi yüzde yüz tek taraflı değildir. Bunun temeli sanırım insan ilişkilerinde. Mümkün olsaydı tek başıma yaşamak isterdim. Bunun yerine bir toplumda yaşamayı tercih ediyorsak , bence toplumda yaşamanın gereklerini de yerine getirmeliyiz (nedense verimsiz işleyen bir yapı görünce memnuniyetsiz oluyorum). -Modem bir örnek verelim: İnsanların çoğu sorulduğunda düşük vergi ödemeyi tercih ettiklerini söyler. Aslında bu, hükümetlerin seçilmek için kullandıkları bildik bir yoldur: Vergi oranını düşürme vaadi yeterlidir. İnsanlara, gelirlerinin yüzde yirmisini vergi olarak vermekle yüzde beşini vergi olarak vermek arasında bir seçim yapma şansı verilirse, pek çok kişi düşük oranda vergi vermeyi tercih edecektir. Ne var ki Genel İrade bu değildir. (Nigel Warburton) *İnsanların bencil ve çıkarcı olduğu her zaman kabul edilen bir olgudur. Ne yazık ki onu bile tam olarak beceremezler. Kendi çıkarları doğrultusunda olduğunu zannettikleri için yaptıkları şey aslında tam tersi bir amaca hizmet ediyor olabilir. Bu yüzden insanların sırf toplum yararı için değil kendi çıkarları için de birazcık yönlendirilmeye ihtiyaçları vardır. Bunun yöntemi nasıl olur, üstün bir yasa yapıcı nasıl seçilir bilemem ama gerçekten böyle bir sisteme ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Halkın bilinç sahibi olmadığı bir demokrasinin olumlu bir yönünün olmadığını da belirtmeden edemeyeceğim. Monarşi olsaydı da başa geçecebilecek birisi halkı kolaylıkla manipüle edip daha da haklı bir şekilde eylemlerine devam edebilir. Bir de aklıma değişik bir fikir geldi. Yönetenin halk tarafından anlık olarak oylandığı bir sistem. Bu tarz oyunlar vardı sanırım. Halk memnuniyeti belirli bir düzeyin altına indiğinde yönetici cezalandırılabilir. -İyi yönetilen bir devlette cezalar azdır. Bunun nedeni bağışlamaların çokluğu değil, suçluların azlığıdır: Çökmekte olan bir devlette suçların çokluğu cezasız kalmalarına yol açar. Roma cumhuriyeti zamanında ne senato, ne de consul’lar, cezaları hiçbir zaman bağışlamaya kalkışmadılar. Halk bile, kimi zaman verdiği yargıları geri almakla birlikte, bağışlama yoluna pek gitmiyordu. Bağışlamaların sıklaşması, çok geçmeden suçluların artık bağışlanmalarına bile gerek kalmayacağını gösterir ve bunun nereye varacağını da herkes bilir. *Verilen cezaların affedilmesi kadar saçma az şey var sanırım. Özellikle ülkemizdeki af mekanizması oldukça gülünç. Cezaların verilme mantığına ters eylemler yüzünden insanlar hiç korkmadan suç işleyebilir hale geliyor. Acilen aklımızı başımıza toplayıp buna bir çözüm bulmamız şart. -Yasacı, devlet düzeni içinde her bakımdan olağanüstü bir insandır. Üstün zekâsıyla olduğu kadar, görevi dolayısıyla da öyle olması gerekir. Bu görev ne yönetim işidir, ne de egemenlik; cumhuriyeti kurmakla birlikte, yapısına girmez onun: Egemenlikle hiçbir ortak yanı olmayan bir görevdir bu. Çünkü insanlara komuta edenin yasalara etmemesi gerektiğine göre, yasalara komuta edenin de insanlara etmemesi gerekir. Yoksa tutkularının aracı olan yasaları, çoğu zaman haksızlıklarını sürdürmekten başka bir şeye yaramaz, birtakım kişisel görüşlerin kendi eserinin kutsallığını bozmasına da engel olamazdı hiçbir zaman. *Aklın yolu bir. Üstadın ağzından bal damlıyor sanki. Bu kadar zaman önce tarifi yapılmış, uygulanması da nispeten kolay olan bir yöntem hangi akla hizmet terk edilir ki? Hiç kimsenin faydasına da değil… Bu arada okurken 61 Anayasası geldi aklıma. Sonra gidip özelliklerine baktım ve neler neler varmış: -Güçler ayrılığı sağlanmıştır. (Yasama, yürütme, yargı) -Cumhurbaşkanı olan kişinin partisi ile bağının kesilmesine karar verildi.[6] -Çoğulcu demokrasi ilkesi benimsenmiştir. -TBMM, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak üzere ikiye ayrılmıştır. -Yargı bağımsızlığı sağlanmıştır. -Çıkan yasaların anayasaya uygunluğunu kontrol eden Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Yasama yorumu kaldırılmıştır. Hakimlik teminatı getirilmiştir. -Yürütmenin, yönetimin tüm eylemleri, kararları anayasal bir kuruluş olan Danıştay denetimine verilmiştir. Yani TBMM egemenlik hakkını kullanan tek organ olmaktan çıkıp Anayasa'da sözü edilen yetkili organlardan biri olmuştur. -Kişinin temel hak ve özgürlükleri Anayasa ile güvenceye alınmıştır. Temel hakların sınırlandırılmasının ancak Anayasa'nın ruhuna uygun olmak kaydıyla ve ancak kanun ile yapılabileceği belirtilmiştir. -"Siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmezidirler." hükmü ile ilk kez siyasi partilerden ve çoğulcu yapıdan bahsedilmiştir. -İşçi ve memurlara sendika kurma hakkı ile grev hakkı tanınmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur. -Üniversiteler ve TRT özerkleştirilmiştir. -Önceden izin almaksızın dernek kurma hakkı ve gösteri/protesto yapma hakkı tanınmıştır. -Sosyal devlet kavramı eklenmiştir. -Nasıl, bir mimar büyük bir yapıya başlamadan önce, yapının ağırlığına dayanıp dayanamayacağını anlamak için toprağı inceler ve sondalarsa, bilge bir yasacı da, aslında iyi birtakım yasaları kaleme almadan önce, bunları halkın hoş karşılayıp karşılamayacağını araştırır. İşte bunun içindir ki, Platon Arkadyalılarla Cyrenialılara yasa yapmaya yanaşmadı. Çünkü Platon bu iki ulusun zengin olduğunu ve eşitliği hoş karşılamayacaklarını biliyordu. Yine bunun içindir ki, Girit’te iyi yasalar ve kötü insanlar vardı. Çünkü Minos, baştan aşağı kötülüğe gömülmüş bir halkı düzen altına almıştı. *Burası da neden böyle bir anayasayı bıraktığımızı açıklıyor sanırım. Hak edene hak ettiği gibi davranmak konusunda çok kötüyüz. Bunu fark ettiğimden beri kendimce insanlara karşı daha adaletli davranmaya çalışıyorum. Lakin çok daha sistemli davranıp toplu bir iyileştirme yapmak şart. Liyakatin değeri bilinmedikçe, hep kolaya kaçmak teşvik edildikçe yalnızca küçük bir azınlık yapması gerekenleri yapacaktır. Böyle olunca da hayat kalitemiz eksponansiyel olarak düşmeye devam edecek. -Devlet ne kadar iyi kurulmuş olursa, yurttaşların kafasında kamu işleri özel işlere kıyasla o kadar üstün bir yer tutar. Hatta özel işler daha da azalır, çünkü ortak mutluluktan her bireyin payına kendi mutluluğundan daha büyüğü düşer ve dolayısıyla özel çabalardan bekleyeceği fazla mutluluk kalmaz. İyi yönetilen bir sitede herkes halk toplantılarına koşar; kötü bir yönetimdeyse oraya gitmek için kimse yerinden kımıldamak istemez. Çünkü bu toplantılarda yapılanlarla kimse ilgilenmez; orada genel istemin ağır basmayacağını herkes önceden sezer. Çünkü ev işleri her şeyi kendine çeker. İyi yasalar daha iyilerinin yapılmasına yol açar, kötüler de daha kötülerinin. Bir kimse devlet işleri için neme gerek dedi mi, devleti yok olmuş bilmeli. *Devlete olan güven yok olunca neler gerçekleşir? Bunun da en alasını yaşıyoruz… Bir raddede tüm olumsuzluklardan usanıp aman neme gerek diyoruz. Ama illaki gelip bize kendini hatırlatıyor. Bu toplumda yaşadıkça sanırım bu işlerden uzak kalmayıp her şeyi rayına oturtmak için elimizden geleni yapmalıyız. Her şey güzel olana kadar gerek bireysel gerek toplumsal olarak çabalamalıyız.
Toplum Sözleşmesi
Toplum SözleşmesiJean-Jacques Rousseau · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201913,9bin okunma
·
155 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.