Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

104 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
‘’Alnının ortasına ateş ettim.’’
İşte Böyle Oldu, sonu başından belli olan bir roman. Daha ilk paragraftan itibaren her şeyi biliyorsunuz: ‘’Alnının ortasına ateş ettim.’’ Bu ifade leitmotiv tekniğine bir örnek gibi, özellikle anlatımın ilk bölümünde aralıklarla tekrar ediyor. Romanın anlatıcısı, aynı zamanda başkahraman olan isimsiz kadın. Kahraman bakış açısıyla, birinci şahsın anlatımı tercih edilmiş. Olayları bizzat yaşayan isimsiz kadın, bu olayları eğmeden, bükmeden, romantize etmeden olduğu gibi, tüm gerçekliğiyle anlatıyor. Bence anlatımı etkili kılan da bu üslup olmuş. Kahramanımız eşini öldürdükten sonra evden çıkar, karmaşık duygular içerisindedir. Kitabın adı gibi, işte böyle oldu diyerek bir banka oturur ve sanki bizlere içini dökmeye başlar. Bu, sonun başından söylenmesi ve geriye dönüş tekniği bana Kırmızı Pazartesi’yi hatırlattı. Orada da Santiago Nasar’ın öldürülmesini başından öğreniriz ama buna rağmen büyük bir merakla okuruz. Bu romanı da aynı merakla okuyor, bu can alıcı bilgiye rağmen okuma arzumuzda bir azalma hissetmiyoruz. Bu bence kadının eşini öldürecek raddeye nasıl geldiğini çokça merak etmemizle alakalı. Kadın, bir öğretmendir. İyi bir aileden geldiği söylenebilir. Bu hanım hanımcık insan, nasıl olur da eşini silahla vurup öldürecek duruma gelir? Okuduğunuz her sayfada bunu anlamaya, hatta zaman zaman kadına hak vermeye çalışıyorsunuz. Kadının yaşadığı çaresizlik, aldığı yanlış kararlar ve aşkından bir türlü vazgeçemeyişi düştüğü durumu özetliyor. Zaman zaman kendisine hak vermekle birlikte çokça da kızdım. İnsan, âşık olduğu vakit birçok şeyi göremeyebiliyor, âdeta geçici bir körlük hissiyle çok bariz yanlışları dahi görmek istemiyor, kabullenmiyor. Fakat bir yerden sonra insanın kendini koruması, son noktaya geldiğinde radikal kararlar alması gerekiyor. Hiç değilse ben böyle düşünüyorum. İşte kahramanımız o son noktayı, köprüden önce son çıkışı da kaçırıyor. Her şeye geç kaldım hissi, suçluluk duygusu, eşinin kendisine yaşattıkları ve yine geçmişte yaşadığı büyük yıkımlar yuvarlana yuvarlana onu o tetiği çekmeye, eşini alnının ortasından vurmaya kadar götürüyor. Hep kadından bahsettik, biraz da kadının eşinden, yani Alberto’dan bahsedelim. Bir kere kendisi kadından yaşça büyüktür. Alberto ketumdur, çok konuşmaz, anlatmayı sevmez. Ne iş yaptığını, nasıl bir hayatı olduğunu dahi evlenene kadar eşine pek anlatmaz. Çizim yapmayı sever, çeşitli konularda kitaplar okur, yazılar yazar. Kitap yayımlatma isteği de vardır. Seyahate çıkmayı sever ki bu romanda önemli bir unsur olarak göze çarpar. Kadınla aralarındaki ilişkiye değinmiyorum. Alberto ile ilgili detayları okurlara bırakıyorum. Romanda kadınla Alberto’nun tanışması, ilişkilerinin seyri, çocuklarının doğumu ve aralarındaki inişli çıkışlı evlilik macerası ve en son yaşanan cinayet kadın kahramanın üzerinden geriye dönüş tekniğiyle anlatılıyor. Zaman zaman romanın asıl zamanına geliyor, kadının cinayet sonrasında şehri boş boş dolaşması ve ne yapacağına karar verememesi gibi sahneleri görüyoruz. Romanda önemli yan karakterler de mevcut. Bunlar arasında özellikle kadının kuzeni Francesca dikkat çekicidir. Kendisi evlilik karşıtı, para ve lüks düşkünü, kendisinden başka kimseyi umursamayan ve bence ciddi ahlaki problemleri olan bir karakterdir. Başkahramanımız olan kadınla aralarında dağlar kadar fark vardır. Olaylara bakışları, kadın-erkek ilişkileri hakkında düşündükleri çok farklıdır. Zıt bir karakter olarak romandaki varlığı bence önemli bir unsur olarak dikkat çekiyor. Kadın tetiği çekmeyebilir miydi? Bence çekmeyebilirdi ki bunu Ginzburg da açık açık söylüyor. 1964 yılında yayımlanan ‘’Beş Kısa Roman’’ adlı kitabının ‘’Not’’ başlığında şöyle diyor: ‘’Tabancanın tetiğine basma düşüncesi tesadüfen doğdu. Yazmak istiyordum ve aklıma tabancayla ateş etme fikri geldi, ben de peşinden gittim. (...) Eğer o kadın ateş etmeyip sadece ateş etmeyi düşünseydi daha doğru olurdu. (...) Onu yazarken aklım karışıktı ve karanlıkta debeleniyordum. Gerçekten de hikâyede hâlâ canlı olan her şey -karanlık, karmaşa, debelenme- o kadının yaşadığı şeyler.’’ Ginzburg, bu romanı yazarken tamamen güçsüz ve mutsuz olduğunu da ekliyor. Aşk, sadakat, saplantı, tutku, aile ilişkileri gibi birçok kavramı sorgulatan kısa ama etkili bir roman İşte Böyle Oldu. Okurken başkahramanın yerine kendimi koyduğum, ‘’Neden?’’ diye çokça sorguladığım bir kitap oldu. Okumanızı tavsiye ederim.
İşte Böyle Oldu
İşte Böyle OlduNatalia Ginzburg · Can Yayınları · 2022802 okunma
·
649 görüntüleme
CEYLAN okurunun profil resmi
Bang bang, he shot me down Bang bang, I hit the ground Bang bang, that awful sound Bang bang, my baby shot me down
Onur Biçer okurunun profil resmi
Bu kitap bir şarkı olsaydı, bu olurdu evet. 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.