Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Büyük Savaş ve Büyük İhanet
Bu ihanet duygusunun arka planında ne olduğunu anlamak önemlidir. Gandi'nin Hindistan'a dönüşünden ve Savaş'tan sekiz sene önce Henry Nevinson, 1908'de Hindistanlıların İngiliz idaresinden neden memnun olmadıklarını ortaya koymuştu: "Hindistan'daki huzursuzluk Bengal'i ayırma planına karşı Hindistanlıların hislerinin kale alınmaması ve Lord Curzon'un Üniversite'de verdiği konuşma ile arttı. Kraliçe Victoria'nın 1858 tarihli beyannamesinin aksine hareket edilerek her türlü liyakate sahip Hindistanlılar kamu görevlerinden dışlandılar. İngiliz sanıkların dahil olduğu davalardaki adaletsizlikler ayyuka çıktı. Siyasi fikirlerin hiçbirine tahammül gösterilmedi. Şahsi hürriyet ve ifade hürriyeti baskılandı. Polis ve postacılar ajanlık yapıyorlar. İngiliz usulü eğitim almış Hindistanlılar, günlük hayatlarındaki tavırlarından fikirlerini ifade ettikleri gazete yazılarına kadar hemen her yerde küstahça davranıyorlar." Tüm bunlara rağmen Hindistanlılar, savaşta İngilizlerden desteklerini esirgememişlerdi. Birinci Dünya Savaşında en az 74.187 Hindistanlı asker ölmüş, çok daha fazlası yaralanmıştı. Hikayeleri ve kahramanlıkları ise İngilizlerin savaş anlatılarında kendilerine ya yer bulamamış ya da dipnotlara sıkıştırılmıştı. Hindistanlılar Avrupa, Akdeniz, Mezopotamya, Kuzey Afrika ve Doğu Afrika'daki cephelere bölük göndermişlerdi. İnsanlar, hayvanlar, erzak ve para İngilizlerin hizmetine sunulmuştu. Başka hiçbir millet İngilizlere bu kadar yardım etmemişti. Tarih metinlerinde ise Hindistan'daki İngiliz idaresinin İngiltere'ye yardım teklif ettiği Majestelerinin Hükümeti'nin de 'minnettar' kalarak bu yardım teklifini kabul ettiği yazmaktadır. Kabul edilen yardımın içinde doğrudan hükümete gönderilen 100 milyon sterlin de vardı. Birinci Dünya Savaşı'nda Hindistan'dan gönderilen asker desteği çok büyüktü: 588.717 asker Mezopotamya'ya, 116159 Mısır'a, 131.496 Fransa'ya, 46.936 Doğu Afrika'ya, 4.428 Galiçya'ya, 4.938 Selanik'e, 20.243 Aden'e ve 29.457 Hürmüz Körfezi'ne. Bu askerlerden 29.762'si öldürülmüş, 59.296'sı yaralanmış, 3.289'u kaybolmuş ve 3.289'u da esir düşmüştür. Toplamda 1.215.318 asker Hindistan dışına gitmişti. Zayiat 101.439'du. İngilizler askerin yanı sıra Hindistan'dan erzak da toplamışlardı. Hem vergi hem de prenslerden doğrudan erzak ve para alınmıştı. Dahası, Hindistan'daki İngiliz subaylara ikramiye olarak dağıtılmak üzere 3.5 milyon sterlin toplanmıştı. Toplanan vergilerden 13.1 milyon sterlini savaş giderlerine tahsis edilmişti. Hindistan'ın yaptığı toplam nakdi katkının 146.2 milyon sterlin olduğu tahmin edilmektedir ve bugünkü parayla 50 milyar sterline denk gelmektedir {bazıları bu rakamın daha yüksek olduğu kanaatindedir). Avrupa'da, siperlerin önüne ilk atılan askerler Hindistanlılardı. Savaş ikinci yılına henüz girmişken çoğu ölmüştü. Savaşında başlamasından kısa bir süre sonra, 1914 güzünde Hindistanlı piyade bölüğü Almanların Ypres'teki taarruzunu durdurmuştu. O sırada, İngilizler hala adam toplamak ve ellerindeki adamları eğitmekle meşgullerdi. Neuve Chapelle'deki sonuçsuz kalan çatışmada çoğu kahramanca ölmüştü. Winston Churchill'in akılsızca davranıp kötü planladığı, Galiçya'daki bir muharebede binden fazla Hindistanlı asker hayatını kaybetmişti. Yaklaşık 700.000 kadar Hindistanlı asker Mezopotamya'da, Almanya'nın müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaşmıştı. Bu askerlerin çoğu Müslümandı. İngiliz İmparatorluğu'nu savunmak için dindaşlarına silah çekmişlerdi. Fransa ve Belçika'dan ailelerine mektup gönderen Hindistanlı askerler büyük bir trajediden bahsediyorlardı: "Yağmur gibi kurşun yağıyor. Şehirlerde cesetler dağ gibi yığılmış durumda." Bunlar, hiç şüphesiz kahraman insanlardı. Tanımadıkları topraklarda, hiç alışık olmadıkları iklim şartlarında savaşa sokulmuş ve hakkında hiçbir fikir sahibi olmadıkları bir düşman karşısında ölüme meydan okumuşlardı. Gel gör ki savaş bittiğinde isimleri anılmaz olmuştu. Ne uğruna savaştıkları İngilizler ne de kendi ülkeleri onları hatırlamamıştı. Bunun bir sebebi Hindistan için savaşmamış olmalarıydı. Hiçbiri askere alınmamıştı. Askerlik onların mesleğiydi. Kendi halklarına zulmeden İngiliz İmparatorluğu'nu savunmak için savaşmışlardı. Hindistan'ın olağanüstü desteğine karşılık olarak İngilizler, savaşın sonunda özerklik vereceklerini vadetmişlerdi. Şayet bu sözlerini tutmuş olsalardı, Birinci Dünya Savaşı'nda canlarını veren Hindistanlı askerlerin, ülkelerinin özgürlüğünü kazanmasında bir rolü olduğu düşünülebilecekti. İngilizler sözünü tutmamışlardı. Daha önce de değindiğimiz üzere, 1915'te Güney Afrika'dan ülkesine dönen Mahatma Gandi savaşı desteklemişti. Boer Savaşı'nda da İngilizleri tutmuştu. "Bu plan sayesinde Hindistan, İngiltere'nin en gözde müttefiki olur ve ırkçılık mazinin tozlu yapraklarında kalır," diye ümit ediyordu. Sör Rabindranath Tagore ise milliyetçiliğe daha alaycı bir tavırla yaklaşıyordu: "Biz, Doğu'nun aç, sefil, pasaklı evlatları bütün insanlık için hürriyetimizi kazanacağız. Ama dilimizde 'millet' kelimesinin bir karşılığı yok." Savaş için toplanan vergiler ve savaşın getirdiği yüksek enflasyon Hindistan'ı yormuştu. Üstelik ticaretin azalmasıyla gelirler iyice düşmüştü. Ülke, bir yandan da milyonlarca can alan bir grip salgını ile baş etmeye çalışıyordu. Milliyetçiler ise hala savaşın sonunda Dominyon statüsünün verileceği hayalini kuruyorlardı. Hayalleri suya düşmüştü. İngiltere savaştan galip çıkmıştı ama Hindistan kendisine vaat edileni alamamıştı. İngilizler özerklik yerine 1918'de gücü tamamen İngilizlerin elinde tutan ve Hindistanlılara ehemmiyetsiz meseleler üzerinde kısıtlı bir yetki tanıyan Montagu Chelmsford Reformları'nı uygulamaya koymuşlardı. Sağduyulu İngilizler de Hindistanlılar gibi hayal kırıklığına uğramıştı. Milletvekili Doktor Vickerman Rutherford şöyle diyordu: "Dünya tarihinde hiçbir zaman İngilizlerin Hindistanlılara oynadığı oyun gibi bir oyun oynanmamıştır. Hindistan'ın Savaş esnasındaki paha biçilemez desteğine karşılık Hindistan milletine böylesine utanç verici, rezil, demokratik olmayan ve despot bir anayasa verdik." Demokrasi vermek yerine İngiltere tam zıddını yapmıştı. 1919'da Rowlatt Planı çıkartılmıştı. Bu plana göre savaş zamanında ifade hürriyeti ve meclis üzerindeki kısıtlamalar yeniden uygulamaya konulmuştu. Oysa bunlar ateşkesin ardından kaldırılmışlardı. Genel valiye olağanüstü yetkiler verilmişti. Basına baskı ve sansür uygulayarak, siyasi eylemcileri yargılamadan hapse atarak ve ihanet içinde olduğundan şüphelenilen herkesi tutuklayarak İmparatorluğa karşı başlatılacak 'ayaklanmaları' bastırması amaçlanmıştı. İnsanlar sadece şüphe ile tutuklanıyor ve hiçbir itiraz ya da temyize müracaat hakkı olmadan yargılanıyordu. Bu uygulama, niyet okuyan ve suçlanan kişiye hiçbir hak tanımayan İspanyol Engizisyonundan farksızdı. Düzenlenen gösteriler güç kullanılarak bastırılmıştı. En kötü hadise ise Jallianwala Bağı katliamıydı. 1919'un nisan ayında yüzlerce silahsız gösterici katledilmişti. Amritsar'da gaddarlığını ve ırkçılığını saklamamış olan Tuğgeneral Reginald Dyer İngilizler tarafından kahraman ilan edilmişti. Kendisine yüklü bir ikramiye ödenmişti. İngiliz emperyalizmi ile Hindistanlı tebaası arasındaki bağı koparan son olay bu olmuştu. Sör Rabindranath Tagore, "Hindistan'daki İngiliz tebaası olarak çaresiz bir durumdayız," diyerek şövalyelik unvanını protesto etmek amacıyla iade etmişti. Tagore'un İngiliz idaresinin karı ve zararı hususundaki kararsızlığı Amritsar'daki hadiseden sonra kalkmıştı. Kendi ifadesiyle "gözü açılmıştı." "Yabancı bir ırk tarafından yönetilmenin talihsizliğinden" yakınıyordu. "Her türlü aşağılamaya maruz kalırken onur kırıntısı ile" yetinmekten vazgeçmişti. Hindistan'ın hemen her şeyini verdiği, karşılığında ise hiçbir şey alamadığı savaşın hikayeleri, İngilizlerin bu ihaneti ile tesirini yitirmişti. Hindistanlı milliyetçiler, ihanet eden İngiltere'den kanuni yollarla özerklik alabilmenin imkansız olduğuna ve hürriyet için mücadele edilmesi gerektiğine kani olmuşlardı.
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.