Bir ömür, bir yüz yıl, elli yıl: Bu
aldatıcı ölçüleri anlayamazsın artık, bu cisimsiz tozu
ellerine almak olanağı yok artık.
Yüzünü yastıktan kaldırdığın zaman çevrende daha yoğun bir karanlık buluyorsun. Gece inmiş.
Gece inmiş, yüksek camların arkasında bulutlar
koşuşuyor; yitip gitmemek, soluk, gülümser yüzünü
göstermek için direnen ayı örtüyorlar. Ay bir an görü
nüyor; sonra kara bulutların ardında kalıyor. Hiç umudun yok artık. Artık saatine bakmıyorsun. Seni bu dar
odadan uzaklaştıran basamakları çarçabuk iniyorsun,
dağınık, eski kağıtlar, soluk fotoğraflar geride, o odada
kalıyorlar; koridora iniyor, sessiz geçen onca saatten
sonra kendi değişmiş, tarazlanmış sesini duyuyorsun:
"Aura ... "
Bir daha:
"Aura ... "