Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

408 syf.
·
Puan vermedi
Sağduyuya ihtiyacımızın olduğu bugünlerde kitap, ismiyle insanları okumaya davet ediyor. Öyle bir ateist ile karşı karşıyayız ki, dini kitapların tüm tozlu sayfalarını içine çekmiş, bir dönem bu aleme hocalık da yapmış Hristiyan eski bir din alimi bu adam. Bizim Turan Dursun ve Arif Tekin'in 300 küsür yıl önce yaşamış gavur versiyonu. Fakat bulunduğu çağa göre ortaya koyduğu görüşler günümüz yüzyılına yüz yıl daha fark atar. Öylesine cesur, öylesine yüksek bir bilinç. Atatürk'ün emriyle Türkçeye çevirisi yapılmış ve Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında yerini almış da bir kitap. Bir adam düşünün, yetiştiği dönem itibari ile karanlığa gömülmüş hasta bir devlet, ve tüm bu hastalık ve karanlığa rağmen, bu karanlıkta aydınlığını aramaya çalışan bir adam, Atatürk.Okumuş olduğu ve bizlere tavsiye etmiş olduğu kitaplar hep bulunduğu çağın pek ilerisinde. Günümüzde sıkça duyduğumuz "Ben bu çağa ait değilim," klişesi gerçekten Atatürk'ün ağzından çıksa kimse yadırgamazmış herhalde. Çünkü o gerçekten de çağının çok ötesinde bir lidermiş. Kitaba dönecek olursak Meslier’e göre, doğa olaylarını anlamak için doğanın içinde kalınmalı ve doğanın dışına çıkılmamalıdır. Ayrıca insanların kavrayamayacağı derecede ince nedenler de göz önüne alınmamalıdır. Çünkü doğa dışına çıkılarak doğa hakkındaki sorunların çözümü asla bulunamaz. **Bir Allah olmaksızın doğanın açıklanması mümkün değildir" diyorsunuz. Bu, pek az anladığınız her şeyi açıklamak için hiç anlamadığınız bir nedene, bir etkene ihtiyacınız var demektir. Siz karanlık olan bir şeyi, karanlığı iki katına çıkararak görmek ve seçmek iddiasında bulunuyorsunuz. Düğümleri çoğaltarak, bir düğümü çözdüğünüzü sanıyorsunuz." Sayfa 97 Bir Allah varsa eğer neden bu Allah bunca kötülüklerin olmasına göz yumuyor, Allah insanların mutluluğunu sağlayabilecek güçteyken neden insanları mutlu etmiyor diyor, bunu 300 yıl önce cesur bir tarzda soruyor. Düşünen insanlar için aslında çok bilinmedik şeyler söylemiyor fakat yazarı diğerlerinden ayıran etken, çağına göre keskin görüşleri ve bunları korkmadan dile getirmesi. Çünkü dinden o kadar soğumuş ki, belki buna yaşadıkları sebep oldu, belki başka bir şey fakat yaşadığı dönem Avrupasını düşünürsek, din adamları tarafından insanların diri diri yakıldığı bir dönemden bahsediyoruz. O dönemden bahsetmişken eğer bilmiyorum biliyor musunuz fakat 2015 yılında Afganistan'da bir Farkhunda olayı oldu. youtube.com/shorts/MY2j4qkf... Sözde dindarlar tarafından diri diri yakıldı o kadın. 2015 yılında bir türbeyi ziyaret ediyor ve burada muska satıldığını öğreniyor. Muska satan kişiyi uyarıyor, dinde bunun olmadığını savunuyor. Vay sen misin bunu diyen! Kuran'ı yaktığını söyleyen bu şarlatan kadını linç ettirip diri diri yaktırıyor. Olayı araştırabilirsiniz. Ülkemizde olmadı mı sanki bu eylemler sanıyorsunuz? "Kahrolsun laiklik" "yaşasın şeriat" denilerek insan yakıldı Madımak Otelinde! İslam ve kadın hakkındaki görüşlerini televizyonlarda ve katıldığı her yerde dile getirmeye çalışan Konca Kuriş, Hizbullah tarafından evinin önünde kaçırılıp işkence edilerek öldürüldü. İslam dininin bazı hükümlerini eleştirdiği için ölüm tehditleri alan Turan Dursun faili meçhul bir cinayete kurban gidip öldürüldü. Asıl din bu değil diyerek savunucak olursanız, nedir bu din, kitaptaki surelerin kaçına ne kadar hakimsiniz? Fazlaca şiddete teşvik ayetleri var kitapta, insanların bunları istediği gibi kullanmaları normal değil mi sizce de? Allah daha açık bir dil kullanamaz mıydı? Ne olursa olsun, kendisine inanmayanlar veya tereddüte düşüp sorgulayanlar ile savaş emri vermeseydi, olmaz mıydı? Verilen bu emir bilinç seviyesi düşük fanatiklerce onlarca kez canice yorumlanmış, bunu göremiyor musunuz? Allah, bizlere verdiği akla ihanet etmemizi istemeyecektir diye düşünüyorum. Aklımıza düşen çeşit çeşit soruları eğer ki her an yanımızda yöremizdeyse zaten kendisi biliyordur, bunları dile getirmek ve sormak bize verilen aklı gerektiği şekilde kullanmaktır inancındayım. Bu sorulara yanıt arayan pek çok düşünür olmuş tarih boyunca, da sadece biz değil. Kötülük problemi ile ilgili ilk düşünceleri Epikür’ün gündeme getirdiği ve bu problemin temelini oluşturan soruların hâlâ cevaplanamadığını görmekteyiz. Şöyle diyor : “Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor; o halde O güçsüzdür. Yoksa gücü yetiyor da önlemek mi istemiyor; o halde O kötü niyetlidir. Eğer Tanrı hem güçlü hem de kötülüğü ortadan kaldırmak niyetinde ise, bunca kötülük nasıl oldu da var oldu.” Leibniz’e göre, Tanrı, kendi yetkinliğini kendisine saklayamayacağı için yaratmak zorundadır. Yetkin bir Tanrı, ancak yaratılması mümkün en iyi dünyayı yaratır. Leibniz'in bu düşüncelerini hatırladıkça aklıma şu alıntı geldi: Mümkün olan dünyanın en iyisi burasıysa, ötekiler kim bilir nasıldır? Voltaire/ Candide Sanırım yakın zamanda bu sorunun cevabını bilemeyeceğiz fakat umarım bu dünya mümkün olan dünyaların en iyisi değildir, çünkü bu dünya hem kendisi, hem de üzerinde yaşayanlar itibari ile mükemmel değildir. Çok sevdiğim Spinoza'nın tanrı ile ilgili görüşlerini incelediğimizde ise karşımıza şu çıkıyor: İnsan özgür bir iradeye sahip değildir, bizim yaptığımız iyilikler Tanrı tarafından gerçekleştiriliyorsa, yaptığımız kötülüklere de o sebep oluyor demektir. Bu sebeple de bizim kötülüklerimizin sebebi de Tanrı' dır der. Hayır şeytan tarafındandır diye düşünürsek zaten şeytanı da Tanrı yaratmış mantığıyla da yorumlayabiliriz. Evrende yaratılan herşeyin Tanrı' nın doğa suretleri olduğunu söylemiştir ve doğa Tanrı'nın kendisidir der. Dünya var olduğundan beri insanların savaşlar, su baskınları, kuraklık vb. çeşitli şekillerde hem doğal hem de ahlâkî kötülüklere maruz kaldıklarını ve sürekli olarak maddî ve manevî sıkıntı içerisinde olduklarını belirten Meslier ise şu sorularla kötülük problemini temellendirmeye çalışmaktadır: “İnsanların sıkıntılara ve zorluklara maruz kalmasında Tanrı’nın gizli bir amacı mı vardır? Tanrı, iyiliksever ve hayırsever bir varlık ise insanları sürekli olmasa bile bu dünyada erişebilecekleri bir mutluluğa kavuşturamaz mıydı? Eğer Tanrı, yeryüzünü kötülüklerden koruyamamış ya da korumak istememişse öteki dünyada yani ahirette kötülüklerden ya da felaketlerden koruyabileceğine ya da korumak isteyeceğine nasıl emin olabiliriz? Yani bu dünya yapısı itibari ile kötülüklerle dolu ise, ahiret denilen yere gittiğimiz vakit cennet denilen yerin saf ve iyi bir yer olduğuna nasıl ikna olacağız diye sormadan edemiyor. Görüldüğü üzere Tanrı, dünya üzerinde insanların kafasını sürekli kurcalayan bir konu olmuş. Bu dünyada herhalde bir Tanrı inancı olmasaydı dünya kocaman bir tımarhane olabilirdi. Nedensizlik ve belirsizlik insanları kötü olaylardan daha çok yorar. Çünkü o durumun yarattığı tedirginlik ve korku, olan kötülüklerden daha çok ızdırap verebilir. Kitabı okumanızı tavsiye ederim.Benim sözümün hükmü yoksa da Atatürk'ün hükmü üzerine okuyun derim. Keyifli okumalar.
Sağduyu
SağduyuJean Meslier · Kaynak Yayınları · 2019283 okunma
··
3 artı 1'leme
·
424 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.