AVRUPALI dostlarım zaman zaman bana, "Kürtler'in bu bitmeyen, her şeye karşın durmadan süren olağanüstü direniş gücü nereden geliyor" diye soruyorlar. Evet, yüzyıllardan bu yana ulusal bir devlet kuramamış, sürekli baskı altında kalmış, bölünmüş, parçalanmış Kürtler, nasıl oluyor da hala sosyal, etnik, kültürel bir yaşam sürdürebiliyorlar? Herkesin onlara, onların da birbirine düşman olduğu Kürtler, nasıl oluyor da hala bir dil, kültür ve kimlik ile gelenek ve göreneklere sahip olabiliyorlar?
Kuşkusuz, müzikten dolayı . . . Mezopotamya'nın en eski halklarından olan Kürtlr, akıl almaz zorluklara karşın hala dilleri ile birlikte yaşayabiliyorlarsa, bu, bilinen tüm müzik kavram ve pratiklerinin çok öte sinde bir yerde bulunan öz müzikleri sayesindedir.
Müzik; Kürdün ruhu, ruh hali, tarih ve kimliğinin dili, geçmişinin mükemmel anlatıcısı ve geleceğinin umududur.
Okuma yazması acımasızca engellenen Kürt, kendini, duygularını, yaşadıklarını müzik aracılığıyla anlatır, sıkışmışlığını müzikle aşar, üretken, yaratıcı ve son derece insani bir kanal bulur.
Kürdün müziği olayların dilidir, öyküdür; anlatır, anlatılanları ortak bir bellek haline getirir. Ortak belleği, ortak bir ruh haline dönüştürür. Kürt yok edilmek, baskılanmak, gizlenmek istenen benliğini, özgün varlığını müzikte bulur. Müzikle özgün varlığına ilişkin geleneği devralır, müzikle bunu sürdürür.
Bu müzik, Kürdün gözündeki hüznü, yaşamındaki korkunç sıkışmayı, duygularındaki anlatılmaz daralmayı, ruh halindeki umarsızlığı, sesindeki kırgınlığı, bakışındaki tedirginliği, ruhunun derinliklerindeki yalın, duru coşkuyu anlatır.
Bu müzik, Kürdün yaşamındaki o canlı. çekici renkleri , o farklı, özgün tatları, giyimi, kuşamı, yaşam biçimini, toplumsal siyasal olayları, kini, nefreti, kavgayı, dövüşü, akıl almaz özlemi, kıskançlığı, aldatılmışlığı, ihaneti ve ölümü, ama en önemlisi Kürdün öfkesini anlatır.
Tıpkı Homeros'un anlattığı o öfke gibi: "Söyle Tanrıça.
Peleusoğlu Akhilleus'un öfkesini söyle ... "