Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini belirliyor. _Yanarken çıkarılan “aa”nın iyileştirdiği konusunda kuşkuluyum, ama insanı derinleştirdiğini biliyorum. _Yüce değerlere sahip insanların bozulması ve çökmesi neredeyse bir kural olmuştur. _Uzun süren hastalığıma gelince, bu hastalığa, sağlıklı olmama oranla, anlatılamayacak kadar çok daha fazla şey borçlu değil miyim? Ona yüce bir sağlık, öldüremediklerini güçlü kılan böylesi bir sağlığı borçluyum. Ona felsefemi borçluyum. _Başarı, hep en büyük aldatıcı olacaktır. Büyük devlet adamları, fatihler, kaşifler hep yaptıklarının içerisine gizlenmişlerdir. _Bilginin, seçkinlerin, kutsanmışların, neredeyse kurban edilmiş olanların bu ruhsal ve suskun kendini beğenmişliği, bu gururu, bu insanları tedirgin edici ve merhametli ellerle temastan ve özellikle de kendilerine benzer bir biçimde acı çekmeyen her şeyden korunmak için gerekli olan her türlü kılıfı sağlar. Ustaca düşünülmüş kılıflardan biri de, epikürizmle acıyı hafife alan ve beğeninin üzücü ve derin anlamlı olan her şeye karşı koyan, ortaya çıkarılmış belirli bir kahramanlığıdır. Kendileri yanlış anlaşıldığı için. - zaten yanlış aniaşılmak isterler - neşeyi kullanan "şen" insanlar vardır. Bilimin şen bir görünümü olduğu ve bilimsellik insanın yüzeyselliğine karar verdiğinden, bilimi kullanan "bilimsel düşüncelere sahip kişiler" vardır - Bunlar yanıltrnak isterler. Gerçekte kırık ve çaresiz kalpler olduklarını gizlemek ve yadsımak isteyen özgür ve pervasız düşüncelere sahip kişiler de vardır - Hamlet'in durumu da böyledir. Ve delilik de, uğursuz ve tamamıyla kuşku götürmez bilginin bir maskesi olabiliyor. *** _Ah! Wagner. Bu yaşlı büyücü, dünyanın en kaba dâhisi, nasıl da hepimizin gözünü boyadı! Nasıl da akıllı bir çıngıraklı yılan. Bu yılan, tüm yaşamımızı "özveri ve sadakat", çıngırtılarıyla doldurup, sefalete övgüler yağdırarak bu kokuşmuş dünyadan çekip gitti! Ve biz ona inandık. Sanatının bizlere sunduğu ilk şey bir büyülteç. İnsan büyültece bakıyor ve gözlerine inanamıyor. - Her şey büyüyor. Wagner büyüyor. _Yaşadığım en büyük olay, iyileşmekti. Wagner yalnızca hastalıklarımdandı. _Wagner bizi aynı gibiymişiz gibi düşünüyor, bir şeyi biz kuşkulanıncaya değin öylesine sıklıkla söylüyor ki. _Wagner’in eserleri, insanı umutsuzluğa sürüklüyor çünkü o çok derin acılar çekmiş biri. *** _Müziğin, ruhu özgürleştirdiğinin ayrımına varıldı mı acaba? Düşünceleri kanatlandırdığının? Ne kadar çok filozof olunursa, o kadar çok müzisyen olunabileceğinin? - Soyutlamanın gri gökyüzünün çakan şimşeklerle aydınlanması gibi. Nesnenin tüm ruhunu görebilmek için yeterli ışık; büyük sorunlar el uzatılıp tutulacak kadar yakında, dünyaya yukandan, yüksek dağlardan bakar gibi. Bunu tam bir felsefe tutkusu olarak tanımlıyorum - ve yanıtlar buz ve bilgelikten, çözümlenmiş sorgunlardan oluşan bir dolu tanesi gibi ansızın kucağına düşüveriyor. _Müziğin beni nasıl iyileştirdiğini görüyorsunuz. Bu görüşü açıklayabilecek nedenlerim var. Doğaya, sağlığa, coşkuya, erdeme geri dönüş! -En yoz Wagnercilerden biriydim. Wagner'i ciddiye alabilecek durumdaydım. *** _Seni seviyorsam, bu seni ne ilgilendirir? diye düşünür Tanrı uzaklarda ama, kendisi sevilmezse korkunçlaşır. _Aşk, tüm duyguların en bencilce olanıdır ve bu nedenle bir kez zedelenirse de en soysuzu. _Genelde sanatçılar aşkı yanlış anlarlar. Wagner de aşkı yanlış anladı. Sanatçılar çoğunlukla kendi çıkarlarını bir yana itip, başka bir varlığın çıkarını gözettiklerinden, aşkta kendi yararlarını unutmuş olduklarına inanırlar. Ama, bunun için de o başka varlığa sahip olmak isterler. *** _Hakikat, "ne pahasına olursa olsun hakikat" istemi. Hakikate karşı duyulan sevgideki bu mürid çılgınlığı canımızı sıkıyor. Aynca, bunun için bizler, çok deneyimli, çok ciddi, çok neşeli, fazlaca büyülerımiş ve çok deriniz. _"Aydın" insanın, büyük kentlerde oturanların "ruhsal hazlar" olan sanatla, kitapla, müzikle ve de ruhsal içkilerin yardımıyla terbiye edildikleri panayırın gürültüsünü dinlemek ne denli öfkelendiriyor bizleri! *** _Sanatçılar için tapan kadınlar, kendilerinin yok oluşlarıdır ve büyük bir tehlikedir. Tapan kadınlarla evlenip sonsuzluklarını kaybederler. Kendilerine bir Tanrı imişler gibi davranıldığını hissetmediklerinde, hemen hemen hiçbirinin kişiliği, yok olmamaya - kurtarılmamaya karşı koyabilmek için yeterli olmuyor. _Kadınların aşklarının birçoğunda aşk, yalnızca zarif bir parazitimsidir. Yabancı bir ruhta kendine yuva kurma, bu arada da yabancı bir etde de - Ah! Hananın kesesinden de ne de çok yenilip içitir hep! _Hiçbir şey, büyük bir ruhun daha yükseklere çıkmaktan vazgeçerek kendini kanatlarından yoksun bırakması ve ustalığını çok daha anlamsız alanlarda göstermeye çalışması kadar üzünç veren bir duyguyu bu denli kolay uyandırarnaz. *** _Goethe, Wagner hakkında ne düşünürdü? Bir zamanlar Goethe, bütün romantiklerin üzerinde dolaşan tehlikenin ne olduğu sorusunu sormuştu kendine: Romantiklerin alın yazısı. Yanıtı şöyleydi: "Geleneksel ve dinsel saçmalıklan hiç durmadan gevelerken boğulup kalmak." Kısacası: Parsifal-- Filozof bunun için bir epilog yazdı. Kutsallık _Kutsallık - insanların yüce değerlerden bir kişilik kazandığı belki de son şey, doğuştan miyop olan her şey için idealin ufku. Ama bu, filozoflar için her ufuk gibi yalnızca hiçbir şeyin anlaşılmarnası, dünyalarının tam başladığı yerdeki kapının kilitlenmesi karşılanndaki tehlike, idealleri, arzulanmaya değer bulduklan. Birçoklarına felsefe yetmez. Onlara kutsallık gereklidir. _Wagner: “İnanmalısın ve inanman gerekir" biçimindeki Hıristiyan anlayışını savunur. Bilimsel olmak, en yüce ve en kutsal anlamıyla bir suçtur. _Karamsarlığım, kusursuzluğun gizli bir yerlerinde, diplerde bir yerde dinlenmek istiyor. Bunun için bana müzik gerekli. Ama Wagner hasta ediyor. _Wagner'in müziğine karşı çıkışım, fizyolojik bir karşı çıkış niteliğinde. Aym şeyleri hep bir estetik kalıba sokma çabası niye? Estetik, uygulamalı ruhbilimden başka bir şey değil _Wagner'in kuramının "tiyatro yapıtını amaç, müziğe ise yalnızca bir araç" olarak gördüğünü eklememiz gerek. Buna karşın, uygulaması başından sonuna kadar hep "ruhsal durum amaç, tiyatro yapıtı da, müzik de yalnızca bunun bir aracıdır" anlayışına dayandı *** _Kendinize karşı biraz dürüst olunuz! _Neşe gerekli, dostlarım, neşenin her tüıü. _Filozof, ahlakçılan sevmez. Güzel sözleri de. _Gülerek acı olanı söylemek. (Ridendo dieere severum.) _En kutsal adların ve değer yargılarının ardında neler gizli? _Bu müzik, kişiyi kumazca kaderciliğe sürükleyici nitelikte. _Sanatçıların en iyi neyi becerebildiklerini çoğunlukla bilmediklerine inanıyorum. Bunu anlayabilmek için fazlaca gururlular. _İnsanın kendisi bunu dinlerken bir "başyapıta" dönüşüyor. Carmen'i dinlediğim her defa kendimi olduğumdan daha bir filozof, daha iyi bir filozof olarak görüyorum: _"İyi hafiftir. Tanrısal olan her şey narin ayaklar üzerinde tüy gibi adımlarla yürür." Estetik anlayışıının ilk tümcesi. *** _Tutkunun mantığı _Aşk, insanların ölümcül nefreti! _Felsefe dilinin dolaylı anlatım biçimi _Kahkahalarla alay ederek tepki göstermek _Yüksek öngörü _Düşüncelerini neredeyse düşünme hızıyla kaleme alır. _Goethe, son Alman. _Hokuspokus _Antiteatral _İnce alay _Bataklığın yakınından bir yerlerden gelen idealistler. _Tanrı gibi yapay bir sanat! ************ ************ _ WAGNER OLAYI – Bir Müzisyen Sorunu _ _Biraz olsun, kendimi rahatlatmak istiyorum. Bu yazımda Wagner'i harcamak pahasına Bizet'yi övrnem yalnızca salt kötülükten kaynaklanmıyor. Birçok şaka arasından şakaya hiç de gelmeyecek bir konuyu gündeme getiriyorum. Wagner'e sırt çevirmek benim için bir yazgıydı. Herhangi bir şeyi sonradan yeniden sevebilmek ise bir utku. Belki de hiç kimse Wagnercilikle bu denli tehlikeli bir biçimde bütünleşmemiş, hiç kimse Wagnerciliğe karşı koymada bu denli güçlü bir biçimde direnmemiş ve hiç kimse ondan kurtulduğuna bu denli çok sevinmemiştir. Uzun bir öykü! -Bunu nitelendirebilecek bir sözcük mü isteniyor? - Bir ahlakçı olsaydım, kimbilir bunu nasıl nitelendirirdirn! Belki de kendini aşma olarak- Ama filozof, ahlakçılan sevmez. Güzel sözleri de. _Bir filozofun kendisinden ilk ve son beklentisi nedir? Kendi içerisinde çağını aşmak, "zamana bağımlı olmamak". O halde filozof bu amansız savaşımını ne ile gerçekleştirecek? Çağının insanı olmakla pekala! Ben de en az Wagner kadar bu çağın insanıyım, çöküş çağının insanı demek istiyorum. Yalnızca bunu anlıyor ve buna karşı kendimi koruyordum, içimdeki filozof da buna karşı kendini koruyordu. _Yaşadığım en büyük olay, iyileşmekti. Wagner yalnızca hastalıklarımdandı. Hasta olan her şeye karşı kesin bir tavır almak, bunlara Wagner de Schopenhauer de tüm modern "insanlık" da dahil – Çağdaş ve çağa uygun olan her şeye aşırı bir yabancılaşma, soğuma, hayal kınklığı. Ve en yüce arzu olarak Zerdüşt'ün gözü, insanın tüm gerçeğini inanılmaz bir uzaklıktan görebil en ardını görebilen bir göz. Böyle bir amaca hangi kurban uygun olmaz ki? Hangi "kendini aşma" Hangi "kendini yadsıma." _Eğer bugün bir müzisyen, "ben Wagner'den nefret ediyorum, ama başka bir müziğe de artık katlanamıyorum" derse, bunu tamamıyla anlıyorum Ama "Wagner modernliğin bir özetidir, önce Wagnerci olmak zorunda kalmanın, bir yararı yoktur." diye düşünen filozofu da anlıyorum. *** _Bizet – Wagner Karşılaştırması: _Dün 20 kez- bilmem inanır mısınız?- Bizet'in başyapıtını dinledim. Tatlı bir kendinden geçişle her seferinde sebat ettim, kendimi bundan alamadım. Sabırsızlığıma karşı kazandığım bu zafer beni de şaşırttı. Böyle bir yapıt nasıl bu denli kusursuz bir biçimde bestelenebilir! İnsanın kendisi bunu dinlerken bir "başyapıta" dönüşüyor. Carmen'i diniediğim her kez kendimi olduğumdan daha bir filozof, daha iyi bir filozof olarak görüyorum: Bu denli sabırlı, mutlu, Hindli ve oturmuş... Beş saat oturmak, azizliğin ilk basamağı!- _Wagner'in kaba, yapay ve aynı zamanda da "masum" orkestra sesleri ve modem ruhun üç duyusuna aynı anda hitap eden o sesler. Wagner'in orkestrasının bu sesleri benim için nasıl da sakıncalı. Wagner'in müziğini bir sciroccoı olarak nitelendiriyorum. Sıkıntı veren bir ter boşanıyor aniden. İyi bir havaya girdiğimde ise hepsi geçip gidiyor. (scirrocco - Afrika çölleri üzerinden esen sıcak bir rüzgar.) _Bizet’in müziğini kusursuz buluyorum. Hafif, esnek olduğundan, kişiyi ineelikle kavradığından. Sevecen, terletmiyor. "İyi hafiftir. Tanrısal olan her şey narin ayaklar üzerinde tüy gibi adımlarla yürür." Estetik anlayışıının ilk tümcesi. Wagner’in müziği ise kötü, kişiyi kumazca kaderdliğe sürükleyici nitelikte: Ama bu arada popüler olma özelliğini de koruyor. Bir ırkın kumazlığı ve hilekarlığı, ama bireylerin değil. (Wagner bizi aynı gibiymişiz gibi düşünüyor, bir şeyi biz kuşkulanıncaya değin öylesine sıklıkla söylüyor ki.) _Ve nihayet bu müzik, dinleyicisinin zeki olduğunu ve dinleyicinin müzisyen olduğunu kabul ediyor. Nereden bakılırsa, dünyanın en kaba dahisi olan Wagner'in müziğinin karşıtı. _Kulaklanmı bu müziğin altına gömüp, bu müziğin yaranlışındaki etkenlerin oluşum nedenlerini duyumsuyorurn. Bu müziğin oluşumunu birlikte yaşıyormuşum gibi geliyor bana. _Sıcak bölgelere özgü havanın kuruluğu, havanın berraklığı var her şeyden önce olayda. Nereden bakılırsa bakılsın, olayın geçtiği iklim değiştirilrniş. Olayda başka bir tensellik, başka bir duygusallık, başka bir coşku dile getirilmiş. Bu müzik coşkulu, ama bu coşku ne Fransız ne de Alman coşkusu. Bu müziğin coşkusu Afrika'ya özgü; alınyazısını aşan, mutluluğu kısa, ani ve özürsüz. Avrupa'nın gelişmiş müziğinin şimdiye değin dile getiremediği bu duygusallığı, bu daha Güney'e özgü, daha kahverengi ve daha yanık tenli duygusallığı dile getirme yürekliliğini gösteren Bizet'ye gıpta ediyorum. *** _Kurtuluş sorunu _Kurtuluş sorunu kendi başına saygıdeğer bir sorun. Wagner, hiçbir konuda kurtuluş konusunda olduğu kadar çok düşünmedi. Wagner'de birileri hep kurtarılmayı arzular. Kimi kez zavallı bir adam, kimi kez de zavallı bir kadın. Wagner olmasaydı, bize suçsuzluğun özellikle ilginç günahkarları kurtardığını kim öğretecekti? Ya da sonsuz bir Yahudinin evlenerek kurtarılacağını ve yerleşik olabileceğini? (Uçan Hollandalı'daki durum). Ya da yozlaşmış kadınların bakir gençler tarafından kurtarılmayı yeğleyeceklerini? (Kundry'deki durum). Güzel kızlarınsa Wagner gibi bir şövalye tarafından kurtarılmayı çok istediklerini. (Usta Şarkıcılar'daki durum). Ya da evli kadınlarında bir şövalye tarafından kurtarılınayı arzuladıklarını? Ya da "yaşlı Tanrı’nın, kendisini herkesin gözü önünde ahlak açısından rezil ettikten sonra, özgür düşünce yeteneğine sahip kişilerce ve karşı ahlakçılarca kurtanlışını? ("Yüzük"deki durum), özellikle bu son derin düşünce şaşırtmıyor mu onları? Onu anlıyor musunuz? Ben- onu anlamaktan kaçınıyorurn. Wagner balesinin insanı urnutsuzluğa sürüklediğini- ve erdeme eriştirdiğini. Doğru zamanda yatağa girmemenin ne denli kötü sonuçlan olabileceğini de (Bir kez daha Loherigıin'deki durum). Ya da kiminle evli olduğunun hiçbir zaman tam olarak bilinrneyeceğini. - Tristan ve Isolde, ancak belirli bir dururnda "Ama niçin bana daha önce söylernediniz? Hiçbir şey, bundan daha basit değil!" biçiminde tek bir sorusu olan kusursuz bir kocaya abartılı bir duyarlıkla övgüler yağdırmalar. _Lohengrin ile Wagner: “İnanmalısın ve inanman gerekir" biçimindeki Hıristiyan anlayışını savunur. Bilimsel olmak, en yüce ve en kutsal anlamıyla bir suçtur. Uçan Hallandalı, kadının, belirli bir yeri olmayanları yerleşik bir konuma getirdiği öğretisine ilişkin vaazlarla doludur. Wagner dilinde söylersek, "kurtarır". Burada bir soru yöneltebiliriz sanırım. Yerleşik olmak, bir gerçek olsaydı, arzulamaya değer bir şey olur muydu? _Bir kadının taptığı ve yerleşik bir konuma getirdiği "sonsuz Yahudi"den ne beklenir? Hemen sonsuz olmaktan vazgeçer; evlenir ve bizi artık ilgilendirmez - Gerçeğe uygularsak: Sanatçıların ve dahilerin ve bunlar elbette ki "sonsuz Yahudiler"dir- karşı karşıya oldukları tehlike kadındır. Tapan kadınlar bunların yok oluşudur. Kendilerine bir Tanrı imişler gibi davranıldığını hissetmediklerinde, hemen hemen hiçbirinin kişiliği, yok olmamaya - kurtarılmamaya karşı koyabilmek için yeterli olmuyor; - Hemen kadınla bütünleşir erkek. O, tüm sonsuz kadıncıklar karşısında bir korkaktır: Bunu bilir kadın. Kadınların aşklarının birçoğunda aşk, yalnızca zarif bir parazitimsidir. Yabancı bir ruhta kendine yuva kurma, bu arada da yabancı bir etde de - Ah! Hananın kesesinden de ne de çok yenilip içitir hep! ************* ************* _NİETZSECHE, WAGNER’E KARŞI – Bir Ruhbilimcinin Yazıları_ _Wagner ve Ben, karşıt kutuplarız. _Bu yazılar, ruhbilimciler için yazılmış denemelerdir, Almanlar için değil. _İtalyanların kulağına bir şeyler söylemek isterim: Zeki bir halkın "Reich"la yaptığı sadece yanlış bir evlilik hep… (Üçlü bağlaşma; Almanya. Avusturya ve İtalya arasında 1882"de kurulan bağlaşma için) _Hayran Olduklarım_ _Sanatçıların en iyi neyi becerebildiklerini çoğunlukla bilmediklerine inanıyorum. Bunu anlayabilmek için fazlaca gururlular. _Duyulan, yeni, kendine özgü ve güzel bir biçimde gerçek kusursuzlukta, kendi topraklarında yetişen küçük bitkilerden çok daha kendini beğenmiş şeylere yönelmiş. Kendi bahçe ve bağlarının iyi nitelikliliği, dolaştıkları bulutlar üzerinden gene kendilerince küçümsenmiş ve aşkları ile anlayışları aynı değerde görülmemiştir. Sesleri, aa çeken, ezilen ve işkence gören ruhların imparatorluğundan bulup çıkarmadaki ve suskun sefaleti dile getirmedeki ustalığı herhangi bir müzisyene oranla daha fazla olan bir müzisyen var. _Hiç kimse güz sonunun renklerini, son, en son ve en kısa hazzın betimlernesi güç, etkileyici mutluluğunu onun kadar anlatamaz. Neden ve etki arasındaki bağlantının kopmuş gibi göründüğü ve her an "hiçten" bir şeylerin ortaya çıktığı ruhun, o gizli ya da gizli olmayan gece yanlarını seslendirıneyi biliyor. Suyu, büyük bir mutlulukla insan mutluluğunun derinliklerinden, hem de en iyi ve en kötünün kekremsi ve mide bulandırma damlalarının en tatlı damlalarla karıştığı boş kadehlerden çekip çıkarıyor. Sıçrama ve uçma, hatta yürüme gücünü yitiren ruhun o yorgun içine kapanışını gayet yakından tanıyor. Gizlenmiş acıya, avuntusuz anlayışa, itirafsız aynlışa ürkekçe bakıyor. Tüm gizli sefaletin Orfeus'u olarak, herhangi birinden daha büyük ve şimdiye değin anlatımı gerçekleşmeyen ve sanat için uygun görülmeyen bazı şeyler ilk kez onunla sanatın kapsamına alınmış. Sözgelimi en fazla aa çekenlerinin yetenekli olduğu isyanalar, aynı biçimde ruhun bazı çok küçük ve mikroskobik parçaları ve bunlann karada ve denizde yaşamaya uygun doğalarının pullu derileri - Evet, çok küçük şeylerin ustası o. Ancak, onun istediği bu değil! _Kişilik olarak daha büyük duvarlardan ve pervasızca duvar ressamlığı yapmaktan hoşlanıyor! Ruhunun farklı bir beğenisi ve eğilimi - karşıt bakış açısı - olması ve yıkık evlerin gizli köşelerinde oturmayı yeğlemesi, bazı şeyleri anlamasını da engelliyor: Oralarda gizlenerek, kendinden bile gizlenerek çok daha kısa olan, kendine özgü başyapıtları yaratıyor, - böylelikle çok iyi, büyük ve kusursuz olma niteliğini kazanıyor ama belki de yalnız kalıyor. _Wagner çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner' e ve bestelediği müziğe hayranım. *** _Karşı Çıktıklarım_ _Bununla, bu müziğin sağlıklı olduğunu, hem de tam Wagner'den söz ettiğim yerde sağlıklı olduğunu düşündüğüm söylenemez. Wagner'in müziğine karşı çıkışım, fizyolojik bir karşı çıkış niteliğinde. Aym şeyleri hep bir estetik kalıba sokma çabası niye? Estetik, uygulamalı ruhbilimden başka bir şey değil? - Bu müziğin etkisini üzerimde hissedince, artık rahatlıkla soluk alamarnam benim gerçeğim, benim "küçük gerçeğirn"; ayağım da hemen öfkeleniyor, baş kaldınyor müziğe: Ayağırnın ölçüye, dansa, marşa gereksinimi var. Wagner'in İmparator Marşı eşliğinde genç bir Alman Kayser'i bile uygun adım yürüyemez - Güzel yürürken, adım atarken ve dans ederken önce ayak hayranlık duymak ister müziğe. Yoksa midem de mi karşı koyuyor bu müziğe? Ya kalbim, ya kan dolaşımım? Göğüs ve karın boşluğum da acıyla dolmuyor mu? Bu sırada sesimin kısılması da beklenmedik bir şey deği. _Kendi kendime soruyorum: Gerçekte, tüm vücudumun müzikten beklentisi ne? Çünkü ruh yok. Wagner'in ferahlatıcı gücüne inanıyorum: Sanki tüm hayvansal işlevler hafif, pervasız, korkusuz, kendine; güvenli ritimlerle hızlandınlıyormuş gibi. _Şimdiye değin mevcut müziğin en yalnızını besteleyen Wagner'e göre, tiyatro adamı da oyuncu da ve belki de şimdiye değin görülen en tutkulu mim düşkünü de, müzisyen de aynı şey. Wagner'in kuramının "tiyatro yapıtını amaç, müziğe ise yalnızca bir araç" olarak gördüğünü eklememiz gerek. Buna karşın, uygulaması başından sonuna kadar hep "ruhsal durum amaç, tiyatro yapıtı da, müzik de yalnızca bunun bir aracıdır" anlayışına dayandı. Wagner'in tiyatro oyunları birçok ruh halini yansıtmak için yalnızca bir olanaktı! _Kendinize karşı biraz dürüst olunuz! Bayreuth'ta değiliz, Bayreuth'ta yalnızca kitle olarak dürüst olunur, tek başına yalan söylenir; kendini aldatır insan, insan, Bayreuth'a giderken ruhunu evde bırakır. Kendi dilini kullanma ve seçme hakkından, beğenisinden, kendi dört duvarı içerisinde sahip olduğu ve uygulamasını yaptığı Tanrıya ve dünyaya karşı yürekliliğinden vazgeçer. Eksik olan yalnızlıktır, kusursuz olan her şey, tanıklarından hoşlanrnaz. Tiyatroda halk olunur, sürü, kadın, riyakar, kendi fikri olmadan başkalannın etkisiyle oy kullanan, himaye eden efendi, aptal - Wagnerci olunur: Büyük sayıların eşit kılan büyüsünün temelinde vicdanın en kişiseli var. Burada komşu yönetiyor, burada komşu olunuyor." *** _Söz Ruhbilirncinin_ _Ruhbilimci, seçkin kurum ve insanlara yönelirse, acıma duygusundan boğulma tehlikesi de bir o kadar büyük olur. Herhangi başka bir insana oranla, ruhbilimcinin çok daha dayanıklı ve şen olması gerek. Yüce değerlere sahip insanların bozulması ve çökmesi neredeyse bir kural olmuştur: Ve böyle bir kurala hep tanık olmak zorunda kalmak ise korkunçtur. Bu çöküşü keşfeden, yüce değerlere sahip insanların tüm bu "onulmazlığını", bu sonsuz "çok geç artık"ı ilk kez ve sonradan da tarih içerisinde her anlamda ve neredeyse hep yeniden keşfetmek zorunda kalan ruhbilimcinin çok yönlü azabı, belki de günün birinde bunun nedeninin kendisi olabileceğini ve kendisinin de yozlaştığını anlamasıdır _Başarı, hep en büyük aldatıcı olacaktır. Yapıt da, eylem de bir başarı. Büyük devlet adamları, fatihler, kaşifler hep yaptıklarının içerisine gizlenmişlerdir, tanınmayacak kadar gizlemişlerdir kendilerini; yapıtın, sanatçının, filozofun yapıtının, önce kendisini kimin yarattığını, kimin yaratabileceğim keşfetmesi gerekir. Onurlandırılan o "büyük adamlar" arkalannda küçük ve kötü edebiyat yapıtlan bırakmışlardır. - Tarihi değerlerin dünyasında kalpazanlık egemenliğini kurmuştur. _Kadın, aşkın her şeye kadir olduğuna inanır, - bu kadının gerçek bir batıl inancıdır. Ah, aşkı bilenler, onun nasıl yoksul, nasıl çaresiz, zorla elde edilmiş ve yanıltıcı olduğunu sonunda öğrenmişlerdir: en iyi, en derin aşklar bile böyledir. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini belirliyor. Dopdolu olduğu ve kendini renklendiren ürkütücü güven duygusu, acısı sayesinde en akıllı ve bilge olanların bildiklerinden daha fazlasını bilmeleri sizin hiç bilmediğiniz" birçok uzak ve korkunç dünyalarda tanınmaları ve bir zamanlar oralarda kendilerini evlerindeymiş gibi hissetmiş olmaları. *** Epilog – Sonuç _Her U'dan bir X, gerçek bir X yaratan, yani sondan önce sondan bir önce harfi. Ancak böyle bir aa, bizlerin yaş odunlarla birlikte yanarken çektiğimiz uzun süren o büyük aa, biz filozofları o son derinliklere inme ve belki de insanlığımızı belirleyen, güven duyuları her şeyden, iyi olan her şeyden, gizleyen, yumuşak ve orta derecede olandan uzaklaşmaya zorluyor. Böyle bir aa’nın iyileştirdiği konusunda kuşkuluyum, ama insanı derinleştirdiğini biliyorum. Yeter ki gururumuzla kendimizi beğenmişliğimizle, istem gücümüzle bu aa ya karşı koymayı öğrenelim ve ne kadar kötü ve aa verici olsa da, kendine aa verenin karşısında dilinin kötülüğü ile tutunabilen Hintlinin yaptığının aynısını yapalım; o hiçliğin azabından, dilsiz, uyuşuk, sağır bir teslim oluşun, kendini unutuşun, silinip gitmenin azabından kaçınalım. _Yaşama duyulan güven yok oldu, yaşamın kendisi bir rorun haline dönüştü. - Böylelikle, birisinin bir felaket habercisine, bir peçeli baykuşa dönüşebileceğine inanılmamalı! Yaşamı sevmek hala mümkün - Ama bir başka biçimde. Bu, bizi kuşkulandıran kadına karşı duyulan sevgi. _Hakikat, "ne pahasına olursa olsun hakikat" istemi. Hakikate karşı duyulan sevgideki bu mürid çılgınlığı canımızı sıkıyor. Aynca, bunun için bizler, çok deneyimli, çok ciddi, çok neşeli, fazlaca büyülerımiş ve çok deriniz. Hakikatİn yüzündeki peçe kaldırıldığında, hakikatİn hakikat olarak kalacağına bizler artık inanmıyoruz. Günümüzde, her şeyi tüm çıplaklığı ile görmek, her olaya tanık olmak, her şeyi anlamak ve "bilmek" isterneyi edebe uygun gören bir anlayış hakim bizlerde. Doğayı bilmecelerin ve rengarenk belirsizliklerin ardına gizleyen utanma duygusuna saygı gösterilmeli. Belki de hakikat, nedenleri olan, ama bu nedenleri göstermek istemeyen bir kadındır? _Belki de hakikatİn Yunancası söylenilmeli. Boubo? Ah, bu Yunanlılar! Yaşamasını biliyorlar! Bunu becerebilmek için yüzeyde, kınşıkta ve dert üzerinde pervasızca kalıverrnek; görünüşe tapınak, biçimlere, seslere, sözcüklere… Yunanlar çok da yüzeyseldirder. Yunanlar mı? Biçimlere, seslere ve sözcüklere tapanlar mı? işte, onlar zaten bu nedenle - sanatçı olmuşlar. *********** *********** _Önsöz_ _Nietzsche'nin yaşamında ve yapıtlannda çok önemli bir yen vardır Wagner'in. Schopenhauer'in betimlediği 'dahi' örneğini Wagner'de bulduğuna inanan ve onunla birlikte olduğu anları, Tanrı katında olmaya' benzeten Nietzsche, tüm yaşarnı boyunca Wagner'den etkilenrniş, ona büyük saygı duymuş, daha sonralan Wagner'e veryansın ettiği yazılannda bile bu duygulannı korumuştur. _Nietzsche'nin ilk yapıtı sayılabilecek Tragedyanın Doğuşu'nda ve son yapıtı olan Nietzsche Wagner'e Karşı adlı denemesinde ortak payda hep Wagner'le başlayan yazarlık serüveni gene Wagner'le noktalanmıştır. _Dionyssos ve Apolion'la simgeleştirilen coşku ve usbiçim karşıtlığının müziğe ve tiyatroya nasıl aktanlması ve bunlar arasında nasıl bir denge kurulması gerektiği konusundaki düşüncelerini aynntılarıyla anlatır. Dionyssos'un simgelediği coşkunun müziğe aktanlması düşüncesine daha yakındır, ama ApolIon'un simgelediği biçimin gerekliliğini de yadsırnaz. Ancak, coşkunun bir yana bırakılıp, biçime ağırlık verilmesine şiddetle karşı çıkar. Almanlara özgü bir müziğe karşı olduğunu, müziğin Hristiyanlık anlayışının etkisine girmemesi gerektiğini vurgular. _Avrupa sanatının yaratılarından biri olarak görür. Wagner Bayreuth'ta adlı yapıtında da bu görüşleri yineler ve Wagner'i gene göklere çıkarır. Neler olmuştur da, Nietzsche, Tradgeya'nın Doğuşu'nu yazdıktarı 16 yıl sonra Wagner Olayı ve Nietzsche Wagner'e Karşı' da, bu denli sayıp sevdiği Wagner'e böyle amansızca saldırmıştır? Bir kere Nietzsche, Wagner Olayı'nda ve Nietzsche Wagner'e Karşı'da artık felsefe dilinin dalaylı anlatım biçiminden uzaklaşarak çok sevdiği Zerdüşt kimliğinden sıynlmış ve gerçek yaşama dönmüştür. Bu yapıtlar, Nietzsche'nin Avrupa'daki dostlarıyla, çevresiyle yollarının ayrıldığını, onlardan uzaklaştığını ve bu uzaklaşışın nedenlerini açıklayan birer bildirgedir. Bir anlamda da çağıyla hesaplaşmasının özetidir. Wagner'i böyle yermesinin en önemli nedeni, Nietzsche'nin Tragedyanın Doğuşu'nda müzik için belirlediği ve yukarıda da belirtilen ilkelere Wagner'in uymamış olduğuna inanmasıdır. Nietzsche, Wagner'i Almanlara özgü bir müzik yapmakla, İmparatorluğun kuruluşuyla iyice güçlenmeye başlayan ınilliyetçi duygulara koşut yapıtlar bestelernekle, ''bir merhamet dini olan Hıristiyanlık" karşısında zayıf kalarak, "Hıristiyanlığın Haçı önünde diz çökrnekle" ve Batı aydınları cesaretlerini yitirten çöküş çağının temsilcisi olmakla suçlar. Onun müziğini melodiden, figürlerini Dionyssos'a özgü coşkudan yoksun, abartmalı ve gerçekdışı bulur, dramatüıjisini ise bir yalan sanatı olarak nitelendirir. Nietzsche'ye göre Wagner, bütünü bir yana itmiş, parçalada uğraşmıştır; bu nedenle de Dionyssos'a özgü coşkulu anlatımdan uzaklaşmış, biçirnle fazlaca ilgilenmiştir. _Nietzsche'nin acımasız eleştiri ve saldınlarına hedef olan yalnızca Wagner değildir. Çağdışı olan ya da daha önce yaşamış birçok sanatçı, yazar, düşünür, tüm Wagnerciler, kadınlar ve çöküş çağı düşüncesi bu eleştirilerinden payını fazlasıyla alır. Her iki yapıt da birer çağ eleştirisi niteliğindedir. Hegel, Hugo, Flaubert, Goncaurt Kardeşler, Schiller, Goethe vb. gibi birçok ünlü ad bu eleştiriletin kapsamındadır. "Son Alman" diye nitelendirdiği Goethe'yi bile "sanatçının, gökyüzünde uçmasım sağlayan kanatlarını elinden alan" kadınlara düşkünlüğü ile eleştirir. _Bu saldırıların temelindeki kırgınlığa, Wagner'in yaşamında büyük başarılar kazanmış, bir hayranlar kitlesini ardından sürüklemiş ve yapıtları için özel opera binası inşa edilmiş olmasına karşın, Nietzsche'nin böyle büyük başarılar kazanmamış olmasının, birçok yapıtım bastırmakta bile güçlükler çekmesinin neden olup olmadığı da tartışılabilir. _Nietzsche'nin çıldırmadan bir yıl önce, 1887'de bu iki yapıtından başka, Deccal, Ecce Homo ve Putlann Alacakaranlığı da yazmış olduğu ve sağlık durumunun sürekli çalışmasına elvermediği göz önüne alınırsa, bu yapıtlarını çok kısa sürelerde yazdığı, düşüncelerini neredeyse düşünme hızıyla kaleme aldığı görülecektir. ****** _Friedrich Wilhelm Nietzsche_(1844-1900) _Alman asıllı İsviçreli filozof. İlkçağ uzmanı, kültür eleştimeni ve şair. Babası da, dedesi de papaz olan Nietzsche, klasik öğrenimini ünlü din okulu Schulpforta'da yaptı. Basel Üniversitesi klasik filoloji profesörlüğüne atandı. Nietzsche, eski metinlerin okunmasından kaynaklanan felsefi sorunlara açık tutumuyla zaman içinde öbür filologlardan ayrıldı. Özellikle trajedi konusunda, Yunanlılarda sanatla dinin ve sanatla sitenin birliğini kavramak gerektiğini gösterdi. Yunanların Dionyssosçu yanını ilk kez ortaya koyan Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu adlı ilk yapıtı, onun Alman filoloji çevrelerince dışlanmasına yol açtı. Yapıt, özgün karakteri ve özellikle yazann, çağdaş kültüre ilişkin sorunlar üzerindeki kişisel görüşleriyle sarsıa bir nitelik taşıyordı. Yapıtta filolog, giderek bir estetikçi hatta bir filozof ve bir ahir zaman peygamberi halini alıyordu. _Nietzsche'nin özgün yanı, Batı uygarlığının temel felsefi sorunlarını köktenci bir kuşkuyla ele almasıdır. Nietzsche, bilginin (bilim), varlığın Batı'ya özgü apaçık hakikatlerı ve nihayet eylemin (ahlak ve siyaset) yeniden sorun haline getirilmesine olanak sağladı. _Kantçı eleştirinin sonucunu daha ilerilere vardıran Nietzscheci eleştiri, giderek Kantçı eleştirinin kendisine yöneldi; aklın sözde önsel kategorilerini kabul etmeyerek bunlann, bedensel ve sosyoekonomik kökenli, salt 'yaşamsal' zorunluluklardan başka bir şey olmadığım ileri sürdü. _Nietzsche, bilimsel hakikat de dahil olmak üzere, her türlü hakikatİn içyüzünü ortaya çıkardı; insanın ayırt edici özelliği olan icat gücünü ve aynı zamanda yeniliğe karşı direnişini (yabanası olduğu şeyi 'barbarca', kendi aklına uyduramadığı şeyi 'akıldışı' diye niteleyen o değil midir?) göstermeye çalıştı. _Nietzsche'den yoğun biçimde etkilenenler arasında, Hermann Hesse, Karl Jaspers, Michel Foucault, Sigmund Freud, Alfred Adler ve Jung, birçok görüşünü Nietzsche'ye borçlu olduklarıru belirtirler. _Felsefesinin merkezini oluşturan şey, kişinin coşkun enerjisini sömüren her türlü öğretinin, toplumsal olarak ne kadar geçerli olursa olsun sorgulanarak "hayatın olumlanması"dır. Tüm aldatmacalan açığa vurmak ve tüm ön yargılan yıkmak ister. ****** _Adını, Prusya Kralı IV. Frederick William'dan aldı. Prusya vatandaşıydı, ancak 1869'da İsviçre'ye taşındıktan sonra kendi isteğiyle vatansız kaldı. 45 yaşında, zihinsel sorunlar nedeniyle bedensel yetilerini kaybetti ve tek başına iş yapamaz hâle geldi ve 55 yaşında öldü. _Nietzsche, kariyerine felsefeye dönmeden önce klasik filolog (Yunan ve Roma metin eleştirmeni) olarak başladı. 24 yaşındayken Basel Üniversitesinde klasik filoloji kürsüsüne, bu yeri alan en genç kişi olarak atandı. Kısmen Ritschl'in desteğiyle Nietzsche, İsviçre'de Basel Üniversitesinde klasik filoloji profesörlüğü gibi hatırı sayılır bir teklif aldı. Henüz 24 yaşındaydı ve ne doktorasını tamamlamış, ne de öğretim sertifikası almıştı. Teklif tam da filolojiyi bırakmayı düşündüğü zamanda gelmiş olsa da, teklifi kabul etti. _Nietzsche, gençliğinde özellikle Schopenhauer'in felsefesinden etkilenmişti. Daha sonra onun kötümserliğinden uzaklaştı. Çalışmaları ahlak, din, felsefe, bilim ve sanat biçimlerine yönelik keskin eleştiriler içermektedir. Çağdaş kültür onun gözünde Antik Yunan kültüründen daha zayıftı. Hristiyan ahlakı ve Platoncu metafizik, Nietzsche'nin en şiddetli eleştirdiği konuların başında geliyordu. Genel olarak, hakikatin değerini sorgulamış ve böylece postmodern felsefi yaklaşımların öncüsü olmuştur. Nietzsche'nin "üstün-insan", "güç şehveti" ya da "ebedî tekerrür" kavramları da günümüzde yorumlara ve tartışmalara yol açmaktadır. _Nietzsche, günümüzde yepyeni bir felsefî ekol olarak yaşam felsefesi disiplininin kurucusu olarak kabul edilmektedir. _Schopenhauer'ın eserlerini enikonu inceledi. Felsefi ilgisinin uyanışını Schopenhauer'ın İstenç ve Tasarım Olarak Dünya'sına borçluydu ve daha sonra Schopenhauer'ın saygı duyduğu birkaç düşünürden biri olduğunu Çağa Aykırı Düşünceler'deki Eğitimci Olarak Schopenhauer adlı denemesinde kabul etti. _Lange'ın anti-materyalist Kant felsefesini betimleyişi, Avrupa materyalizminin doğuşu, Avrupa'nın bilimle artan yakınlığı, Charles Darwin'in evrim teorisi ve gelenek ile otoritelere karşı genel bir ayaklanma, Nietzsche'de büyük ilgi uyandırdı. Bu kültürel çevre, onu ufuklarını filolojiden öteye taşıyarak felsefi çalışmalarına devam etmeye teşvik etti. _Nietzsche Richard Wagner'le ve daha sonra Wagner'in eşi Cosima ile Leipzig'de tanışmıştı. İkisine de büyük hayranlık duydu ve Basel'deki geçirdiği zamanı boyunca Wagnerlerin Luzern'de Tribschen'deki evini sıkça ziyaret etti. Wagnerler Nietzsche'yi en samimi çevrelerine aldılar ve Beyrut Festivali'nin başlangıcına gösterdiği ilgiden memnun kaldılar. 1870'te Nietzsche, Trajik Düşüncenin Başlangıcının el yazmasını Cosima'ya doğum günü armağanı olarak verdi. Trajedinin Doğuşu'nu yayımladı. Ancak bu alandaki arkadaşları -Ritschl de dâhil- Nietzsche'nin daha kuramsal bir yaklaşım adına klasik filolojik yöntemden kaçındığı bu çalışmaya pek az ilgi gösterdi. Polemiği Filolojinin Geleceği'nde, Ulrich von Wilamowitz-Moellendorff kitabın algısına gölge düşürdü ve kitabın adını kötüledi. Karşılık olarak Rohde (artık Kiel'de profesördü) ve Wagner, Nietzsche'yi savunmaya geçti. Nietzsche, filolojik topluluğun arasında duyduğu yalıtılmışlığını özgürce dile getirdi ve Basel'de felsefe alanında bir pozisyona atanmayı denediyse de başarılı olamadı. _4 ayrı uzun deneme yayımladı. Dört yazı sonraları Çağa Aykırı Düşünceler başlığıyla derlenmiş basımda yer aldı. Bu dört yazı, Schopenhauer ve Wagner'in önerdiği yollardan gelişmekte olan Alman kültürüne meydan okuyan bir kültürel eleştiri yönelimi taşıyordu. Nietzsche, gösterilerin bayağılığı ve toplumun rezilliğinden tiksindiği 1876 Beyrut Festivali yüzünden derin bir düş kırıklığı yaşadı. Ayrıca Wagner'in, Nietzsche'nin karşıtlık duyduğu "Alman kültürüne" taraf olmasının yanı sıra Alman halkının arasında ününü kutlaması yüzünden yabancılaştı. Bütün bunlar Nietzsche'nin Wagner'den kendini uzaklaştırmasına neden oldu. _Basel'den aldığı emekli maaşıyla geçinen Nietzsche, sağlığına yararlı olan iklimleri bulmak için sık sık yolculuk etti ve 1889'a kadar farklı şehirlerde bağımsız bir yazar olarak yaşadı. Fransa Tunus'u işgal ettiğinde Avrupa'yı dışarıdan görmek için Tunus şehrine seyahat etmeyi planladı, ancak daha sonra, muhtemelen sağlık sorunları nedeniyle bu fikirden vazgeçti. _Gast, Nietzsche'nin kendisini eleştirmesine izin verdiği az sayıda arkadaşlarından biriydi. Zerdüşt'e büyük coşkuyla cevaben Gast, "lüzumsuz" olarak tanımlanan kişilerin aslında oldukça gerekli olduğuna dikkat çekmeyi gerekli buldu. Örneğin, Epikuros'un keçi peynirinden oluşan yemeğini bile sağlamaları için kaç insana güvenmek zorunda kaldığını sıraladı. _Yüksek dozda afyon almasına rağmen uyku sorunu yaşamaktayd _Schopenhauer ile (uzun zaman önce ölmüş ve Nietzsche'yle hiç tanışmamıştı) felsefi bağlarını, Wagner'le de sosyal bağlarını kopardıktan sonra Nietzsche'nin pek az arkadaşı kalmıştı. _Öğretim görevliliği almak için girişti ve başarısız oldu. Belli olmuştu ki Zerdüşt'te dile getirdiği Hristiyanlığa ve tanrı kavramına karşı gösterdiği tutumları nedeniyle artık herhangi bir Alman üniversitesinde etkin bir şekilde görev alamayacaktı. Bunun ardından gelen "öç ve hınç duygularının" onu hayata küstürdüğünü şöyle dile getirdi: "Ve dolayısıyla, perişanlığın ne demek olduğunu (itibarımın, kişiliğimin ve amaçlarımın yıpranmasını) en geniş anlamda kavradığımdan beri gelişen öfkem, öğrencilerin güvenini ve bu güveni kazanma olasılığımı benden almaya yetmiştir _Nietzsche'nin Elisabeth'le ilişkisi mektuplaşmalarla çatışma ve barışma çemberinde sürüp gitti, ancak Nietzsche'nin çöküşüne kadar hiçbir zaman bir araya gelmediler. _44. yaş gününde Putların Alacakaranlığı ve Deccal'i tamamladıktan sonra otobiyografisi Ecce Homo'yu yazmaya karar verdi. Bu eserin önsözünde (Nietzsche, burada eserinin yaratacağı yorum zorluklarının gayet farkındaydı) şöyle belirtmektedir: "Duyun beni! Duyulması gerekenim ben. Hepsinden önce, başkası saymayın beni". _Zihinsel bir çöküş başladı. Torino sokaklarında toplumsal kargaşa çıkardığı için etraftaki iki polis onun yanına geldi. Gerçekte orada tam olarak ne olduğu bilinmiyor fakat Nietzsche'nin ölümünden sonra ortaya çıkan hikâyeler, Nietzsche'nin Piazza Carlo Alberto çıkışında bir atın kırbaçlanmasını görmesi üzerine atı korumak için ona koşup boynuna sarıldığı ve sonra yere yığıldığı üzerinedir. Wahnbriefe ("Delilik Mektupları") olarak bilinen kısa yazıları yazıp Cosima Wagner ve Jacob Burckhardt gibi birkaç arkadaşına gönderdi. Yazıların çoğu "Dionysos", bazıları da "der Gekreuzigte" yani "çarmıha gerilmiş olan" olarak imzalanmıştı. Eski arkadaşı Burckhardt'a şöyle yazmıştı: Kayafa'yı zincirlere vurdum. Ayrıca geçen yıl Alman doktorlar tarafından uzunca bir süre çarmıha gerildim. Wilhelm, Bismarck ve tüm antisemitistler ortadan kaldırıldı. Overbeck Torino'ya gidip Nietzsche'yi Basel'de bir psikiyatri kliniğine getirdi. İşte o zaman Nietzsche'nin tamamen, ciddi bir zihinsel hastalığın pençelerine kapılmış olduğu anlaşıldı. En az iki kere daha inme geçirerek konuşamaz ve yürüyemez hâle gelecek şekilde felç kaldı. Arkadaşı Gast, cenaze konuşmasında "Kutsal olsun adın tüm kuşaklar için!" dedi. ****** _Orfeus (MÖ 10. yüzyıl): Yunan düşünürü. Masalımsı bir kişiliği olan bir saz ozanıdır. Yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir. Eşi Eurydikhe'ye olan aşkı Eskiçağın en içli öykülerindendir. Dionyssos tapırnıyla ilgili olan Orfeıısçııluk, yoksul köylülerin ve acı çeken kölelerin diniydi Antikçağ Yunan idealizmi bu dinden kaynaklanır. ***********
··
1.390 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.