Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

%50 (154/303)
·
Puan vermedi
Uzun zamandır bir kitap veya hikaye ile ilgili bir yorum ya da inceleme yayımlamamışız, o zaman hadi, başlayalım! İnceleyeceğimiz "Bir Ölünün Mektupları" adlı hikayemizde Prenses Beyza, yirmi beş sene önce Elcize’de yaşadığı bir olayı, onu delicesine seven bir gencin ona yolladığı mektupları yanındaki insanlara anlatıyor. Olaylar şöyle anlatılır ki Beyza Hanım, gençliğinde de çok güzel biridir. Günün birinde bir genç, ona bir mektup verir ve bu mektupta prensese bir soru sorar: “Beni tanımıyordunuz ama bana bakıp güldünüz. Acaba sizin hoşunuza mı gidiyorum yoksa gülünç mü idim?” Bunun yanı sıra kendi düşüncelerini de dile getirir. Prensesi araştırmış ve kendini ona layık görmediğini yazmıştır. Prensesin gösterdiği ilk beş mektup örneği bu şekilde yazılmıştır. Genç, onun gülüşünden işkillendiğini ve onu böylece ne kadar sevdiğini fakat ona layık olmadığını yazmıştır. Mektupların birini verirken parmağı prensesin parmaklarına değmiş ve genç bunun için bile ne kadar mutlu olduğunu yazmıştır. Altıncı mektup örneğine gelindiğinde üslup değişir. Bu kişi ne kadar da bilinçsizce bir davranıştır ki son mektubunu verdikten sonra prensesi evine kadar takip etmiştir! Sonraki mektubunda prensesin onu canice bir şekilde yavaş yavaş öldürdüğüne, bunu adi bir cinayet olarak düşündüğüne zira ölümlerin en adisinin kansız olanlar olduğuna ve prensesin de silahının kan dökmeden öldürdüğüne değinmiştir. Bu tavrı yetmezmiş gibi bundan sonra onu unutmaya çalıştığına, artık aralarındaki ilişkinin bittiğine dair mektuba benzemeyen küçük küçük notlar yazmaya başlar. Onuncu mektup örneğinde gencin duyguları yine değişmiştir: Bu sefer prensese halen neden mektupları kabul ettiğini sorup af dilemeye başlar. Bu mektuplardan birinde de aslında bir deli olduğunu ve bu yüzden seyahat etmesi gerektiğini, bu yüzden de İstanbul’dan Elcize’ye geldiğini ve yakın zamanda geri döneceğini söyler. Prensesten ona acımasını isteyerek bir kez daha tebessüm etmesini rica eder. Kibar bir dille yazılmaya devam edilmişken bu son mektuplarda üslup bu sefer daha tehditvaridir. Prensese “Ölümümün suçlusu sen olacaksın!” diyecek biçimde mektuplar yollar. Prensesin gösterdiği son mektup örneğinde bu genç, onu günün en ıssız sabah saatlerinde en tenha olabilecek yerlerden birine çağırır ve onu son kez göreceğini söyler. Prenses bu dönemde oraya gitmeye bu yazılanlardan dolayı korksa da merakı üstün gelir ve iki araba toplanarak bahsedilen yere doğru yola çıkarlar. Yaklaştıklarında öndeki arabaya binen kadınlardan biri çığlık atarak ağaçlardan birini gösterir. Prenses de arkadaki arabadan başını çıkartıp baktığında görür ki o genç, orada kendini asmıştır. Prenses Beyza Hanım’ın karşısında bayıldığı bu durumla ilgili bunların konuşulduğu masada oturanlardan birinin söylediğini hatırlamakta fayda var: Bu genç prensese yazdığı altıncı mektupta ölümün en sefilinin, cinayetin en adisinin kansız olanlar olduğunu söyler fakat kendi tercih ettiği yol da bundan farksız değildir. Demek ki burada prensese onun aşkından dolayı sefil bir biçimde öldüğünü ve bunun "adice bir cinayet" olduğunu anlatmak istemiştir. Kendi yorumlarıma gelecek olursam söyleyecek çok şey var. Bu olayın prenses üzerinde yaratabileceği psikolojik baskıdan bahsetmeden geçemeyiz. Kendinizi bir an olsun onun yerine koyun. Yolda genel olarak herkese gülümseyen, samimi bir insansınız fakat sizin bu iyi niyetinizi gittikçe daha da fazla kötüye yormaya başlayan birinin sizi git gide tahrik etmeye başlayan sözlerine maruz kalıyorsunuz. Bu kimi yıpratmaz ki? Sadece bununla kalmıyor. Bu gencin, prensesi sevdiğine dair düşüncesiyle ona tehdit düzeyine varan mektuplar göndermesi ve en sonunda eğer ölürse bunun sorumlusunun o olacağını söylemesi, düpedüz bir taciz ve duyguları tahriktir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3. maddesi, herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliğine dair hakkını savunurken 12. Maddesi kimsenin evine, ailesine, yazışmalarına ya da özel yaşamına karışılamayacağını beyan eder. Kimsenin onuruna ve adına saldırılamaz. Eklemek gerekir ki ben, bu durumda Prenses Beyza Hanım’ın da suçunun olduğunu düşünüyorum, çünkü belki de söyleyebiliriz ki onun da en başında bu gence bu kadar yüz vermemesi gerekiyordu. Böylece iki tarafın da bir şekilde kusurlu olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak bu hikâyeden çıkartabileceğimiz şey şu ki her türlü ikili ilişkide iletişim önemli bir yer tutar. Eğer bu iki kişi birbiriyle bu denli sözsüz bir iletişim kurmak yerine birbirlerini dinleyip anlayarak konuşsalardı durum daha farklı bir boyutta kalabilirdi, kimse de kendi hayatına bu derece zarar vermeden önlerine bakma şansı bulurdu. En nihayetinde ben de şunu söyleyerek bitirmek isterim ki bazen mektuplarında ne kadar güçlü olduğunu anlatan bu genç, gerçekten söylediğinin aksine çok zayıf ve Prenses Beyza Hanım'a layık biri değildir. Çünkü her prenses, her anlamda güçlü ve mücadeleci prenslere layıktır. -Edebiyatçı Kız
İlk Gençlik Çağına Öyküler - Birinci Cilt
İlk Gençlik Çağına Öyküler - Birinci Cilt
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
İlk Gençlik Çağına Öyküler - Birinci Cilt
İlk Gençlik Çağına Öyküler - Birinci CiltSelim İleri · Everest Yayınları · 2021256 okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.