Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

187 syf.
·
Puan vermedi
Modern Bilimin Tartışılabilirliği Üzerine
Paul Feyerabend (1924-74) bir filozof ve bilim felsefecisidir. Bilim felsefesi ile uğraştığı için bilimin tüm statik yapısıyla iç içe olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Buradan kafasını kaldırarak başka bir ses çıkarması ve bunun belli bir alana yansıması kesinlikle önemlidir. Bilim Kilisesi kendisine ait okuduğum ilk ve tek eserdir (şimdilik). Bu eser ile birlikte Feyerabend'in bilimsel topluluğa ayrık bir noktada durduğu anlaşılabilmektedir. En azından bu eserin yazıldığı dönem için bu şekilde ifade edebiliriz, çünkü kitabın son kısmındaki otobiyografik kısım ve internet bilgisi savunduğu görüşlerinin belli bir aşamadan sonra değiştiğini ortaya koymaktadır. Feyerabend, kitabın başında bilimin kurallar (standartlar) tarafından oluşturulduğunu savunmaktadır ve bu kuralların tutarlı olmadığı pek çok istisnaların mevcudiyetini anlatır. Ek olarak, bilim insanlarının da bu kural ihlallerinin farkındadırlar ve bir nevi bunları görmezden gelirler. Bu durum bilim insanlarını yozlaştırır; hatta bu kuralların istikametini takip etme ısrarlarından dolayı bilimsel gelişmeler bir otokontrol etkisiyle yavaşlamaktadır. Bu bağlamda iki bilimsel yaklaşım da bu sorunu çözmeye yeterli değildirler. Bunlar idealizm ve natüralizm. İdealizm "aklın" uygulama ve geleneklerin otoritesinden bağımsız olarak uygulamayı geliştirip biçimlendireceğini savunur; lakin bu noktada aklın ideolojik bir hizmetkar olduğunu ihmal etmemek gerekir ve bu ideolojiden bağımsızlaştırma noktasında kesin bir çözüm bulunmamaktadır. İkinci olarak, natüralizm ise evrenin sunduğu verinin aklı yönlendirmesi gerektiğini savunur. İdealizmin tam tersi olarak görülmektedir. Bu noktada da kısıtlı veri ya da yanlış deney sonucunda elde edilmiş verinin saptırmasına dair kesin bir çözüm görünmemektedir. Yukarıda değinilen nedenler başta olmak üzere kitapta genişletilen bazı gerekçelerle bilim Feyerabend için bir gelenek'tir. Dolayısıyla özgür bir toplumda diğer geleneklerle eşit bir şekilde yarışma hakkına sahip olmalıdır. Kendi örneğine sadık kalmak amacıyla paylaşacak olursam. Bir materyalistin ve bir mistiğin görüşü toplum nazarında eşit ölçüde yer almalıdır ve rekabete girmelidir. Ne yazık ki, yanlış yönlendirmeler sonucunda özgür toplumlarda bilim ve toplum birbirinden ayrıksanmaya çalışılmıştır. Bu durum bilinçli bir çabanın sonucunda olmasa dahi, kendi gözlemlerim sonucunda görüyorum ki; bu bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Toplum ve bilim ayrı yerlerde konumlanmışlardır. Peki, bu ayrı düşme nasıl olmuştur? Feyerabend buradaki durumu bilim adamlarının papazcılık oynamasından kaynaklandığını savunuyor. Bununla neyi ifade ettiğini açıklamak gerekirse şunları söylememiz icap eder. Bilim adamları bilimsel konularda bir otorite olduklarını kabulle halka bu konularda çocukları gibi yaklaşırlar. Kendi menfaatlerini de düşündüklerini kabulle insanlara belli sınırlar çizerler ve o alan içinde düşünmelerine rıza gösterirler. Bu sınırın dışına çıkıldığı takdirde ise uygun olmayan bir iş yapılmıştır. Bu durumda da halk bilimden uzak tutulmuş olur. Ya da diğer açıdan ifade edecek olursak, halkın irrasyonelliği bilimden korunmuştur. Feyerabend hatta bilimin gelişimini rastlantısallığa (en azından bazen ortaya çıkan rastlantısallıklara da önem vererek) bağlar. Bu noktada en önemli argümanı Kopernik'in dünya dönüyor tezi hakkındadır. İddiası odur ki, o dönem itibariyle fizik ve teolojiye tamamen uyumsuz bir fikir ile ortaya çıkmıştır Kopernik. Teoloji ile ilgili ihtilafa da tevil yetenekleri ile çözüm bulunduğunu yine Feyerabend iddia etmektedir. Fizikle olan ihtilafı giderme kısmı ise daha eğlenceli ve makul görünmektedir. Hareket yasasını gök cisimleri için yeniden formülleştirmiştir. Açıktır ki, dine dair hükümleri yeniden inşaa etmesi mümkün değildir; hatta kabul edilemezdir. Sonuç olarak, eğer standart ve geçmiş gelenek istikametinde ilerlenseydi dünyanın döndüğünü keşfemezdik. Bir diğer örneklemini ise filozofların Tek Tanrı inancı ile ilgili bir ilmihal ortaya koymasıyla açıklıyor. Buradaki durum aşırı derecede endişe edici bir vaziyet almaktadır. Kendi ifadelerini alıntılayacağım ilk aşamada." ...Filozofların ağır ağır ortaya çıkan Tek tanrısı, insanlarla ve tabiatla olan ilişkisine bağlı olarak ortaya çıkan bir takım özelliklerin değil de, soyut uslamlamanın bazı basit ilkelerine uydurulmasına bağlı olarak ortaya çıkan özelliklerin sahibidir..." Buradaki anlamı biraz da içsel dünyamla genişletecek olursam, bir şekilde filozoflar Allah(cc)'ın kendini tanımlamasına izin vermeyerek "bilimsel yaklaşımları" ile kendileri tanımlamak istediler Allah'ı ve bunu belli oranda da yaptılar. Bu bilimsel yaklaşım öylesine bir seviye gelmiştir ki; Aristo bilimine rahmet okutmaktadır desek yeridir. Aristo biliminde temel durum şunu ifade eder. Gözlemlediğimiz şey dolayısıyla algıladığımız şey güvenilmezdir (hatalı olabilir); sonuç olarak bu deneysellik ile mutlak doğruya ulaşmak mümkün olmayabilir. Feyerabend bu yaklaşımı aklıselimlik olarak adlandırır ve bunun veride ya da hipotezde restorasyon gerekeceğini akılda tutmayı sağladığını belirtir. Lakin modern bilimde ise durum şudur; bir veri varsa buna "iman" etmek gerekir. Ya da belli bir dönem sonrasında bu kapsayıcı konuya tamamen kafir olmak gerekir. Kopernik öncesi görüşe kafir olmak gerekliliği gibi... Peki yukarıda sonuçları ile alakalı bir kıyaslama içine girdiğimiz Aristo bilimi ve modern bilim arasındaki deneysel yaklaşım farkı nedir. İlkinde Aristo'nun öngördüğü dünya sonludur; lakin çeşitli çözümlemeler yapmak için bunu sonsuz parçaya bölmek mümkündür. Bu bölümlemeler sonrasında ise gözlemci kendisi için araç olabilecek bütün yöntemleri bu sonlu ve kısıtlı parçayı anlamak için kullanabilir. Terminolojik bir şekilde ifade edecek olursak tümden gelmiştir gözlemci. Modern bilimde ise kozmos sonsuzdur ve matematiksel dayanakları vardır. Bu da şu anlama gelmektedir; temeli bir varsayım ve zihin faaliyeti sonucunda oluşturulmuştur. Dolayısıyla gözlem sonucuna her zaman bir zihin faaliyeti de katılmak zorundadır. Kitabın ikinci kısmı "Özgür Bir Toplumda Bilim" başlığı altındadır. Burada biraz daha cüretkar örneklerle konu işlenmiş bulunmaktadır. Yukarı kısımda bilimin Feyerabend için bir gelenek olduğu ve bu geleneğin diğer geleneklerle eşit şartlar altında yaşatılması gerektiğini savunduğundan bahsetmiştik. Bu örneklere geçmeden önce kısa bir şekilde şunu açıklamak gerekmektedir. Bilimin toplumda en üstün olarak algılatılmasını Feyerabend bir kaç nedene bağlıyor. Bunları sıralamaya çalışacak olursak; ilk olarak bilimin kilise tarzı yaklaşım sergileyerek kabul etmeyeni dışlaması birincil etkenidir. İkincil olarak, kapitalizm bir güç unsuru olarak bilimi kullandığını unutmamak gerekir. Bunu çok acı bir verice bir örnekle açıklıyor Feyerabend. Yerlileri soykırıma uğratan bir medeniyetin onlara bilim götürüyor olarak, tekamül sağlatmaya çalışması. Ya da Çin'de belli bir süre reddedilen geleneksel tıbbın 1950'li yıllardan sonra tekrar kullanıla gelerek bazı vakalar için daha iyi sonuçlar ürettiğini gözlemlemek. Üçüncül olarak, "bir bahane olarak sunulan" toplumun bilimsel gerçekleri anlamaktan uzak olmasından dolayı sadece itaat eden bir konuma getirilmiş olmasıdır. Muhtemelen burada unuttuğum başka gerekçelerde mevcuttur. Feyerabend'in bazı ilgi çekici önerilerini paylaşıyorum. Muhtemelen bu öneriler direkt kendi arzuları değil; biraz olay abartısı ile daha anlaşılabilir olma çabasıdır diye düşünüyorum. Din eğitimi konusunda muaf olabilen bir çocuğun; bilim eğitimi konusunda da muaf olabilmesi gerektiği İlkel bir kabilenin kendi inandığı görüşlerinin evrenselleşmesi için propaganda yapma hakkının olması gerektiği Amerikan eyaletlerinden birinde eğer halk isterse yağmur dansı, Voodoo hakkında derslerin okutulması gerektiği Sonuç olarak bu kitap Feyerabend'in bu bilimsel topluluğun kemikleşmiş yapısı içinde biri olmasına karşın böyle bir eser ortaya koymasından dolayı daha da önemlidir. Yüzde yüz bir kabul olmasa dahi buraya kulak kabartmanın faydalı olacağına inanmaktayım. Ayrıca kitabın baskısı hayran kaldığımı da ifade etmek durumundayım. Bazı kısımlar kalın bir halde basılmış. Ve bu kısımlar gerçekten kitabın anlaşılması açısından çok ciddi bir öneme sahipler. Okuyucunun dikkatini çok kolay bir şekilde topluyor.
Bilim Kilisesi
Bilim KilisesiPaul Feyerabend · Pınar Yayınları · 19917 okunma
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.