Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Bu metinde "Kadın ve Kurmaca" hakkında yazan Woolf, ataerkil bir toplumda kadın olmak ve yazar olmak bağlamında kısmen kişisel deneyimlerinden yararlanarak, kısmen de ürettiği yeni fikirlerden oluşturduğu bir "eleştiri" kurgular. Woolf, kurgusal Oxbridge'te gittiği Üniversitenin kütüphanesinden şu sorular ile döner: Neden erkek yazarlarkadınlar hakkında bu kadar çok yazmıştır? Neden kütüphanede nadir de olsa ismi geçen bütün kadın yazarlar soyludur? Shakespeare'in bir kız kardeşi olsaydı ne olurdu? Woolf, Shakespeare'in hayali kız kardeşine "Judith" ismini verir. Judith, yazar olmak için köyündeki evinden kaçıp büyük şehre gelir ve burada kandırılıp hamile kalır. Ve intihar eder. Judith, abisi Shakespeare kadar yeteneklidir. Judith'in sorunu, sadece ataerkil bir toplumda kadın olmaktan ibarettir. Böylece Judith'in metindeki işlevinin 'neden büyük yazarlar arasında kadın yazarların olmadığı?' sorusuna bir cevaptır. Woolf'un içinde bulunduğu toplum ve dünya genel olarak cinsel ve ekonomik ayrımşalara ve birleşimlere sahiptir. Burada Jameson'ın "Freud-Marx karşıtlığı"nı metni yani yapıyı sökücü materyal olarak pekâlâ kullanabiliriz. Yani Cinsel/Freud ve Marx/Ekonomik... Zira Woolf'un metindeki ana mesajı ya da metni kurguladığı ana konu, kadınlara kamusal alanda "ücretli çalışan" olma hakkının tanınması onlara önce ekonomik özgürlüğü daha sonra entelektüel özgürlüğü getirecektir. Woolf'a göre ancak ekonomik özgürlüğünü elde eden kadın, yazma özgürlüğünü de elde edebilir. Çünkü ancak ekonomik özgürlüğünü elde eden kadın dünyada bir eyleyici yani bir emek verici olarak kendine kişisel bir alan kurabilir ve böylece bağımsızlaşabilir. Kadınların arkalarında bırakmaları gereken "köle bilinç"tir. Bu köle bilincini arkasında bırakmayan kadın bilinci, erkeği bir erk olarak, "olduğundan iki katı kadar büyük gösteren" bir "ayna" olmaktan öteye geçemez. Elbette burada Lacan'ın "arzu"sunu da düşünebilir. Çünkü "ayna" Woolf'un metinde doğrudan kullandığı bir metafordur. "Arzunun arzuyu arzulaması." Kendini erk sahibi olarak görmek isteyen arzu, bu sahipliği doğrudan ona gösterecek bir arzu inşa eder. İşte bu inşa edilen arzu ataerkil toplumba işbirlikçi, itaatkar kadının köle bilincidir. Woolf'un metninde kullandığı bir diğer metafor ise "yanan ağaç" ya da kısaca "ışık"tır. Işık, bir yazarın, gerçeği yanılsamalardan ayırmak için yaşama tuttuğu ışıktır. Bu ışık ise, gerçeği aydınlatmak için gereken "dehâ"yı sembolize eder. Woolf'a göre insanlar, cinsiyetini üzerinde fazla bilinçlidirler, cinsiyetleri fazla kapanmışlardır ve onlara esasen bir yanılsamadan başka bir şey getirmeyen bir refleksiyon halindedirler. Bu cinsiyet yanılsamadan kurtulmak için Woolf'un "androjin" kavramını öne sürer. Woolf'a göre insan zihninin cinsiyeti yoktur ve cinsiyet toplumsal bir roldür ve bu toplumsal rol, törenlerle kişiye verilir. Bu muhafazakar düşünme biçiminden, yani aslında bu törensel cinsiyetten kurtulduğumuzda cinsel kimliğimizi kurabiliriz. Bir yazar için ise bu; ancak bir erkek yazar androjini devreye sokarsa gerçek bir kadın karakter kurgulayabilir ve ancak bir kadın yazar androjini devreye sokarsa gerçek bir erkek karakter kurgulayabilir. Yoksa yaptığı ancak, görevi toplumsal rolleri sahnelemek olan toplumsal tipleri sahneye çıkarmaktır. Buradan da anlıyoruz ki ataerkil toplum, ya da daha doğru bir ifadeyle ataerkil sistem kadınlar kadar erkeklere de zarar vermektedir. Çünkü erkekler, bu sistemde kendiliklerine ait olmayan ödünç bir bilinçle hayatlarını sürdürürler. Bu bilincin adı ise "erkeklik"tir ve erkeklik de makro iktidar karşında bir "köle bilinç"tir. Değinmek istediğim bir başka konu ise kadınların toplantılarında sadece "kuru erik ve lapa" yemeleri. Bunun bir metafor olduğu konusunda şüpheliyim. Çünkü Woolf'un mezun olduğu King's Koleji'nde kadın öğrencilere sunulan menü bu iki besin kaynağından ibaret. Erkek öğrencilere ise son derece ucu açık bir menü sunulurdu ki et yemekleri deyim yerindeyse bu menünün "şefin tavsiyesi" niteliğinde. Bana kalırsa açıkça bu, doğrudan bir eleştiri. Son bir not ekleme gerekirse Woolf'un Bloomsbury grubunda edindiği üstencil tavrın, kadın özgürlüğü mücadelesine adapte edilemiyor oluşu. Fakat bu konu, bu yazının kapsamını aşar kanaatindeyim. Bu yüzden bu konuya, başka bir incelemede değinmek arzusundayım.
Mary Banu
Mary Banu
Kendine Ait Bir Oda
Kendine Ait Bir Oda
Virginia Woolf
Virginia Woolf
Kendine Ait Bir Oda
Kendine Ait Bir OdaVirginia Woolf · Palto Yayınevi · 201537,8bin okunma
·
111 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.